Arapça ve Farsçada
(Eski) Yunanca alıntılar
Bu kategorideki sözcüklerin bir kısmı İslam-öncesi dönemde
Fars ve Arami kültürlerine malolmuş, fakat daha büyük bölümü İslam uygarlığının
parlak çağında (9-11. yy) Yunancadan Arapçaya ithal edilmişlerdir. Rum
kültürünün tartışmasız olarak üstün sayıldığı alanlar (tıp ve botanik, mekanik,
nümizmatik, felsefe), doğal olarak, daha geniş temsil alanı bulmuştur.
Şark dillerindeki Yunan etkisini burada derinlemesine ele
alamayacağız, ancak Şark dillerinden Türkçeye alınan Yunan kökenli sözcükleri
listelemekle yetineceğiz. Aralarında tarım ürünleri (afyon, fındık, maydanoz, tarhun), mekanik
ve teknik yenilikler (defter, erganun,
fanus, kapan, kilit, mancınık, usturlap), egzotik ürünler (iksir, pelesenk, safir, tavus, tiryak,
topaz, yakut), bilimsel kavramlar (balgam,
baytar, cins, esîr, felç, felsefe, heyula, hülya, iklim, kimya, okyanus,
safsata), ölçü ve para birimleri (dirhem,
kırat, okka, pul) göze çarpar. Abanoz,
kefen, tavus gibi birkaç örnekte Yunan dili, eski Mısır ve Mezopotamya
uygarlıkları ile İslam kültürü arasında köprü rolü oynamıştır.
Bu sözcükler Türkiye Türkçesinin ilk aşamalarında (14.-15.
yy) Türkçe yazı diline kabul edilirler. Dolaysız kaynak Farsça ve Arapça olduğu
için ‘yüksek kültüre’ ait sayılırlar. Doğrudan Yunanca alıntıların aksine,
edebi dilde serbestçe kullanılırlar.
abanoz, afyon, badya, balgam,
baytar, beled/belde, bez, bukalemun, burç, cins, coğrafya, defter, dirhem,
erganun, esîr [eter], fanus, felç, felsefe/feylesof, fener, ferace,
fındık, fırın, firdevs, haraç, hardal, helezon, heyula [Aristoteles felsefesinde materia], hindiba,
hoyrat, hülya/malihülya, iblis, iklim, iksir, İncil, kalem, kalıp, kamus,
kantar, kanun [yasa], kanun [bir çalgı], kapan [büyük tartı], karnabahar, kasır, kayser, kefen, kerrake, Kıpti, kırat, kırtas, kıstas,
kilim, kilit, kimya, kulübe, küme, lağım [kuşatma tüneli], lenger [gemi demiri],
mancınık, maydanoz, mendil, mercan, melhem/merhem, musiki, namus,
navlun, okka, okyanus, patrik, pelesenk, piyale, pul, ruam, safir, safsata,
sandal [nalın], sandık, santur, semender, sınıf, sırat, sim, simya, soytarı,
sufi, süleğen, taflan, tarhun, tavla [ahır], tavus, tılsım, tiryak [uyuşturucu], tomar [kitap rulosu],
topaz, ustura, usturlap, varta, yakut, zebercet, zevc/zevce, zünnar (102)
Bizans devletinden
kalan
Bizans pratiğinden Türkçeye devralınan üst düzey kültür
kavramları sayıca çok az olup, tümü Anadolu’nun Türkleşmesinin en erken
aşamalarında, her halükârda İstanbul’un 1453’teki fethinden önce benimsenmiştir.
Rumca avthéntis (hoca) deyiminden
alınan Osmanlı hitap sözü efendi en
dikkat çekici olandır. “Uç bölgesi, serhat” anlamına gelen synoria Türkçeye sınır,
resmî devlet Latincesinden Bizans bürokrasi diline geçen komérkio (commercium) ise gümrük
olarak aktarılmıştır. Yunan kültürünün tipik unsurlarından olan limên (liman) sözcüğü de burada anılabilir.
Rum = köylü, balıkçı,
yapı ustası
Anılan istisnalar dışında bugünkü Türkçede yaşamını sürdüren
Rumca kaynaklı 350 dolayında sözcüğün hemen hepsinin gündelik hayata, tarım ve
balıkçılığa ve çeşitli sanat kollarına ait somut nesne, alet ve malzeme
isimleri olması dikkati çeker. Bir tek belki sıra sözcüğü dışında, Rumcadan üst düzey soyut kavramlar
alınmamıştır. Demet, kambur, loğusa, falaka ve salya gibi dört-beş sözcük dışındakilerin tümü, spesifik sanat ve
meslek dallarına ve ev yaşamına ait düşük prestijli kültür kavramlarıdır.
Tarım, bu listede tahmin edileceğinden daha önemli bir yer
tutar:
Tarım terimleri: anadut, dirgen, düven, evlek, fışkı [hayvan
dışkısı], fidan, fide, filiz, fol/folluk, gübre, herek, hoyrat [köylü],
ırgat, kirizma, külüstür [domuz ahırı],
kümes, mandal [tarla seti], mandıra, mil [alüvyon], nadas, nodul, pirina
[zeytin çekirdeği], tırpan, üvendire (24)
Sayılanlar tarımsal yaşamdan genel dile az ya da çok nüfuz
etmiş olan sözcüklerdir. Yerel ağızlarda bundan çok daha fazlası bulunabilir.
Türk Dil Kurumu’nun Derleme Sözlüğü’nde Fırat’ın batısındaki illerden derlenen
tarımsal terimlerin önemli bir bölümünün Rumca kaynaklı olduğu görülmektedir.
Tarımsal ürünler, ağaç ve kuş adları ve özellikle yaban
otları alanında Rumca etkisi belirgindir:
Bitkiler, bitki ürünleri: ahlat, anason, araka, barsama, bezelye,
biber, defne, domates, eğir, enginar, fasulye, fesleğen, fiğ, kenevir, kestane, funda,
gebere, gerdeme, güren [kızılcık], ıhlamur, kantaron, karpuz, katran ağacı, kimyon, kiraz,
kokina, kokoroz [mısır], köknar, küner, labada, lahana, mantar, marul,
maydanoz, melisa, mersin [bitki], mezdeke [sakız], muşmula, mürver, ökse, palamut [meşe
meyvesi], papatya, patates, pelit, pırasa, pırnal, radika, reçine, roka,
terementi, tirfil
Hayvanlar: engerek, florya [kuş türü], iskete, ispinoz, kukumav,
salyangoz, tahta kurusu [ < kurus].
Deniz balıkları ile diğer deniz mahsullerinin hemen hepsinin
adları Rumcadan alınmıştır. Balıkçılık ve denizciliğe ait terimlerde de Rumca
katkısı önemlidir.
Deniz ürünleri: ahtapot, akya, aterina, barbunya, çağanoz, çırçır,
çinakop, çipura, çiroz, fangri, fok, hamsi, hani, horozbina, ıstakoz, iskorpit,
ispari, istavrit, istiridye, istrongilos, izmarit, kalamar, karides, kefal,
kerevit, kofana, koloridya, kolyoz, lahos, lakerda, lapin, levrek, likorinoz,
lipari, lipsos, lüfer, melanurya, mırmır, mersin, midye, minakop, morina,
orfoz, orkinos, palamut, papalina, pavurya, pünez [deniz kabuklusu], sardalye,
sargos, sinarit, sübye [mürekkep balığı], sünger, tekir, tirsi, torik,
trakonya, uskumru, vatoz, vonoz, zargana
(61)
Balıkçılık, denizcilik: anafor, babafingo, bodoslama, bucurgat,
dümen, filika, halat, harita, ığrıp, ıskarmoz, kalafat, kangal [ip], kepez [denizde tek
kaya], kerteriz, körfez, küpeşte, liman,
livar, lodos, lombar/lomboz, longoz, mendirek, moloz [dalgakıran],
palamar, poyraz, safra [denge ağırlığı], sırtı, sütliman, şamandıra, tirhandil,
voli, yakamoz, yalı, yeke, zoka (35)
Yapı tekniği ve ev mimarisi alanında Ermenice kaynaklı üç
veya dört kelimeye karşılık, Rumca sözcük sayısı genel dilde yirmiyi, özel
terminolojide birkaç düzineyi bulur. Ayrıca ev ve giyim eşyası, hayvan donanımı
ve silah tekniği, yiyecek ve içecekler alanında Rumca önemli bir kaynaktır.
Yapı tekniği: avlu, balyoz/varyoz [büyük çekiç], düver, gönye,
kiler, kiremit, küfeki taşı, mağaza, marangoz, mengene, musandıra, serander,
sistre, takoz, temel, tonoz, tuğla, vernik
Ev ve giyim eşyası: anahtar, asfalya [sigorta], cımbız, çotra,
fıçı, fırça, gerdel, güderi, güğüm, huni, ızgara, iskemle, karafaki, kavanoz,
kavata, kelter, kerata [ayakkabı çekeceği], kerevet, kilit, kola [nişasta], kuka,
kukla, kupa, kurna, kutu, leğen, mandal, oya, öreke, patik, prostela, savan [yatak
örtüsü], sırma, somun, şırınga, takunya, üsküf (35)
Yiyecek ve içecek: duziko, bazlama?, fava, kokoreç?, papara,
peksimet, pide, pilaki, rafadan, somun [ekmek], uzo
Hayvan donanımı, silah: gem, gönder, kundak [tüfek sapı], namlu,
semer
Rum kültürüne ve yaşam tarzına ilişkin egzotik terimler
özellikle dini kültür ve müzik/raks alanında yoğunlaşır. İlk grup Türkçede
yüzlerce yıllık geçmişe sahip iken, ikinci gruptaki sözcüklerin (horon/hora
haricinde) tümünün 20. yy’da alıntılanmış olması dikkat çekicidir.
Dini kültür terimleri: aforoz, ayazma, despot, diyakoz, drahoma,
ekserhane, Hıristiyan, istavroz, kilise, manastır, metropolit, ortodoks, papaz,
paskalya, piskopos, vaftiz, yortu
Müzik ve raks: buzuki, hora, horon, rebetiko, sirtaki, sirto,
taverna
Nihayet İstanbul külhanbeyi argosunda, özellikle 19. yy
ikinci yarısı ile 20. yy ilk yarısında Rumcanın adeta egemen konuma sahip
olduğu görülür.
Argo: afili, aftos, angarya, barba, erkete, fasarya, fos çıkmak,
kerata [şeytan], ketenpere, kıtıpiyos, kitakse, kodes, kofti, kopil, madara, mandepsiye basmak,
mastor, matiz, mavra, metazori, metelik, nato kafa, palikarya, pandik, paspal,
saloz, zifos, zom olmak, zonta, zoraki, zula (31)
Yunanca kökenli olan "panayır" kelimesini de es geçmemek lazım. Onu hangi gruba koymak lazım sizce?
ReplyDeleteArgodaki bu hakimiyetle ilgili master tezi yazılır sanki
ReplyDeleteHocam, cidden çok merak ediyorum, Araplar bu kadar Yunanca'dan almış, Latince'den niye almamiş sence? Kapsamlı cevap verirsen memnun olurum, tşk.
ReplyDeleteRoma İmparatorluğu'nun ikiye bölünmesi sonrası Doğu Roma /Bizans) İmparatoru (Büyük Konstantin) Miladi 610 yılından sonra Latince yi kaldırıp Yunancayı resmi dil yaptı. sonra Latince nin yerini resmi yazışmalarda ve Eğitim dilinde Yunancanın almasına müteakip Yunanca etkisi iyice büyüdü ee birde zaten antik çağdan beri Yunanca ile yazılıp konuşuldu Anatolia ve çevresinde onun için Latince Resmi daireler resmi kurum dili olarak Kilikya yı geçemedi. ve sonraki yıllarda Latince hakkın rahmetine kavuşarak vefat etti ve Ölü dil diye anılır oldu.
DeleteNot:Kilikya Ermeni Krallığı'nın Resmi dili Ermenice ve Latince idi. Belkide Küçük Asya'da Latincenin son yazıldığı ve konuşulduğu yerdi Kilikya Ermeni Krallığı.
Bu tatmin edici bir cevap değil. Araplar İber yarımadası ve güney İtalya da asırlar boyu kalmışlar ancak Latince'den, Yunanca'dan aldıklarının aksine birşey almamışlar. Gerçekten izaha muhtaçtır.
DeleteArapların yükseliş çağında Rum, rakip ve saygı duyulan bir dünya gücüydü. Latin ise yoktu. İspanyada konuşulan şey eğer "Latin" idiyse, kendin diyorsun, boyun eğdirilmiş ve reayalaşmıştı.
DeleteArapçadaki az sayıda Latince alıntı (dinar, kantar, sicil..) İslamöncesi devirde Aramice üzerinden alınmış antik çağ mirası.
Bu cevap da tatmin edici değil hocam. Rum da Araplarca boyun eğdirilemememiş reayalaştırılmamış sayılmaz. Neticede Rum, Araplar tarafından çok ağır mağlubiyete uğratıldı, Akdeniz etrafındaki, eyaletlerinin çoğunu + Anadolu'nun bir kısmını Araplara kaptırdı, başkenti Konstantinopolis dahi Araplarca muhasara altina alındı. Buna mukabil Araplar Fransa'yı fethedemediler zira başta Poitiers olmak üzere bazı muharebelerde feci mağlup oldular, hatta İber yarımadasının kuzeybatısını bile ele geçiremediler, İtalya'nın da orta ve kuzey kısımlarını alamadılar, Roma'yı muhasara ettiler ancak orada da Konstantinopolis gibi muvaffak olamadılar.
DeleteArapların Latince'den (veya Latin orijinli dillerden), Yunanca'dan aldıklarının aksine neredeyse hiçbir şey almamaları, kanaatimce halen izaha muhtaçtır.
Arapçadaki Yunanca kelimeler de esas itibariyle Aramice üzerinden alınmış zaten. Yani esas Yunancadan etkilenen Aramice, Arapça da Aramiceden etkilenmiş en çok (ta İslam devri öncesinden başlayarak hem de).
DeleteKısacası, Yunanca ve Ermenice olmadan Türkçe konuşamazsınız olmuş bu durum Sevan Hocam, Acı ama gerçek. Türkçe kendi özünde zayıf bir dil bozkır dili zayıf olması da normal çünkü eski çağlarda ne kitap yazılmış nede şiir yazılıp ortamlarda konuşulmuş.Ama Yunanca Ermenice,Farsça ve Arapça ile zengin bir dil olmuş, 21.YY. da Hayırlı olsun Türkçeye.
ReplyDeleteMerhabalar. Felç kelimesi kökeni olarak Süryanice "plg" göstermişsiniz. Onun ise Yunanca hemikrania karşılığı olduğu bilgisi var. Bu iki kelime birbiriyle akraba mı? Günümüz Türkçe'sinde kullanılan "inme" kelimesini sözlüğünüzde bulamadım. "İnme" ne zaman kullanılmaya başlandı bilginiz var mı?
ReplyDeleteDevam sorusu: Felç yarım kökünden geliyorsa direkt olarak hemipleji karşılığı gibi görünmekte, yani beyin kaynaklı sorunlar. Omurilik yaralanmalarında oluşan vücudun alt yarısının kuvvet ve duyusunun kaybı "parapleji" için Arapça'dan dilimize geçmiş bir kelime var mıdır? Ben şimdiye kadar buna "omurilik felci" diyordum, ne derece doğru?
ReplyDelete