Wednesday, September 19, 2012

Şiddete dair


Şiddet Arapça: “yoğunluk, sertlik”. E. W. Lane, tüm zamanların en güzel sözlüklerinden biri olan sözlüğünde “hardness, severity, rigour, vigour, vehemence, intenseness, firmness…” diye saydırmış, klasik devre ait yedi tane Arap sözlüğünden örnekler vererek. Ayrıca “zahmet, sıkıntı”. Ayrıca “herhangi bir özelliğe çok fazla ve çok yoğun olarak sahip olma”. ‘Violence’ kelimesi aklına gelmemiş. Onu da kullanabilirdi sanırım, ama eski anlamında: a violent emotion = “altüst edici, şiddetli bir duygu”.
Osmanlıca sözlüklerde durum aynı. Meninski, Türkçenin gelmiş geçmiş en iyi sözlüğünün yazarı, aşağı yukarı aynı tanımlar. Verdiği örnekler: şiddet virmek (“zahmet ve sıkıntı vermek”), şiddeti rüzgar, şiddeti taalluk ve temessük (“bir şeye çok yoğun ilgi göstermek”), şiddeti şita (“kışın en soğuk günleri”).
Ahmed Vefik Paşa, ilk modern Türkçe-Türkçe sözlüğün yazarı, sene 1876. “Sertlik, keskinlik, müsaadesizlik, yavuzluk, ifrat” demiş.
Sözcüğün yeni anlamını 1. Dünya Harbini izleyen dönemde aramaya başlamak lazım sanırım. Eski yazı gazetelerle ilgili bir indeksleme çalışması henüz yok maalesef, o yüzden 1920’leri taramak zor, ama Cumhuriyet gazetesinin indeksi 1930’dan itibaren elimizin altında. Sene 1930, azimkârane bir şiddet ve gayretle mücadeleye atılmak, eski anlam. Yazdığı yazıda acemiliğinden dolayı biraz şiddet kullandığını itiraf etti, eski anlam. Hakkı Tarık Beyin mebus olması mahkemece sebebi şiddet addedildi, “ağırlaştırıcı neden” anlamında, eski. İhtilal teşebbüsünün şiddet ve süratle bastırılması, hala eski anlam. Romanya’da şiddet politikası, yine “sertlik” anlamında, eski. Diğer bir şahsa cebir ve şiddet göstermek, Türk Ceza Kanunu 1928, bundan emin olamadım: “ifrat” mı, “sertlik” mi? İsmet Paşa şiddet taraftarı olmakla maruftur, “sertlik” demek. Şiddet ve ceza ıslah etmez, bilakis çocuğu alıştırır ve yüzsüz eder, “sertlik” demek. Daha yüzlerce örnek.
Derken 1931’de İngiltere’nin Hindistan’daki problemleriyle ilgili bir makalede şu ifade: (Gandhi ile yapılan mutabakat uyarınca) itaatsizlik mücadelesi yapmış olduklarından dolayı hapsedilmiş olan kimselerden şiddet istimal etmemiş olanlarının serbest bırakılacağı… Bu yeni. “Sertlik” ya da “keskinlik” veya “yoğunluk” değil kastedilen, “kişiye veya mala karşı suç teşkil eden saldırı”. İngilizcesi violence. Ne kadar ilginç bir bağlam değil mi? Gandhi’nin non-violence kampanyası, kendi antitezi olan yeni bir kavramın bizde ilk kez kullanılmasına vesile olmuş. İlk olmasa bile civarı, muhtemelen.
Bu kullanım henüz istisnai. Tipik olan şu: Miting en ziyade Darülfünun önünde şiddet göstermiştir. Halk mütemadiyen: Yaşasın Kıbrıs! Ya Kıbrıs, ya ölüm! Diye bağırmıştır. (1931) İma edilen şey suç ya da saldırı değil, yoğun heyecan.
1932’de yine Hindistan: Hindistan’da tekrar şiddet siyaseti başladı. İngiliz polisleri evvelki gece sabaha karşı Gandi’yi tevkif ettiler. “Sertlik” mi demek istiyor, “mala ve kişiye tecavüz” mü? Sanırım ilki. Şiddeti devlet kullanırsa zaten suç olmaz, “sertlik” olur. Şiddetin yeni anlamıyla şiddet olması için birey tarafından üçüncü kişilere ya da devlete karşı işlenmesi lazım. Yahut da şiddeti kullanan devletin meşruiyetinin zımnen sorgulanıyor olması lazım. “İyi” devlet sertlik gösterir; “kötü” rejimler (mesela Mussolini İtalya’sı, Küba diktatörü, ya da politikanız İngiltere’ye karşıysa İngiliz koloni yönetimi) suç işler. Sözcüğün anlamının nasıl bir kayganlıkla kaydığını görüyorsunuz, değil mi?
1932, Suriye: nümayişler bir kat daha kesbi şiddet ederek sandıklar halk tarafından zorla açıldı. İçlerinde evvelden hazırlanan rey pusulaları görülünce halkta derin bir nefret hissi canlandı. Ekser yerlerde sandıklar kırıldı, pusulalar yırtıldı, “Kahrolsun hainler!” sadaları yükseldi. “Heyecan yoğunlaştı” mı demek istiyor, kişilere ve mala karşı saldırı mı olmuş? İkisi de var galiba, belirsiz zemindeyiz.
Yine 1932, Türkiye’nin Cemiyeti Akvam’a katılması münasebetiyle Cemiyet Umumi Heyeti Başkanı Hyman’ın nutkundan: şiddet hareketlerinin suikastinin önüne geçmek, ihtilafları muslihane bir şekilde halletmek vs. Adam violence demiş belli ki. Yeni anlamın sadece dış haberlerde kullanılması acaba tercüme belirtisi mi?
1933, yabancı bir roman tercümesi: bana karşı şiddet istimal etti, işkence yaptı, beni duvarlara çarptı… Birkaç gün sonra Havana’da: halk sarayda tahribat yapmış ve bazı şiddet hareketlerinde bulunmuştur. Bir hafta sonra Fransa başbakanının demeci: şiddet teşebbüslerine karşı kâfi derecede kuvvetliyiz. İtalya’daki Faşist rejimin saldırgan politikalarını kastediyor.
Daha sonra Viyana: Hali hazırdaki rejim aleyhine şiddet gösterecek unsurların ağır cezalara çarptırılacağı hükûmetçe ilân edilmiştir. Viyanada örfi idare ilân olunmuştur. ‘Rejim aleyhine şiddet’ nedir acaba? Cam çerçeve mi indiriyorlar, polis mi öldürüyorlar, yoksa güvenlik güçlerinin emirlerine itaat etmemek ‘şiddet’ için yeterli midir?
1934’ten itibaren şiddetin bu ikincil anlamda kullanımı rutinleşiyor. 1930’da hala %2-3 dolayındayken, 1934’te %25’leri buluyor. Dünyadaki gidişatın yansıması sanırım. Bir yandan yasadışı saldırıları şiar edinen siyasi hareketlerin tüm dünyada yaygınlaşması, diğer yandan belki bazı devletlerin gitgide haydut gibi davranmaya başlanması ya da birbirlerini haydut gibi algılama eğilimine girmesi, yeni bir shorthand ifadeyi kullanışlı kılmış. Her seferinde “kişiye veya yasaya karşı suç teşkil eden saldırı” demektense, violence = Gewalt = şiddet diye bir slogan-kavram tercih edilmiş.
Sene 1935. Yüce Önder’in rehberliğinde eski kelimelere yeni karşılıklar arayan Türk Dil Kurumu, şiddet yerine “sertlik, çetinlik” önermiş. Şaşırmıyoruz: dil duyarlığıyla, ya da yeni kullanımlar konusundaki uyanıklığıyla meşhur olan bir heyet değil TDK. Alın bu karşılıkları, yukarıdaki alıntılarda ‘şiddet’ yerine koyun, bakalım hangileri anlamını koruyor.
*
Şiddet eylemleri deyiminin icadı için otuz yıl ileriye atlıyoruz. Sene 1973, ‘CHP şiddet eylemleri dışında genel af istiyor.’ Köprülerin altından fantastik sular akmış, Orwell’in Newspeak’i Bülent Ecevit’in dilinde yepyeni zirveler fethediyor. Şiddet eylemi’nden kasıt burada mesela cinayet, adam kesme, ev kundaklama, ırza geçme değil, onlar af kapsamına giriyor. Kastedilen “siyasi amaçla kişiye ve bilhassa devlet otoritesine saldırı”. Siyasi amaç yoksa ‘şiddet eylemi’ yok, alelade suç var.

No comments:

Post a Comment