Thursday, March 30, 2017

Menbiç, Humus, eskiden

Menbic
Antik Yunanca ve Latince kaynaklarda kentin adı Mabog, Manbog, Mambog olarak geçiyor. Doğrusu ikincisi olacak çünkü nb ikilisinin b’ye sadeleştirilmesi Yunancaya özgü bir deformasyon. Ayrıca Büyük İskender zamanından itibaren Hierapolis yani “tapınakkent” kullanılmış. Suriye yerli halkının en önemli dinî kült merkezi olarak nam salmış. MÖ 300’den MS 200’lere dek yazılı kayıtlar Yunanca ve Latince, ama yerli dilin “Suriyece” (Aramice) olduğu şüphesiz. Bilinen en eski kayıt Büyük İskender dönemine ait Aramice yazılı bir sikke. Konik külahlı ve cübbeli bir figür “Mnbg rahibi Abd-Hadad” olarak etiketlenmiş.
Tapınakta bir kutsal pınar olduğunu Strabon belirtmiş (MS 10-20). Belki Urfa’daki gibi bir havuz düşünmek lazım. MS 2. yüzyılda Samsatlı Lukianos buradaki kutsal balıklardan söz eder; yerel halktan büyük hürmet gördüklerini, isimle çağrıldıklarında geldiklerini, hatta bazılarına mücevher takılı olduğunu belirtir. Tapınmanın odak noktası bir yüce tanrıça, adının Yunanca yazımı Atargatis, ve kocası Hadad. Hadad “demir” ya da “kılıç” anlamına gelebilir, sözlüklerim yanımda olsa daha doğru bilgi verebilirdim. Büyük olanı daima tanrıça; “Aziz hanımefendi” anlamında Uzzā adıyla da anılıyor. [ˁuzzā Arapça ˁaziz kelimesinin dişisidir.] Tahta oturmuş, iki yanında iki aslanla tasvir ediliyor.
Lukianos tapınma usulünü ayrıntılı olarak anlatmış. Rahipler, tepesinde bir hilal olan yüksek külah (kalensüve) ve altın sırmalı beyaz cübbe giyermiş. Tüm tasvirlerde görülen ilahi sancağın yerli dilde adı yoktur, Yunanca sēmeion (“alem, simge”) adı verilir diyor. Buna karşılık Süryanice erken Hıristiyan kaynaklarından Feylesof Militon’un Nutku adlı eserde “Hadad’ın kızı Simi” adlı bir ilaheden söz ediliyor. Soyut kavramların halk imgeleminde şahıslaşma eğilimine nefis bir örnek. Kuran’da zikredilen Kabe’deki “Allahın kızları” kim bilir aslında neydi.
Humus  
Menbic kadar önemli diğer dini ziyaret yeri antik Emesa, yani Humus. Menbic’in Süryani/Arami karakteri özellikle vurgulanırken Emesa’dan daima “Arab” olarak söz ediliyor. Ama buradaki Arab tam olarak ne demektir, bugünkü anlamda Arap mıdır, yoksa “aşiret” veya “yörük” anlamında mıdır, tartışılan bir konu. Strabon bunlardan skēnitai, yani “çadır halkı” diye söz etmiş.
MS 1. yy’da Emesa’da Roma şemsiyesi altında müstakilimsi bir krallık (“demokratik özerklik”?) hüküm sürmüş. Bilinen iki hükümdar Yunanca yazıtlarda Sampsikeramos ve Iamblikhos olarak geçiyor; Şems-i Kerem ve Yemliha adlarını kolayca tanıyoruz. İlki Arapça veya Aramca olabilir; ikincisi Aramca, MLK kökünden “hükümdar” demek. Bunların oğlu veya torunu Claudius Julius Sohaemus, Roma idaresinde mühim biri. Adı belli ki Arapça veya Aramice, Süheym. (Bkz. “asimilasyon”)
Emesa’daki dinî kült 2. yy’dan itibaren büyük üne kavuşmuş, İtalya’ya ve hatta Almanya’daki Augsburg ve Trier’e kadar uzanan alanda hürmet görmüş. Buranın tanrısı Yunanca ve Latince yazımda Elagabalus, yerel dilde ’LHAGBL, yani Alaha-gabal, ya da allah-ı cebel, “dağ tanrısı”. Gökten geldiği söylenen büyük bir kara taş (hacer-i esved) şeklinde somutlaşmış. Emesa sikkelerinde daima bu kara taş (ve bazen üstüne konmuş bir kartal) görülüyor. Tarihçi Herodianus (3. yy) taşı ayrıntılı olarak tarif etmiş. Altı yassıca devasa bir yumurta şeklinde olduğunu, üzerindeki kabarık bir pürüzün ise güneşi temsil ettiğini anlatıyor. Yunanca kaynaklarda Helios Elagabalos ve Zeus Betylos adları da görülüyor. Bu sonuncusu bütün Fenike-Suriye alanında yaygın bir tabir. Aramice Beth-el yani Beytullah (Allah’ın Evi”) deyiminin Grekleştirilmiş hali. Belli ki Elagabal tapınağının cari adı bu.
Geçenlerde bir yazıda biraz yarım yamalak da olsa bu konuya değindim. Libyalı olan imparator Septimus Severus’un Humuslu olan baldızının kızı Iulia Avita ile kuzey Lübnan’da bir şehrin ileri gelenlerinden Gessius Marcianus’un oğlu M. Aurelius Antoninus 218’de Roma imparatoru ilan edildi. Tüm adlarını terk ederek Elagabalus adını aldı, cebel tanrısının ta kendisi olduğunu iddia etti, kendi dinini imparatorluk sathına empoze etmeye kalktı. 222’de öldürüldü.
x
Nereden biliyorsun bunları diye sorarsanız Fergus Millar, The Roman Near East, 31 BC-AD 337 (Harvard Univ. Press 1993). Son derece ayrıntılı ve akademik bir tarama. Birkaç gündür onunla yatıp kalkıyorum.

No comments:

Post a Comment