Wednesday, November 14, 2018

İnönü


İnönü iyidir. Cumhuriyet tarihinde gerçekten takdir ettiğin lider kim diye sorarsanız İsmet İnönü derim.
Bir kere megaloman değildir. İdeolojik saplantıları yoktur, ya da çağının standartlarına göre düşük düzeydedir. Büyük vizyonu olmayan, ya da o konuda söz etmeyi sevmeyen bir yöneticidir. Maceradan ve şiddetten sakınır; patronunun asmalı kesmeli Timuroid fantezilerini sık sık frenlemiş olmakla övünür. 1930’dan sonra Reis sofrasından veba gibi memlekete yayılan Türkçülük akımılarına her zaman mesafeli durmuştur. Rıza Nur, H. Suphi, Reşit Galip gibilerinin Türk Ocakları ekolüyle arasında eski husumet vardır; [1944] tutuklamalarıyla Türkiye’deki pro-Nazi yapılanmayı kırdığında o husumet Türkçüler için ölümüne bir kan davasına dönüşecektir.
İhtilal rejiminin değer ve hedeflerini paylaştığı şüphesizdir. Ancak Atatürk önderliğinde gitgide rasyonel çizgiden uzaklaşan reform projeleri hakkında kamuoyu önünde – bir başbakanın söylemek zorunda oldukları dışında – söz söylememiş, devletin işleyiş ve istikrarını her şeyden önemli saydığını belli etmiştir. 1925 Kürt isyanının kanlı bir şekilde bastırılmasında baş roldedir. Ancak 1936 Dersim harekatında ılımlı çizgiyi savunmuş, bu uğurda Ulu Öndere ters düşmeyi göze aldığı için görevden uzaklaştırılmış, siyasi ölüme mahkum edilmiştir.
Gazi’nin aksine, Batı kültürüne ilgi ve vukufu göstermelik değil samimidir. İlkinin müzik zevki oyun havaları ile Safiye Ayla’dan pek öteye gitmezken kendisi – ne garip ki Yemen’de edindiği – klasik müzik sevgisini yaşamı boyunca korumuş, Milli Şefliği döneminde o sevgiyi Ankara halkıyla paylaşmak için elinden gelen çabayı göstermiştir. Bugün Türkiye’de cılız da olsa bir klasik müzik geleneği varsa bunu neredeyse tek başına İnönü’ye borçluyuz.
Liderliğe gelir gelmez çıkardığı siyasi af, cumhuriyet tarihinin en kapsamlı ve en cesur aflarından biridir. Bugün Karabekir, Rauf Orbay, Halide Edip, hatta M. Akif Ersoy gibileri vatan haini kadrosundan milli kahraman kadrosuna terfi etmişlerse 1938 affı sayesindedir. Atatürk resminin 1938’de paralardan ve başka yerlerden kaldırılması da belki 15 yıllık bir iktidar sarhoşluğu döneminin izlerini silmeye yönelik bir ilk adımdı. Ne yazık ki sürdürülemedi, Kurucu Tanrı kültü 1950’den ve bilhassa 1960’tan sonra eskisinden beter bir hışımla memleket yüzeyini kapladı.
İktisadi politikaları temkinli, hatta tutuktur. Bunun sebebi, devlet maliyesinin mecalsizliğini belki herkesten daha iyi kavramış olmasıdır. Nitekim 1946’dan sonra ABD kredi musluklarını açtığında ülkede hızlı bir ekonomik genişleme politikasına yeşil ışık yakacaktır.
Selefinin aksine gösterişli sembolik reformlara ilgi göstermemiştir; belki iktidarının birinci yılı dolmadan patlak veren dünya savaşı nedeniyle fırsat bulamamıştır. Buna karşılık verem ve sıtmayla mücadele, Rize’ye çay ve Anamur’a muz ekimi gibi – şapka devriminden çok daha gerçek – devrimlere önayak olmuştur. Selefinin iktidarını kuşatan Kuvayi Milliyeci çete erbabını tasfiye edip genç ve eğitimli kadroları ön plana çıkarmaya çalışmıştır. Köy Enstitüleri Atatürk’ün değil, İnönü’nün – daha doğrusu onun destek verdiği Hasan Ali Yücel ve İsmail Tonguç gibi ikinci kuşak kadroların – eseridir. Ama tepkilere direnemeyerek Enstitüleri iğdiş eden ve kapatılmalarına giden yolu açan da odur. Ege ve Urfa’da toprak reformu projeleri onun zamanında gündeme gelmiştir; gene siyasi direnişe yenik düşüp onun zamanında terk edilmiştir.
Memleketi 2. Dünya Savaşı felaketinin dışında tutması ülke durdukça hayırla anılması gereken işlerdendir. Daha önce bazı vesilelerle “Türkiye savaşa girip yenilse 1920-30’ların totaliter mirasından kurtulma şansı olur muydu” sorusunu sorduğumu biliyorsunuz. Spekülatif bir sorudur; sağduyu ile düşünüldüğünde o ihtimalin savunulacak tarafı yoktur. Türk ordusunun 1940’taki durumu içler acısıydı; Churchill’in ifadesine göre, müttefikler safında savaşa girmesi müttefikler açısından kazanç değil net kayıp olurdu. Savaşmayı tercih edip yenilen Yunanistan’ın – gerek savaş sırasında gerek savaşı izleyen iç savaşta – başına gelenler dehşet vericidir. Almanya safında savaşa girilse neler olabileceğini düşünmek bile zor.
Savaş yıllarında halkın sıkıntı çektiği anlatılır. Rejimin o dönemde izlediği hoyratça politikalar toplumun genişçe bir kesimi nezdinde İnönü adını karalamıştır. Bunda haklılık payı var mıdır? Sanmıyorum. Bir kere, savaşa giren Polonya’nın, Yugoslavya’nın, Yunanistan’ın ya da savaşa iyi hazırlanan Sovyetler halkının çektikleri yanında Türk köylüsünün başına gelenler devede kulaktır. İkincisi bir süredir aklıma takılan bir konu. Bu ülke Birinci Dünya Savaşı’nda korkunç kayıplar verdi, açlık ve salgın hastalıkla boğuştu, dağı taşı cesetle doldu, şehirleri yıkıldı, toplumsal düzeni altüst oldu. Buna rağmen o devrin iktidarı (nispeten) hayırla anılırken, azıcık askeri angarya ve karneyle atlatılan ikinci savaşın yöneticileri nefret konusu oldu. Bunun nedeni nedir? Aklıma gelen ihtimali söylesem gene birileri ayağa fırlayacak ama olsun. İlk savaşta halkın öfkesinin gâvur yağmasına yönlendirilmesi – ve bunun getirdiği müthiş servet transferi – popüler tavırları etkilemiş olabilir mi? İttihat ve Terakki rejiminin birinci savaş sırasındaki soykırım ve talan politikalarını bu açıdan değerlendirebilir miyiz? İkinci savaşta da benzer fikirler gündeme gelmiş görünüyor: 1942’de Varlık Vergisi, 43’te 22 tertibin askere alınması bunun belirtileridir. Sonuna kadar gidilmemiş olmasını, İsmet İnönü’nün her sahada karşımıza çıkan temkinli kişiliğine bağlasak yanılmış olur muyuz?
(Tabii tek etken o değil. Geriye soymaya değecek post kalmamıştı, toprak kaybetme korkusu yoktu, savaştan sonra Amerikalılara muhtaç olunacağı baştan belliydi, vs. Ama düşün: İki yılda iki defa ülkenin gayrimüslim erkek nüfusunun büyük kısmı toplama kamplarına alınıp birkaç ay sonra neden salınır? Başta iktidar şehvetiyle gözü kararmış cinsinden "sert" bir lider olsa salar mıydı?)  

1950’den sonraki kariyeri talihsizdir. Tarihte seçim yaptırıp iktidardan giden ilk – ve galiba tek – Milli Şef olarak siyasete o noktada veda etme basiretini göstermeliydi. Gösteremediği için küçüldü. 1960 darbesinin büsbütün cinnet yoluna girmeyişinde yine onun otoritesi ve ılımlı kişiliği etkilidir. Ama ondan sonra Demirel’le girdiği kasaba politikacısı kavgaları, 71’de askeri cuntaya verdiği destek, 73’te 87 yaşında bir ihtiyarken makamını genç Ecevit’e kaptırmamak için verdiği canhıraş mücadele savunulacak şeyler değildir. Yalnız kendi itibarını zedelemekle kalmadı, partisinin fosilleşmesine, Türk siyasetinde halen sürdürdüğü tıkaç pozisyonuna kilitlenmesine de katkıda bulundu.

62 comments:

  1. Mayıs 1944 tutuklamaları olacak. Oysa çok değil daha iki ay evvel komünistleri içeri artırmıştı Paşa. Osman Yüksel gibi İslamcılar da, tutuklanan anti-komünist Türkçülerin(Nihal Atsız, Alparslan Türkeş,Reha Oğuz vs...) arasındadır İsmet Paşa'nın biraz daha mutedil ve (belki de lüzumundan fazla) ihtiyatlı olmasının sebebi, kendisinin başak burcu olması olabilir(Astroloji, genetik rasizmden daha isabetli bu arada😁😁😁). Neyse 1945 sonuna doğru işler değişmeye, Paşa da Amerika'ya yanlamaya başlar. 1945 Aralık'ında Sosyalist Sertel'lerin Tan gazetesi heyecanlı muhafazakar gençler eliyle imha edilir, Türkçüler 1946'da beraat ettirilip tahliye edilirler, komünistler içeride tutulurlar. Pek Kemalci olmayan sosyalist Mihri Belli, "-1940ların ikinci yarısı CHP sinin, 10 sene evvelki CHP ile hiç alakası kalmamış, sanki bambaşka bir partiye dönüşmüştü" der.

    Sevan'ın Kemal'i kötülemek için İsmet'i pohpohlaması, Necip Fazıl'ın sırf 2. Abdülhamid'i yüceltmek için Abdülaziz'e "Soytarı!" demesine benzer.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Tan gazetesi matbaasını basanların arasında o yıllarda İstanbul'da üniversite talebeleri olan Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan ve Turgut Özal da vardır. Onca detay verirken bunları atlamayın.

      Delete
  2. Köy Enstitüleri, Atatürk yaşasa onun tarafından açılacaktı. Köy Eğitmenleri Kanunu 1937'de Atatürk'ün sağlığında kabul edildi.

    ReplyDelete
  3. Merhaba Sevan Abi.
    "Türk ordusunun 1940’taki durumu içler acısıydı; Churchill’in ifadesine göre, müttefikler safında savaşa girmesi müttefikler açısından kazanç değil net kayıp olurdu."

    Buna müteakiben sorayım, Roosevelt ve Churchill'in birden fazla defa İnönü'yü savaşa girmeye ikna etme çabası (örn. Adana, Kahire)bununla biraz tezat değil midir?

    Teşekkürler.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Savaşa girmeye ikna etmekten ziyade Almanya tarafına kaymamaya ve özellikle Almanlara stratejik metaller satmamaya ikna etti yanılmıyorsam.

      Delete
  4. Sevan bey size bir sorum olacak. Köy enstitülerinin açılma sebebi sizce memleketten gönderilen Rum Ermeni ve Süryani halklarının yokluğundan oluşan boşluğun sonucu zaruri bir ihtiyaçtan mı kaynaklanıyor

    ReplyDelete
  5. Çok kaba bir filtrasyonla, TR'nin temelde İnönü öldükten sonra değiştiği söylenebilr.

    ReplyDelete
  6. This comment has been removed by the author.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Köylümüzün tavrı, biraz kaba bir tabirle, patavatsızlıktan başka bir şey değil. Savaştaki kıyımlara dair azıcık bir şey okumak bile bu felakete bizi sokmayan adamlara şükran ve minnet duyguları beslemek için kafidir kanaatimce. Japonların Nanking'de, Almanların bütün bir Avrupa'da yaptıkları okunursa insanın kanı donar. Çin'de denek niyetine kullanan hamileler, dikenli tele sarılıp kanala atılan siviller, işkencenin her türlüsünü tadan Müttefik askerleri; Avrupa'da "boğularak" imha edilen kentler, sistematik tecavüzler... Say say bitmez. Bugün bu ülke bu feci şeyleri tecrübe etmemiş insanların ülkesiyse bunu İnönü'ye borçludur.

      Delete
    2. @ozgl

      Tipik bencil Türk yarı-aydın tavrı. Kendi köylüsünü kendi halkını küçük görür, "bunun derdi neymiş?" diye düşünmez, "cahilse kendi suçudur" der.

      Delete
  7. Klasik müziği bende sevmem.

    Hele opera / bale sadece "başımı ağrıtır".

    Zaten bunların hepsi "halkın parasıyla şatoda yaşayan asalaklara" kakalanmış "sıkıcı" şeylerdir.

    Sonrasındada çok kültürlüyüm / çok zekiyim klasik müzik dinliyorum "mastürbasyonuna" evrilmişlerdir.

    Yetenek ve zekasıyla değilde saraydaki asalaklar gibi "şans eseri" ( soyluluk / miras / iyi eğitim / "şans" ) yükselenlerin "komplekslerini tatmin etmekten" başka bir işede yaramazlar......

    Steve Jobs / Bill Gates ..... yani şans eseri değilde "yeteneğiyle / zekasıyla" yükselenler "klasik müzik dinlemez".......

    Yani İnönü'ye saygım var ama Kemal'in klasik müzik dinlememesi kendisi için hiç şüphesiz bir "artıdır".................

    İyi günler......

    ReplyDelete
    Replies
    1. Adsız kardeş Mary Maxwell Gates kim biliyor musun ? yeteneği filan ile bir yere gelmiş örnek verdiğin Bill ile ilgisi ? ΙΒΜ in ilk personal computer yazılımı OS filan falan ana oğul komplosu ..... Bunlar toptan klasik müzik dinler hatta hastasıdır. Bence biraz araştır Kafadan örnekler verme.

      Delete
    2. Merhaba

      Bill Gates'in "klasik müzik dinleyen" ve onu zorla "müzik kurslarına gönderen" ailesi onun Harvard'dan ayrılıp kendi şirketini kurmasına(da) karşı çıktı....

      Klasik müzik / opera / bale vs.vs. tıpkı hun kralı atilla gibi tanrının ( ben inanmıyorum "ama" ) üst sınıflara "kırbacıdır".

      Peki insanlar neden klasik müzik / opera vs.vs. gibi "eziyetlere katlanır"?

      Zira klasik müzik / opera / bale vs.vs. statü "sembolüdür".

      Yetenekli / zeki insanların ise "sembollere" ihtiyacı "pek yoktur".....

      İyi günler...

      Delete
    3. (adsiz degil avatar goncagul)

      ohaa, simdi baktim wiki'ye, kadin (bill gates'in annesi) saglamindan is kadiniymis, oyle halk cocugu hikayaleri falan yine yalan cikti. Bu einstein da oyle mesela. yillarca chp bizi kandirdi einstein tembeldi sonradan acildi diye, ama akparti sayesinde (hamdolsun) ogrendik ki daha 5 yasinda aristo, mantik, felsefe ogrenmeye baslamis... ne varsa aristokraside var. ne varsa robert de var, koymusum fen lisesine... saygilar.

      Delete
    4. Batı saray müzikleri arasında, üst sınıflara kakalanan sıkıcı şeyler vardır elbet. Tıpkı bugünkü caz gibi, ki ben caz için dediklerinizin aynısını düşünüyorum (sadece soul ve azıcık da bluesa diyeceğim yok). Gelgelelim tıpkı doğal seleksiyondaki gibi, bu müzik içinden de bu güne kadar varlığını sürdüren, klasikleşen harika eserler oldu ki adına klasik müzik dendi. Bunları reddetmek, bir köpekbalığının, bir kaplanın muhteşemliğini reddetmek gibidir, Allah çarpar. Schubert'in 4 numaralı İmpromptu’sunu her dinlediğimde gözlerim yaşarır. Klasik müziğe yeni başlayanlar için Vivaldi’nin 4 mevsiminin, özellikle Yaz konçertosunun harikalığından kim kuşku duyabilir ki… Birisi “zeki olmayanlara zeki hissettirir” manasında bir şey söylemiş ki, hayır, çok sesli müziği kavramak gerçekten zeka ister. Ve zeki olana hakkıyla zeki hissettirir desek, daha doğru olur. Zeki olmayana iyi klasik müzik sadece “dinlendirici” gelir. Zaten yumurta verimini arttırmak için tavuklara dinletme fikri de aynı sebepten ileri gelmiştir.

      Delete
    5. Affedersiniz, "Schubert'in 4 no'lu İmpromptusu" deyince opus 90 ile karışıyor. Benim kastettiğim F minör, opus 142. Nedense bu eserin özel bir adı yok, varsa da ben bilmiyorum, tonla kod sıralamak zorundayım ifade etmek için.

      Delete
  8. Merhaba,

    Ismet Inonu ile alakasiz, ama bu yazida bahsi gecen Ikinci Dunya Savasi’nin tetikledigi, sizin de ilginizi cekecegini dusundugum bir konu hakkinda sormak istiyorum. Ingilizcede I. Dunya Savasina katilan ulkeler Allied/Central, ikincisinde savasan ulkeler ise Allied/Axis diye gruplaniyor. Yani kazanan tarafa hep Allies (ittifak~muttefik) diyoruz. Ote yandan biz I. Dunya Savasinda kendimizin de icinde bulundugu gruba Ittifak, rakiplere Itilaf derken; Ikinci Dunya savasinda daha onceden Itilaf Devletleri dedigimiz gruba Muttefikler demeye basliyoruz. Tabi ki iki savastaki bloklar birbirinin tipatip aynisi degil, ama yine de bu konuda hep ufak bir kafa karisikligi yasadigimizi dusunmusumdur. Herhalde bir savasta taraf olup, digerinin disinda kalmis olmamiz da etkilidir. Bu konuda sozcuklerin kokenini de iceren bir arastirmaniz oldu mu, oldu ise gorusleriniz paylasabilir misiniz?

    Selamlar

    ReplyDelete
    Replies
    1. İttifak ve itilaf şeysileri bizim perspektifimizden kazanan ya da kaybeden için değil garnizonların yönetilmesinde hangi grubun nasıl karar aldığı üzerine isimlendiriliyor. Birinci dünya savaşında İngiltere Fransa cart curt ordularını ayrı ayrı yönetiyorlar. Bizim blok ise almanların direktifleri ve paşaları ile ortak komuta biçiminde yönetiliyor yani bir harekat ittifakı var. Öbürsülerinde bu duruma karşı bir itilaf söz konusu.

      Yani ordular mesela ingilizlerin genel karargahından çıkan bir planla ilerlemiyor ya da fransızların ordusunun belli birimlerine İngiliz paşa falan atanmıyor.

      Çok beğenilen savaşın ikincisinde ise mussolini'nin bi konuşmasında ilk kez kullandığı Berlin roma aksı (axis = aks) terimi birlikteliğin ismi olurken (sonradan Tokyo da işin içine giriyor tabii), diğer tarafta bu bebelere karşı bizim kızanlar, bi önceki savaşın broları bizim çocuklar anlamında müttefikler ismi kullanılıyor. İsimlendirme bizim bakışımızdan bağımsız yani.

      Delete
  9. Yazar, psikolojide "reaction formation" mekanizmasıyla Mustafa Kemal Atatürk'ü yermek için İsmet İnönü övgüsü yapmakta,değerlendirmesini nesnel gösterme çabasıyla yer yer İsmet İnönü için de geçerli olmayan karalamalar yapmaktadır. Akademik düzeyde her iki kişilik de eleştirilebilir.Ne var ki,yazarın yaptığı ruhbilimin konusu olabilecek bir yaklaşımla olmamak koşuluyla. Örneğin Köy Enstitülerinin eğitim bilimsel altyapısını hazırlayan çalışmalar 1924 yılında eğitim kuramcısı John Dewey'nin Türkiye'ye davet edilmesiyle başlamaktadır. Bunu Almanya'dan davet edilen eğitim bilimciler izlemiş, yine o yıllarda Hıfzırahman Raşit Öymen, Halil Fikret Kanat gibi isimler yurtdışına pedagoji eğitimi için gönderilmişlerdir. Köy Enstitülerinin pratiğinde ilk adımlar da,24.06.1937 yılında 3639 sayılı Köy Eğitmenleri Yasasının çıkarılmasıyla başlatılmıştır. Her iki isim de, kurucu liderler olarak tarihte saygı duyulması gereken yerlerini almışlardır. Temel PAMİR

    ReplyDelete
    Replies
    1. İki gün önce Diken'de Levent Gültekin, "Problem Atatürk'ün bizzat kendisinde mi? Yoksa, Atatürk'ten bir ikon icat etmeye uğraşan Atatürkçüler'de mi?" sorusu üzerine bir yazı yazdı:

      http://www.diken.com.tr/ataturk-ile-ataturkculer-arasindaki-fark/

      Sevan bey'in psikolojik durumunu analiz etmeye çaba esnasında, "bir takım mühim sorular"ın cevabını Sevan bey'in yazdıklarından çıkarım yaparak bulmaya uğraşmak, sağlıklı bir analiz yöntemi olmayabilir.

      "Bir takım mühim sorular"a cevap ararken ima, sinyal, iz, tortu yakalamaya uğraşmak yerine, bizzat Sevan bey'in kendisine sormak daha sağlıklı ve daha hızlı sonuca ulaştırabilir.

      Sevan bey,

      Soru 1:

      "Mustafa Kemal Atatürk"ü eleştirmek gerekir. Siz bunu zaten yapıyorsunuz. "Musfata Kemal Atatürk'ün kendisi iyi de, çevresi kötü..." anlatısı hakkındaki görüşleriniz (kısaca) nedir?

      Soru 2:

      "Mustafa Kemal Atatürk"ün fikir ve uygulamaları ile,

      "Atatürkçüler"in fikir ve uygulamaları,

      Daima örtüşen şeyler mi?

      Soru 3:

      Size göre, "Musfata Kemal Atatürk" ile "Atatürkçüler" arasındaki temel farklar (kısaca) nelerdir?

      Delete
    2. 1. Lider kendi çevresini yaratır. Son yıllarında dalkavuklar ve hık deyiciler dışında kimseyi yaşatmamıştır.

      2. İlki zeki ve oportünist bir politikacıdır, iktidar aşığıdır. İkincisi mürit zümresidir.

      3. Ditto.

      Delete
    3. @ Sevan Nişanyan

      Zeki mi, kime göre neye göre zeki peki?! Abdülhamid ondan kırk kat daha zekiydi, İnönü de daha zekiydi. Bugün Türkiye halkının üçte ikisi Menderes'i Atatürk'ten çok fazla sever. Kandırmayalım kendimizi.

      Delete
  10. Sevgili Nişanyan! 1071 Malazgirt savaşında Türklerle, 1243 Kösedağ savaşında Moğollarla, 1.nci Dünya savaşında Ruslarla vs. birlikte hareket eden Ermeniler üstüne bir araştırma yaptınızmı? Anadolu'ya hükmeden devletlere karşı bu düşmanla güç birliği yapmak binlerce yıllık 'Büyük Ermenistan' düşümü? Bu düşü gerçekleştirmek için fantaziler başta Ermeni halkına daha sonrada, Perslere, Kürtlere, Türklere ve'de bu topraklarda yaşayan insanlara zarar vermedimi? Özeleştiri yapın önce kendinizi ve Ermenilerden başlayın sonrasında başka ulusları ve halkları onların devletlerini liderlerini sorgulayın. Biliyorum kendi hatasının görülmesini istemeyenler sürekli kendilerinin dışındaki olayları sorgularlar, bu kompleksten kurtulduğunuzda dünyada olumlu bir konuma gelirsiniz! Türkçede bir deyim vardır! 'Halına bakmaz halıksız' diye! Önce kendinizi eleştirinki sizin objektif kişiliğinize inanalım...

    ReplyDelete
    Replies
    1. "Ermenisin, demek ki Ermeni olmalısın" diye özetleyelim bu sefil bakış açısını.

      Delete
    2. Düşmanla iş birliği yapmak:)
      Ermeni hareketlerine ve dönem dönem ermeni mal varlığına ters taraftan bakıp yanlış tarih anlatanların başvurduğu emperyalist söylem "düşman ile iş birliği "
      Osmanlının da Türkiye'nin de yegane sorunu ermeni mal varlığı. Milli mesele olur, sonra kadın meselesi olur ve nihayetinde sosyal mesele olarak devam eder. I. Dünya harbinde Osmanlının ermeni vatandaşları toptan Rusya taraftarı olsa idi dedikleriniz belki doğru olacaktı. Rakamlara baktınız mı ? Askerden kaçan kaçana en başta "Ermeniler kaçtı" ya Türkler ? Hepten kaçtı ! Kıyıda köşede kalan Ermeniler amele taburlarında, geri kalan köy kasaba kadın çoluk çocuk göç yollarında telef. Düşmanla iş birliği hikayesi budur. Taşnaklar da günah keçisi. Savaş arifesi dost bilinen ittihatçılar Erzurum'da iş birliği talep ederler o araştırın dediğiniz Ermeniler ile Işık bey "siz bizden yana Rusya da isyan çıkarın size özerklik verelim" derler. Allah tan bu oyuna gelmemiş Ermeniler. Böyle bir teklif den sonra ne yani Kars Erzurum filan Ermeni özerk bölge mi olacaktı :))))) Coğrafya değişen bir şey Işık bey. Kıraç bir araziyi cennet misali anlatan Ermeniler topraklarına bağlıdır, geçmiş abartıla abartıla yeni nesillere anlatılır. Bağlar bahçeler filan falan. Hoşgörü kardeşlik adına yeni dünya adına Avrupa da sınırları kaldırın derken aman Ermeniler asla doğdukları topraklara geri dönmesin demek trajikomik olur. "Ermenisin, demek ki Ermeni olmalısın" hokka gibi oturmuş. Sayfa sayfa dil döktüğümüz tarihi dört kelime ile oturtmuş Sevan hoca.

      Delete
    3. 《 kendi hatasının görülmesini istemeyenler sürekli kendilerinin dışındaki olayları sorgularlar 》

      Şükrü bey kendine söylüyor mu bu lafı?

      Delete
    4. Türk tarihini karalamak yerine biraz da faydalı işler ile uğraşsanız daha iyi olmaz mı? benim dedem de türk olduğu için ohri'den kovulmuş ben gidip makedonya tarihini karalıyor muyum? tito hakkında sayfalarca hakaret içerikli yazılar yazıyor muyum?
      Tabi ki hiçbir tarihi karakter iyi de değil kötü de değil ikisinin karışımı, ama öyle bir anlatılıyor ki sanki şeytanın ta kendisi, ha kendilerinden birisi olursa başka.

      Delete
  11. Muaviye

    Muaviye iyidir. İslamiyet tarihinde gerçekten takdir ettiğin lider kim diye sorarsanız Muaviye derim.
    Bir kere megaloman değildir. İdeolojik saplantıları yoktur, ya da çağının standartlarına göre düşük düzeydedir.
    İhtilal rejiminin değer ve hedeflerini paylaştığı şüphesizdir. Ancak kamuoyu önünde - bir halifenin söylemek zorunda oldukları dışında - söz söylememiş, devletin işleyiş ve istikrarını her şeyden önemli saydığını belli etmiştir.
    Seleflerinin aksine, Hıristiyan-Yahudi kültürüne ilgi ve vukufu göstermelik değil samimidir. Bugün Suriye'de cılız da olsa bir devlet geleneği varsa bunu neredeyse tek başına Muaviye'ye borçluyuz.
    İlk selefleri döneminde yönetimden dışlanan kadrolara kendisinin - ve akrabası olan selefinin - çıkardığı siyasi af, İslamiyet tarihinin en kapsamlı ve en cesur aflarından biridir. Mervan bin Hakem gibileri münafık kadrosundan vali ve daha sonra halife kadrosuna terfi etmişlerse bu af sayesindedir.
    Seleflerinin iktidarını kuşatan Muhacir-Ensar çete erbabını tasfiye edip genç ve eğitimli kadroları ön plana çıkarmaya çalışmıştır.
    İktidarının son yıllarındaki kariyeri talihsizdir. Oğlunu veliaht ataması yalnız kendi itibarını zedelemekle kalmadı, hanedanının fosilleşmesine ve sonra devrilmesine, İslami siyasetin halen sürdürdüğü tıkaç pozisyonuna kilitlenmesine de katkıda bulundu.

    ReplyDelete
  12. her yazısında aklım çeliniyo mikrobun ama bence bu iddianızda samimiyseniz bir kitap gider bu konuya

    ReplyDelete
  13. mahir kaynak'ın anılarını ve çetin altan'ın ben milletvekili iken kitabını okuduktan sonra inönü hakkındaki algılarımda değişiklik oldu diyebilirim. 27 mayıs darbesinin yolunun yapılışındaki ve aydınlar arasında gitgide ağırlık kazanan solun desteklenmesideki rolü bana ilginç geldi. inönü'nün temsil ettiği statüko'nun önce TİP'i desteklemesi sonra desteğini çekmesi, 9 mart baasçı cunta hareketiyle inönü'nün ilişkileri henüz yeterince incelenip analiz edilememiş yakın tarihimize ait karanlık alanlardandır.

    ReplyDelete
  14. İtiraz edeceğim tek bir satırı dahi yok! Nedense bu ülkenin en itidalli siyasetçisi; sağcısı, solcusu fark etmeden, en fazla hakarete maruz kalan siyasetçilerinden biri. Ve aksine en muhteris, en problemli, bencil, narsisistik kişileri ise en çok övülenler. Ben bu durumu, Türk aile yapısına ve baba ile kurduğu hastalıklı ilişkiye bağlıyorum.

    Bu makaleden Yanlış Cumhuriyet tarzı bir kitap çıkar mı acaba? Türkiye'nin lider biyografileri üzerinden son yüz yılının incelendiği bir kitap.

    ReplyDelete
  15. Muhterem Nişanyan,

    Yazınızda İsmet Paşa'nın liderliğe gelir gelmez çıkardığını iddia ettiğiniz ve "Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı ve en cesur aflarından biri" olarak vasıflandırdığınız 1938 affı, 29 Haziran 1938 tarihinde kabul edilen ve 16 Temmuz 1938 tarih ve 3961 sayılı Resmî Gazete'de neşredilerek mer'iyet kesbeden 3527 sayılı kanun ile çıkarılmıştır. Malûmdur ki bu tarihlerde Gazi Paşa henüz terk-i dünya eylemediği gibi başvekil makamında da Celal Bayar bulunmakta idi. (İsmet Paşa, bu kanunun neşredildiği tarihte hayatına siyasî meyyit olarak devam ediyordu).
    Sekiz maddelik mezkûr kanunun ilk iki maddesi şu şekildedir:
    Madde 1 — İstiklâl mahkemeleri kararı ile mahkûm edilmiş olanlar affedilmişlerdir.
    Bu af infaz edilmemiş cezalarla mahkûmiyetleri infaz olunanlar hakkında bütün hukukî ve fer'î netayiç ve tesiratına şamildir.
    Madde 2 — Lozanda akdolunan 24/7/1923 tarihli umumî af beyanname ve protokolunda mevzuubahis yüz elli kişilik listede isimleri yazılı şahıslar affolunmuşlardır.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Evet haklısınız. Nihayet bir yazıma dişe gelir - yapıcı, haklı, öğretici - bir eleştiri geldiği için bahtiyarım.

      Delete
    2. "Dişe gelir - yapıcı, haklı, öğretici - bir eleştiri" de factual error, aşağısı kurtarmaz zaten Sevan Bey'i :D
      Burada, yorum kısmında destanlar döşenenlere çekilmiş koca bi "hassiktir" bu arada. (Ben çok üstüme alınmadım ;)

      Delete
  16. Türkçede 'aklının dibini gösterdin' diye bir tümce vardır! İnsanlar çok birikimli donanımlı olabilirler! Yani bu bilgi donanımını kendilerini ifade etmek için kullanamıyorlarsa bu apaçık ben bitiğim bu konuda ben yokum demektir. Soruyu yineleyelim 1071 Malazgirt savaşında içinde yaşadığın Bizans İmparatorluğuna karşı Selçuklular safında yer alıyorsun! 1243 Kösedağ savaşında içinde yaşadığın Selçuklu İmparatorluğuna karşı Moğollar safında yer alıyorsun! 1.Dünya savaşındada içinde yaşadığın Osmanlı İmparatorluğu ve İran İmparatorluğuna karşı Ruslar safında yer alıyorsun! Evelemeden gevelemeden yanıt verin İra yada Sevan! Ermeniciliği bırakın bağımsız olarak bu tarihi gerçekler karşısında bugünde Emperyalistlere sırtımızı dayadık gerisi vız gelir tırıs gideride bırakın bu coğrafya halkları ile dost olmaya bakın! 'Büyük Ermenistan İmparatorluğunu' Roma İmparatorluğu yok etti! Bunlar çağların çok gerisinde kaldı! Ortadoğuda İsrail, Kafkasyada'da 2.nci İsrail biz olalım varsın komşu halklar bizleri sevmesine evriliyor sizlerin öngörüsüz 'Büyük Ermenistan' ütopyalarınız. Bu satırları kesinlikle bir düşmanlık olarak algılamayın! Bunlar bu coğrafyadaki bir insanın objektif görüşleridir. Saygılar...

    ReplyDelete
    Replies
    1. 1071'deki iktidar kavgasından bugüne doğru akıl almaz bir hat çizmişsiniz. gerçekten muazzam.

      Delete
  17. Bütün eleştirilerine rağmen İnönü'yü "özünde iyi" görmesi ve takdir etmesi de gösteriyor ki Sevan Bey'in tek sorunu M. Kemal'ledir. Yoksa CHP'ye ve Balkan Oligarşisi'ne temelde muhalif değildir. Aksine, bugün AKP iktidarının temsil ettiği Anadolu Oligarşisi karşısında onları tercih eder.

    Yani liberal Sevan Bey de tıpkı Türk solu ve devrimcileri gibi utangaç bir Balkan Oligarşisi yandaşıdır.

    ReplyDelete
  18. Sevan bey kendinizi dini açıdan acımasız put kırıcı yıkıcı eleştiriler yapabilen biri olarak görüyor musunuz

    ReplyDelete
  19. Hocam kemalist devrimi neden sadece "şapka devrimine" indirgediniz?

    Laiklik?

    Kadın hakları?

    Sanayileşme hamleleri?

    1930'larda Hollanda'ya uçak satmaya başlamamış mıydık?

    Ankara'da o dönemde Avrupa'nın en büyük ikinci hava tüneli inşa edilmemiş miydi?

    Bunlara "çakma" dediğinizi varsayıp aşağıdaki soruyu sorarak hata mı ediyorum?

    Japonya'da ilk başladığınıda japon arabaları çakmaydı ve yolda kalıyorlardı (petrol krizi işlerine yaradı) peki şimdi ne haldeler?

    Bu işler "çakmasıyla" başlamaz mı?

    Daha savaş bitmeden toplanan iktisat kongresi?

    BM tarafından örnek gösterilen Köy enstitüleri?

    Kaldıki dünyada yaşayan "7 milyar insanın hepsi" batı kültürünü sevmek zorunda mı?

    Bende batı kültürünü "sevmem" sevmek zorunda mıyım?

    vs.vs.

    Say say bitmez bir yığın sorum var ama malum uzatmamız sizin tarafınızdan. yasaklandı......

    İyi günler...

    ReplyDelete
    Replies
    1. Batı kültürünü sevmeden, ya da en azından ""asgari"" düzeyde kabul etmeden nasıl Türk modernleşmesine sahip çıkabiliyorsunuz, ben de bunu anlamıyorum. Laiklik, kadın hakları, sanayileşme gibi hamleler neresi örnek alınarak yapıldı?

      Batı kültürünü sevmek zorunda mısınız, bunu bilemem. Ama kalkınmak için bu kültürü benimsemek mecburiyetinde olduğumuz Osmanlı Batıcılarından Japon mucizesine kadar pek çok kişinin ve olgunun ispat ettiği bir gerçektir.

      Delete
    2. yorum gitti mi gitmedi mi bilmiyorum, o yüzden her ihtimale karşı bir daha yazacağım.

      batı kültürünü sevip sevmemeniz gerektiğine dair sorunun cevabı kendi akıl yürütmenizde, değer yargılarınızda saklı. laiklik, sanayileşme, kadın hakları gibi sayısız hamle hangi uygarlık esas alınarak gerçekleştirildi? bu soruya vereceğiniz cevap, batı'yı sevip sevmeme zaruretine dair bir şeyler söyleyecektir.

      kendi yanıtımı vereyim: batı'yı sevip sevmemek size kalmış, ama kalkınmak ve müreffeh bir hayat yaşamak istiyorsanız onun ürettiği tekniği ve bu tekniği var eden medeniyet kodlarını almak zorundasınız. osmanlı batıcılarından tutun da japon modernleşmesine kadar doğu toplumlarından sayısız kalem ve yaşanmış sayısız olgu, bize bu gerçeği açık biçimde gösteriyor. kabul etmeyip tipik sentezciliğe kayarsanız diyecek bir şeyim yok.

      Delete
    3. Batı herşeyi "sıfırdan" yaratmadı.

      Çin Medeniyeti, Mısır medeniyeti vs.vs. say say bitmez onca batılı olmayan medeniyet olmasaydı gene bu kadar ilerleyebilir miydik?

      Vede eminim biliyorsunuz "patentler" 30 sene sonra insanlığa malolur.

      Laiklik vs.vs. aradan en az 200-300 sene geçtiğine göre bunlar artık "batının malı" değil "insanlığın ortak malıdır".

      Evet bu arada batı kültürünü sevmem :

      Müzikleri beni "boğar" ve kültürlerinide "aşırı bireyci" bulurum.

      İyi günler.....

      Delete
    4. Peki, "Batı" dediğimiz şey nerede başlar, nerede biter?
      Şöyle soralım:
      "Batı, bir Batı ülkesi değildir" saçma bir cümle midir?
      Değildir. Çünkü;
      "Magrib, bir Magrib ülkesi değildir"
      dolayısıyla;
      "Fas, bir Batı ülkesi değildir"
      Peki gerçekten öyle değil midir? Orası tartışılır.
      Bir de şunu soralım:
      Aynı soydan gelen iki hanedandan biri "Batılı", diğeri "Doğulu" olabilir mi?
      Örneğin; "Kureyş soyundan gelen Endülüs Emevileri Batılı, Irak ve İran'a yerleşen Abbasi hanedanı ve Ali soyu ise Doğulu" mudur?
      Eğer öyle değilse, mesela her ikisi de doğuluysa, o zaman nasıl oluyor da aynı ülke (İspanya) bir zaman (Arap/İslam dönemi) "Doğulu", başka bir zaman (Roma ya da Hıristiyanlık dönemi) "Batılı" olabiliyor?
      Yani şöyle de sorabiliriz: "Batı" dediğimiz şey ne zaman başlar, ne zaman biter?

      Delete
    5. bilmiyorum patentlerin insanlığa mal olma süresini. önemli olan bu patentlerin kimden çıktığı. nişanyan'ın da daha önce dediği gibi son iki üç asırdır dünyaya yön veren bütün patentler, icatlar, keşifler batı'dan çıktı. diğer uygarlıklar bunların temelini üretmiş olsalar bile en verimli sentezi/yorumu batıya ait. bu icatlar da en temelde batı menşeilidir; onun kültürünün üretim bantlarından çıkmıştır.

      müzikleri gayet güzeldir, bireycilikleri ondan da güzeldir. ben de benzer hisleri doğu toplumları için paylaşıyorum, gerçi oranın da müzikleri güzel.

      Delete
    6. Son 200 yıl bana göre bir tür "anomali".

      Peki bu "anomaliyi" ne yarattı?

      Bu "anomalinin" nedeni bana göre "bireyi evrenin merkezine" oturtan "aşırı bireyciliktir".

      Evet bu "aşırı bireycilik" teknolojik / bilimsel ilerleme yarattı.

      Peki sadece bunları mı yarattı?

      Faşizmde / ırkçılıkta / kadının meta haline getirilmeside / sınıflı toplumlarda vs.vs.de bu aşırı bireyciliğin "ürünüdür".

      Kaldıki batının batısında ne var :

      Doğu var.….. :)

      Üstelik artık 21. yy'dayız bana göre artık geçelim bu batı / doğu laflarını.

      Batı / doğu bana göre 19.yy.'dan kalma "arkaik bir laf"...…..

      Tabi diğer meselede şudur :

      Malum Türkiye batı / doğu sentezi denir.

      Peki bu sentezdeki iki ayaktan "batılı olan ayak" hangisidir?

      Mükemmel olmasada Türkiye'nin batılı ayağı ( Batının kendisi ne kadar mükemmel? Eleştirmeye başlasam batının kendisini "yerden yere vurmakta" hiç zorlanmam. ) kemalizmdir.

      Yani Sevan bey madem "batıcı" memleketi Batılılaştırmak için "sürüyle şey yapan" Kemalizmi neden eleştiriyor?

      Bu çelişkinin nedeni nedir?

      Sevan Bey buna bir türlü cevap veremiyor belki siz bu "yaman çelişkinin" nedenini biliyorsunuzdur.....

      İyi günler......

      Delete
    7. Yukarıdaki yoruma (19:11) ilave:
      Ümeyye, Abbas, Numan, Zeyd gibi kişilerin ve Kinde, Eş'ar gibi kabilelerin isimleri Arap kabile toplumuna aittir.
      İsimleri onların isimlerinden türemiş olan Emevî ve Abbasî devletleri, Maarretünnuman şehri, Zeydî mezhebi, Yunan filozoflarını Arapçaya tercüme eden ve "feylesof" kelimesini yaygınlaştıran Ebû Yûsuf el-Kindî (796-873) ve Basra'da M. 10. yy başlarında "logos" çevirisi olan "kelâm" kavramını yaygınlaştıran el-Eş'arî gibileri ise Arap-İslam medeniyetine aittir.
      Bunlardan birincilerin zamanında o dönemin medeniyetinin başını çeken Bizans ve Sasani devletleri Ümeyye ve Abbas gibi tüccarlara veya Kinde ve Eş'ar gibi kabilelere muhtemelen küçümseyerek bakmışlar ve "bunlar medenileşmez" (bugünkü terminoloji ile "Batılılaşamaz") demişlerdir.
      Eğer öyle düşünmüşlerse yanıldıkları ortaya çıkmıştır.
      Tabii, her zaman böyle olacak diye bir kural da yoktur.
      Fakat, "kesinlikle bir daha böyle olmaz" da denemez.

      Delete
  20. Bu kadar uzatmana ve İnonu'yu pohpohlamana gerek yoktu. Kısaca "Düşmanımın düşmanı dostumdur" diyebilirdin. Ki bu benim nefret ettigim bir söylemdir. Senin gibi bir Libo-Snob-Lumpen den de ancak bu beklenirdi .

    ReplyDelete
  21. Abi aleminize sağlık. "Timuroid fantezi" terimini size referans vererek gereken yerlerde kullanacağım izninizle :)

    ReplyDelete
  22. Sevan Bey, dün yazınıza bir yorum yapmıştım ancak henüz onaylanmamış. Gözünüzden kaçmış olabilir mi?

    ReplyDelete
    Replies
    1. altan öymen'nin bir dönem bir çocuk ile başlayan serisi var. bu kitaplar ve ek birkaç kaynaktan dönemi öğrendiğimde ilk hissettiklerim yazınızda daha güzel olarak belirtilmiş. Sevindim buna. Sevindim çünkü inönü çok dövülür ama ben gerçekten saygı duymuştum.
      yerinde güzel bir yazı olmuş, bir boşluğu doldurmuş abi teşekkürler.

      Delete
  23. Ismet Inonu 1973 yılında 87 degil 89 yasindaydi diye biliyorum. Acaba yanlis mi kalmis aklimin kosesinde?

    ReplyDelete
  24. Bir sitede hakkınızda aşağıdaki ifadeleri kullanmışlar Sevan Bey
    (Fikrimi sorarsanız sadece "Allah akıl fikir versin" diyebilirim)
    https://www.abcgazetesi.com/politika/ataturkun-annesine-hakaret-etmisti-nisanyan-gerici-meczuplarla-yarisiyor/haber-112586
    "Atatürk'ün annesine hakaret etmişti... Nişanyan, gerici meczuplarla yarışıyor"
    "İmar yolsuzluğu ve doğayı yağmalamak suçlarından hapis yattığı İzmir Foça Açık Ceza İnfaz Kurumu’ndan izne ayrıldığı dönemde firar ederek Yunanistan'a kaçan turizmci-akademisyen Sevan Nişanyan, Erdoğan'ın tek adam rejimi ile Atatürk Cumhuriyeti'nin benzer olduğu ileri sürdü. Kadına karşı şiddet kullanmaktan da "sabıkalı" olan Nişanyan, AKP-Cemaat iktidarına da destek vermişti."
    "NİŞANYAN'IN SİYASAL SİCİLİ
    Geri ve düz bir mantıkla düşünen, diyalektik materyalist analiz yönteminden habersiz olduğu anlaşılan Nişanyan, Erdoğan-AKP iktidarını ve Cemaati destekleyen bir yetmez ama evetçiydi. Siyasal islamcılarla ortak bir demokrasi projesi yapılabileceğini savunanan bir yarı aydın olarak ortalıkta dolaşıyordu. Laik ve aydınlanmacı bir burjuva devriminin lideri ile tipik bir siyasal islamcıyı birbirine karıştıracak kadar bilgisiz olduğu ya da bütün bilimsel referans alanlarını terk ettiği için bir tür "cahilleştiği" anlaşılan liberal Nişanyan, Atatürk'ün annesine ve eşine sinkaflı hakaret ve saygısızlık içeren sosyal medya mesajlarını ise tepkiler üzerine silmişti.
    Turizmci Sevan Nişanyan, kadına (eşine) karşı şiddet kullandığı için kadın örgütleri tarafından protesto edilmişti. Nişanyan'ın hapis cezası ise, imar yolsuzluğu (Ege'deki tarihi Kayaköy restorasyonu olayı) ve doğal çevreyi yağmalamak suçlarından verilmişti. Liberal bir siyasal anlayışa sahip olan, kadına karşı şiddet uygulayan, tarihi dokuyu tahrip etmek ve doğayı yağmalamaktan sabıkalı Nişanyan, geçmişte Birikim dergisi çevresinde yer almıştı. Nişanyan sol çevrelerde "liberal meczup" diye değerlendiriliyor."

    ReplyDelete
  25. Year 1964 BBC conducting interview with Ismet Inonu in English https://youtu.be/X292W3aWtnw

    ReplyDelete
  26. Sevan Bey yazınızda İnönü'nün olumlu taraflarına dikkat çekmişsiniz, ki bunların çoğuna katılıyorum, ancak örneğin şöyle bir soru geliyor aklıma: 1938 affı iyiydi hoştu da, bu toleranslı tavırdan neden Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Aziz Nesin gibi aydınlar ve yazarlar yararlanamadı?

    ReplyDelete
  27. Cevapları aynı olan bazı sorulara birkaç örnek
    (Yanlış olan varsa lütfen düzeltin)

    - Erdoğan diktatörse neden diğer partileri kapatmıyor?

    - Atatürk neden TBMM'yi ve seçimleri feshetmemişti?

    - II. Abdülhamid neden Mebusan Meclisi'yle beraber Kanun-i Esasi'yi de - resmen ve kalıcı olarak - feshetmemişti?

    - Hz. Muhammed müşriklere inanç özgürlüğü tanımamışken neden peygamberliğini kabul etmeyen bir diğer grup olan kitap ehline aynı özgürlüğü tanımıştı?

    ReplyDelete
  28. Sevan Nişanyan, sizin zeki insanlara her zaman saygım vardır ve yazılarınızı ilgiyle takip ediyorum. Dikkat ettim de sürekli olarak Türk milliyetçiliğini eleştiren ve bunun şuanda Türkiye'deki sorunların baş kaynağı olduğunu iddia eden yazılar yazıyorsunuz. Ama Türk milliyetçiliği ile diğer milletçiliklerin(Kürt,Ermeni, Fransız, Amerikan vs.) arasında ne fark var? Fransız milliyetçiliğinin Cezayir'de, Amerikan milliyetçiliğinin Ortadoğu'da yarattığı tahribat vs. bunlarla Türk milliyetçiliği arasında nasıl büyük bir fark olabilir? Sizden diğer ülkelerinin milliyetçiliklerinin yarattığı sorunları dinlemeyi çok isterim. Yoksa diğer türlü sanki Türklere karşı bir düşmanlığınız varmış gibi bir algı oluyor.

    ReplyDelete
  29. " ....CHP’nin ikinci büyük hatası da Köy Enstitüleri’ni kapatmaktı. İsmet Paşa başka bir şey daha yaptı; Köşk’te Ticani tarikatının dini önderi Kemal Pilavoğlu’nu kabul etti. Demokrat Parti’ye yığılmış olan dinci kesime hitap etmek için. Tıpkı bugünkü CHP liderinin yaptığı yanlışın aynısını yaptı. Kemal Bey de bugün aynı yanlışı yaptı; partiyi sağa yatırarak sağdan oy alacağını düşündü. İsmet Paşa’nın yaptığı da buydu. Bu hatalar sonucunda, 1950’den sonraki süreçte CHP’nin içinden çıkan Demokrat Parti ezici çoğunlukla iktidara geldi. Ardından devrimlerden ödün verdiler, Kemalizmi tamamen yok ettiler. Sonra da NATO’ya girildiği için ‘gardırop Atatürkçülüğü’ dediğimiz NATO Atatürkçülüğü üretildi. Kemalizm unutuldu. Bugün de CHP Kemalist bir parti değildir. Zaten kimse Kemalizmi ağzına almıyor. Bugün artık ideolojisiz bir partidir. İsmet Paşa daha sonra ‘ortanın solu’ diye bir düşünceyi ortaya attı. Bu önemliydi ve bizde bir kırılma noktasıydı. İsmet Paşa toparlamaya çalıştı ama artık çok geçti, toparlanamadı.... "

    https://www.haberturk.com/erol-mutercimler-ataturk-yasasa-yeni-bir-parti-kurayim-derdi-2136307

    ReplyDelete
  30. Atatürk olmasaydı, Fransızlar Antep'ten sonra ülkenin bütününü işgal eder, kadınların örtüsünü başından çeken askerlerin baskısı altında kalırdık. Başı örtülü kızlar okullarda okuyamaz ve başörtülü memur olunamazdı. Annesi ve karısı örtülü diye, namaz kılıyor diye subaylar ordudan atılırdı.



    Atatürk olmasaydı, İtalyanlar bir yolunu bulup geçmişimizle bağımızı koparmak için harf devrimi yapar. Mesela yeryüzünün en değerli kütüphanelerinden Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki el yazma eserleri en az 90 yıl sustururdu. Bununla da yetinmez, Müslümanların halifesini aşağılayarak yurtdışına sürerdi.



    Atatürk olmasaydı, İngilizler Kastamonu'ya aniden çıkarma yapar. Churchill herkesi şapka giymeye zorlardı. Şapka giymeyi reddeden vatandaşları için seyyar mahkemeler kurar, seri idamlar yaptırırdı. Hatta şapka kanuna karşı çıkıyor diye iki önemli şehri Rize'yi ve Trabzon'u denizden bombalatırdı.



    Atatürk olmasaydı, Amerikalılar ülkenin yönetimini ele geçirir. Seçilmiş ilk meclisi zorla dağıtır. Ali Şükrü gibi vatansever düşünürleri öldürtür. Kendi keyiflerine göre kurdukları meclis sayesinde, ülkeyi en az 30 yıl tek parti ile yönetirlerdi. Kendi adamları dışında kimseye oy hakkı vermezler, seçilme hakkı tanımazlardı.



    Atatürk olmasaydı, Hitler ülkeyi işgal eder. Türk ırkını üstün ırk ilan eder, Kürtleri, Rumları ve Ermenileri aşağı ırk sayar. "Türkiye Türklerindir" dedikten sonra kendilerini Türk saymayanları Anadolu'dan sürerdi. Hitler bununla da yetinmez, Dersim'de sırf Kürt diye çoluk çocuk, kadın erkek on binlerce savunmasızı bombalarla imha ederdi.



    Atatürk olmasaydı, Ruslar Anadolu'yu ele geçirir, camileri ahır yapardı. Medreseleri kapatırdı. Devrin en önemli düşünce odakları olan tekke ve zaviyeleri yasaklardı. Ezanı susturur, yerine anlamsız gürültüler koyardı.



    Atatürk olmasaydı, İstanbul Yunanlılara kalırdı. Yunanlılar Fatih Sultan Mehmed'den Bizans'ın intikamını almak için Ayasofya Camiini müzeye çevirirdi.



    Neyse ki Atatürk geldi de...
    senaidemirci.net

    ReplyDelete
  31. "Atatürk olmasaydı, Fransızlar Antep'ten sonra ülkenin bütününü işgal eder, kadınların örtüsünü başından çeken askerlerin baskısı altında kalırdık. Başı örtülü kızlar okullarda okuyamaz ve başörtülü memur olunamazdı. Annesi ve karısı örtülü diye, namaz kılıyor diye subaylar ordudan atılırdı."

    Ne bileyim, simdi, irak suriye falan fransiz-ingiliz somurgesi oldular kimsenin basortusune falan karisilmadi (bildigim kadariyla... yoksa karistilar mi?), millet cok ozgurce basini orttu, carsafini giydi. Bence tr'de de aynisi olurdu, basimizdaki batili guzler cok karismazlardi olup bitene belki de. dinibutun dinibutun yasardik elhamdulillah...

    ReplyDelete
  32. Pro nazi yapılanmasını dağıtmak mı? Nasıl dağıtmış merak ettim? Lütfen bir zahmet Niyazi Berkes'in yazdığı unutulan yıllar'ı okur musun? Orada Berkes konunun hiçte böyle olmadığını anlatıyor.... Yalan söylüyor mu? sanmam...

    ReplyDelete
  33. Cumhuriyetin güzel bir özeti olmuş.

    Okuyunuz.

    ***

    "1923 Lozan Anlaşması'yla sınırlarını (Misak-ı Milli) güvenceye alan burjuva devleti, iktidarının hangi ideolojik temeller üzerinde inşa edileceği ve kurtarılan vatan toprağı üzerinde hangi etnik unsurun egemen olacağı sorularına yanıt aranıyordu. Yanıt bulunmuş-
    tu... Bu yanıt, 1924 Anayasası'yla yasal çerçevesi, 1925 Şark Islahat Planı'yla siyasal ve toplumsal hedefleri belirlenererek bizzat Başbakan Inönü'nün ağzından şöyle formüle edilmişti;

    “Vatan toprağı üzerinde yaşayan herkesi
    Türk ve Türkçü yapacağız. Türk ve Türkçülüğü kabul etmeyenleri sistemli biçimde kesip atacağız." (İsmet İnönü, Vakit gazetesi, 27 Nisan 1925)

    Dili Türkçe, ırkı Türk ve dini Islam olarak belirlenen burjuva kapitalist devlet inşasının önündeki tüm engeller temizlenmeliydi. Tek dil, tek din ve tek millete dayalı bir ulus devlet inşasına karşı çıkanlar “sistemli biçimde kesilip atılmalı”ydı. Ermenilere, Rumlara, Süryanilere, Kürtlere ve diğer etnik kimliklere, “Türk olacaksınız ya da kesip atacağız." diyen bir devlet anlayışının egemen olduğu bir yerde katliam yapmak için kimsenin isyan etmesine gerek yoktu. Aynı şekilde devletin dinini Sünni-Islam olarak belirlemiş bir zihniyetin, Sünni-Islam olmayanların akıbetini kestirmek zor olmasa gerek... Gerek 1924 Anayasası ve Şark Islahat Planı, gerekse de Dersim üzerine 1926 yılından itibaren düzenli olarak hazırlanan onlarca rapor aslında çok önemli veriler sunmaktadır. 1937-38 Katliam belgeleri, o vahşeti yaşamış tanıkların anlatımları akıl ve vicdan gözüyle incelendiğinde, Dersim Katliamı'nın neden
    yapıldıgı çok açık bir biçimde görülebilir, anlaşılabilir."

    Kaynak: Dersim'in Kayıp Kızları

    ReplyDelete