Wednesday, July 21, 2021

Fifiler hakkında

Bu yazıyı Facebook'ta paylaştığım için 30 gün yasaklandım. Korkunç bir çağda yaşıyoruz.

Birincisi, ABD, AB ve WHO dahil hiçbir kuruluş bu “fifileri” henüz onaylamış değil.
Sadece 'emergency use' izni verildi. Teknik olarak şu anda yapılan şey dev boyutlu bir deneydir. Hiç kimse test deneği olmaya mecbur edilemez.

İkincisi, bilinen ve kabul edilmiş fifiler hayat boyu, veya en azından uzun süreli bağışıklık sağlar. Bu fifilerin en fazla altı ay veya bir yıl etkili olduğu üretici firmalarca beyan edildi. Son günlerde ortaya çıkan verilere göre belki bu da fazla iyimser, bağışıklık süresi çoğu insanda üç ay gibi kısa bir süre olabilir.

Üçüncüsü, fifilerin %94,2 gibi koruma sağladığına ilişkin bol keseden iddiaların bilimsel hiçbir dayanağı olmadığını anlamak için minimum bilimsel akıl, hatta sadece akıl yeterlidir. Bağımsız gözlemcilerin (yani fifi üreticileriyle çıkar ilişkisi olmayanların) uzun vadeli araştırmaları olmadan bu tür beyanlar reklam sloganı olmaktan öteye değer taşımaz.

Dördüncüsü, bu fifileri üreten ve pazarlayan firmalar yılda 1,3 trilyon dolarlık bir kartelin üyeleridir. Üretikleri fifilerden sadece birinci yılda yaklaşık 100 milyar dolar kazanacakları öngörülmektedir. Bu kartelin bilim insanlarını, akademik dergileri, araştırma kuruluşlarını, hatta üniversite departmanlarını parayla satın alma pratiği yaygın ve yerleşiktir ve defalarca, ayrıntılı olarak belgelenmiştir. Elbette bu verilerden, söyledikleri her sözün yalan olduğu sonucu çıkmaz. Ancak söyledikleri her sözü prima facie şüpheyle karşılamak için yeterli sebep vardır.

14 comments:

  1. Sevgili hocam, fazla geç kalmadan deepweb ve .onion uzantılı siteleri kullanmayı öğrenmenizi tavsiye ederim. İnternetin yıllardır sağladığı ifade özgürlüğü ve düşünce yayılımı yönetici sınıfın işine gelmiyor. Yakında buralar sadece muktedirlerin propagandalarının olduğu yansıma odalarına dönüşecek.

    ReplyDelete
  2. Insan sagligi haliyle en hassas konulardan biri. Doktorlar/Bilimciler kendi loncalarini -gayriihtiyari de olsa- koruma (i.e. oldugundan daha onemli gosterme) durtusu icinde olabilriler. Risk algisi olculmesi zor, risk yonetimi getirisi bol bir meziyet. (Yeni teknoljiler, degisen paradigmalar bu isi daha da zorlastiridi.) O yuzden devletler saglik bilmcilerinin onerileri gozardi edebilriler mi emin degilim. (Tabii ayni risk esiginin farkli toplumlardaki algisi farkli olabilir. Yuksek kalibre bi ulkenin covid’i onleme stratejisi -insan hayatnin degrinin az oldugu- dipteki ulkelerde ne kadar gecerlidir bilinmez..)

    Zamaninda komplo teorileri hakkinda bir yaziniz vardi. Ben burada da oradaki ana fikrin gecerli oldugunu dusunuyorum. Benzer sekilde FB'taki yazinizin sansurlenmesinin "cancel culture"inin sosyal medyayi sekillendirmesiyle ilgisi olabilir. Ben covid surecini global olcekte devasa bir beceriksizlik olarak gormeyi tercih ediyorum...

    Ilginc yazilar bunlar (bu ve bir onceki). Nisanyan hoca’dan sokaktaki vatandas'a kadar insanlarda derin supheler… Ozetle anladigim, toplumlarda sosyal kontratlar -hakli yada haksiz nedelerle- feshedilmeye baslamissa cengiz han'in gelip medeniyete bi balans ayari yapmasi yakindir...

    Nisanyan hocam sevgiler salamlar kolay gelsin...

    ReplyDelete
  3. Hadi Popper'in tersini yapalim. Oznemiz bilimsel camia degil de Nisanyan olsun. Yanlislanma degil, dogrulanmayi kistas alalim.

    Nisanyan, bize bu hastaligi engelledigi iddia edilen asinin ise yaradigini, yapilanlarin bilimsel oldugunu kabul etmesi icin kistasini soylesin. Asilarin zamanlari oldugunu, mesela Kuduz ve Tetanozun 10 yilda bir hatirlatma asisi oldugunu, gribin yalnizca gecen yila kadarki viruslere etkili oldugunu vs. bilmezden geldigi asikar. Ama hadi onun bile kabul edecegi kistaslari soralim: Aga, senin acindan bu eldeki asilarin "bilimsel" olmasi icin kistasin nedir? Ne zaman kabul edeceksin? Hangi sart altinda? Simdiden ortaya koy ki, onlar gerceklestigi zaman baska bahanelerle kacamayasin.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Binde birden az ölüm riski olan bir hastalık için devletler tüm hukuk ve edep normlarını hiçe sayarak topluma zorla aşı dayatır, 1950'lerin Soğuk Savaş yılları hariç tarihte eşi görülmemiş bir propaganda kampanyasına girişirse elbette her mantıklı insan gibi muhtemelen yalan konuştuklarını, hastalığın muhtemelen başka bir şeyin bahanesi olduğunu varsayacağız. Basit değil mi?

      Risk gerçek olsa ve dayatma düzeyi ile risk arasında makul bir orantı olsa, ve ayrıca aşı dayatanlar geçmiş performanslarıyla güvenilirliklerini bu denli yitirmemiş olsa kim neden itiraz etsin?

      "bu eldeki asilarin "bilimsel" olmasi icin kistasin nedir?" sorusunun ne kadar ucuz safsata olduğunu fark etmemenizi hayretle karşılıyorum. "%94,2 koruma" gibi iddiaların bilim dışı reklam sloganları olduğunu sanırım fark etmeyen yoktur. Bunun dışında aşiların "bilim dışı" olduğu iddia edilmedi. Bir iddianın bilimsel açıdan savunulabilir olması onu uygulamanın ahlaken, veya iktisaden, veya hukuken doğru olduğu anlamına gelmez. Baş ağrısı için lobotomi mesela bilimsel açıdan geçerli bir çözüm olabilir (belki), fakat bu her başı ağrıyanın lobotomi yaptırması gerekir sonucunu vermez, devletin başağrısına çare olarak lobotomiyi zorunlu kılmasını da haklı çıkarmaz.

      Delete
    2. Ayrıca grip aşısının DA ticari bir sahtekarlıktan öte bir kıymeti olmadığı kanısındayım. Snake-oil salesmanship deniyor İngilizcede, Amerikan kültürünün değişmez temalarındandır.

      Delete
    3. Yahu mantığını kılıç gibi kullandığı için ilgimi çeken ve bu kadar çok şey öğrendiğim bir adamın cidden bu kadar base şeyleri sorgulama görüntüsü altında doğrudan kulak arkası etmesi bir acaip. Burada semptomatik bir durum var. "%94.2 koruma" gibi bir rakam tabi ki söylenebilir, neden söylenmesin? Cidden bunu soruyor olabilir misiniz? Ben de bunu hayretle karşılıyorum. Yani en basit istatistik bu. Her yerde anlatılıyor. Bırakın "bilimsel" felanı, basit matematik. Durum o kadar açık ki, acaba yanlış mı anladım diyip duruyorum. Biz mi bir şey kaçırıyoruz?

      Elde 3000 kişi var diyelim. 1000'ine plaseboyu bastık. 1000'ine iki doz aşı verdik. 1000'ine ise tek doz aşı ve bir de plasebo. O ilk 1000 kişinin 100'ünün hastalanmasını bekleyelim. Diyelim 1 ay sürdü. O 1 ay içinde kaç tane ikinci gruptan, kaç tane üçüncü gruptan eleman hastalanmış diye bakalım. Diyelim ki 2. gruptan yalnızca 2 kişi hastalanmış. Yani 100'e karşılık 2! Bu %98 koruyuculuk demektir. Çünkü 98 kişi aşı sayesinde kurtuldu. Diyelim 3. gruptan 30 kişi hasta oldu. 100 yerine 30! Bu da demektir ki, tek dozla koruyuculuk %70. Çünkü 70 kişi aşı sebebiyle kurtuldu. Bunun nesi problemli?

      Burada söylenebilecek şeyler belli: Mesela o 3000 kişinin, o 1000'li grupların seçiminde bilinçli şekilde olay çarpıtılmış olabilir. Plasebo yapılan 1000 kişi grev yaparken halay çeken işçilerden seçilmiş, aşılılarsa fil dişi kulelerine çekilmiş, birbirlerinden nefret eden entellektüellerden seçilmiş diyelim. Mesela bu istatistiği bozar. Çünkü bulaşma olasılıkları aynı değil. Bunu mu söylüyorsunuz?

      Ya da denebilir ki rakamlar yalan. Hastalar hasta değilmiş gibi gösterildi. Türkiye Sinovac için bunu yaptı mesela. Ama ortaya çıktı çünkü istatistiğin böyle bir kötü yönü var. Bir tarafını şişirirseniz, diğer tarafı söner. İşkembe-i kübradan salladılar denilebilir. Bu durumda Doubting Thomas olup, illa listeleri göreceğim, illa bu adamlarla aşı yapılmış mı konuşacağım, aşıları yaptığını iddia edenleri sorgulayacağım demeyecekseniz, o zaman bugune kadar bu işleri yapmış, aşı şirketlerinden olmayan bağımsız insanların yani hemşirelerin, doktorların raporlarına güveneceksiniz. Bu mudur? Rakamlar mı yalan? Hemşireleri mi bağladılar? Hepsini satın mı aldılar? Bu mu iddianız?

      "Aya gidilmedi, bunlar hep Holywood projesi". İyi de karşı tarafta SSCB var. Yarış var. Hem de nükleer. Tabi tabi nükleer. Birbirlerinin yalanını ortaya çıkarma hadisesi var. Olaylar soğuk savaşın sıcağında gerçekleşiyor. Bu durumda en küçük bir şüphe olsa davulla zurnayla ilan etmez miydi SSCB? DDR? Çin? Manhattan projesinde Oppenheimer'ı kafalayan KGB bi tane casus bulamamış mı allaseniz? O hesap, bırakın bağımsız gözlemcileri, Pfizer'ın ayağını kaydırmak için bekleyen onlarca küçük şirket var. Bir hata yapsa başına üşüşecekler. Her uzvunu param parça edecekler. Hepsini mi besledi? Onlarca bilim adamı var, ben bile mRNA'nın etkinliğini sorgulamak için teori uyduran hücre biyoloğu tanıyorum. Bir tane bir şey bulunamadı. Onları da mı satın aldılar? 1.3 trilyonluk kartel demek, o kartel ayağı sürçtüğü anda akbabalara, sırtlanlara yem olacak demektir. Piyasanın görünmez eli mistisizmi değil, rekabetin kan kokusu bu.

      Delete
    4. Disraeli gibi istatistikler yalanın bir çeşididir sallamasyonu yapamazsınız. Şu askerde biraz daha iyi dinleyecektiniz Ali Nesin'i. Trumpvari "Ama müdahale ettiler, ama geçmişte de ettiler, ama egemenler vs" deme lüksünüz de yok. Yok, çünkü nedenler ve sonuçlar arası ilişki açık.

      Bana kalırsa gerçeğe boyun eğme, ama o sırada yere bakarak "Eppur si muove!" deme jestini kaçırıyorsunuz. Elbette bu pandemiyi fırsat bilip kendi diktalarını inşa ediyorlar. Elbette fena halde kendi reklamlarını yapıyorlar. Elbette paniği büyütüyorlar. Elbette bir sürü şeyi satın aldılar. Ama bu, aşıların "%98.267" etkili olmasıyla, bu hastalığın yaşlıları öldürüyor olmasıyla alakasız bir durum.

      Lütfen, artık burada oyalanmayın ve tamamen haklı olduğunuz konuma geri çekilin. O da, entelce söylersek bir "biyopolitik bigdata imparatorluğu" kurma sürecinin teşhiri. Eh illa o da olsun diyorsanız "Logan's Run"vari, yaşlılar için toplumu rahatsız etmeye gerek yok, ölsünler türevi etik bir anlayışla da giydirebilirsiniz salatanızı. Ama şu bilimsel değil hikayesini lütfen bitirin. Engels'in sosyalizmindeki ya da Bester'in Kaplan Kaplan'ındaki gibi "bilimsel" kelimesini bu kadar çocukça kullandırtmayın bize. Böyleyken böyle.

      Delete
  4. Ayrıca herhangi bir tezi yalnız "bilimsel" olduğu gerekçesiyle savunan her argüman bilimdışıdır. En çıplak biçimiyle appeal to authority'dir; "Kuran ve hadis öyle diyor demek ki doğru" akılyürütmesinden zerre farkı yoktur.

    Bilim insanlarının bütün bir camia olarak olarak yeteneğinden, aklından ve ahlakından emin isek bir tür kestirme tartışma yöntemi olarak geçerliliği olabilir. Aksi takdirde çok daha zahmetli yola girip, HANGİ bilim isnanları HANGİ argümanlara istinaden bu savı ileri sürüyor, karşıt tezler nelerdir, her iki tarafın ahlaki credential'ları nelerdir, maalesef her seferinde detaya inmek zorundayız. BU DEVİRDE bu zahmete katlanmadan genel geçer "bilimsellik" iddiası ileri sürmek tipik bir reklam sözü, yılan yağı satış sloganı olmaktan ileri geçemez.

    ReplyDelete
  5. Velev ki bu yazdıklarınızın hepsi doğru olsun. Doğrudur da. Çok uluslu ilaç tekellerinin ne mal olduğunu hepimiz biliyoruz; ancak burada tartışmaların odak noktasını teşkil eden menhus bir hastalık yok sayılmış sanki. Hani deseniz ki ’İlaç sanayii insanlığın başına gelen bir felaketi istismar ediyor’ tamam. Ama siz olup bitenleri tamamiyle görmezden geliyorsunuz. Gizlenen ölü sayıları her yerde ayyuka çıkmışken, ölüm riskinin binden birin altında olduğu iddiasının mantığı nedir? Önce Çin’de, ardından İran, İtalya, Brezilya ve nihayet şimdi Hindistan’da milyonlarca insanın itlaf edilmiş köpek leşleri gibi kireçli çukurlara atıldığı gerçeğini nereye koyacağız? Yani durum dediğiniz gibi olsa bile –kusura bakmayın- denek olmayı, 53 yaşımda pisi pisine gebermeye tercih ederim ben. Her aklıbaşında insan da eder. Kaldı ki aşı maliyetleri konusunda –Tophane ağzıya ifade edersek- vatandaşa giren çıkan bir şey yok. Aşı bütün dünyada bedava. Vergi adı altında habire elini cebimize sokan devletlerin sırası geldiğinde biraz masrafa girmesi de üzüntü duyulacak bir şey değil. Silah veya beton yerine biraz da ilaca para harcasınlar. Kâbusun yeni varyantlar yoluyla canlı tutularak ilaç tekellerinin ihya edilmesi senaryosu da mantıklı gelmiyor bana; aynı büyüklükte ve çok daha fazla istihdam yaratan turizm ve eğlence sektörlerinin ilelebet batırılmasını saçma bulduğum için.

    ReplyDelete
  6. Sevan bey özellikle şu korona başladığından beri takındığınız şüpheci tavrı anlamakla beraber, sizin, bu tavrınızı temel (ve basit) bir amaçla sürdürdüğünüz kanaatindeyim.

    Geçmiş YouTube yayınlarınızdan birinde, (kelimesi kelimesine ne söylediğinizi hatırlamıyorum) "Donald Trump'ı destekleyen kitle ile Bernie Sanders'ı destekleyen kitle biraraya gelip güçlü bir harekete dönüşmedikçe, hem ABD siyasetinde hem dünya siyasetinde kaydadeğer değişimler olacağını düşünmüyorum."

    Kabaca analiz edersek:

    Trump destekçileri covid-19'un bir hoax olduğuna inanıyor, aşıyı da, lockdown'u da istemiyor. Ama Trump'a destek veren yine aynı kitle, özellikle ekonomik yönden en çok tekme yiyen kitle.

    Sanders destekçileri covid-19'un bir hoax olduğuna inanmıyor, aşıyı savunuyor, lockdown'u ise federal hükümetin yardımlarını arttırması gerektiği şartıyla savunuyor. Ama Sanders'a destek veren yine aynı kitle, özellikle ekonomik yönden en çok tekme yiyen kitle.

    Şimdi bu iki kitle, hangi noktalarda anlaşmaya varabilir ki, ortak bir hareket oluşturabilsin?

    Biri bilime inanmıyor, öteki inanıyor.

    Öyleyse, sadece ekonomik anlamda tekme yemek, ortak bir hareket oluşturmaya yeter mi? Mantıklı geliyor mu bu size? ABD gibi bir ülkede Marx'ın esamesi okunmadığına göre...

    ReplyDelete
    Replies
    1. Bu analizin dayandığı öncüllerin birçoğuna katılmıyorum.

      Trump'ı destekleyen kitlenin ortak paydası ABD'nin bugünkü egemen kurumlarına (siyaset, finans, akademi, medya) güvenini yitirmiş olmasıdır. Bu nedenle insiyaki olarak "küçük adam" ideolojisine ve küçük adamın dayanabileceği yegane değerler olarak gördükleri dini, milli, muhafazakar değerlere sarılıyorlar.

      Sanders destekçileri öteden beri ABD'nin egemen kurumlarına şüpheyle bakan bir gelenekten gelirler. Sınıfsal baskı ve sömürünün bugün tahammül edilmez boyuta ulaştığını düşünüyorlar. Çözümü "küçük adam"ın siyasi, ekomomik, kültürel dayanışmasını artırmakta görüyorlar.

      Birinci grubun, ABD kurumlarının sadece bugün değil eskiden beri çürük olduğunu söyleyenlere kulak vermesi lazım. İkinci grubun, küçük adam dayanışmasını sağlamak için küçük adamın inanç ve önyargılarını hesaba katmak gerektiğini öğrenmesi lazım.

      Delete
  7. Mısır'daki kanalda gerçekleşen gemi kazası gösterdiki pandemi ortamda bütün sosyal hayat dursa da hayat devam edebiliyor ama lojistik sevkiyat sekteye uğradığında çinde üretilen tuvalet kağıdı için ingilterede tuvalet kağıtsız kalınabiliyor. bu demek oluyorki lojistik ağlarından daha önemli birşey yok küresel firmalar ve ülkeler için. üretimlerini dünyanın çeşitli ülkelerine bölüştürerek, o ülkeleri hem bir pazar yapan hem de kendi para birimine makmum eden küresel güçler bu lojistik açıdan stratejik önemdeki yerlerin güvenliği için ya ektra tedbirler alacak ya da üretimleri yerelleştirip güvenli bölgelere çekecekler. pandemi bir şey daha gösterdi ki insanların sosyal hayatı için oluşan ekonomik faaliyetler dursa da üretim çarkları döndüğü müdetçe işler tıkırında. üretim için insana ihtiyaç yok. tüketim için insana ihtiyaç var. öyleyse insanlara para dağıtarak, tüketmelerini teşvik ederek bütün dünyayı kontrol edebilirler. tüketimin önündeki engelleri kaldırmak gerekir. bu sebeble savaşların ve terorün olmadığı bir dünya gerekir. bütün üretim zaten belli mermezlerde yapıldığı için dünyanın diğer ülkelerinde düzenin sağlanıp tüketici olmaları teşvik edilse yeter. tc lojistik olarak çok önemli bir konumda. ya bir üretim üssüne döndürülecek ya da yol geçen hanına.

    ReplyDelete
    Replies
    1. bu argümanda bir boşluk var sanki, bilimsel yatırımların en yüksek olduğu alan da, kârlılığın en yüksek olduğu alanlardan biri de militer piyasalar, bir tatbikatta harcanan para orta Afrika ülkelerinin yıllık bütçelerini aşıyor, abd'nin 3 yıl önceki savunma(yersen) harcamaları 780 milyar dolardı.. beyaz kapitalizm güzel bir rüyâ tabii ancak alarm zili bomba, mermi ve marş..

      Delete