Friday, February 21, 2020

Osmanlı'da kölelik... anadili

Notun notları
-----------------
Kölelik iyidir yahut kötüdür, yahut vay pis Osmanlı köle satıyor diye bir şey söylemedim. Kastamonu'da 1836'da karpuz pazarcısı gibi köle tacirlerinin otele gelip check-in yapması ilginç geldi, paylaştım.
Kölelik kurumu insanlık tarihinin çok büyük bir kısmında toplum yaşamının doğal bir tezahürü olmuş. Papua Yeni Gine'nin "ilkel" kabilelerinde de var, Antik Atina'da da var, Harunürreşid'in Bağdad'ında da bolca var. Hayatın gerçeği. Kapitalizm daha mı iyidir diye tartışırız bir ara isterseniz.
Önemli olan şu. Mesela ABD'deki kölelik hakkında bilinmesi gereken her şeyi ve fazlasını biliyoruz. Manyaklar kadar kitap yazılmış, filim yapılmış, felsefe üretilmiş, hukuk tartışılmış. O kadar ki 2020 Türkiyesinin sıfır numara cahilleri bile, Amerikan filmlerinden kulaklarına çalınan bilgi kırıntılarıyla gelip kafa tutabiliyorlar, "hele sen Amerikadaki kölelerden bahset" diyerek.
İslam tarihinde de en baştan en sona dek kölelik var. Peygamber olan adam savaşlarını köle ticaretiyle finanse etmiş. Evliya Çelebin her gittiği yerde köle oğlanlar, kızlar alıp satarak cep harçlığı çıkarmış. Osmanlı'nın son yıllarına dek memlekette köle pazarı var. Ama bunları bilen yok, bilmek isteyen de yok. Anlatınca milletin ağzı açık kalıveriyor. Otomatik refleksle ya inkar ya tevil yoluna sapıyorlar.
Demek ki tartıştığımız mesele kölelik değil. Cahillik ve inkar. Kendini bilmeme hali. Başka bir sorun bu. Dünün değil, bugünün yakıcı konusu.
*
Anadil mi, yüksek kültür dili mi? Bilmiyorum. Sabah sorsan başka, akşam sorsan başka cevap veririm.
Türkiye'deki asıl mesele asimilasyondan çok, kibir ve aşağılama meselesidir. Dün Rum ile Ermeniye, bugün Kürt ile Laza uygulanan şey bu. "Sus, aşağılık mahluk, ben senin amirinim" diyen, üstelik o kibrin içini üstün bir ahlak veya kültür ve medeniyetle de dolduramayan edepsiz egemenlik.
Bu tavırdır ki, maruz kalanları doğal bir refleksle savunma pozisyonuna itmiş. Onur meselesi yapmışlar. Bir varoluş sorunuymuş gibi dillerine (ve dinlerine, törelerine) sarılmışlar. Çılgınlar gibi muhafazakarlaşmışlar. Muhafazakarlaştıkça kısırlaşmışlar, ufuk açıcı fikirlerden, deneylerden, edebi başyapıtlardan uzak kalmışlar.
Bugün tanıdığım Ermeniler arasında anadilini korumayı en yüksek ahlaki erdem olarak görmeyeni hemen hemen yoktur. Yüzyıllarca Türk zorbalığına rağmen korumuşlar; bununla gurur duyuyorlar. Haklılar.
Lakin Amerika'ya veya Fransa'ya göçtükten sonra bir, bilemedin iki kuşak içinde Ermeniceyi unutmayı tercih etmeyen kimse de yok aralarında.

(Not: Yukarıdaki nota mevzu olan Facebook paylaşımı şöyleydi


20 Mayıs 1836 Perşembe Kastamonu polis raporu:
Esir tüccarından Anapalı (Çerkesistan'da) 21 yaşındaki Mehmet ile hademesi İslam, ellerindeki dul ve bakire esirleri satmak üzere Sinop mahkemesince verilen yol izninde belirtildiği üzere Çankırı ve Ankara taraflarına gitmek için Kastamonu'ya varıp Mütevelli Hanına misafir olmuştur. (6 Haziran'da Çankırı'ya gitmiştir.)

15 comments:

  1. Oran vermek zor ama toplamda epey bir nüfusu bulan Osmanlı devrinde Türkçeden başka dil konuşmayan Rum, Ermeni, Yahudi ve çeşitli bazı gayrimüslim gruplar gerçeği var. Bunlara ilaveten ikinci dil olarak Türkçe konuşan gayrimüslimler de çoktu Osmanlı devrinde. Osmanlı devri öncesinin dil coğrafyasına dair veri son derece kıt olduğundan onun hakkında zaten bir şey söylemek zor. Öyle görülüyor ki Müslüman elitler İslamla beraber Türkçeyi de yayarken Türkçenin yayılması ile İslamın yayılması her zaman birbiriyle örtüşmemiş (aynı süreç içinde Türkçe konuşmayan Müslüman grupların ortaya çıkmasında da görüleceği üzere).

    Osmanlı ve öncesindeki Türk Müslüman devletlerinin dinsel alanda olsun, dilsel alanda ve diğer kültür alanlarında olsun asimile etme gücü Türkiye Cumhuriyeti'nde yok, ama bu sadece TC ile değil özellikle 19. asırdan itibaren Müslüman dünyanın Batı karşısında yenik duruma düşmesi ile de alakalı bir durum, zaten o tarihten bu yana dünya genelinde de İslam dini kitlesel bir yayılma göstermiyor göçler ve doğum oranları yoluyla olan yayılmayı bir kenara bırakacak olursak, Hristiyanlık ise Afrika ve Asya kıtalarında da en çok yayılan din haline geldi.

    ReplyDelete
  2. 1) 1836 Kastamonu'daki köle tacirleri hikayesi nerede paylaşıldı?
    2) "Real Sevan Nişanyan" Twitter hesabı ne oldu?

    ReplyDelete
    Replies
    1. Pardon, haklısın. Facebook'ta ufak bir şeydi.

      Yukarıya ekliyorum şimdi.

      Delete
  3. https://youtu.be/cyZ7Ohy6Aw4

    ReplyDelete
  4. "Sus, aşağılık mahluk, ben senin amirinim" bu sözlerin benzerleri ile karşılaşmayan veya bunu bir şekilde hissetmeyen yoktur. insanın özgürlüğüne direkt müdahaledir. sen benim memurumsun yani kölemsin üzerinde istediğim tasarrufta bulunurum demektir. birebir yaşamaktayız. ya deveyi güdecez ortada deve yok ya bu diyardan gidecez paramız yok... saygılar

    ReplyDelete
  5. ülkeyi yönetenlerin neredeyse tamamı kürtler ve lazlar, muhalefet de alevilerden teşekkül hale geldi hala türklere giydirme peşindesin. Yıllarca batı anadoluda kaldın, oradaki garibanlar ingiliz asilzadesi gibi çok mu millet i hakime duruyorlardı? en sesi soluğu çıkmayan, fikirleri en dinlenmeyen egedeki o garibanlardır.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Kac tane kurd general biliyorsun? Kac kurd vali var bildigin? Kac kurd buyuk elci taniyon ? Kac kurd emniyet muduru taniyon? Kurdler senin gibi irkci ya da (Veya) gerici adamlar yuzunden memleketin kolesi olmus resmen. Sende kalkmis kustahca memleketi kurdler yonetiyor diye yazmisssin bi de utanmadan bire gafil

      Delete
  6. Kölelik sadece resmiyette değil ki. İşyerlerinde mobbing uygulayan, altındaki personeli kölesi gibi gören o kadar çok müdür vs var ki.İnsan her zaman insan. Anlayabilene. Kimse kimseden üstün değildir.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Kölelik başka şey, kötü muamele başka şey. Köle olması için a) serbestçe alınıp satılabilmesi, b) istenirse cinsel yönden istifade edilebilmesi, c) iaşe ve barınmasının sahibi tarafından karşılanması lazım. Bu şartlar yerine gelmiyorsa adı kölelik değildir.

      Delete
  7. Hocam Osmanlıdaki kölelik genelde ev işleri cariyelik gibi şeylerdi.Batı etkisi baskısıyla kaldirildi.Lakin Batinın uzantisi amerika kitasi abd başta sanayii devrimine kadar köle emeğine bagli ekonomilerdi.Pamuk,Tütün,şeker kamışı ,muz kahve vesaire plantasyonlarinda çalıştırılmışlardir. (Evet osmanlıdada köle emegı var ama bunlara kıyasla çok ama çok kısıtlı).Birde Osmanlıda kölelerin azat olup kendini kurtarıp topluma karışma şansi varken amerika kitasinda bu durum son yuzyila hatta 1950 lere kadar yoktu.Neyse osmanlıyi övelim diye yazmadık.Adamlar bari zamanında yaptıklari iğrençlikleri elestirebiliyorlar şimdi.Biz bunu yapamıyoruz.

    ReplyDelete
    Replies
    1. "House nigger" ve "Field nigger" şeklinde ara internette(tabii ingilizce).

      Delete
    2. Odalığın, cariyenin ingilizcesi nedir?

      Delete
  8. Bu biraz çetrefilli bir konudur ve belki de Osmanlı’daki kölelik düzenini 19YY öncesi ve sonrası diye ikiye ayırmak daha doğru olur. Özellikle 16.YY’da Akdeniz’de Barbaros (ve arkadaşları), Karadeniz tarafında da Kırım Hanlığı’nın ciddi bir sahillere, köylere baskın ile adam kaçırıp, köle pazarında satma faaliyeti vardır. Ve bunlar (üzerinde Barbaros’un heykelinin bulunduğu) Beşiktaş meydanında denizin doldurulması, selâtin cami-külliye inşaatlarınde ve gemilerde forsa olarak çalıştırılıyor. Ancak Kaptan-ı Derya Sinan Paşa’nın esiri Pedro de Urdemalas’ın anılarından öğreniyoruz ki, o devrin Hristiyan dünyasındaki kölelik düzeni de bundan daha insani değildir. Zaten 17.YY’dan sonra Osmanlı’ya köle girişi çok sınırlı. Sarayın cariye ve hadım ihtiyacı için Kafkasya ve Sudan’dan az sayıda geliyor. 19 YY’dan itibaren ise, olay daha ziyade besleme, evlatlık falan şeklinde. Mesela Fransız sefiri, Keçecizade Fuad Paşa’yı yalısında ziyarete geliyor. Küçük bir kız kahve servisi yapıyor. Paşa ’-Onu yedi yaşında aldık, oğlumuz için yetiştiriyoruz. Okuma yazma bilir ve çok güzel cümbüş çalar’ diyor. İnsafla düşünülürse, bu Louisiana veya Bahia’daki pamuk tarlalarından epey farklı bir görüntü. Öte yandan yeniçeri (ve içoğlanlarının) hepsi köle aslında. Bir çok anlı şanlı Paşa, Kaptan-ı Deya ve Sadrazam’ın hepsi köle. Hindistan-Diu seferine çıkan Hadım Süleyman Paşa var mesela. ’Kapı Halkı’nın dört bin kişi, servetinin de bugünkü değerle milyar Dolar olduğu söyleniyor; fakat herif köle. Sultan Selim, Mısır seferinde yanına alıp, yetiştirmiş. Niçin? Tabii devletin gerektiğinde nesi var nesi yok müsadere edebilmesi için. Zira İslam Hukuku hür vatandaşın mülkiyet hakkını tanıyor. Onlara dokunamıyorsun.

    ReplyDelete
  9. Hocam Tayyip göçmenlere kapıları açmış, sizin adaya gelen oldu mu?

    Batıda müslümanlara "muzzie scum" diyenler olur, "scum of the earth" diyenler de var. Ben bir şey demiyorum.

    Ayrıca Sevan Bey, gelişmeleri Zerohedge'den takip etmenizi öneririm. Sevgiler, umarım orada da huzurunuzu kaçırmazlar.

    ReplyDelete
  10. Sevan hocam, Osmanlı'nın son döneminde köleliğin iki menbaı kalmıştı. Sudan, Etiyopya bölgesi, digeri Kafkasya... ilki siyah esir menbaı, diğeri beyaz esir... ozellikle Kafkasya'daki köle ticareti meselesi tarihimizin kara kutu meselelerinden birisidir. Kafkasya neden köle menbaı idi, kölelik ne şekilde gelişmiş ve sürmüştü. Kölelik Islam hukukuna uygun muydu, yoksa salt geleneksel hukuk kaynaklı mıydı? Çerkes aristokrasisi neydi, bu toplumda kölelerin menşei ne idi? Bu sorular şimdiye dek cevaplanmamiş, isin iç yüzü aydınlatılmamítır. Biliyor musunuz, elli yaşında bir adamım ve benim köle kökenlilerin dışlandığını görmüşlüğüm var. Yani kölelik yakın zamana dek etkisi hissedilen bir kurumdu Anadolu'da. Ve bu kurumun kökleri, etkileri, sebep olduğu toplumsal sorunlar... bunlar Anadolu bozkirında kültürünü, dilini kaybetmiş Çerkes halkının hafızasında eriyip gitmektedir. Halihazırda berhayat olan cok onemli bir devlet adamımızın biyografisinde en belirleyici mesele idi bu mesele. Keşke tanrı buna imkan sağlasa da sizinle bir akşam oturup bu meseleyi enine boyuna konuşsam. Hiç değinilmemiş, üstü örtülmüş, hic bir zaman da açılmayacak bu mesele anlaşıldığında tarihimizin (sizin ve bizim ortak tarihimizin) öyle karanlık köşeleri aydınlanıyor ki. Bu vesile ile sevgiler, saygılar.

    ReplyDelete