Tuesday, December 10, 2013

Arkadaşlar Allah'ı neden sever, biz neden sevmeyiz


“Tanrı(lar), bir sevgi ve güven ilişkisinin adıdır” diyeyim de ağzınız bir karış açık kalsın. Bu adam kırdı kafayı, Allahçılara teslim oldu diye korkun.
Halbuki iyi düşünürseniz, bunun ne kadar radikal bir ateist tez olduğunu görürsünüz.
Hakikat yolu zahmetli bir yoldur. Neyin ahlaken doğru olduğundan hiçbir zaman emin olamazsın. Anamın altınlarını satayım mı? Günahkâr kızımızı linç edelim mi? Gezi’ye nasıl tavır alalım? İşin yoksa kıvran dur.
İstersin ki biri olsun, sana doğruyu söylesin. Ararsın, bulursun: Ya Hoca efendi’dir, ya Papaz efendi, ya Swami, ya Derviş, onlardan da büyüğü Nebi veya Mesih. Kolay açıklayamayacağın bir şekilde adamı seversin, güvenirsin, doğruyu söylediğinden emin olursun. Hoca bilir! Oh!
Tanrı, işte o ilişkinin mührüdür. Garanti belgesidir. Duygusal bir yakınlık üzerine kurulu ilişkinin, metafizik alemdeki çapasıdır. [Ontolojik çapasıdır diyeceğim aslında, ama boku çıkarılmış bir kelimedir, kullanmayayım.] “Adamı sevdim, o yüzden güveniyorum” demek zayıf gelir, sübjektivizm kuşkusuna kapı açar. “Babam güvenirdi, ben de ona uydum” desen tatmin etmez. Hocanın mutlak ve tartışılmaz bir Hakikat zeminine ayak bastığına inanman gerekir. Neden güveniyorum? Çünkü tanrıdan vahiy aldı. Veya vahiy alanlardan el aldı. Ya da vahyin sırrını benden daha iyi etüt etti. Benim gibi aciz, kayıp bir ademoğlu değil. Belki aciz bir ademoğlu, peki, ama bir eliyle Mutlak’ı tutuyor.
Tanrı dediğin saçma sapan bir kavram, düşünsen iler tutar yeri yok. Ama o tanrıyı var saymazsan, kimsenin Hakikatinden emin olamazsın. Hoca efendinin, yahut Nebi’nin neden senden benden üstün olduğunu kolay kolay açıklayamazsın.
İşte din meselesinin püf noktası budur. Asıl odak noktası tanrı değildir. Etten kemikten birileridir, onların söylediklerine inanma ihtiyacıdır. O yüzden Latincede re-ligio demişler, “bağlanma”. Soyut bir kavrama değil, hocaya, şeyhe, pîre, nebiye. Ve onların mensuplarının oluşturduğu cemaate.
Test et bak. “Allah yok” desen pek takmazlar. “Senin peygamberin menfaatçiymiş” desen linç ederler, hadisten siyerden kanıt da göstersen fayda etmez.
*
Peki itirazımız ne? Üç tane.
Bir. Tanrı – daha doğrusu Tek Tanrı – fikri sakattır. Rasyonel düşünceyi ciddiye alan birini bu devirde ikna etmesi mümkün değildir. Kadir-i mutlak’ın günah ve zulüm karşısında aciz kalması absürd bir düşüncedir. Kendi mutlak kudretine tabi olanlara kızıp onları orantısız güçle cezalandırması ahlaksız bir düşüncedir. O paradoksu çözmek için ikibin seneden beri döktürdükleri argümanları da toplasan bir incir çekirdeğini doldurmaz. [1]
“Canım o da irrasyonel olsun, ne zararı var, insan yaşamı sırf akıl mı” diye soracaklardır. Kanmayın. Mesele felsefi tutarlılık meselesi değil, felsefi tutarlılıktan vazgeçmeyenleri harcama meselesidir. Akılcı düşünceyi şiar edinenler isterse küçük bir azınlık olsun. Manevi emsal ve öncü olma hakkını onlara tanımayan bir sistem kaç para eder? Voltaire ve Einstein’ı dışlayan, ama Alabama’lı bir kasaba vaizini yahut Aşağı Güngören’in cahil şeyhini Mutlak’ın sözcüsü sayabilen bir anlayıştan kime ne fayda gelir? Hangi ufuk genişliği, hangi tecrübe zenginliği, hangi ruh cömertliği, hangi bilgelik o çorak topraklarda serpilebilir?
İki. Kitaplar eskimiştir. İnterneti, İkinci Dünya Harbini, Amerika’yı ve Çin’i, matbaayı, İnsan Hakları Beyannamesini, profesyonel orduyu, SSK’yı, DNA’yı ve organ naklini bilmeyen bir çağda bir cahil Filistinli derviş ile bir cahil Arabistanlı hocanın söylemiş olduğu sözlerden, ne kadar zorlarsan zorla, bugün için bir ahlak öğretisi çıkaramazsın. Bugünün sorularına cevap bulamazsın. Ha, vardır elbet orada da bir-iki hikmet incisi: Sonuçta insanlığın ahlaki sorunlarının bir kısmı yeniyse, bir kısmı dünden beri var olan sorunlar. Ama ona bakarsan Sophokles’te de vardır hikmet incisi, Karagöz ile Hacivat’ta da. Üç tane vasat Amerikan filmi izlesen, Kuran’ın toplamından fazla çıkaracak ahlak dersi bulursun.
Üç. Aidiyet ahlak bozar. Hakikatin tekeli Bizimkiler’e verilmiş ise, Ötekiler, tanım gereği, hakikat dairesinin dışında kalırlar. Kâfirdirler. Tahammül edebilirsin, hoş görebilirsin, ama inanamazsın. Hemen kılıcı alıp kafa kesmezsin belki, ama riyanın ve çifte standardın çürütücü zehrinden ruhunu kolay kolay arındıramazsın. Yarın öbür gün kafa kesenler sahneye çıktığında da, onlara verecek güçlü bir cevabın olmaz. Ama peygamberimiz onlara da fazla şey yapmayın demiş, liküm diniküm, kem küm…
*
O yüzden, sevdiklerini seven arkadaşlarımızı bazen incitme pahasına diyoruz ki, tuttuğunuz yol yol değildir. Ufkunuzu kısmaktadır. Hakikatin pek çok vechesinden, ve onlara dair birkaç şey bilen insanlardan, sizi soyutlamaktadır. Sizi cehele ile aynı kaptan yemek yemeğe mahkûm etmektedir. Bugünün konularını anlamaktan aciz bırakmaktadır. Kontrol edemeyeceğiniz bir öfkenin kollarına sizi teslim etmektedir. Sorumsuzluktur.
Peki seviyorsun, anladık da, dünyayı bu kadar fakirleştirmeye hakkın yok ki?




[1] Ayrıca gözü olmayan göremez. Dili olmayan konuşamaz. Dili olanın dişi de ağrır, karnı da acıkır. Zeus, mesela, dişi ağrıyabilen, karnı acıkan bir tanrıdır. Kadir-i mutlak olma iddiasında değildir. O yüzden daha rasyoneldir. Zeus’a inan deseniz o kadar zorlanmayız. İncil ve Kuran’ın tanrısı ise, ancak aklını rafa kaldırma yeteneğine sahip olanları mutlu eder.

52 yorum:

  1. “Allah yok” desen pek takmazlar. “Senin peygamberin menfaatçiymiş” desen linç ederler, hadisten siyerden kanıt da göstersen fayda etmez.

    Belki baskalarina agir gelicek ama bana Neyzen Tevfikin muthis sozunu hatirlatti. Bizim millet gariptir, ipna dersin kizar da zukersin aldirmaz.

    Butun bunlar tamam. Baglanmaya da eyvallah.

    Peki, gonul yoluna Tanrilar'siz, inancsiz, nasil cikariz?
    Yanıtla
  2. Bu durumda hakikat yolunda olan birileri için siz de bir 'hoca efendi' sayılmaz mısınız? İlişkinin mührü de a-tanrı (tanrısızlık).
    Kolay gelsin hocam.
    Yanıtla
  3. alabama'lı kasabalı vaiz ya da aşağı güngören'in cahil şeyhi güzel oturmuş
    Yanıtla
  4. ' Gönül Yolu' na tanrıyla çıkmışsan zaten yanmışsın .....!?
    Yanıtla
  5. Hocam, sizin tuttuğunuz yol nasıl bir yol? ''Hikmet'', ''Hakikat'' deyip duruyorsunuz. Sonra da işinize geldiği için en genel yargılardan bir seçki sunuyorsunuz. Ebussuud Efendi'yi bile tercüme eden siz, bir metafizik/teozofik kaynak bulamadınız mı gelenekte? Lütfedip birazcık İbn Arabi, Molla Sadra, Sühreverdi okuyun sonra tartışalım bunları. Fars diline de Arapça'ya da hakimsiniz. Hadi bir gayret okuyuverin.
    Yanıtla
  6. Hocam, sizin tuttuğunuz yol nasıl bir yol? ''Hikmet'', ''Hakikat'' deyip duruyorsunuz. Sonra da işinize geldiği için en genel yargılardan bir seçki sunuyorsunuz. Ebussuud Efendi'yi bile şerh eden siz, bir metafizik/teozofik kaynak bulamadınız mı gelenekte? Lütfedip birazcık İbn Arabi, Molla Sadra, Sühreverdi okuyun sonra tartışalım bunları. Farsçaya da Arapça da hakimsiniz. Hadi bir gayret okuyuverin.
    Yanıtla
  7. Bu yazdıklarını bronz bir levhaya kazıtıp duvarıma asmak, hatta Voyager'a vidalayıp güneş sisteminin dışına göndermek istiyorum. Ama şunları da eklersek daha iyi olacak sanırım:
    Dört. Ölüm korkusu din sobasının odunudur. İnsanlar ölüm travması yaşadıktan sonra kolay kolay dinden uzak kalamazlar.
    Beş. Din, propagandadır. Propaganda da (bildiğimiz gibi) çok etkili bir silahtır. Propagandası yapılmayan din, din olmaz.
    Altı. Din, katliam yapmak duygusu kadar 'katliama uğrama' korkusundan da beslenmektedir. Şöyle ki, aslında katliam yapma güdüsü de bir nevi katliama uğrama güdüsünün ters yüz halidir. İnsan kendine benzemeyenden korkar, işte o nedenle, kimin güçlü olduğunun belli olmadığı zamanlarda hoşgörü maskesi altında kendini gizler. Ama kimin güçlü olduğu belli olunca, güçlü olan güçsüz olana karşı katliam yapmayı kendine ödev bilir. Bu aslında böceksi bir eylemdir.
    Yanıtla
  8. Sayın Nişanyan bunca zamandır, kısaca, şunu söylüyor: Benim bulamadığım hakikat olmaz olsun.
    Olur Hocam olur, bu da geçer.
    Yanıtla
  9. Ahlak HLK, aHLaK, Halık, Mahluk, Hilkat....... aynı kökten. Ahlak yaratılışa uygun davranmak anlamında bir kelime. Allaha ahlamsız demek çelişki. Sorgulamak güzel çözüm eksik...
    Yanıtla
  10. Bu yorum yazar tarafından silindi.
    Yanıtla
  11. http://www.dailymotion.com/video/x7pxyy_hasan-basri-ebu-hanife-mevlana-okul_people

    kim ne derse desin her devirde su videodaki aglayan insanlar gibi transa gecmek ihtiyacinda olanlar cikacaktir.
    bakin burada kendisinin bazi islam buyukleriyle gorustugunu iddia eden biri var ve bir kisi de cikip itiraz etmek yerine ciglik cigliga bagirmayi tercih ediyor.
    (ki bunlar en okumus yazmis taife olmakla ovunenleri)
    Yanıtla
  12. ben hep ölüm korkusunu bastırmak için icat edilmiş bir konsept olduğunu düşürüm dinin.hoş gerçi modern zamanlarda korkuyu bastırmaktan çok onu yaymaya yarıyor.daha çocuk yaşından şartlandırıldığı için atmakta imkansız gibi...
    Yanıtla
  13. Dinin en önemli özelliklerinden biri de oldukça kârlı bir "geçim kapısı" olmasıdır. Din konusundaki tartışmaların kanlı bıçaklı hâle gelmesinin bir nedeni de budur. Dini eleştirdiğinizde, inanırlar "ekmekleriyle oynandığı" hissine kapılıp ölümüne girişirler. Bu, öylesine bereketli ve geniş bir çarktır ki en alttaki, para karşılığı 4444 Salâvât-ı Tefriciye okuyan mahalle imamından, en üstteki "Ya Allah, Bismillah" diyerek oy alan siyasetçisine dek besler, doyurur. Kimisi dinî kitaplar satan dükkân açar, kimisi perşembe geceleri ekranlara çıkıp 2 saat masal anlatıp bölüm başı 20 bin lirayı cebe indirir. Ne kadar kârlı ve zahmetsiz bir geçim yolu değil mi? Üstelik toplum içinde çoğunluğa uyarak, güvende yaşarsınız, bu da cabası.

    Dindarlarla tartışmalarda sınayın, mesele bir yaratıcının varlığını kabûl etmek değil, ille de İslam'ın Tanrısı Allah'ı kabûl etmen gerek. Kimi inanırlar bir yaratıcının varlığını kanıtlarlarsa direkt olarak Allah'ın varlığını ispatlayacaklarını düşünürler. Bu nedenle kimi zaman Hristiyan bir bilim adamından alıntı yaparlar, kimi zamansa Hindu bir ruhaniden. Sanki o adamlar Kur'an'ın Allah'ından bahsediyorlarmış gibi. Kısacası Allah var olmalıdır, var olmalıdır ki milyonlarca insan geçimlerini kolay yoldan sağlayabilsin. Bence inançlı gözüken kişilerin büyük çoğunluğu gerçekten inançlı değil, çıkarları gereği inançlıymış gibi gözüküyorlar. Özellikle bu işlerin başındaki kodamanların hiçbirinin gerçekten inançlı olduğunu sanmıyorum. En alt tabakada üç beş samimi dindar olabilir, ancak onlar da bir şekilde bu çarktan nemalanıyorlar, o nemalar olmasa kimse inanmaz. Zaten inanırların tümü Cennet'e kapağı atmak için inanıyor, her şey çıkar için, gerisi hikâye.
    Yanıtla
  14. Dinin bir başka özelliğine daha değinmek isterim. İnsanların inanmak istemelerinin bir diğer nedeni de kendilerini güvende hissetmek istemeleridir. Din, size güven verir. Din, bir tür teskin edici, bir tür avuntu vericidir. Bunu yaklaşık 6 yıl önce dinsizliği seçtikten sonra fark ettim. Mesela dindarken ne olursa olsun, asla intihar etmem diye düşünürdüm, ancak şimdiki düşüncem böyle değil. Eğer bir gün kaldıramayacağımı düşündüğüm bir güçlükle karşılasırsam intihar edebilirim. Dindarken, beni her an gözeten ve her hâlimden haberdar olan, hislerimi umursayan bir koruyucu baba figürlü Tanrım vardı çünkü. O, hislerimi biliyordu, içimden geçenleri de. Bu dünyada karşılaştığım haksızlıkların da hesabını soracaktı hakkımı yiyenlere öbür tarafta. Bu avuntular insana güç veriyor ve dayanma direncini arttırıyor. Mesela bir yakını ölen dindar daha az acı çeker, çünkü o yakınının aslında ölmediğini hatta öbür dünyada tekrar karşılaşacaklarını düşünür. Bu onun acısını bir nebze olsun azaltır. Oysa dinsizseniz ve bir yakınınız öldüyse, kendinizi avutacağınız bu tür müsekkinleriniz yok. Çektiğiniz acı çok daha derin. Dinsizliği seçtikten sonra şu meseleyi çözdüm sanırım; Bir Müslüman, dinsiz birini gördüğünde neden rahatsız olur? Evet, ortada sizden nefret etmesini gerektirecek hiçbir şey olmadığı hâlde sadece inançsız olduğunuz için, neden sizden rahatsız olur? Şöyle bir örnek vereyim, mesela çocuğu ölmüş bir anneyle karşılaşsanız neler hissedersiniz? Üzüntü. Çünkü o anda alt bilinciniz şunu düşünür; "bir gün sen de bu duruma düşebilirsin", "ya sen de böyle bir duruma düşersen, ne yaparsın?". Aslında o kadına da üzülürsünüz tabii, ancak aynı zamanda kendinize üzülüyorsunuzdur. Bu düşünceler sizi rahatsız eder. İşte bir dindar, inançsız birini gördüğünde alt bilinci şöyle der; "ya sen de bir gün bunun gibi inancını yitirirsen ne olur?" ve alt bilinç yanıtı da verir; "Çok daha güçsüz olursun. Çünkü kendini avutacak, teskin edecek bir şeyin kalmaz". İşte dindar kişi, saniyeler süren bu alt bilinç uyarısıyla rahatsızlık hisseder. Çünkü o da bilir ki bir gün olur da dinsizliği seçerse, artık ölen bir yakını için gerçek bir acı çekecek. Bir gün dinsiz olursa eğer, bu dünyada yapılan haksızlıkların öbür tarafta hesabı falan sorulmayacak ve bu çok kötü bir durum. Alt bilincinden bunlar geçen dindar dehşete kapılır, büyük bir huzursuzluk hisseder ve karşısındaki dinsize saldırmak ister, en azından onu susturmak. Oysa ne de güzel kendisi gibi düşünenlerle birlikte tatlı bir rüyadaydı. İnançlılar olarak birbirlerinin imanlarını tasdik ediyorlar, böylece içlerindeki kuşkuları daha da bastırıp daha da kavi bir imanla mutlu mesut yaşıyorlardı. Bu kadar insan, bunca yıldır yanılıyor olabilir miydi? Nereden çıktı bu dinsiz? Abuk sabuk konuşuyor. Kralın giysileri ne de güzeldi oysa.
    Yanıtla
  15. Maaşallah ne güzel bir yazı daha gelmiş. Evvelden kitaplardan okurduk, Sokrates, savunmasını yaparken kendisi için, miskin bedenlerin üzerine konarak onları uyaran bir at sineği yakıştırmasında bulunmuş. Ama sonra herhalde atın hassas bir yerine konmuş ki alıvermişler aşağı. Ben de bu 'din min allah kitap karıştırmayın kafamızı bunlar boş işler; peygamberler, hocalar, nebiler, alabamalı ve oflu hocalar allaha yakın, bana uzak olsunlar' temalı yazıyı okurken o at sineği aklıma geldi.
    Yanıtla
  16. "Bir de zararlı faaliyetlerde bulunmak, küfre yardım etmek, aramıza ayrılık sokmak için ve öteden beri Allah ve Resûlüne karşı savaşanlara üs olsun diye bir site yapanlar vardır. Bunlar, “Bizim iyilikten başka hiçbir kasdımız yok” diye de mutlaka yemin ederler. Ama Allah şâhitlik eder ki bunlar mutlaka yalancıdırlar."
    Yanıtla
  17. Teorik olarak sunduğunuz argümanların karşısına islam düşüncesini değilde uygulayanların somut örnekliğini alırsanız böyle absürt bir yazı çıkar. Bu kurnazlığı yutmayız. Üstünede "islamı yanlış biliyorlar demeyin" tarzı şeylerle bu yoluda kapatmışsınız. Allah'a değilde Şeyhe Peygambere Hocaya bağlanan kendini yakmıştır. Bizde din LA (Yok) ile başlar.İLAHE İLLALLAH ile devam eder. Allahtan başkasını ilah edinenler var diye bu islamın çelişkili vs. olduğunu ortaya koymaz. Kitap eskidi demek çok çocukca nedir eskiyen ahlaki normlarmı? Fıkıh ilmi neden var? teknoloji bilim değişen yaşam şartları vs. bunlar kitabın eskidiğini göstermez.Kadir'i mutlakın aciz kalmasını islamdaki "imtihan" meselesini göstermeden yazarsanız tabi ki çelişki olur. Ayrıca orantısız cezalandırmayı da "bildiği halde yapma" olarak değerlendirmeden düz mantık baktığımda inanın bende sizin gibi düşünüyorum.Yani paradoks diye ortaya koyduğunuz sizin zihin karışıklığınızdan başka birşey değil. Ayrıca "biz zekiyiz tanrıya inanmak cehalet aptallık konuşabilseniz tartışalım ama bu inanlarla konuşulmuyor" havalarından çıkarsanız oturup adam akıllı birşeyler tartışabiliriz. Selametle..
    Yanıtla
  18. Yine muhteşem. Ben olsam din kültürü ve ahlak dersi yerine şu yazıdaki fikirleri esas alan bir felsefe dersi okuturdum çocuklara. Gerçi o zaman taşra tüccarları nasıl seçim kazanacak?
    Yanıtla
  19. Dinler, asla kanıtlanamayacak iddialar üzerine kuruludur. Ölümden sonra hayat var; ya cehenneme gidilecek ya da cennete... At gitsin... Nasıl olsa gidip de geri dönen yok. Kanıtlanabilmesi imkansız bir iddiada bulunmanın rahatlığı içindeler; "Öbür tarafa gidince görürsün, pis kafir!". Oldu canım görürüm :)

    İbrahimi dinlerde intiharın yasak olmasının nedeni de budur. Eğer bu dinlerde intihar yasak olmasaydı, bugün bir Müslüman'a (ya da Hristiyan'a, Yahudi'ye), "Madem öbür dünya var, hadi kendini öldür ve bir an önce cennete kavuş" dediğinizde apışıp kalacaktı. Ancak şimdi böyle bir şey derseniz; "Dinimizde intihar yasak, bu nedenle intihar edemem, çok günah" deyip bu hamleyi önceden engelleyebilirler. Atasözünde dendiği gibi, "Minareyi çalan kılıfını uydurur". Tüm sistemi ona göre kurmuşlar.

    Ben çoğu Müslüman'ın gerçek bir iman sahibi olmadığı kanısındayım. Adam kalkıyor din tebliğinde bulunuyor, "öbür tarafta işkence göreceksin" diyor. İyi de sana ne? İşkence göreceksem ben göreceğim sana ne oluyor? Yoksa Allah'a inanmıyor musun? Öbür tarafta biz inançsızlara hak ettiğimiz cezayı veremeyeceğini mi düşünüyorsun yoksa? İçten içe, "ya Allah yoksa, bu kafirler cezasız kalırlarsa?" mı diyorsun, hı? Seni gibi şüpheci seni :) İmanın tam olsa, "Nasıl olsa Allah bunlara hak ettikleri cezayı verecek bana ne" der geçersin. Size kitabınızın diliyle bir uyarıda bulunayım; "Ey iman edenler, iman edin. Sizler gerçekten iman etmiş değilsiniz, sadece dillerinizle inandık diyorsunuz oysa iman kalplerinize inmemiştir". Dininizi de bir kafirden öğreniyorsunuz ya size daha ne diyeyim sevgili Müslimler.
    Yanıtla
  20. Tengricilik inancının günümüzdeki ruhani lideri Akay koca (Ak/beyaz Ay hoca) şöyle der; "Tengri hiç kimseyle konuşmaz. Bu tür iddialarda bulunanlar, bunu menfaatleri gereği söylemektedirler. Yüce Tengri, hiçbir evladının kulağına diğerlerinin duyamayacağı bir şey söylemez".

    Akay kocanın iki sözünü daha paylaşmak isterim;

    "Bizlerin inancında tapınak inşa etme yoktur. Çünkü bizlerin duvarları çevremizdeki ormanlarımız ve dağlarımızdır. Tabanımız Toprak Anadır, çatımız ise mavi gök. Hiç kimse gökten daha görkemli bir şey inşa edemez".

    "Tengri'nin betiği (kitabı) doğadır. O, doğa aracılığıyla konuşur. Bizler O'nu anlamak için doğayı okuruz".
    Yanıtla
  21. cok güzel tesbitler..ince zihin ürünü.okurken aklima su geldi :iyilik tanrisina inanalar bu kadar aktifken akillarina tanri adina kitaplar yazmak gelirken,kötülük yayicisi ve yasaticilarinin aklina neden böyle bir tanri uydrmak gelmiyor..taniya olan bu hüsnü zan nereden kaynaklaniyor aceba ? eger iyilik ve kötülük esit olsalardi,iyi tanri adina peygamber uydurmayi dpspnebilen insan akli kötü peygamberi de akil ederdi..iyiligin kötülüge üstünlügü ontolojik midir !?

    bir de cahil ve kadin güc mevki delisi o arap,kendi yazdigi kuranda " muhammed de diger elciler gibi bir elciydi.o halde o ölür ya da öldürülürse ökceleriniz üzere geri mi döneceksiniz ?" ya da " -muhammede itafen-sunun suratini eksitisen bak ! sen nerden bileceksin hangisinin daha iyi anlayacagini " benzeri ifadelere neden yer verir ? gerizekali mi yoksa cok mu kurnaz..ya insanlari kuranin tanri tarafindan indirilidgine ikna icin kendini kücültmek istiyor ve bu sayede tüm amakam meevki hayallerini riske atiyor..ya da cahil degil tam tersine kendisiyle barisik,sadece akilli bir insandan bekelencek kadar kendisiyle barisik,ne oldugunun farkinda !

    sevan bey,sizin varliginiz icin gercekten tesekkür ediyorum varliginiza..bu kadar ölü aklin arasinda sizin parlak zihninizi görmek beni cok mutlu ediyor.ve ben de kör bir muhammed hayrani olmayip,hala imanin benim ne isime yaradigini kesfedememis biriyim,imansizligi bir eksik olarak görmüyüroum sizi imana gelmeye filan cagirma küstahligi niyetim de yok :) ancak yine de benim aklimin almadigi bir sey var : muhammed in ve diger peygamberlerin hic mi yi taraflari yoktu?? eger varsa sizi bunlari görmezden gelmeye iten sebebi merak ediyorum..ben de kurumsallasmis dine karsiyim ama sunu da cok iyi biliyorum peygamberler kurumsalliktan hicbizaman sorumlu olmadilar,onlar insanlari iyilige adalete akla davet edip kölelige karsi,ATALAR DININE KARSI mücadeleye cagirdilar gözlemeley<ebildigim kadariyla..
    sizin gibi akilli,objektif,cesur bir adami,muahmmed ve digerlerini yerden yere vurup tek bir iyilikleri olmadigina ikna eden emin kilan sebep nedir aceba..aklim tikaniyor bu noktada.
    esen kalin :)
    Yanıtla
  22. Allah hepinizi ıslah etsin. Madem inanmıyorsunuz neden inanların inancıyla alakadar oluyorsunuz? Sizin inanmadığınız şeyler sizi neden "alaycı tavırlarla kendinizi, savunduğunuz akılcılığınızı küçük düşürecek kadar" rahatsız ediyor? Allah yok demişsiniz, inanmayabilirsiniz lakin keşke bu basit ve çocuksu tartışmalara sebep olacak üslupla bahsettiğiniz konuları seçmek yerine; "neden hayat var, neden doğum-ölüm var ya da bu dünya neden var, insan denen yaratık nereden nasıl gelmiş, tüm bu alem kendiliğinden mi olmuş yoksa bir yaratıcı Allah var mı gerçekten veya neden her şeyde olduğu gibi yaşamın da sonu geliyor, neden ölüm var...?" gibi konuları açıklayın da inancın yanlış olduğunu aciz beyinleriniz yeterse açıklamaya çalışın. Diyeceksiniz big-bang!? Acaba kainatta bir şeylerin canı sıkıldı da "hadi bir patlayalım kocaman patlayalım da dünya falan oluşsun bir süre devam etsin sonra bir daha patlar başka bir şey oluruz" mu demiş? Diyeceksiniz ki insan maymundan türedi evrim geçirdi, peki maymun neyden türedi ya da insan maymundan türediyse neden hala birçok maymun ve goril cinsi şu an dünyamızda yaşamakta? Ya da neden diğer hayvanlar evrim geçiremedi, kabiliyetsizler miydi yoksa? Hadi bu sorunun da cevabını geçiyorum; peki siz neden hala maymuna ana-baba-dayı-amca-hala-kardeş-arkadaş-lider falan demiyorsunuz? Evrim geçirmeyenleri mi dışlıyorsunuz yoksa akıl mantık çerçevenizdeki teoride maymundan gelmeyi kabul edip uygulamada-pratikte maymunluğu mu kabul etmiyorsunuz?

    Öte yandan dünyada maalesef sizler gibi aklı evvel, maneviyattan yoksun, sözde bilgi ve mantık ışığında yaşadığını zannedenler yüzünden tüm o bahsettiğiniz "kadın sünneti, inancın rant olarak kullanılması..." gibi mübalağa ile verdiğiniz örnekler yaşanıyor. 1,5 milyar Müslümanın içinde, o kadar inanan insanın içinde sizler gibi bir avuç inançsız -ya da ateist mi dersiniz ne denirse- inançsızlığını yaşıyorsa o hatalı ve yanlış uygulamalar da yaşanıyor! Daha yazacak çok şey var ama Kur'an'ın ilk ayetinin "oku" ile başladığını, yani gerçekte akılcı, bilim-ilim-ahlak-yaşam tarzı olduğuna inanmanız ve idrak edebilmeniz gerekir.
    Yanıtla
  23. İkinci maddedeki görüşünüze kısmen katılıyorum fakat kısmen karşıyım. Allah, İslam ve din günümüzde bile iyi amaçlar için kullanılabiliyor. Aşağıdakilere bir bakarsak bu konuda böyle toptancı olmamak gerektiğini daha iyi anlayabiliriz. (İkincide 5:25 – 6:40 arasına dikkat)

    http://www.youtube.com/watch?v=12mwsOSzzuI

    http://www.youtube.com/watch?v=Eq455IuypOE
    Yanıtla
  24. "İslam ilkeleri bin dört yüz sene önce konmuştur. Bugün bu ilkeler, ülkelerin yönetiminde nasıl yeterli olabilir. İslam irticai bir dindir, gericilik demektir. Uygarlığın getirdiği her yeniliğe, uygarlığın her görünümüne karşıdır. Oysa çağımızda hiçbir ülke evrensel uygarlıktan ve onun gerek ve sonuçlarından vazgeçemez..."
    Humeyni'ye göre bu iddialar İslam'ı ve siyasetin temel kavramlarını bilmemekten kaynaklanmaktadır. Çünkü İslam'ın bu konuda getirdiği ilkeler zamanın akışı içinde toplumsal "değerini" yetirecek, eskiyecek şeyler değildir. İslam bu konuda kanunların "adalet" ölçüleri içerisinde olmasını, zalimlerin zulmünün önlenmesini, zulüm yönetimlerinin yıkılmasını, bireysel ve toplumsal adaletin gerçek anlamına ulaşmasını ve yaygınlaşmasını, fesattan, fahşadan, her türlü sapıklık ve eğriliklerden sakınılmasını, akıl ve adalet ölçüleri içinde bir özgürlüğü, bağımsızlığı, kendi kendine yetmeyi, emperyalizmin ve sömürünün, insanların köleleştirilmesinin önlenmesini, fesadın önlenmesi için ceza adaleti çerçevesinde adil cezaları ve bunun nice eşsiz ilkeleri tebliğ edilmiştir. "Şimdi" diyor Humeyni ve ekliyor; "Bunlar mı çağa ayak uyduramayacak ve eskiyecek şeylerdir! Bunu iddia etmek mantık ve akıl ilkelerinin ve matematik kanunlarının bu asırda değiştirilmesi gerektiğini iddia etmek gibi bir şey olur. Yaratılışın başından beri adaletin sağlanması gerekli idiyse, zulüm, çapulculuk ve yağmacılık, adam öldürtme kötüyse 'Bugün atom çağında yaşıyoruz bunlar eskimiştir.' denemez!"
    Humeyni'ye göre "İslam yeniliklere karşıdır." demek de Şah Pehlevi'nin "Bunlar bu çağda dörtayaklılara binmek istiyorlar." demesi gibi ahmakça bir ithamdan başka bir şey değildir. Yeniliklerden amaç bu gibi buluş ve teknikler ise, İslam, tevhid dini, hiçbir zaman bunlara karşı çıkmamıştır ve çıkmayacaktır. Aksine İslam, bilim ve sanayinin ilerlemesini teşvik eder, Kur'an bu yönde ilerlemeye çağırır. Eğer uygarlıktan maksat bazı "profesyonel aydınların" her türlü münker ve fahşayı özgürce işleyebilmek,hatta homoseksüelliği bile özgürlük kapsamına almak ise gerçek din anlayışı bunu hiçbir zaman kabul etmeyecektir.
    Yanıtla
  25. üff bi dünya yorum var, hepsini okuyamadım ama benim yorumum şu..doğal kaynaklar ortada, dünya nüfusu belli. her insan refahtan,zenginlikten hasılı kelam dünya nimetlerinden daha fazla pay isterse işler karışır. bu sebeple dünya nüfusunun bir kısmının (büyükçe bir kısmının) öte dünyadaki bir cenneti istiyor olması hepimizin işine geliyor :)))
    Yanıtla
  26. http://www.risaleara.com/oku.asp?id=1402

    Birkaç ilim sahasında mutebersiniz. Hakikat yolcusu olmanız ve okumayı nefes almak gibi kabul ettiğiniz zannımın hatrına okur musunuz?
    Yanıtla
  27. Güngören-Bağcılar-Esenler=Yobaz Üçgeni (Güngören örenğin tam yerine oturuyor gerçekten)
    Yanıtla
  28. Allah’ı fizik veya metafizik bir olgu olarak (Allah var mıdır? Varlığı kanıtlanabilir mi? İnsan yaratılmış mıdır yoksa maymundan mı gelmiştir?) veya epistemolojik bir sorun (Allah’ın varlığı kanıtlanabilir mi? Akıl mı inanç mı?) olarak veya hukuki bir sorun (yani bir inanç ve vicdan hürriyeti sorunu) olarak ele almak, kavramsallaştırmak tam da Aydınlanma’nın Din ve Allah kavramlarıyla düşünmenin tam kendisidir.
    Diğer bir ifadeyle sosyolojik (toplumsal) bir olguyu, fizik, epistemolojik veya hukuki kavramlarla ele alıp tanımlama girişimi olmaktan öteye gitmezler. Ama bu girişimin kendisi sosyolojik olarak bir dinin, yani modern toplumun dininin, yani Aydınlanma ve onun karşı devrimci biçimi olan ulusçuluğun din kavrayışı ve tanımlamasından başka bir şey değildir.
    Allah ya da daha genel anlamıyla din, ne metafizik veya fizik, ne epistemolojik, ne de hukuki bir olgudur. Allah sosyolojik, yani toplumsal bir olgudur ve toplum bilimsel, yani sosyolojik olarak, sosyolojik kavramlarla açıklanmalıdır.
    Allah, Mısır ve Mezopotamya uygarlıkları arasında ortaya çıktı. Ne Çin’deki Sarı Nehir boylarında, ne Sibirya’da, ne Himalayaların tepesinde, ne Hindistan’da İndus ve Ganj vadilerinde, ne Anadolu, İran, Balkan, İberik yarımada ve platolarında değil.
    Din konusunda bütün kavramlar karışmış bulunduğu için biraz geriden başlayalım.
    Nasıl “canlı” diye bir şey yoksa somut canlılar, hayvanlar, bitkiler vs. varsa; “Toplum” diye somut bir şey de yoktur. Toplum bir soyutlamadır. Somut toplumlar vardır. Klanlar, Aşiretler, Kentler, İmparatorluklar, Uluslar vs.
    Dinin toplumsal olarak birbirinden ayrılmaz iki işlevi vardır.
    1) O dinden olan somut topluluğun tüm hukuk, ahlak, mülkiyet, miras, dağılım, tüketim, üretim, eğitim, sanat ilişkilerini düzenler.
    2) O dinin geçerli olduğu somut topluluğun sınırlarını belirler.
    Yani örneğin, Müslüman olmak için Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak gibi. A klanından olmak için o soydan olmak veya bir ritüelle o soya kabul edilmek gibi. Bir ulusun vatandaşlığına geçmek gibi.
    İşte bu ilişkilerin ve sınırların nasıl olacağını bizzat toplumun iktisadi ilişkileri belirler. Avcılık ve toplayıcılıkla yaşayan bir toplumda soyut bir tek tanrı olmaz. Henüz uygarlaşmamış; sınıflı topluma geçmemiş, devletin, yazının, paranın ortaya çıkmadığı bir toplumda, bir Allah’a ve Kitap’a ihtiyaç yoktur. Zaten mümkün de değildir. Ve de böyle yerlere ve topluluklara ne Allah peygamberlerini yollamıştır ne de bir kitap inmiştir. Bu nedenle Sibirya ya da Himalayalara, Avustralya’ya veya Okyanusya adalarına peygamberler gelmemiştir.
    http://demirden-kapilar.blogspot.com.tr/2014/05/demokrasi-ve-islam-demokratik-islam.html
    Yanıtla
  29. Rasyonelliğin bu denli ön plana alınması da insanı dogmatizme götürebilir. Auguste Comte ve aydınlanma düşüncesini hatırlatırım- bu tavrın uç bir tarafı olarak.. Benim düşünceme göre gerçekten hakikat yoluna kendini adayan bir kimse bunu göz ardı etmemelidir; her şeye açık kapı bırakabilen bir yansızlığa sahip olması gerekir. Bu yolun zor bir yol olduğu konusunda hemfikirim. Karşı çıktığım şey ise İslam dininin bize kesin bir cevabı olup, bize bir güvence verdiği anti-teziniz. Burada göz ardı ettiğiniz belki de görmezlikten geldiğiniz bir şeyler var. Bir bakıma haklılığınızı size vermek durumundayım tabii. Yaşanan din, zamanın islam fıkıhçılarının yarattığı bir din. Bu dini hepimiz çok yakından tanıyoruz. Aşkın ahlakçı bir tanrı, insan aklının alamadığı bir takım özellikleri var, her şeyi duyan, her şeyi gören vs. Peygamber aracılığı ile insanlara bir takım kurallar getiren bir tanrı. Bunlara uymayanlara ceza verebilecek kadar da gaddar. Kuran'a bakıldığında da bunlara uygun düşecek ve kökten karşı çıkışınıza temel oluşturabileceğinizi düşündüğünüz verileri kolaylıkla bulabilirsiniz. İşte tam da burada din karşıtlarının çabuk karar vermek suretiyle dogmatizme düştüğünü görüyorum. Göz ardı ettiğiniz şey İslamın sadece bunlardan -yani fıkıh çalışmalarından doğan kuralcı İslam'dan- ibaret olmadığı gerçeği. Özellikle fıkıhçılarla, köktenci din karşıtlarıyla hemen hemen aynı düzlemde ters düşmüş tasavvuf öğretilerine hem tartışmanın dincileri hem de ateist ya da agnostikleri gereken önem vermiyor. En azından şöyle bir ihtimali sizde uyandırabilmek internet ortamında böyle işlere hiç girişmeyen biri olarak bir yük olarak üzerime bindi : fıkıh kuranın görünen yüzüdür ve her görünen yüzün altında bir görünmeyen anlam vardır. İslam sünnilik olsaydı ben de muhtemelen bu rasyonelliğe kapılıp sıkı bir agnostik olarak hayatımı tamamlayabilirdim. Ama örneğin şiilik, bu zahiri-batıni ikiliği temelinde oluşmuştur. Somut bir örnek olarak İbn-i Arabi'nin ateistliğinden de bahsedebilirim. En büyük şeyh olarak anılmış bu insan, tıpkı sizin gibi aşkın,ahlakçı ve yoktan var eden, yukarıda bir yerlerde varlıktan bağımsız bir şekilde var olan (?) bir tanrıya inanmaz. Düşülen temel hata da gördüğüm kadarıyla tek bir tutarsızlığın ya da anti-tezin bütünlüklü olarak İslam'a hatta bu anti-tez'în içeriğine bakarak daha da köktenci bir biçimde bütün dinlere dahi atfedilebilmesidir. Kısaca anti-tez'lerinizin ulaşacağı yer ne İslam ne de "din" kavramıdır. Din karşıtlarının tavrı daha çok dinin fıkhına, zahiri kurallarına körü körüne bağlanmış ve bunu da "doğru din" olarak addedip dini kurumsallaştıranlaradır. Yani İslam ortodoksisi diyebiliriz. Tekrar ediyorum dini bunlarla kısıtlamak ve eleştirileri bütün bir dine atfetmek dogmatizmdir.. Umarım bu yazı ulaşmak istediği yere ulaşır.
    Yanıtla
  30. Allah yoktur deyip de tesadüfen oluştuğunu düşündüğün beyin denen et parçasına taparcasına itimat etmek..
    Yanıtla

No comments:

Post a Comment