Thursday, February 16, 2017

Sosyalizm? Allah göstermesin!


Sen ki Karl Marx’ın en kafa tırmalayıcı eseri Grundrisse’yi Türkçeye çevirmiş adamsın, Marksizmle ve Sosyalizmle alıp veremediğin ne, anlat, demiş Bilge Kağan. Mecburen anlattım.
Üç itiraz. Biri pragmatik, biri etik, biri teorik.
Birincisi. Bu ülkede adında “sol” ya da “sosyalist” olan bir siyasi tercihin küsurattan fazla destek bulması mümkün değil. Eskiden de değildi, gelecekte de olmayacak. Bu durumda siyasi ufkunu oraya bağlamanın yalnız akılsızlık değil, vahim bir sorumsuzluk da olduğunu düşünüyorum. Memlekette beyni büsbütün örümceklenmemiş olan bir avuç insan var. Onları ebediyen siyaset dışına hapsetmek hangi akla ve hangi sorumluluk duygusuna hizmet eder bilemiyorum.
Hayır, ahali aptal olduğundan reddetmiyor sosyalistleri; güzelce anlatırsan fikrini değiştirmeyecek. Bu alemin ezik ve büzük insanlarına sunacak hiçbir şeyi yok sosyalizmin. Öbürleri kimlik sunuyor, onur sunuyor. “Sen bir böcek değilsin, çünkü ataların dünyayı fethetmiş, evreni fethetmesine ramak kalmış, övün” diyor. “Peygamberin kâinatın yaratıcısı ile kankaydı, sevin” diyor. Bir onur madalyası takıyor. Beriki ne yapıyor? “Sen işçisin, iyi bir şey” diyor. “Grev yap, maaşın üç kuruş artsın.” Salak mı ki adam kansın?
x
İkincisi etik, yani ahlaki. Kalabalığın değerlerini ve kalabalığın çıkarlarını öne koyan bir dünya görüşüyle benim işim olmaz. Uğruna savaşmaya değer tek şey, aklın ve vicdanın özgürlüğüdür. O özgürlük kalabalıkla beraber olmaz, kalabalığa rağmen olur. Kalabalığın borusunun öttüğü yerde aklın sesi duyulmaz; vicdan, sıçan deliğine kaçar.
Bizde şöyle bir durum var. Sosyalistlerin değerleri büyük kalabalığın söyleminden farklı olduğu için sanki birey, sosyalistler cenahında daha bir güvenli yer bulur gibi görünüyor. Dincilerin ve milletçilerin velvelesinden korunacak bir sığınakmış gibi duruyor. Doğrudur, biz de kandık bir ara. Sen kanma. Sosyalistlerin mikroskopik bir azınlık olmaktan çıkıp kendi kalabalıklarının gücünü  arkalarına alacakları günü düşün.
Aklın ve vicdanın, üzerinde durabilecekleri bir zemin sunmaz sosyalist düşünce. “Halkı” düşünür. Halkın ekmeğini, halkın ahlakını, halkın sesini gözetir. Halkın komiserleriyle tanıştığında farkına varırsın ne kadar korkunç bir tuzağa düştüğünü.
x
Üçüncüsü teorik, yahut ekonomik. Yıllar önce iki buçuk senemi geçirdim Grundrisse’nin labirentlerinde. Grundrisse  Marx’ın en dürüst eseridir. Yayınlama kaygısı olmadan, kafasının içindeki teorik modelle mücadele ettiği not defteridir. O zaman fark ettim ki o teori, affedersin, bildiğin deli saçmasıdır. Varsayımları da yanlıştır, sonuçları da yanlıştır. 1848’de yarım yamalak bilgisiyle İngiliz kapitalizminin sırrını keşfettiğini zannetmiş. Sonradan “yanıldım” diyecek delikanlılığı gösteremediğinden laf üstüne laf bindirerek saçma sapan bir teori abidesinin ardına saklanmış. Ekonomi 01 dersini alan her genç, eğer hocası Marksizm afyonu ile zehirlenmemişse, kolayca görür bunu.
Değer teorisi absürt, çünkü değerin tek kaynağı emek değil. Artı değer teorisi absürt: Sermaye eğer birikmiş emek ise, o emeğin sahibi neden öbür emekçiler kadar üründen pay almasın? İşçinin fakirleşmesi teorisi absürt, ayrıca gözleri kör edercesine yanlış. 1848’den bu yana işçinin yaşam standardı manyaklar gibi arttı, üstelik kapitalizme rağmen değil kapitalizm sayesinde arttı.
Artı değer tahsilatını “sömürü” olarak tanımlamak absürt ötesi bir cahillik. İnsanoğlunun ortak dağarcığına son on bin yılda ne eklendiyse artı değer hasılatıyla eklendi. Yani birileri çalıştı, birileri de onların ürününden aldıkları payla yatırım yaptı, kararlar verdi, şiir yazdı, otoyol ve piramit inşa etti, devlet kurdu, ordu besledi. “Artı değer kesilmesin, işçi emeğinin hakkını yesin” ne demek? Yatırım olmasın sadece tüketim olsun demek. Beş senede Haiti yahut Venezuela gibi olursun, taş devrine geri gidersin.
Onu kast etmedik, artı değeri kapitalist değil “kamu” tahsil etsin diyoruz, peki. En beter absürt olan görüş de bu. Yahu “kamu” ne demek? Televizyonda gördüğün ensesi kalın bakanlarla vali beyler var, işte o demek. Hep öyle olmuş, yarın da öyle olacak; belki adları değişir, Brejnev olur o kadar. Kapitalist ne demek? Bizim Selçuk sanayi sitesinde kereste biçim tesisi kurmak için canını dişine takıp uğraşan Aydın usta demek, ya da onun daha palazlanmış ağa babası. Sence hangisi senin ürettiğin artı değeri daha akıllı ve verimli bir şekilde yatırıma dönüştürür?
Bırak verimliliği bir kenara, hangisi insana daha yakındır? Hangisi özgürlüğe ve demokrasiye daha uygundur? Hangisi ahlaken daha doğrudur?

40 yorum:

  1. Sevan hocam sen misin yoksa Thomas Sowell mı yazıyor buraya? :) Şaka bir yana görüşleriniz tıpatıp aynı, yani ancak bu kadar olabilir. Bu arada gerçekten Sowell'ı da yıllardır çok severim, gerçi çok yaşlandı artık fazla röportaj veremiyor,ana gene Youtube'da mutlaka seyredin konuşmalarını. Burada da kitaplarından quote'ları var,

    https://twitter.com/ThomasSowell
    Yanıtla
  2. Bak burada Sowell tam da senin dediğini yazmış:

    《 The fraudulence of the left's concern about poverty is exposed by their utter lack of interest in ways of increasing the nation's wealth. Wealth is the only thing that can cure poverty. The reason there is less poverty today is not because the poor got a bigger slice of the pie but because the whole pie got a lot bigger no thanks to the left. 》

    https://twitter.com/ThomasSowell/status/831564451639865345/photo/1
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. sosyalizm eleştirisi yapan herkes yaklaşık olarak bu sözleri söylüyor sadece Sevan bey değil. ben ilk Engin Ardıç ve Besim Tibuk'tan duymuştum seneler önce.
  3. Peki "reel sosyalizm"i sosyalizm olarak kabul etmeyen ve gerçek sosyalizmin şimdiye kadar gerçekleştirilemediğini savunan örneğin Troçkistler gibi kesimlerin bu itirazlarını da reddeder miydiniz Sevan bey?

    Aslında bu konuda aksi görüşte olan devrimci sol kesimler de var. Örneğin anarşist yazar Gün Zileli Demir Küçükaydın'ın bir yazısında savunduğu bu görüşü eleştirmiş:
    "Ben ise tersini ileri süreceğim. Yani Fransız Devrimini yozlaştıran doğrudan Jakobenler; Rus Devrimini yozlaştıran Bolşevik Parti; İslamiyeti bugünkü bildiğimiz İslam yapan ise doğrudan doğruya Muhammet’in kendisiydi."
    http://www.gunzileli.com/2015/05/25/akpnin-ozu-ve-kabugu/

    Hatta başka bir yazısında bunun kökünün Marx'a kadar gittiğini de yazmış:
    "1980’li yıllardaki sert tartışmalarımız sırasında, o zaman dahil olduğum partinin lideri Doğu Perinçek’in söylediği doğru bir şey vardı. “Stalin’i hedef tahtasına koyarsanız, ardından Lenin’i, onun ardından da Marx’ı reddedersiniz” demişti. Gerçi Lenin’le Marx’ı hiçbir zaman Stalin’le aynı şey olarak görmedim ama Stalin diktatörlüğünün taşlarının Lenin zamanında döşenmeye başladığını saptadım. Lenin’in diktatörce yönelimlerinin köklerinin de Marx’ta olduğunu. Ve böylece, 1990’lı yılların başlarında, 50’li yaşlarıma doğru ilerlerken anarşizme vardım."
    http://www.gunzileli.com/2011/12/24/iki-perdelik-komedi/
    Yanıtla
  4.   İslam ülkelerinde, en azından görünür gelecekte, ne kapitalizm ne komünizm ne sosyalizm ne korporatizm.....hiçbiri tutmaz. Bunların hepsi birbirine taban tabana zıt görünse de temelde materyalist ideolojiden neşet etmiş akımlar. Müslüman kalabalıklara göre, içinde din, yani İslam, olmayan her hayat tarzı ya da fikir şeytanidir, gavurluktur... Bunu da esas sebebi cehalet. Cehaletten daha feci bir hastalık yok. Cehalet biterse İslam da biter zaten.

      Sevan'ın söyledikleri belki Batı için makbul olabilir fakat orada da artık sol ve liberal cenah bir oldu, yekvücut oldu ve hatta merkez sağ da bunlara eklendi. Bunlara alternatif olarak bir tek rasist, zenofobik ve nativist/nasyonalist aşırı sağ var, ki o da esasında çok belirli bir ideolojisi olmayan güçlü bir reaksiyoner esintiden başka bir şey değil, başlı başına gücü ele geçiremez, ancak umumi gidişata tesir eder. Dünya zaten artık baskın hiçbir ideolojik akımın olmadığı bir geleceğe doğru yol alıyor. Siyasal İslamcılık da ancak teknoloji daha da gelişip Suudi Arabistan'ın petrol rantı iyice azalana dek devam edebilir.

    "...Sosyalistlerin mikroskopik bir azınlık olmaktan çıkıp kendi kalabalıklarının gücünü alacakları günü düşün...."

      Böyle bir gün ne Türkiye'de ne Batı'da hiçbir zaman gelmeyecek Sevan hocam bunu sen de aslında gayet iyi biliyorsun. Hatta Batı'yı bırak dünyada hiçbir yerde olmayacak, K. Kore gibi artık tümörleşmiş bir anomalinin dahi 2020'den sonra var olma şansı yok. Marx'ın bile miadı, Avrupa'daki 1848 devrimlerinden birkaç sene İngiltere'de modern kapitalizmin, Fransa ve Prusya'da ağır sanayinin kurulmaya başlamasından sonra dolmuştu aslında. Bu bağlamda Sevan da, yerdiği fosil sosyalistlerden pek farklı bir fikir arzetmiyor.

     Artı değeri de kamu zaten doğrudan ve dolaylı vergilerle tahsil ediyor. Problem Türkiye'de kamunun bu tahsil ettiği yüklü meblağ mukabilinde hizmet sunmaması, yolsuzlukla, hırsızlıkla, israfla, zayi etmesi. Zaten gelişmiş ülkelerle geri kalmış ülkelerin arasındaki temel fark budur. İsveç, dünyada vatandaşından en çok doğrudan vergi alan birkaç ülkeden biri, Suudi Arabistan ise ne doğrudan ne de dolaylı hiç vergi almıyor. Hangisi çukurda, hangisi zirvede sence?
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. Orta-doğu'dan çıkmış dinlerin net doktrinleri olmadığı için, ideolojiye uyduruyorlar sonuçta. İslam sosyalisttir diyen de var, islam kapitalisttir diyen de. Kuzey Kore'ye sosyalist demek ne kadar doğru emin değilim. Bizdeki Kemalizm'e daha çok benzeyen, ağır bir nasyonalizm içeren Kim İl Sung'un Juche ideolojisi var. Sosyalizm'de bir enternasyonalizm var. Juche’de yok bu. Siyasal İslamcılık ile Suudi Arabistan arasında bağlantı var tabi fakat Suudi petrol kazancı azalınca siyasal islamcılığın biteceğini sanmıyorum. Batının gelişimine karşı eziklik neticesiyle çıkmış bir akım sonuçta ve bu eziklik kısa zaman içerisinde bitecek gibi durmuyor. Aksine petrol gelirlerinin azalması, İslamcılığı daha da kuvvetlendirebilir. Artı değeri de devlet zengin işverenden çekse haklısınız fakat işverenden ziyade, dolaylı şekile yine çalışandan alıyor şimdiki durumda. Uyanık zenginlerin çoğu kazançlarına göre ödemiyorlar vergi mergi. Türkiye’deki vergi sistemi aşırı kontrolsüz ve “acıma! alabildiğinden alabildiğin kadar al” bakış açısındaki bir sistem. Bence gelecekte Liberalizm yine baskın olacak fakat farklı bir versiyonu. Şimdi günümüzdeki saçma, kendisiyle çelişen şekliyle değil.
    2. K. Kore'nin sosyalizmle elbette alakası yok, ama Kemalizmle de hiç alakası yok. Dünyaya komple kapalı eşi emsali olmayan acaip bir paralel evren. Kamboçya'da Kızıl Khmerler muvaffak olsaydı belki bir benzeri oluşurdu.

      "...Suudi Arabistan arasında bağlantı var tabi fakat Suudi petrol kazancı azalınca siyasal islamcılığın biteceğini sanmıyorum..."

      Valla ben sanıyorum, sanmaktan öte biliyorum da. Bugün Suudi çeşmeyi kapatsın, 10 seneye kalmadan dünyada siyasal İslamcılığın gücü biter. İslamcılık biter demiyorum dikkat et, müslüman ülkelerdeki islamcı siyasi akımlar zayıflar....

      Evet, Sevan'ın aksine ben kamunun 'artı değeri' tahsil etmesinde problem görmüyorum. Problem ülkelerin halkları. Her millet nasılsa öyle idare olunur.
    3. Laedri,

      Ideolojiler üzerinden toplumlar mukayesesi yapmaya çalışmak, politik ekonomiye metodolojik yaklaşım bakımından, astrolojiyi astronomik metod olarak kullanmaya benziyor.

      Mevzuya "iki toplum biyolojik olarak üç aşağı beş yukarı aynı nasıl olsa" mantığı ile yaklaşırsak Afrika'nın Adam Smith'i keşfedemediği için taş üstüne taş koymadığı absürdlüğüne ulaşırız. Ya da mesela Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki farkın nedensellik bağlamında dine yaklaşımlarından, yahut cehalet diferansiyelinden geldiği yanılgısına kapılırız.

      Bakın bu arkadaş baya basit bir model kullanarak toplumlar arasındaki refah farkını, ve toplumsal güven ve inovasyon hızı gibi faktörleri, başka hiç bir modelin yapamadığı kadar yüksek öngörü gücü (predictive power) ile açıklıyor.

      https://www.amazon.com/Hive-Mind-Your-Nation-s-Matters/dp/150360067X/ref=sr_1_1/153-2875904-3224258?ie=UTF8&qid=1487769202&sr=8-1&keywords=hive+mind

      Ana akım halen IQ-refah ilişkisininde nedensellik sırasının önce refah (ya da eğitim), sonra IQ artışı olduğunda (bir asırlık psikometrik veriyi görmezden gelerek) ısrar ediyor. Netice: ortalama IQ'su 80 olan Suudi Arabistan'ın doğru eğitim ile İsveç olabileceği sanrısı. Kimse, ileri derecede içevliliğin (consanguinous endogamy) yaygın olduğu, ortalama IQ'su 80 olan bir biyolojik grup için, evrimsel oyun teorisi açısından, Selefi-sayko İslam'ın optimum strateji olabileceğini düşünmüyor.

      http://reproductive-health-journal.biomedcentral.com/articles/10.1186/1742-4755-6-17

      (İçevliliğin alt soyda IQ'yu ortalama 5 ila 10 puan düşürdüğünü hatırlatayım. (inbreeding depression))
      (Çin'in Afrika'da görülen fakirlik seviyelerinde sürünürken de, ortalama refahını 10 kat arttırdıktan sonra da g-yüklü zeka testlerinde 1. Dünya ülkelerinde görülen ortalamalar tutturduğunu hatırlatayım.)
      (Amerika'da Appalachia'da yaşayan ve ortalama Afrikalı Amerikalı aileden daha fakir olan İskoç-Irlanda kökenli ailelerin çocuklarının, Amerika genelinde %1'lik gelir yüzdesine giren Afrikalı Amerikalı ailelerin çocuklarından daha yüksek SAT ortalamaları tutturduklarını hatırlatayım.)

      15 000 yıllık evrimsel ıraksamadan kaynaklanan farklı köpek alt türlerinin entellektüel kapasite (hafıza, öğrenme hızı gibi) ve bariz morfolojik farklılıklarını sıradan kabul ediyoruz, ama sıra 70 000 yıllık insan genetik gruplarının evrimsel ıraksamasına geldiğinde aptala yatıyoruz. Basımından bir buçuk asır sonra, _Türlerin Kökeni_'ni ciddeye almanın zamanı gelmedi mi, ne dersiniz?
    4. Tabii bu çok doğru, akraba evlilikleri dünyada en çok Müslüman ülke ve halklarda yaygın. Türkiye'de de yanılmıyorsam hayli yüksek nispetlerde, taşrada bilhassa. 15 sene önce 40% gibi birşeydi, şimdi biraz azalmıştır herhalde, fakat Pakistan'da falan halen 70%lerde, Araplarda da yüksek. Elbette asırlar boyu süren bu trendin kolektif zekayı düşürdüğü ve bilumum irsi sağlık problemlerine davetiye çıkardığı yadsınamaz bir gerçek.
    5. Ayrıca, belki diğer görüşlerinde de haklısındır. Bundan yıllar evvel, insan DNAsının çözümlenmesinde öncülük etmiş bir bilimadamım Siyahların IQsünün Beyazlardan ortalama 15 puan düşük olduğunu iddia edince kıyamet kopmuştu, kınamalar yağmıştı vs...

      Bahsettiğin şey, burada yazılamayacak kadar uzun ve netameli bir mesele. Hakkında çok ciddi araştırmaların olduğu uzun bilimsel akademik makaleler ve kitaplar var.
  5. 1. haririye göre sosyal haklar komünizm korkusu sebebiyle verilmiştir.komünizm olmasaydı biz belki de daha az demokrat olurduk.
    2.cumhuriyet ile yönetilen her yerde yığınlar belirleyici değil mi
    yani kürtlerin ve ermenilerin daha az olmalarıda bugün bulundukları koşulların sorumlusu değil mi.
    o zaman biz neden koministlerin veya kapitalistin egemen olduğu dünyada birileri ezilecek diye birinden birini benimseyelim ki
    3.marxsı eleştirmek doğru mu? yada şöyle söyleyelim.firavun tanrı mıdır.yani geçmişte birileri yanlıştı bizde onu düzeltiyoruz nasıl bir anlayıştır.100 yıl sonra çocukların sana gülmeyeceğinin bir garantisi var mı?
    3.sanki komünizm ile mücadele derneği veya soğuk savaş dönemi militan bir kapitalist gibi konuşmak rasyonel bir davranış mı.
    Yanıtla
  6. Sorunun sosyalizm'den çok ,idealizmle soslanmış sözde toplumcu özgürlükçü düşünce yapısından kaynaklandığını düşünmekteyim ...<toplumun Refahı için bireysel özgürlükleri hiçe sayabilirsin ,Toplum refahı için acı çeken bir canlıyı işkence edebilirsin , Hep ideal topluma ulaşma patalojisi ,BÜYÜK BİR HASTALIK ....en büyük deliler ideoloji ve dinlerin kurucularıdır ...Maalesef Örnek :Hitler,Stalin,Muhammed ....
    Yanıtla
  7. Anarşizme değinmiş son yorumculardan biri. kapitalizm-komünizm tartışması yavaş yavaş bu tarafa evrilecek bence. internetin de katkısıyla bir çok fikri okuyup yorumlama imkanı bulan günümüz gençliği otoriteye karşı gelmenin de teşvikiyle en büyük şeytan olarak devleti görüyor. İnternet gençliği arasında en büyük tartışma anarko-komünizm mi anarko-kapitalizm mi iyidir. Reddit veya facebook tartışmalarına bakarsanız her ikisinin de müthiş savunucuları var. ikisi de birbirini hakiki anarşist olmamakla suçluyor çünkü birleştirici değer anarşi ve otoriteyi yok etmek. bir taraf diyor kapitalizmde zengin fakir arasında hiyerarşi var sizin sisteminiz köleliğe gider. öbürü de özel mülkiyete zorla dokunmak esas hiyerarşi kurmaktır diyor. iki tarafı da ütopik bulmakla beraber anarkokapitalistleri çok daha mantıklı ve faydalı görüyorum.
    Yanıtla
  8. Öğrencilik yıllarımda onlarca fabrikada Korece tercümanlık yaptım. Yeri geliyor patronlarla toplantılara giriyor, pazarlık masasına oturuyor, yemeklere gidiyor, yeri geliyor eldiven giyip işçilerle beraber makina kuruyordum. Patron ve işçi arasındaki duvar, pozisyonum dolayısıyla yoktu. Gözlemlerimden birisi, bazı işçilerin patrondan daha zeki olup, kendi maharetinin farkında olmamasıydı. Aynı yavruyken ağaca bağlanmış fil gibi, yoksulluk tecrübesi ile elinde çekiç tutmaya akılları hapsedilmiş. Patronlarda ise “Aydın Usta” hiç görmedim. Hepsi ailesinden ensesi kalın insanlardı. Bir gerçekçi araştırma yapılsa bu patronların kaçı Aydın Usta, kaçı ensesi kalınlardan, Aydın Ustalar yok çıkmaz fakat çok da çıkmaz bence.

    Bu miras denen olay adaletsiz bir kere. Özgürlük ise ancak donanımlar kadar mümkün. Kaldı ki; reklamlarda hep parlak dişli, sağlıklı, kumral, beyaz tenli güzel kızlar ve erkekler var. Reklamlarda gözükenlerle sokaklarda dolaşan insanların bir alakası yok. Anadolular biz, genellikle kara kuru insanlarız. “Bu ürünü kullanırsan sen de bu sınıf içerisindesin” propagadası. Reklamlarla da akıllar esir alınıyor. Ayda 1500 lira maaş alan insanın, 3000 liralık telefon satın alması rasyonel bir tercih midir? Yoksa bu zombi midir ağabey? Türkiye’de seviyesi düşük fakat kapitalizm ve rekabet arttıkça reklamlar dini öğreti seviyesine ulaşıp, yozlaşmış insanlar üretiyor.

    Kısa zaman önce Almanya, Kore ve Japonya’da yeni bir şirket türü çıktı. Hem patron hem çalışan oluyor, ağaca bağlı fil durumundan kurtulmuş 100, 150 kişi birleşip şimdilik kafe zincirleri açıyorlar.

    Türkiye’deki sosyalistlerin çoğu medeni insanlar değiller. Birey olamamış hayatına anlam katmak için cemaate katılan sakallılardan bir farkları yok. Anlam için savaşıyorlar. Fakat liberalizmin gerçekten özgürlükçü olması için düzeltilmesi gerekiyor.
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. En doğru yorum da bu herhalde.
    2. Sevan'ın hala ısrarla anlamak istemediği, Batı'da, etraftaki birkaç ufacık marjinal grup haricinde, o eski Marxist, Proudhoncu, Troçkist vs.. tarzı sol Sosyalist kalmadı. Solculuk ve liberalizmle artık bir oldu veya olma yolunda, yıllar boyu Orwell'in savunduğu tam da buydu aslında. Hani Kemal Derviş Türkiye'ye ilk geldiğinde "ben sosyal-liberal sentezden yanayım, türban da üniversitelerce serbest olmalı" dediği zaman herkes 'bu neden bahsediyo böyle" falan demeye başlamıştı.

      Dediğim gibi Batı'da Liberalizm Solla bütünleşme yolunda ve hatta buna şimdilerde eski merkez muhafazakar sağ da iştirak ediyor. Bu gidişata bir tek reaksiyon gösterenler, kendilerine alternatif sağ falan da diyen post-modern faşistler.
  9. İyi de toplum sıradışılardan, zekilerden, süperlerden
    oluşmuyor ki;
    vasatlardan oluşuyor.
    Çoğunluk bu ortalamalarda.
    Biz, o sistem bu sistem aşığı değiliz.
    Sadece sıradan insanın hırsız, katil, tecavüzcü olmasına gerek kalmayacak ortamın arayışı içindeyiz.
    Medeni günlük yaşamın asgari şartları kotarılsın sıradan %80 için;
    Siz %20 Süperler yine uçun,
    kendiniz ve insanlık için.
    Yanıtla
  10. "...Memlekette beyni büsbütün örümceklenmemiş olan bir avuç insan var....

    ....Hayır, ahali aptal olduğundan reddetmiyor sosyalistleri; güzelce anlatırsan fikrini değiştirmeyecek...."

    Bu yazı kendi içinde çelişkiler yumağı. Çözüm keresteci Aydın ustalardan geliyorsa memleket süper de biz farkında değilmişiz. Boşuna üzülüyoruz demek.
    Yanıtla
  11. Düşünüyorum da, tam da benim içimden geçenleri ifade etmişsiniz net bir şekilde. Bunlar sizin veya benim düşüncelerimizden bağımsız gerçekler olduğu için böyle olmalı. Yine de gerçeği başkasının ağzından da duymadan tam emin olamıyor insan. O "kalabalıklar"ın kötü etkisinden olmalı.
    Yanıtla
  12. Kapitalizm karşıtlarının gözden kaçırdığı bir nokta var. Kapitalist veya liberal olarak tanımladığımız bu sistem, beğenelim beğenmeyelim, iyi ve kötü yanlarıyla, doğal bir şekilde gelişmiştir.

    Daha geniş bir açıdan bakarsak, genel olarak, medeniyet kabile toplumundan feodalizme, oradan da kapitalizme ilerlemiştir. Arada bu genel kurala uymayan istisnalar da olmuştur elbette. Örneğin Roma imparatorluğunda görüldüğü gibi bir "köleci" üretim tarzından söz edilebilir. Ancak kölecilik -belki geçmiş Müslüman Arap ve Türk toplumlarının fetihçiliği gibi- bazı özel koşulların ve sınırlı dönemlerin ürünü olan, kendini yeniden üretmeye elverişsiz bir üretim tarzı olduğundan bunlara dayanan toplumlar da çökmüştür.

    Çağımızda da kapitalizmin bu tür istisnalarının, örneğin darbe ya da devrim dönemlerinin, totaliter tek parti rejimleri ve resmi ideolojilerinin hep geçici olduğunu görmüyor muyuz?
    Yanıtla
  13. http://www.insanbu.com/Felsefe-Haberleri/314-sevan-nisanyana-tesekkurler
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. Yukarıda paylaşılan yazı bu kesimlerden bekleneceği gibi tam bir duygu ve vicdan sömürüsü olmuş.

      "Sömürü" dediğimiz şey toplumda da doğada da her zaman olan, değiştirilmesi imkansız bir şeydir. Bütün canlılar bir şekilde başkalarını "sömürür" (en başta diğer canlılarla beslenir, insanlar bebekliklerinden yetişkinliklerine kadar anne babalarının emeğini sömürür, yaşlılar çevreye bağımlı hale geldiğinde genç kuşakları sömürür). Bunu hoşumuza gitmese de değiştiremeyiz. En fazla aşırılıklarını törpüleyebiliriz.

      Bazı insanlar bunu kabul etmek istemeyebilir, yazıda denildiği gibi "diğer insanların sömürülmesinden, acı çekmesinden, ezilmesinden rahatsız ol"abilir. Sorun bu değil. Sorun, karşı çıktıkları sistemin yerine koyabilecekleri somut, net, uygulanabilir bir çözüm önerileri olmamaları.

      Daha doğrusu yanlış olan şu: Sorunların kaynağını tabanda (sisteme yol açan koşullarda) değil tavanda (sistemde) aramak, ve "X (mesela kapitalizm) kötü bir sistemdir, yerine Y'yi (mesela sosyalizmi) koyalım" şeklinde tepeden inme çözümler peşinde koşmak.
  14. Hocam güzel yazmışsınız ama biraz kızdırmışlar galiba, bazı yerlerde sert girmişsiniz. Neyse sosyalizm konusundaki tespitlerinize katılıyorum. ama kapitalizm konusunda bence biraz iyi niyetli yaklaşmışsınız. tamam kapitalizmin; artı değeri işletmesi insanoğlu için kalıcı pek çok eser v.s ortaya koymasında katkısı olmuştur. fakat insandan çok şeyde götürmüştür. liberalizm insanların özgürleşmesi anlamında çok şey vaad etti, bir kısmı belki uygulamaya geçti. ama keresteci Aydın ustaya indirgenemeyecek büyük kan içiciler ortaya çıkartarak, artı değerleri bunların ipoteğine verdi, ve bu büyük kartel şirketler emdikleri ile semirmeye devam ediyorlar.
    diğer sistemler farklı mı? hayır, her ideoloji tepede bir zümre oluşturur ve halkın kalanını söğüşler. sonunda hepsi aynı kapıya çıkar. sosyalizm direk sesini keserek daha belirgin yapar bunu, kapitalizm ise bazı pempe hülyalar içinde sistemin içine entegre eder. sen dişler arasında ezilirsin ama pek farkına varmazsın. şimdi bu noktada soru; insanları bir birinin emeğine, hak ve hürriyetine tecavüz etmeden, saygılı biçimde nasıl yaşatıcaz? tabi bu bir ütopyaya gidebilir. zaten bu işe kafa yoran yazarların, düşünürlerin çıktığı nokta sonunda ütopik olmamış mıdır? gerçek dünya da insanın hırsı, sahiplenme duygusu olduğu için bunu kotarabilecek bir sistem çok zor. imkansız mı? sonuçta bütün savaşların, tecavüzlerin, hukuksuzlukların, sadece insana karşı değil bütün bir dünyaya karşı yapılan gözü dönmüş manyaklıkların altında bu duygu yok mu? bunu maskelemek için hepsi kendi ideoloji ve dünya görüşüne göre kitlelerini uyutmak ve yönlendirmek için kutsallar üretip, bunları kullanmıyor mu? bilmiyorum, emin değilim. belki; çok okumak, çok araştırmak, çok sorgulamak, her nesle aynı şeyi telkin etmek ve belki bunu bile sorgulamalarını istemek gerekli. hapları yutmayın kardeşim düşünün, sorgulayın benide sorgulayın. sen beni sepetlemeden, ben seni sepetlemeden nasıl yaşarız, gelin bunu bulalım demek lazım kuşaklar boyunca; belki işte o zaman bir çıkış buluruz. ama kesinlikle insanın hırsını gemlememiz lazım. buda ancak bilimle olur. geçenlerde Ali nesinin bir yazısına yazmıştım. burda da aynısını söylüyeyim; bundan belki yüzlerce veya binlerce yıl sonra zamanımız ahmaklık çağı olarak anılabilir. (tabi o zamana kadar dünyanın sonunu getirmezsek!)
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. İşte Sevan bunu görmek istemiyor. Problem Liberalizm de Sosyalizmde fakan değil, halklarda. Milletler modern eğitimin yaygınlaşmasıyla terakki ederler. Türkiye'de bugün okuna-yazma bilenler nihayet 90%ları geçti. Oysa Almanya, İngiltere,ABD, İsveç gibi ülkeler bu oranlara bir yüzyıl önce ulaşmışlardı. PISA sonuçları Türkiye için herşeyi anlatıyor mıyor mu?

      Mısır'ın Pakistan'ın yarısına yakını hala okuryazar bile değil, fakat Japonların 80'i yüksek tahsil görmüş.
    2. Genel olarak güzel ama biraz çelişkili bir yazı, nasıl oluyor da " ama kesinlikle insanın hırsını gemlememiz lazım. buda ancak bilimle olur." oluyor? Bilimi bugünkü haline getiren pembe yarınlara olan inanç mı yoksa insan hırsı mı? Bence tamamiyle ikincisi.
  15. “Kalabalığın değerlerini ve kalabalığın çıkarlarını öne koyan bir dünya görüşüyle benim işim olmaz.” 

    Kalabalığın çıkarları, aynı zamanda senin çıkarların. Kalabalığın yaşam kalitesi ne kadar yüksek olursa, senin yaşamın da o kadar kaliteli ve “tehlikesiz” - keyifli olur. Bkz: Rousseu, Toplum Sözleşmesi.

    “Yahu “kamu” ne demek? Televizyonda gördüğün ensesi kalın bakanlarla vali beyler var, işte o demek” 

    Kamu’yu devletle ya da partiyle eşleştirmeyi nasıl becerebildin? Kamu demek üretenler demek. Ortaklaşa üretilen bütün alanlar ve değerler demek. Park demek, orman demek, internet demek – insanlığın tüm ortak birikimlerinin toplamı demek. Senin kapitalistin onlara el koyuyor ve kiralayarak bizim değerlerimizi kullanarak bizi düdüklüyor.

    “İşçinin fakirleşmesi teorisi absürt, ayrıca gözleri kör edercesine yanlış. 1848’den bu yana işçinin yaşam standardı manyaklar gibi arttı, üstelik kapitalizme rağmen değil kapitalizm sayesinde arttı.” 

    Marx’ın kapitalizmin verimliliğine övgüler dizdiğini (üretici güçlerin gelişimine binaen) söylememe gerek var mı yoksa 3. Dünyada taraftar bulabileceğin çoluk çocuğu kandırmak peşinde misin? (Binlerce alıntı yapılabilir ama sırf Komünist Manifesto’yu okuyan bile bunu bilir.) Yani kapitalin kökenindeki verimliliğe itiraz eden aklı başında bir sosyalist mi var? Söylenen bu sistemin tıkanacağı ve barbarlığa evrileceği. Yani kedi kendi kuyruğuna takılacak ve takılıyor. Azıcık ideolojiden ve travmadan arınaydın, şu anki dünyanın buna gittiğini görürdün. Şu son yaşanan Brexit, Trump ve Avrupa’da yükselen ırkçılık gibi küresel sermayenin içe çekilme eğilimi göstermesi bile çöküşün emarelerinden. (Ah Fukuyama vah Fukuyama :) ) Kapitalizm verimli bir sistem olsaydı, Facebook gidip en değerli sitelere el koymaz, tekel oluşturmazdı. Bir sürü dil öğrenme sitesi Rosetta Stone gibi şirketler tarafından satın alındı ve yok edildi. Bu Microsoft ya da Facebook gibi şirketlerin de yaptıklarıdır. İnsanlığın ortak bilgi birikimine el koyar ve bunu sana bana satarlar. Bir örnek de Apple, ITunes’la tonlarca müzisyenin emeğine el koymaktadır. Bu gücü nereden buluyor? Üretim mekanizmasından mı? Hayır para babası olduğundan yani feodal ağalıktan bir farkı yok, klasik liberal-kapitalist dinamikten de sıyrılıyor bu anlamda neo-kapitalizm!

    Bırak verimliliği bir kenara, hangisi insana daha yakındır? Hangisi özgürlüğe ve demokrasiye daha uygundur? Hangisi ahlaken daha doğrudur? 


    Kapitalizmin verimlilik dönemi bitti. Enformasyon üretiminin “komünist” (kamusal) karakterine cevap veremiyor, milliyetçiliğin ve faşizmin önlenemez yükselişine getirebileceği bir cevap yok. Cafcaflı reklamlarıyla insanı kandırmak ve mal satmak peşinde. Her şeyi tek tipleştiriyor, sanatı, şehirleri ya da daha basiti oturduğun sandalyeyi. En başta insanı tek tipleştiriyor, kendine güvenen mutluluk arayan banal gerizekalı çok çalışan ve çok tüketen bir orta sınıf ideolojisiyle dolduruyor ortalığı.

    Biyogenetik gibi insanlığın ortak birikimlerine patentlerle el koyuyor. Küresel ısınma gibi bir sorunu ortadan kaldıramıyor. Çünkü bir azınlığın kâr güdüsü her şeyin önünde. Kör ve aptal bir sistem bu. İnsana güvenmeyebilirsin ama yine de en ufak bir erdeme haizsen, insanı güvenilir kılan bir sistemden yana olursun. Bunun zerresi kapitalizmde mevcut değil. Barbarlığa ve savaşa da adım adım gidecek, gidiyor. Ne aklı? Ne vicdanı? Ne ahlakı!? Şakacı seni.
    Yanıtla
  16. Valla Sevan Hoca (yani bu hoca kelimesi de yakisir cunku Huccet-ul AKIL bir yazi dosemis) lutfedip kit zamanini boyle bir konuya ayirmis. Tepkilerden anlasildigina gore bir suru tuyu de kaldirmyi becermis (ruffling feathers).

    Bence Marxism beyin enerjisi israfindan baska bir sey degil ve degmez.
    Yanıtla
  17. Sanayi'deki adam dışında da bir yüzü de var kapitalizmin. Örnek: Migros'tan alışveriş ettik, kasaya geldik. Kasaya vardığın an ile Migros'tan çıktığın an arası yaşadıkların kapitalizmin günlük hayatta her gün somut şekilde yaşanan çirkin yüzü değil mi? Sonuç: Kapitalizm her yönü ile insancıl değil. Geliştirilmesi gereken birçok yönü ortada.
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. Çirkinlik bunun neresinde? Kasada bekleme müddetini kastediyorsan, gelişen teknoloji sayesinde o azaltılıyor, bazı kasalarda kasiyere bile ihtiyaç kalmadı.
    2. Yok yahu, klasik 'emekçinin metalaşması/yabancılaşması' edebiyatı yapıyor. Bu zihniyete göre gönüllü bireylerin emeklerini vadeyle takas etmesi 'insanların birbirlerini sömürmesine' eş. Marx'ın değer teorisini dogma kabul eden insanlardan Vade Teveccühü (time preference) gibi konseptleri anlamarını beklememek lazım. Erik von Kuehnelt-Leddihn (yanlış hatırlamıyorsam) realiteye başkaldırı olarak niteliyor bu ve benzeri (sola münhasır) gücenik (ressentiment) tutumları.
    3. ''Gönüllü bireylerin emeklerini vadeyle takas etmesi'' mi? Dalga mı geçiyorsun? Belli ki kasiyerlikten haberin yok.

      Asgari ücrete günde 12 saat çalışırsın! Kendini ''birey'' değil köle gibi hissedersin. Zira 12 saat çalışıp asgari ücret alan biri köleden başka bir şey olamaz. Sence buna kim ''gönüllü'' olur? Sistem zorlamaktadır. Çünkü o işe bile muhtaç durumda olan senin gibi bir yığın insan vardır. Burun bükersen işsiz kalır ve o imkanların bile gerisine düşersin. Burada ''bireyin özgürlüğü'' veya ''gönüllülüğü'' nerede?

      ''Emekçinin metalaşmasına'' gelince... Market örneğinden devam edelim. Markette diyelim beş tane görevli var, sabahtan akşama eşek gibi çalışıyorlar. Kimi kasada, kimi et reyonunda, kimi mal indirip bindirme işinde. Hepsi asgari ücrete çalışıyor. Bir kişi de -marketin mülkiyetine sahip olduğu için- günde sadece yarım saat uğruyor markete, o da akşam kasada biriken parayı cebe almak için. Buna patron/kapitalist/burjuva diyoruz. Normalde bu marketin kooperatif olup çalışanların ortaklaşa işletmesi, kazancı aralarında bölüşmesi gerekir. Böyle yapılsa belki beş çalışana ortalama 10 bin lira düşecek. Ama kapitalizmde, çalışanlar 1.500 liraya çalıştırılıyor, kişi başına kalan 8.500'e ise patron el koyup cukkalıyor. İşte sömürü dediğimiz budur. Sen eşek gibi çalışırsın ama bir başkası zengin olur. Bu normal mi?

      Ben çalışıyorsam benim kazanmam lazım. Ama ben -sistem gereği- sabit ücretten anlaşmak (işgücümü patrona satmak - emeğin metalaşması dediğimiz budur) zorunda bırakılmışım. Bu sayede benim çalışmamım ürünü olan kazançtan başta anlaşmak zorunda bırakıldığım ücret kesildikten sonra kalan büyük tutara (buna artı değer denir) patron el koyuyor. Kapiş?

      Bak, basit bir market örneğiyle artı değer nedir, sömürü nedir, emeğin metalaşması nedir v.b.'yi ilk kez anlama imkanı da buluyorsunuz. Teşekküre gerek yok. Anlayınca belki daha nitelikli argümanlarla karşı çıkabilirsiniz sosyalizme. Seviyeniz (Sevan Bey dahil) yerlerde zira...

      Sevan Bey'e gelince... Grundrisse'den hiçbir halt anlamamışsın. Fakat öyle büyük bir egon var ki, ben anlamadım demek yerine, ben anlamadıysam kesin anlaşılacak yanı olmayan bir saçmalıktır tavrına girmişsin. Herhalde bu tavır bu toprakların mayasında olan bir zehir. Liberalmiş, ateistmiş, Ermeniymiş fark etmiyor.
  18. Ömrümüz boyunca çalışıp bir ev alamıyoruz hocam, ne aydın ustası ne hulusi kentmen'i, babacan patron figürüne fazla inandırmışsınız kendinizi.
    Yanıtla
  19. Bence gayet rasyonel olan "grev yap maaşın artsın" önerisi yerine "ceddim dünyayı fethediyordu" gazına gelip, çalışma şartlarını da "fıtrat" diye kabullenmek zekice mi gerçekten?
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. Nişanyan onun zekice olduğunu söylemiyor, olan biteni anlatıyor sadece.
  20. (Bu “altın çağ” fikri, milliyetçi tarihle sınırlı değildir aslında. Büyük dinlerle doğup gelen bir yaklaşımdır. Bir “asr-ı saadet”i vardır, bir “kıyamet günü” vardır. Tarihin belirli bir yönü olduğunu varsayan her düşünce sisteminde, benzer öğelere rastlanabilir. Tarihi sonsuz değişim olarak düşünmenin, ilke olarak “altın çağ”cılığa karşı olması gerekir. Marksizm bu açıdan kendi içinde çelişkilidir. Bir yandan, felsefî boyutuyla sonsuz değişimi kabul eder. Diğer yandan, Hegelci “tarihin yönü” takıntısını aşamaz. Dolayısıyla Marksizm’de de maalesef hem geçmişteki, hem gelecekteki bir “altın çağ”la –ya da “kıyamet günü”yle- yüz yüze geliriz. Birincisi “ilkel komünizm,” ikincisiyse “proletarya devrimi ve sınıfsız toplum”dur. Her ikisi de metafiziktir, tarih dışıdır. Ama şimdilik bu ve diğer örnekleri bir yana bırakıp, sadece milliyetçi “büyük anlatı”lara eğiliyorum.)

    Üç altın çağ
    Halil BERKTAY
    http://www.marmarayerelhaber.com/Halil-BERKTAY/1520-Uc-altin-cag
    Yanıtla
  21. Yukarıdaki yorumumda Berktay'dan aktardığım görüşü ("Tarihi sonsuz değişim olarak düşünme") İ. Zeki Eyüboğlu da güzel ifade etmiş;

    "Değişmezliğin egemen olduğu yerde tarih de yoktur derken, tarihi yapan olayların bulunmadığını vurgulamak istedik. Bu nedenle bir “İslam tarihi” söz konusu değildir, o ancak bir “İslam öyküsü” olabilir, tarih kavramının içerdiği anlamın dışında kalır."
    https://tr.scribd.com/document/123983962/%C4%B0rtican%C4%B1n-Ayak-Sesleri-%C4%B0smet-Zeki-Eyubo%C4%9Flu

    Buradan yola çıkarak Marksizmin de bir "hikaye" olduğunu söyleyebiliriz bu durumda. Tabii bu tüm diğer ideolojiler, dolayısıyla liberalizm gibi daha yumuşak ve eleştiriye açık olanlar için de geçerli. Sevan bey de "Liberalizm" başlıklı yazısında bunu kabul etmiş zaten ("Mittir elbette, masaldır, ama çok kuvvetli bir mittir."). Yalnız şu fark var, yine Sevan beyin ifadesiyle; "İnsanlığın yüz küsur bin yıllık tarihinin en görkemli başarıları son 250 yılda o mit üzerinde inşa edildi."
    Yanıtla

2 comments:

  1. Türkiyede sosyalistlerin çogu medeni insanlar degiller.

    ReplyDelete
  2. Hocam çok entelektüel adamsın. ama vatandaşa,resmen olmasa da eller havaya herkes sermaye karşısında domalsın,yapacak birşey yok demişsiniz.

    ReplyDelete