2012’nin ilk aylarında kaya
mezarımı tamamlayıp açılışını yaptım, diğer yandan Aslanlı Yol adını
verdiğim anılarımı yazdım. Bir süre beni epey meşgul eden Tiyatro Medresesi’nin
yapımı (parasızlıktan) durmuştu. Üçüncü evliliğim kötü bitmiş, canım gibi
sevdiğim küçük kızımı kaybetmiştim. Nişanyan Otel bir rutine oturmuştu; günde
bir iki saat mesai yetiyordu. Sıkılıyordum. Şirince’deki misyonumun sonuna geldiğimi
hissediyordum.
Bisikletle uzun bir yola
gitmeye karar verdim. İran ne zamandır aklımdaydı. İsfahan’a kadar gider miyim?
Giderim. Baktım yapabiliyorum, doğuya devam ederim. Tıkandığım yerden dönerim.
Belucistan çölünü göze alırsam Pakistan’a geçerim. Sonra Hindistan? Neden
olmasın.
Büyük kızım İris
panikledi, “babiş senin geri gelmeye niyetin yok galiba” dedi. Belki de yoktu,
bilemiyorum. En azından bir ihtimaldi. Ama İris’in endişesi etkiledi beni sanırım.
Yolculuğu kısa kesip dönmeme yol açan faktörlerden biri odur. Diğer faktör daha
basit: Yollara düşünce gönlüm ferahladı, sıkılmalar geçti. Daha yapacak çok iş
var, şu da var, bu da var hesapları kafamda fingirdemeye başladı.
Selçuk’tan pedal bassam
üç hafta Türkiye, daha İran’a varmadan tükenme riski var. O yüzden bisikleti
THY’ye emanet edip Van’a uçtum. Van havaalanında baktım uçağın yanında mahzun
duruyor bizimki, piste çıkıp bisiklete atladım, dingaling çekilin yoldan, bagaj
kalabalığının arasından sürüp yollara düştüm.
Özalp’ta otel motel
yokmuş, Saray’a git dediler. Tüm yolculuğun en şahane etabıydı galiba: 2000
metre rakım ama yol düz, enfes bahar havası, etrafta karlı dağlar, sıfır
trafik. Saray’da da otel değil anca Öğretmenevi varmış. Dört kişilik bir koğuşa
verdiler. Öbür arkadaşların ikisi Taraf gazetesinden beni izlermiş, acayip
mutlu oldular. Sohbetler edildi, bir el satranç oynandı, sabahın birinde
yatıldı.
Sabah altıda silahlı
polisler geldi, Sevan Beydurus Nişanyan sen misin, karakola gideceğiz. Selçuk’taki
mahkemeden zorla getirme emri varmış, mahkemenin açılması beklenecek.
Karakoldaki polislerle sohbet edildi, mecbur. Taraf’ı beğenmezlermiş, çünkü
Ahmet Altan kadın memesine vatanı satarım demiş. Evladım dedim, vatan emretse sen
karını, kızını, kardeşini satar mısın? Hangisini seçersin? Hee dediler, Altan
onu mu kastetmiş, haklıymış lan.
Mahkemeye çıktık. Hakim
genç, çıtı pıtı bir hanım. “Mahkeme celbine cevap vermemişsiniz, neden?” dedi. “Kısmet”
dedim, “burada sizinle tanışmak nasipmiş.” Zabıt katibi de kadın, kıpkırmızı oldu,
kendini tutmaya çalıştı, sonra “pfiyt” diye bir ses çıkarıp gülmeye başladı.
İfadeyi verdim, yola devam ettim.
*
İlk dört gün Hoy, Salmas,
Urmiye. Hafiften hayal kırıklığı. Otantik bir yer beklerken, Türkiye’nin
doğusundan çok daha modern, sıradan, monoton yerler. Ancak Kürt şehri Mehabad’da
ülkeyi ufaktan sevmeye başladım. Karakter sahibi bir yerdi. Karakter mühim. Bir
ülkeyi, yahut şehri, yahut oteli, yahut kişiyi sevilir kılan o.
*
İki haftada Hemedan’a
vardım. Rotayı çevirmeye orada karar verdim. Yenilgiydi bir bakıma. Bir kere
iklim: Mayıs başı şahane bir havada yola çıkmışım, Mayıs sonu güneş beynimde
boza pişirmeye başlamış. Her tarafımda pişikler çıkmış, bunalmışım. Hemedan’da
(ilk kez) düzgünce bir otel buldum, birkaç gün kalıp dinlenmek istedim. Bir
kafede üniversiteli çocuklarla tanıştım, uzun sohbetler ettik. Sohbet iyiydi
iyi olmasına, ama nedense modern dünyada herkes aynı, keşfedecek bir şey yok
artık, boşuna geziyorsun duygusuna kapıldım. Kuzeye dönersem en azından hava
biraz serin olur deyip rotayı Hazar Denizi’ne kırdım. Belki Türkmenistan
üzerinden Rusya?
Reşt’te iki üç gün
kaldım. Sevimli bir şehirdi, İran’ın Antalya’sı bir çeşit. Ama kara örtülü
kadın görmekten ve yemekte bir bardak bira içememekten içime fenalık geldi.
Daha medeni yerdir diye Bakü’ye devam etmeye karar verdim.
Gerisini Aslanlı Yol’da
anlatmıştım, oradan okursunuz.
Sevan Bey ne yapsak, Aslanı Yol'u Almanca'ya çevirsek mi?
ReplyDeleteMemnuniyetle. Yayıncı var mı?
DeleteSevgili Sevan Nişanyan,
ReplyDeleteGerçekten bilmediğim, öğrenmek için soruyorum. Lütfen, beni yanlış anlamayınız.
Karakter ne demektir?
Karakter konusunu bir tanıdığım da bana sürekli söyler ama ona sorduğumda tatmin edici bir yanıt alamamıştım.
Sorumu yanıtlarsınız bahtiyar olurum efendim. İyi günler...
Kişilik. Bir insanı veya toplumu tekil ve benzersiz kılan özellikler.
DeleteBaku'ya sizi aldilar mi?
ReplyDeleteHocam,İslam Avrupa'da,Hristiyanlık Ortadoğu'da hakim olsaydı, Almanlar Sunni İngiltere Şii olsaydi ne olurdu?
ReplyDeleteThis comment has been removed by the author.
DeleteThis comment has been removed by the author.
Delete@𐱅𐰭𐰼𐰃𐰲𐰃 𐱅𐰇𐰼𐰰
DeleteKelto-Cermenleri İslamlaştırsa İslamlaştırsa Endülüs Müslümanları İslamlaştırırdı, ama Franklar Endülüs Müslümanlarının İberya'dan Fransa'ya doğru ilerleyişini savaş yoluyla durdurdular ve bu mümkün olmadı. Osmanlı'nın Macaristan'a girdiği zamanlara gelindiğinde Müslümanlar Batı karşısında eski medeni, ilmi, askeri ve teknolojik üstünlüklerini kaybetmişlerdi ya da kaybetme yolunda ilerlemekteydiler, dolayısıyla Osmanlı'nın Alman (Avusturya dahil) topraklarını ele geçirememesine şaşmamalı.
Toprakları Müslüman orduları tarfından ele geçirilse Kelto-Cermenler de pekala Müslümanlaşabilirdi. Olmazdı diye bir şey yok. Ama Müslümanlıkları diğer kuzey halklarının (yerleşik olanlarının) Müslümanlıkları gibi olurdu dediğin gibi muhtemelen.
Kız sünneti temel Sünni ve Şii mezhepleri içinde bir tek Şafiilikte vaciptir (zorunludur), diğerlerinde prensip olarak desteklenebilmekle beraber şart koşulmaz. Bu da Şafiilik haricindeki temel İslam mezheplerinde kız sünnetine bakışın kültürel şartlardan çok etkilenmesine yol açmıştır. Osmanlı'nın Avrupa'da ve Kafkasya'da yaydığı İslam Hanefi Sünni İslamdır, keza öncesinde Selçuklu'nun Anadolu ve civarlarına yaydığı İslam da. İberya (Endülüs), Sicilya ve Malta'ya Mağriplilerin yaydığı İslam ise Maliki Sünni İslamdı. Orta Asya'da Hanefilik hakimdir, İran'da da Safevilere kadar Hanefilik, Safevi devrinden itibaren Caferi Şiilik hakim oldu. Sonuçta bu bahsettiğim yerlerde Kürt coğrafyası hariç Şafiilik pek etkili olamadı. Afrika'da (kuzeyi dahil) kız sünnetinin İslamdan da çok önceye dayanan kökleri vardır, dolayısıyla orada Hristiyan, Yahudi ve animist gruplarda bile kız sünneti görülebiliyor dinlerinde kız sünnetine yer olmasa bile. Endülüs Kelto-Cermen topraklarını Müslümanlaştırsa yayacağı mezhep Malikilik olacağından kız sünnetinin Malikilikte vacip olmamasından yola çıkarak Kelto-Cermen Müslümanlarda da kız sünneti olmayacaktı muhtemelen (Endülüs'te de yoktu tahminimce ya da varsa kısa zamanda silinip gitmiştir).
Aslanlı Yol'da "bir gün anlatırım" dediğiniz kısmı yine anlatmamışsınız:)
ReplyDeleteAbi bi tek eski Med toprağinda gezip başkenti Ekbatana dan dönmüşsünüz.
ReplyDeleteFars, Xorasan, Gilan ve Mazandarani da görmek lazim.
Doğrusu bende henüz göremedim.
Bi gün mutlaka hevesliyim.
Sevan bey,
ReplyDeleteNevzat Onaran'ın hazırladığı:
Türk Nüfus Mühendisliği
1914 - 1940
Ermeniler, Rumlar ve Kürtler
Kor Kitap
747 sayfa
( https://www.kitapyurdu.com/kitap/turk-nufus-muhendisligi/436642.html )
okuma imkânınız oldu mu?
Eğer okuduysanız, yorumlarınızı öğrenmek istemiştim.
Sevgili hocam,
ReplyDeleteIki sorum var:
Salmas ve Urmiye'de Hakkari'den sürülen Nesturiler yasiyor. Tenisci Andre Agassi'nin milli boksör babasi da o tarafli. Bu sehirlerde ayrica Ermeniler, Kürtler ve Azeriler de yasiyor. Savastan önceki Halep icin "burada yasanilir duygusu olustu" demistiniz. Ayni seyler Urmiye ve Salmas icin de söylenebilir mi?
Iranli Azerilerin Ermenilere bakisi nasil? Azerbaycanlilara bakislara nasil? Gözlemleriniz olduysa paylasirsaniz seviniriz.