Hatırlarsınız, 2012’de
bisikletimle İran’ı turlamıştım. Batı yarısında kaldım gerçi, Tahran ve İsfahan’ı
görmedim. (Gördüklerim: Hoy, Salmas, Urmiye, Sakkez, Sanandac, Kermanşah, Hemedan,
Reşt, Astara, Erdebil, Tebriz ve Merağa ile aradaki tüm köyler.) Yüzeysel de
olsa bir fikir edindim sanırım. Birkaç notumu paylaşayım.
1.
Modern kapitalizmin
nimetleri açısından Türkiye’den çok geri. Otomobiller 1970 modeli ve dökülüyor;
AVM’yi unutun, doğru dürüst süpermarket bile yok; kıyafetler rençber stayl.
Buna karşılık sosyal
refah ve eğitim düzeyi açısından, görebildiğim kadarıyla, Türkiye’den epey ileri.
Göze çarpan fakirlik hiçbir yerde yok; ortalama konut standardı Türkiye’den
yüksek; şehirleşme daha düzgün ve homojen; okuryazarlık oranı yüksek. En
önemlisi, sokaklarda başıboş köpek sürüsü gibi dolaşan işsiz erkek güruhlarına
pek rastlanmıyor.
2.
Başka bir şey ekleyeceğim
şimdi, sıkıca bir yere tutunun ve sakin olmaya çalışın. Kadınların durumu
Türkiye’den daha iyi görünüyor. Bağdat Caddesi ile değil, Maraş, Elazığ,
Erzurum, Bayburt gibi afet bölgeleriyle kıyaslayınca bu çok net.
Hepsinin karafatmalar
gibi giyinmesi sinir bozucu elbette. Ama mesela Türkiye taşrasıyla
kıyaslanmayacak kadar çok sayıda kadın araç sürücüsü var. Ücretli çalışanların açık
çoğunluğu kadın. Doktorların epey yüksek bir yüzdesi kadın. Daha önemlisi: yabancı bir
erkek sokakta göz teması kurunca gülümseyip kıkırdayanlar çoğunlukta. Elazığ’da
deneyin isterseniz, dayak yemeden olay yerini terk edebiliyor musunuz.
Önemlidir bu detay bence.
Bir ülkeyi yaşanır kılan faktörlerin başında gelir.
3.
Eski Sovyet ülkeleri gibi
her yanda dini-hamasi sloganlar, posterler (“Peygamberin Şanlı Yolunda Hep İleri”,
“Hazreti Ali Diyor Ki, Sigara Sağlığa Zararlıdır”). Lakin ortalama vatandaşın
dini önemsediğine ya da ciddiye aldığına dair en ufak belirti görmedim. Camiler
bomboş; umumi yerde namaz kılan yok; dini kıyafetle soytarılığa çıkan yok; olur
olmaz yolu düşene dini önyargılarını kusan ender, ya da bana rast gelmedi. Türkiye’den
gelen biri için çok şaşırtıcı bir şekilde, konuştuğum herkes İslam konusunda
umursamazlıktan başlayıp radikal kuşkuculuğa uzanan bir yelpaze içindeydi. Daha
önemlisi, mollakrasiden yaka silkmeyen hiç kimseye rastlamadım.
4.
Ülkeyi bir molla
oligarşisi yönetiyor. 1980’lerin Sovyetler Birliği ile paralellik son derece
çarpıcı. Çağı geçmiş, kimsenin artık inanmadığı bir ideolojinin simgeleri
ardına sığınıp iktidarı sonsuza dek elde tutmaya çalışıyorlar. Sakal cüppe
aksesuardır; altta yatan gayet modern bir diktatörlük. Tüm büyük işletmeler,
medya, bankalar, devlet kurumları, güvenlik örgütleri onların kontrolünde. İdeolojik
tutarlılığı yitirdikleri anda Gorbaçov (yahut Honecker yahut Çauşesku) gibi
tepe taklak geleceklerini biliyorlar. O yüzden tükenmiş (ve muhtemelen
tükenmişliğini kendilerinin de bildiği) rejim söylemini terk edemiyorlar.
5.
ABD 2001’den itibaren hem
Afganistan hem Irak’ı işgal ederek İran’ı askeri açıdan kuşattı. Molla rejimi doğal
olarak kuşatmaya direndi; şu aşamada görüldüğü kadarıyla da beklenmedik ölçüde başarılı
oldu.
Amerikalılar Irak’ı tank
gibi ezdiler. Sonuç: bugün ülkenin üçte ikisi İran kontrolünde; son kalan
Amerikan birlikleri de kovulacak görünüyor. Afganistan’ı 18 yıl işgal ettiler. Sonuç:
İran’ın ve belki Pakistan’ın el altından Taliban’a verdikleri destekle yenildiler.
Suriye’de (Türkiye’deki salak profesörü de gaza getirip) üçüncü cephe açtılar; yetmiş
türlü cihatçı manyağı, Suriye’deki – maalesef – tek yarı-medeni seçenek olan
Esed rejiminin üstüne sürdüler; devirmeyi başaramadılar. Yemen’de İran yanlısı
rejime karşı araya Suudi’yi koyup eşine az rastlanır barbarlıkta bir yıldırma savaşı
açtılar; zerrece sonuç alamadılar. Lübnan’da iç savaştan sonra binbir zorlukla kurulmuş
dengeyi dinamitleme pahasına rejim değiştirmeye çalıştılar; şimdilik
başaramadılar.
Kasım Süleymani’nin
Afganistan’da bir rolü var mıydı bilmiyorum. Diğer saydığım yerlerde tek başına
İran’ın başarısının hem mimarı hem uygulayıcısı olduğu söyleniyor.
Kendine ve rejimine
güveni yıpranmış bir ülkede, son yılların tek gerçek ulusal kahramanı olarak bağırlara
basılmasını doğal görmek gerek.
6.
İran’ın stratejik
başarılarının net sonucu nedir, onu da gözden kaçırmayalım. Sünni İslam’ın iki
tarihî başkentinin ikisi de bugün Şiilerin kontrolündedir. Bağdat 1600’lerden
beri ilk kez Şiilere düştü. Şam'ı Sünni Araplar adına fethetme girişimi akim
kaldı. Lübnan ve Lazkiye üzerinden Akdeniz’e sağlam bir çıkış kapısı açıldı. Türkiye’nin
Ortadoğu’ya yayılma emelleri ile Arabistan Yarımadası arasına şimdilik aşılması
güç görünen bir duvar örüldü.
Fena oldu diyebilir
miyiz? Yahut kimileri için fena da olsa, İran haksızdır diyebilir miyiz?
7.
Irak’ı kim kontrol edecek
kavgasında Basra ve Bağdat İran’dan yana saf tutarken Erbil Amerikalılara
güvenmeyi tercih etti, bu yüzden İran yanlısı grupların düşmanca eylemlerine
maruz kaldı. Kerkük’ün düşürülmesinde baş rolü Kasım Süleymani oynadı deniyor. Dolayısıyla
Kürt dostlarımızın bu kişiye karşı nefretle dolu olmalarını anlamak mümkün.
Ancak uzun vadede bunun
akılcı bir yaklaşım olduğundan ben o kadar emin değilim. Kuzey Irak yönetimi
hem İran hem Irak’a tek başına kafa tutabilir mi? Amerika’nın yarın Suriye’deki
gibi “hadi bana baybay” demeyeceğinden emin olabilir mi? Öyle bir ihtimalin
vukuunda Türkiye uslu komşu oyununu daha kaç yıl sürdürür sizce?
Adam düşman da olsa “mert
düşmandı rahmetli” gibi bir mesajla cenazeye taziye göndermek daha akılcı bir
tutum olurdu bence.
8.
Amerikan dış
politikasında hep bir rasyonellik aradım. Öğrencilik yıllarımda o politikanın
yapılış usulleri ve kadroları hakkında epey malumat biriktirdiğimden,
rasyonelliği çoğu zaman buldum ya da bulduğumu zannettim.
Son yıllarda o beyhude çabadan vazgeçtim sanıyorum. Rogue
state diye bir kavram var, duymuş olanınız vardır. Aslı rogue elephant’tır,
öfkelenip gözü dönmüş, önüne gelen her şeyi ezip geçen azgın fil. ABD bugün
kelimenin tam anlamıyla bir rogue state görüntüsü çiziyor. Dönüm noktası belki
2001’deki İkiz Kuleler vakası idi. O günden beri sırasıyla Afganistan’ı, Irak’ı,
Sudan’ı, Somali’yi, Libya’yı, Suriye’yi, Yemen’i tuzla buz ettiler.
Demokrasiydi, barıştı, cihadistleri tepelemeydi, bunların komple tıraş olduğu belli. Bu
yerlerin hiç biri Amerikan saldırısından sonra daha demokratik olmadı; hiç biri bir daha
barış görmedi; cihadizm azalmadı, aksine katlandı.
Bu politikanın
rasyonelliği varsa nedir? İnanın bilmiyorum. Girdiği savaşların hiç birini
Amerika kazanmadı; hiç birini tatmin edici bir sonuca bağlayamadı; bağlamaya
pek niyetli de görünmedi. Sanki durmadan esmer adamları delik deşik edecek
Holivut aslanları üretmek ve bu uğurda sonsuz miktarda teknolojik hardware zayi etmek yeterliymiş gibi davrandı.
ABD silahlı kuvvetlerinin
GÜNLÜK bütçesi 700 milyon dolarmış. Acaba mesele bu mudur? Bu kadar basit
midir? Hiç ara vermeden Gürcistan’da, Ukrayna’da, Estonya’da, Çin Denizi’nde, Kuzey
Kore’de, Venezuela’da, Küba’da, Meksika’da, Pakistan’da bela aramalarının
sebebi de aynı mıdır?
9.
Kazanır mı bu savaşı ABD?
Oyumu az önce belli ettim sanırım. Yirmi senedir girdiği hiçbir savaşı
kazanmadı, bunu niye kazansın?
Şüphesiz ellerindeki
teknik ve ekonomik imkanlar İran’ı haritadan silmeye yeter. Ancak konvansiyonel
savaşın sınırlarını aşmaya yeltenmeleri Rusya ve Çin’in müdahalesini davet
edecektir; müdahale edemeseler bile Rus-Çin ittifakını perçinleyecektir. Bunu
göze alacaklarını sanmıyorum. Yirmi yıl önce ABD geniş bir uluslararası ittifaka
öncülük edebilecek durumdaydı. Bugün yanında hemen hiç kimse kalmamıştır.
Avrupa Birliği ile araları açık. Türkiye ile tepişmenin eşiğindeler. Pakistan
Türkiye’den de beter anti-Amerikan havalarında.
Bu yüzden bana sorarsanız
bu savaşı kazanamazlar. Kazanamayacaklarını bildikleri için çatışmaya
gireceklerini de pek sanmıyorum.
Her şeye rağmen
Washington’da hesap yapmayı bilen insanlar vardır, ve umalım ki tek bildikleri
hesap generallere bugün kaç para bonus yazılacak hesabı değildir.
Hocam, "bu politikanin rasyonelligi varsa nedir?" - aklima iki secenek geliyor, biri sizin RTE hakkindaki yorumlarinizdan esinlenerek.
ReplyDeleteBirincisi rasyonelce: dediginiz uzere ABD'nin girdigi hicbir yer toparlanamiyor. Bu baslibasina bir rasyonel arguman. Buralari mutemadiyen kisik ateste calkantida tutmak ve hicbir zaman toparlanmalarina izin vermemek.
Ikincisi - biraz da soru: RTE'nin Ergenekon'a teslim olmasi gibi "sonsus savaslari bitirecegim" vaadiyle gelen Trump da military/industrial complex'e teslim olmus olabilir mi?
Bu ikisi birbiri ile ortusuyorlar tabii.
https://66.media.tumblr.com/f08953554f33528adce67e655d721f42/tumblr_o4dy4hldq71ujmvy2o1_400.jpg
ReplyDeleteİranlılar ortalamada Türkler daha fazla mütedeyyin değiller, fakat İran'ın talihsiz coğrafyası ve (buna bağlı olarak) tarihi gelişimi İran'a İslami tassubu dayatıyor. Mesela Türkiye'de (Suriyeliler falan hariç) günde 17 rekat namaz kılma oranı 20%dir ve İran'da da bu kadardır. Hatta 2004'te İran'ın o günkü İslam ve İrşad bakanı "-gençlerimizin 95%'i nanaz kılmıyor" diyerek muazzam infial yaratmıştı. Üstelik İran'da, Türkiye'deki gibi öyle adım başı cami yoktur. Türkiye'de yaklaşık her bin kişiye bir cami düşerken, İran'da her beşbin kişiye cami düşer. Üstelik Şiilerde (erkeklere) cuma namazı da farz değil sünnettir.
ReplyDeleteAma İran, İslam devrimiyle başlayan halen bütün hızıyla devam etmekte olan korkunç bir beyin göçü kaybına uğradı. Nüfusunun 1/5'ini teşkil eden en eğitimli, varlıklı, burjuva, genç kesimi milyonlarca İranlı Batı'ya göç etti. 80lerde Humeyni'ye Beyin Göçü ecnebi gazetecilerce sorulduğunda, "-Çürümüş beyinler defolsunlar gitsinler İran'dan!" şeklinde cevap veriyordu. Sonra bugünlere gelindi, İran'ın fert başına Gayri Safi Milli Hasılası, Bangladeş'in de altına düştü.
Hocam, İran'da gezmiş olduğunuz yerler ülkede rejime en fazla muhalif kitleyi barındıran yerler. Bu şehirlerin ahalisi Azeri, Kürt ve Lur. Yani çeşitli sebeplerle rejimle arası soğuk olan insanlar. Ülke şah zamanında Fars ulus devleti gibi dizayn edilmiş, mollalar ise Şia ulus devleti gibi dizayn etmiş. Bu zihniyet devam ederse gelecekte mollaların yerine gelecek olan yönetime de Azeriler ve Kürtler sıcak bakmayacak ve muhalif olacaklardır. Ben de özellikle Tebriz, Hemedan ve Urmiye gibi Batı İran şehirlerinden insanlarla konuştuğumda bu İran düşündüğümüz gibi değilmiş hissine kapılmıştım. Özellikle bahsettiğiniz gibi ortalama bir vatandaşın kültür düzeyi bize göre daha fazla. Ama Meşhed, Kum ve hatta Isfahan ahalisi pek öyle değil. Rejim yanlısı kitle azımsanmayacak sayıda. Batı İran'a bakıp mollalar gidici hissine kapılmak Türkiye'de sadece Diyarbakır veya İzmir gibi AKP'ye en muhalif şehirleri görüp AKP gidici demek gibi bir yaklaşım olur diye düşünüyorum.
ReplyDelete"Daha önemlisi: yabancı bir erkek sokakta göz teması kurunca gülümseyip kıkırdayanlar çoğunlukta. Elazığ’da deneyin isterseniz, dayak yemeden olay yerini terk edebiliyor musunuz" kısmına sonuna kadar katılıyorum. Elazığ değil İstanbul'da bile başımız belaya girebiliyor bu durumdan. İran kadını enteresan bir şekilde hiç tanımadığı biri ona merhaba veya günaydın dediğinde gülümseyerek cevap veriyor. Bunu İstanbul metrosunda yapsan tanımadığın bir kadına kafana çanta yersin. Lakin elini uzattığında tokalaşmayan da var.
Luriler de Şiidir üstelik etnik olarak Farsi sayılırlar(her ne kadar sosyo-kültürel olarak Kürtlere benzeseler de), dolayısıyla rejimle aralarının soğuk olduğu pek doğru sayılmaz.
Delete1978'de İran, dünyanın en büyük 9. ekonomisiydi, 90larda gelişmiş ülkeler klasmanına girmesi bekleniyordu. Oysa bugünkü İran(nüfusu üç katına çıkmasına rağmen) sersefil aç perişan. Çünkü Müslüman İran halkı refahı kalkınmayı değil, zilleti sefaleti arzu ve tercih etti. Bu gerçeği, lümpen proletaryayı, proleter hareket zanneden Sevan Nişanyan'a izah edemezsin.
Sayin Nişanyan, öncelikle turkiye ve iran arasında karsilastirilma yapılmasına karsiyim, toronto'da yasiyorum burada hatta istanbulda yasadigim zamandan da bir suru iranli arkadasım oldu ve hala gorusmekyeyim. öncelikle siz iranin batısında en modern bölgelerinde vakit gecirmisken burası anladigim kadarıyla turk kökenlilerin yogun olduğu iran azerbaycani turkiyenin en muhafazakar bölgeleriyle karsilastirma yapıyorsunuz sekil yönünden yanlış bence pakistan ya da afganistan sinirini yakin . iran bildigimiz anlamda hiç bir zaman demokrasi ile yönetilmedi musaddik zamanında bile evet o doneme ait modern görüntüleri fotograflar sosyal medyada paylasiliyor ama sonucda batili olsun dini olsun bir oligarşi ile yönetildiler ve yönetilmeye devam edecekler. ozelllikle saglik sektöründe ileriler ama bu kuba gibi kapalı rejimlerde de boyledir halka temel hizmetlerin ucuz yada bedava verilmesi gerekir ki kurulu düzen devam etsin. dogum kontrolünde devlet olarak çok ileri olduklarına dair söylenen mite gelince nüfusları 80 milyonun uzerinde ve dogum oranları o kadar da düşük degil. benim anlayamadigim o kadar zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarinin üzerinde olmasina ragmen halki ambargolar altında inliyor bu mu akilci politikalar. israille siniri olmamasına ragmen araplarin kendi arasındaki sorunlara bile karışarak kraldan daha çok kralcı davranarak dusman edinip kendini bölgede yalnizlastirmak mi o müthiş acem zekası ve dis politika dehası... biz akp oncesi donemde bu orta dogu batakligina hiç karismazdik ama iran hep yayılmacı bir politika izledi sanki halkınin refahına bir şey katacakmış gibi.. son olarak eder illa yüzünüze baktiginda gülümseyip kıkırdayacak kadınlar görmekteyim iztiyorsaniz izmir ve ege sahil kasabalarında dolasabilirsiniz. emin olun surucu ehliyetleri de vardır ve sizi gideceğiniz yere kadar götürmekten de memnun olacaklardir.
ReplyDeleteIran halki muslumanlar arasinda cok parlak bir gecmise sahip bir halktir. Gerek kulturel gerek askeri gerek diplomatik vs. Fakat amerikaya kafa tutacak duzeyde degil. Ben sahsim adina trumpin rusya ajani oldugunu dusunuyorum. Trumpin aldigi onemli kararlarin cogu rusyanin lehine olmustur. Trump boyle devam ederse ne bati blogu ne de nato diye birsey kalir
ReplyDeleteBundan bir kaç yıl önce bir Amerikan komutanı İran'ı işgal etmek için yerde 1 milyon askere ihtiyacımız var demişti. Kaynak kalpten sevdiğimiz Amerikan muhalif Caitlyn Johnstone'dur. İlgili yazısı medium.com'daydı. Linki şimdi bulamayacağım ama bir kaç yorumum olacak.
ReplyDeleteAmerikanın 2.15 milyon adet askeri var. Bunların 1.3'ü piyadeymiş. Yerde 1 milyon asker öyle normal bir proje değil. 1 milyon askerin sadece savaş dışı ihtiyaçlarını yurt dışında karşıladığınızı düşünün. Amerikan imparatorluğu parayı bir yerden bulur yine de(altın standardına dönülmedikçe havadan yaratır). Bu askerlerin yanında İncirlik vs.'den uçak kaldıran pilotu, California'da oturduğu yerden orta doğu üzerinde drone süren mühendisi var da var... Yine de bu savaş olur mu olur. Amerikan halkı ne yazık ki en çok endoktrine edilen ama hala özgürlüğüne düşkün ve özgür düşünebilen bir toplumdur. Ümidi kesmeyiniz.
Kısacası "American Empire" gitmeli, "American Republic" geri gelmedi. Yoksa kimseye rahat yok.
sevan bey güzel bir yazı olmuş. orada burada "uluslararası ilişkiler uzmanı" olarak boy gösteren tiplerin tornadan çıkmışçasına aynı ve banal –çokça da yanlış– olan iran analizlerinden sıkılmıştık. iran'a bizzat gidip görmüş, orayı ve bölgeyi gözlemlemiş birisinin düşüncülerini okumak ilgi çekici.
ReplyDelete1) yazıda dikkatimi çeken noktalardan biri istanbul'u sünni islam'ın başkentlerinden biri olarak tanımlamamanız –veya unutmuş olmanız– oldu. nedenini merak ettim. herhalde bizans geçmişi ve osmanlı'nın (dolayısıyla başkentinin) multikültürel yapısı sebebiyle mi sünni islam'ın başkenti olarak adlandırmadınız?
2) sizce trump nasıl bir dış politika izliyor? ortadoğu'daki savaşların bir rasyoneli olmadığını farkında diyebilir miyiz? askerlerini suriye'den ve ırak'tan çekip 1920'lerdeki izolasyonist politikaya dönüşü pentagon ve "establishment" tarafından engelleniyor gibi.
3) uluslararası ilişkiler alanında önerebileceğiniz herhangi bir kitap var mı?
1) İstanbul geldi aklıma ama komplike cümlelerden kaçınmak istediğim için unuttum galiba :)
Delete2) Trump'ın herhangi bir politikası olduğunu sanmıyorum. Hayatı blöf ve drift. Washington kolunu bükerek kendisini yavaş yavaş yola getiriyor.
3) Bir sürü kitap var aslında, ama en iyi eğitimi size söyleyeyim. Diplomacy diye bir masa oyunu vardır, 1. Dünya Savaşı'nı yeniden oynuyorsunuz. Üniversitedeyken sabah akşam onu oynamıştık, çok şey öğrendim.
Dünyanın iki egemen ordu gücü ABD ve Rusya'dır.
ReplyDeleteRus ordusu, kalabalık vede savaşçı bir kuzey topluluğu olan Slavlar dan oluşur.
Diğer bir güç olan ABD ise ağırlıklı olarak, tarihte güçlü savaşçılara vede ordulara sahip olmuş ve büyük istilalara sebebiyet vermiş olan modern çağda bile kalabalık nüfuslu olan Keltler den (İrlandalı-İskoç) vede Saxsonlar dan (İngiliz) oluşur.
Savaş dengeleri bu iki topluluk arasındadır.
Yer yüzünde egemenler hep Hint-Avrupalılar denilen Kuzeyliler olmuştur.
This comment has been removed by the author.
Delete@𐱅𐰭𐰼𐰃𐰲𐰃 𐱅𐰇𐰼𐰰
DeleteAynen dediğiniz gibi Kelto-Cermen dünya bugün dökülüyor dejenerasyon ve göçmen dalgası altında. Avrupa'da bugünkü gidişata karşı hala etkili bir direniş varsa Doğu ve Güney Avrupa'da var. Öte yandan Çin istikrarlı adımlarla ilerlemesine devam ediyor, ilerleme için demokrasi ve liberalizme ihtiyaç olmadığını kanıtlıyor dünyaya, milliyetçiliklerinden de taviz vermiyorlar. Bir gün dünya İngilizce yerine Çince öğrenir hale gelirse şaşırmam.
ben hatırlayamadım bisikletle iran turunu. kaç gün sürdü? nerelerde konakladınız?
ReplyDeleteMayıs 2012, 23-24 gün sürdü, rota yukarıda yazdığım gibi, mehmanxane'lerde kaldım, bitlenmediğime şükrettim.
DeleteAslanlı Yol'un son bölümünde bir iki anekdot vardır. Bu da o zaman yazdığım notlar:
https://nisanyan1.blogspot.com/2012/06/iran-notlar.html
Oyun daha yeni başlıyor, Erdoğan ve Trump reisin şovlarını izleyin. Siz ermeniler bilmezsiniz, biz Türkler Anadoluyu Venediklilerden aldık...Türk Devleti tıpkı Safevilerin Şah İsmail ile şımarıp en zirvede olduğunu düşündüğü anda Başbuğ Yavuz Sultan Selim Han ile ölümcül darbeyi vurmuştur ve yakın gelecekte yine vuracaktır.
ReplyDeleteİran ile Türkiye'yi karşılaştırırken her zaman İran'ın petrol ve gaz rezervlerini dikkate almalıyız,sosyal refah para demektir bir taraf bunu Avrupa'ya pantolon,buzdolabı yapıp satmaya çalışarak yapıyor digeri Allah vergisi devasa doğal gaz ve petrol rezervleriyle,Erzurum kadınları bence de feci durumda.
ReplyDeleteABD'nin neden amacina ulasmayan savaslar cikardigini merak ediyorsaniz, dolar basip piyasaya enjekte ettigi halde neden dolar enflasyonu olmuyor cocuksu sorusuyla baslayin derim. Guclu olmak zorunda, guclu gorunmek zorunda ve unutmamak lazim ki "ancak guc fazlasidir gucun kaniti." Yoksa dolar ortak para birimi olarak kullanilmaz. Kullanmamak isteyenler ortak karar alabilir. Petroldur, dogal gazdir, diger rezevlerdir vs bunlarin uluslararasi ticarette dolarla degis tokus edilmesi lazim. Yoksa o ekonomiyi ayakta tutamaz ABD.
ReplyDeleteAnlamli bir stratejisi varmis gibi davranmali, ona uygun taktikler uretmeli, o taktiklerden bir bolumu dogrudan savas, bir bolumu iti ite kirdirmak, bir bolumu proxy war, bir bolumu muttefikler bulma, bir bolumu baris elciligine soyunma vs olmali. Ki uluslar arasi ticarette dolarin mutlak ustunlugu devam etsin, sorgulanmasin, bu sirada gerekli ayarlamalar yapilip, tum dunyadan teknik ve bilimsel is gucu cekilip yeni teknolojiler bulunsun, kriz geldiginde de para basilip firmalar kurtarilsin, yasam standardi ve ortalama ucret hep yuksek tutulmus olsun.
Ha Amerikan ekonomisi ayakta tutulmazsa ne olur? Cok yakinda gorecegiz.
Esed değil Esad sayın nişanyan.
ReplyDeleteEsed doğrudur.
DeleteTabii ki doğrusu Esed. Fakat 'Türkçeleştirme' (daha doğrusu ses yapımıza uydurma) diye bir fenomen yok mu? O zaman -bu mantıkla- Pangaltı semtimize de 'Pancaldi' demek icap etmez mi?
DeleteSanırım biz o ismi, hükümet kendisiyle ters düşene kadar "Esat" şeklinde Türkçeleştirip kullanmışız. Savaş başladıktan sonra da kendisinin imajını dost ve komşu ülke liderinden zalim diktatöre dönüştürmek ve geçmişi silmek istedikleri için işe adıyla başladılar ve "Esed"e çevirdiler. Siyaset bu kadar kirli bir şey işte.
DeleteBu arada Sevan Bey, dil ve siyaset ilişkisi üzerine tarihsel bilgiler içeren bir yazı hakkımız değil midir :)
Yok, hoca anladı benim ne demek istediğimi. Linguistik açıdan diyorum. Özellikle İslam coğrafyasında kaim isimleri kendi söyleyiş biçimimize çevirme adetimiz vardır bizim. Mubarak demeyiz mesela. 'Ü' ile Hüsnü Mübarek deriz. Sadat yerine de 'Enver Sedat. Gel gelelim 'Jawaharlal Nehru'ya niçin 'Cevâhir Lâl Nehru' demiyoruz, onu bilmiyorum. Onu da Hoca söylesin.
Deleteİran'ın ilerlemesine engel olan şey "İranlılığı" mıdır? Başka deyişle "yerli ve milli"liği?
ReplyDeleteAntik Çağdan sonrasına baktığımızda parlak dönemleri hep yabancı yönetimler altında yaşanmış. Abbasi (Arap), Selçuklu (Türk) rönesansları gibi. Ne zaman ki Moğol istilası sonrası - hanedanların kökenleri farklı olsa da - "İranlılaşıp" dışa kapanmış, o zaman yaratıcılığı bir son bulmuş. Bir bakıma Anadolunun "Türkleşmesi" ve "İslamlaşması" gibi bir süreç. Sadece yönleri zıt.