1630’lardan 1671’e dek kırk
yıla yakın Evliya çeşitli paşaların hizmetinde imparatorluğun dört bucağını
gezer, iç ve dış düşmanlara karşı sayısız sefere katılır. Bu süre içinde
düzenli maaş aldığına ilişkin bir belirti yoktur. Ancak eşlik ettiği paşalar ve
muhatap olduğu yerel yöneticiler tarafından sık sık ödüllendirilir.
Seyahatnamenin ilk
kitabında sözü edilen seferlerden biri, 1659 yılında Boğdan (Moldavya) tahtını
gaspeden Burunsuz Kostantin’e (Constantin Şerban) karşı katıldığı tenkil
seferidir. Kariyeri boyunca sürdürdüğü alışkanlıkla Evliya seferin getirisini detaylı olarak kaydeder. (Kîse kırk veya elli bin akçeye, ya da 500 guruşa, yani 8
kg kadar saf gümüşe eşdeğer bir para birimidir. ‘Yorga’ at demek.)
Alıntılar Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan iki ciltlik Evliya Çelebi Seyahatnamesi edisyonundan.
Hamd-i Hudâ bu üslûb üzre Eflak u Boğdan vilâyeti yigirmi günde feth olup
bu hakîrin eline yigirmi esir bahâsı girüp ganîme aldık. Andan yine Boğdan
tahtında civân İstifan Beğ'e [“Genç” Stefan Lupu] gelüp bir kîse ve altı yorga
ve bir pâçe kürk ve bir raht peydâ etdik. Ve Gazzâzzâde
Ahmed Ağa'dan bir kîse ve bir yorga ve bir mahbûb köle ihsân alup kırk ikinci
günde Edirne'ye dâhil olup (1.140)
Bu vesileyle Istranca
Dağları ile Çatalca yöresinin yaygın bir ekonomik faaliyetini tanıma fırsatı
buluruz. İstanbul’dan kaçan köleler bu bölgede kârlı bir sektörü beslemektedir.
(‘Karavaş’ cariye anlamında. ‘Adem pastırması etmek’ Evliya’nın sevdiği tipte
bir espri. ‘Pinhan etmek’ saklamak demek. Mahbubeler genel olarak Evliya’nın
ilgisini çekmez; gerek kendileri, gerek onlarla ilgilenenler hakkında daima
iğneleyici bir iki sözü vardır. Buna karşılık mahbublar ve onlarla yapılan her
türlü “iş” seyyahımızın en sevdiği konulardan biri olacaktır.)
Ve İslâmbol'dan firâr eden kul ve karavaşları kayd [u] bend edüp sâhibi
çıkarsa müjdesin alup verirler. Eğer firâr eden kulda mâl [u] erzâk var ise mâlını
alup anı dahi âdem pasdırması edüp, yere gömüp dil çıkarmazlar. Ve eğer mahbûb
u mahbûbe ise dağlarda pinhân edüp niçe zamân her işe kullanırlar. (1.240)
Sağ salim İstanbul’a varan kölelerin gideceği yer bellidir. Esir pazarı Eminönü’ndedir. Pazarda kârhane emini esir başına birer altın pencik, yani beşte bir vergisi alır (demek ki esir fiyatları 5-6 lira civarındadır?). Mühürlü pencik kağıdı bulunmayan esirlere hazine el koyar. (Kârhane burada "iş yeri" anlamında. Mirî demek devlet hazinesi, girift etmek "el koymak".)
Bu kârhâne Eminönü'nde büyük gümrük mukâbelesinde azim çardakdır. Leh ve
Çeh ve Nemse ve Maskov ve Rûs ve Gürci ve Abaza ve Çerkes'den gelen esirlerin,
bu kârhânede emîn cümle gulâmların ve kızların eşkâllerin yazup esir başına
birer altun alup eline pencik kâğızı verüp andan sâhib-i üsârâların fürûht
eder, elinde pencik eşkâlli ve memhûrlu kâğızı olmasa satamaz ve esirin mirîye
girift ederler.
Bir görevle Kırım Hanı
Giray Han’a gönderilen Evliya, görevin içeriği hakkında bilgi vermez ancak
maddi mükafatını not eder. Yolda Tarabefzûn fantezi adıyla anılan Trabzon’da,
bugünkü Poti yöresi olan Mingrelistan’da ve Abhazya’da da kazançlı duraklar
vardır.
Girây Hân'dan Islâmbol'a gitmek içün me’zûn olup bir kîse guruş ve üç esir
ve bir semmûr kürk ve bir kat esbâb ihsan edüp Kalgay Mehemmed Girây ve
Nûreiddîn Girây Sultân, Vezîr-i dilîr Sefer Gâzî Ağa ve Sübhân Gâzî Ağa ye Ayu
Ahmed Ağa ve Defterdâr İslâm Ağa bu efendilerimiz birer esir ihsân edüp Kırım
diyârında on dörd esîr ve dörd kîse tahsil edüp Tarabefzûn'dan ve Migrilistân'dan
ve Abaza diyârından aldığımız esirler ile cümle on sekiz re’s esirimiz ile cezire-i
Kırım'dan Islâmbol'a müteveccih olduğumızda... (2.70)
Dönüş yolunda felaket baş gösterir, Karadeniz’de
gemi batar, yolcuların çoğu boğulur, esirler kaybolur.
Ancak talih eseri Evliya bir tahtaya tutunmuş olan iki Gürcü gulam ile iki Çerkes bakireyi
yakalamayı başarır. Silistre yakınında Keligra dağında karaya çıkıp, Allah’ın kendisine ihsan ettiği dört esirle oranın dervişlerinin tekkesine misafir olur:
Keliğra Sultân kayasına düşüp necât bulup âsitâne-i Keliğra Sultân
dervişleriyle cân sohbeti edüp bize ihsân-ı Hudâ olan kölelerimizle bir hücre
ta‘yîn eylediler...
Allah’ın yardımı İstanbul’a
dönüşte de devam eder. Gümrük Emini Ali Ağa’nın himmetiyle, boğulan 18 (19?) esir
ile giysilerin bedeli Evliya’ya ödenir:
Karadeniz'de zâyî‘ olan esbâblarımız ve gark olan on tokuz aded
kölelerimizin ivazın Cenâb-ı Bârı ihsân etdi. (2.76)
Sonraki yolculuklarda
nakit, at ve köle tahsilatı devam eder. Kars paşası ile Kağızman beyinin “ayakbastı
bedeli” olarak ödedikleri:
Kars paşasından ve on bir ağavâtdan ve Kağızmân beğinden ücret-i kadem hakîre
bir kîse guruş ve iki Mahmûdî at ve iki Gürci gulâmı alup... (2.170)
İhsanların sebeb-i hikmetine dair Trabzon’da esaslı bir ipucu elde ederiz. Evliya Tortum Sancakbeyi Seydi
Ahmet Paşa’nın maiyetinde Batum yakınındaki Gönye kalesine varmıştır. Paşa
burada bulunan Trabzon valisini ihanetle suçlar, ekibini yakalatıp zindana
attırır, divan katiplerini çağırıp padişaha arz yazdırır. Ricalara “Çerkes
inadı” ile karşılık verir. Üç gün pazarlıktan sonra 43 kese guruş, üç sandık
samur kürk ve 24 köleye konu tatlıya bağlanır.
cümle Tarabefzûn a’yânının yedikleri hapsi balıkları burunlarından fitil
fitil çıkup "Âmân Sultânım! Pâdişâha bizi arz eyleme" deyü Seydî
Ahmed Paşa'nın hâk-i pâyine düşüp niyâzmend olduklarınca Seydî Paşa aşağı
komayup "Elbette bu âsîleri arz ederim" deyü sözünde sâbît-kelâm olup
Çerkes inâdına musırr oldu. Âhir Tarabefzûnlular yine paşalara dahi düşüp anlar
yine Seydî Paşa'ya ricâ edüp mâbeyne niçe mu’tedil muslihûn iş erleri ricâ edüp
üç gün keşâkeşden sonra hâh-nâhâh Tarabefzûn paşasından ye a’yân-ı vilâyetden
ve eyâlet-i Tarabefzûn’dan cümlesinden pes-i perdece kırk üç kîse guruş ve üç
tahta semmûr kürk ve on iki pençe-i âfitâb mahbûb gulâm-ı sührâb ye on iki
mahbûbe-i zenâne ve fitne-i cihâne nergîs gözlü ve şîrîn sözlü Gürcî güzeli
dûşîze ve pâkîze bintânlar...
Osmanlının Başaçık Beği
olarak adlandırdığı İmereti (Batı Gürcistan) hükümdarının imkanları daha
mütevazıdır. Paşa’ya sunduğu beş oğlan ve beş kız köleden ikisi Evliya’nın
payına düşer.
Başaçık beğinden Serdâr Seydî Paşa'ya beş gulâm ve beş mahbûbe kız hedâyâ
gelüp bu hakîre bir kız ve bir gulâm ihsân eyledi.” (2.182)
Şebinkarahisar’dan rekor
miktarda vergi toplamakla meşhur vergi tahsildarı Gürcü Derviş Ağa da Evliya’nın
“bir hizmet” edip karşılığında ödüllendirildiği yöneticilerdendir. Hizmetin niteliği
açıklanmaz. Ancak Ağanın, “mücrimleri” dilim dilim doğrayıp “işlerini tamam etmekle”
ünlendiği belirtilir. (Mandoval veya Mindeval şimdi Giresun'un Çamoluk ilçesi. Muhassıl "tahsildar" demek.)
Hakîr bir kerre bir hizmetle Mandoval deresine ve Kur deresine vardıkda ol
hizmetden yedi yüz riyâl ve bir at ve bir kılıç ve iki kızıl katır alıverüp
kendisi dahi hakîre bir Gürcî gulâmı ihsân etdi. Aceb hâkim-i muhassıl idi. (2.199)
Evliya’nın paşası bu kez
yanlış siyasi hizbi destekleyen yerel mütevelliyi katl edip malını miriye zaptetme
göreviyle Beypazarı – yerel ismiyle Bebekpazarı – kasabasına ulaşır. Buradayken
Evliya’nın babasının İstanbul’da öldüğü haberi gelir. Miras işlemleri için şehre
dönmesi gereklidir. Yolluk olarak (Bebekpazarı ganimetinden?) 500 aslanlı
(‘esedî’) Hollanda taleri, iki at, iki köle ve mükellef bir çadır ihsan edilir:
kethüdâ ve hazinedârın çağırup beş yüz esedi harc-ı râh ve iki küheylân at
ve iki köle ihsan edüp sâ’ir levâzımâtlarımı ve bir mükellef cerge ve merhûm
Varvar Alî Paşa'nın ihsân etdüğü üç katıra üç katır dahi ihsân edüp... (2.243)
Murtaza Paşa ile yolculuğu esnasında paşa Suriyeli olan imamının sohbetinden hazzetmeyip Evliya ile hoşça vakit geçirdiği için onu sabah ve akşam bir an yanından ayırmaz, kendi yemeğinden günde iki kez enfes yemekler gönderir, bir Gürcü köle ve tam teçhizatlı gümüş süslü bir at hediye eder.
subh [u] mesâ hakiri cenbinden bir ân münfek etmeyüp bir Gürci kölesi ve bir raht [u] bahtıyla sim zeynli küheylân at ve iki katır ve yüz altun ve kırk ekmek ve kendü ta‘âmlarından beher yevm merreteyn ta‘âm-ı nefîs etdi.
Niğbolu ziyaretinde
Evliya’nın payına bir Rus köle, bir tüfek ve iki at düşer:
hakîre dahi bir kise guruş ve bir Rusu'l-asl köle ve bir Nigebolı tüfengi
ve iki re’s yorga bârgîr ihsan edüp... (3.184)
Van şehrinde çoğunlukla
Gürcü köleler bulunur. Evliya tipik köle ve cariye isimlerini sayar. (Esma-i
çakeran “köle adları” demek. Cevariyan duble çoğul, “cariyeler”.)
Der-alâmet-i esmâ-i çâkerân: Ekser Gürci köleleridir kim isimleri Usuf ve
Evreng ve Çelerdi ve Hakverdi ve Çömez ve Zâl ve İskender ve Kubâd ve Şağâd ve
Server ve Hurrem ve Levend ve Elvend ve Sıyâmi ve Perviz ve Şükrullâh ve Kâsım
ve Şâhkırân nâm gulâmları var. Müş‘ar-ı
esmâ-i Cevâriyân: Meselâ Zülnigâr ve Mürdecân ve Hatme ve Varka ve Şâkire ve
Heniyye ve Mâhiye ve Dürri ve Cevher ve Hümâ [ve] Serviboy ve Cânpây ve Dilârâm
ve Pürçine ve Perîşân ve Cânnisâr ve Mâye ve Sime ve Hâlisa ve Zûzebân ve
Şâhûbân esmâlı cevâriyeler var. (4.130)
Bitlis Hanı’nı tepelemek
üzere vardıkları Hakkari’de Evliya, patronu Melek Ahmet Paşa’nın karıncalarla
ilgili bir rüyasını tabir eder. Paşa memnun olur. Evliya fırsatı kaçırmaz:
“Bana ki birkaç karınca bağışladın, hân askeri bozulup ganîmetden bana
birkaç kara gözlü ve karınca belli köleler bağışlarsız" dedim.
Bitlis hanı yenilir,
yerine Ziyaeddin Han tayin edilir. Bu zat paşaya minnetini Bitlis ahalisinden
kadim gelenek uyarınca ayakbastı bedeli olarak toplanan 100 kese guruş, çok
sayıda hayvan, on oğlan ve 5 gül endamlı pakize kız ile bukalemun nakışlı bir
çadırla ifade eder.
hân-ı cedid Ziyâeddin Hân şehr-i Bitlis'in ahâlîlerine âdet-i kadîmeleri
üzre kudûmiyye üç yüz kise mâl cem‘ edüp paşaya kâmil yüz kise hizmet edüp beşer
tavla at ve on katâr katır ve on zırıh ve on gulâm ve beş aded pâkîze duhter-i
gülendâm ve bir otağ-ı nakş-ı bûkalemûn-ı benâm ve elli şemmâme amber-i hâm
verdi. (4.169)
Yolu tekrar Kırım’a düşen
Evliya Özi beyi’nin ihsanına nail olur.
Bir gün Özü beği hakîre donanma müjdesiyçün bir kîse guruş ve bir semmûr
kafâsı kürk ve iki donluk saya çuka ve iki Rus kölesi ve üç re’s küheylân
Sâlihli atları verdi. (5.94)
Yazarımız edindiği kölelerin
borsasını özenle takip eder. Özi’den sonra vardığı Kilye’de köleler kaliteli
fakat piyasa düşüktür:
Âb [u] havâsı latif olduğundan cevârîleri ve memlûkleri gâyet dûledâr ve
mûledâr câriyelerî ve mahbûb köleleri olur kim ekserîyyâ bâzârlannda bey‘ [ü]
şirâ olunan kul kısmıdır kim yigirmi otuz güruşa a’lâ köle verirler. Halkı
ekserîyyâ bâzergân ve esircilerdir. (5.115)
Hıristiyan olan (fakat
Tatarca konuşan) Boğdan Beyi, beyliğe sahip olabilmek için üç bin kese harcamış,
fakat bir türlü tahta oturamamıştır. Osmanlı ordusu galip gelirse Hazreti Peygambere
iman getirip Müslüman olma sözü verir.
Hakîr eyitdim: "Ey imdi beğim, gam yeme.
Mu‘cizât-ı Muhammedü'l-Mustafâ berekâtıyla taht u raht ve baht-ı Boğdan
şenindir" dedim. Beğ eyitdi: "Eğer eyle olursa sana Evliyâ Çelebi beş
kise ve beş at ve beş köle ve beş yüz altun ve niçe ihsân ü in'âmlar edem"
deyü va‘de-i kerimler eyledi. (5.175)
Estergon seferi sırasında
Evliya iki sepet giysisi ile yeni edindiği iki Macar kölesini Ciğerdelen Kalesi
kumandanına emanet eder:
Ol ân iki sepet esbâbım ve iki re’s yeni ihsân olunan Macar kölelerimi ve
niçe bâr-ı sakîllerimi karındaşlığımız olan Ciğerdelen dizdârına Allâh emâneti
koyup...” (6.174)
Macar harbinde Evliya
ölüm tehlikesi atlatır, mucize kabilinden kurtulur, gulamlarını ve eşyasını
kaybeder. Fakat Osmanlı ordusundaki velinimetleri Evliya’nın acınacak halini duyup
kayıplarını telafi ederler. O hengamede kaçan iki gulamı da üç gün sonra bulunup,
Allah’a hamd olsun, kendisine iade edilir.
Ba‘dehu Âl-i Osmân ordusunda niçe veliyyi ni‘am efendilerimiz ahvâl-i
perîşânımızı istimâ’ edüp bu hakîre beş yerden beş re’s küheylân atlar ve üç
aded Macar esiri gulâmlar hedâyâlar ile niçe gûne ihsân u in‘âmlar geldi.
Hikmet-i Hudâ üçüncü günde mukaddemâ ceng etdiğimiz mahalde firâr eden
kölelerimizin ikisi dahi atları ve bisâtlarıyla Gürci Mehemmed Paşa
kethudâsından geldiler. Hamd-i Hudâ memâliklerimize yeniden mâlik gibi olduk.
(6.218)
Hırvatistan seferinde
İbrahim Kethüda’ya emanetlerini ulaştıran Evliya bu kez en iyi cinsinden bir
Frenk köle ile bir Hersek atı edinir:
hakîr[e] dahi bir pençe-i âfitâb Fireng kölesiyle bir Hersek atı hedâyâ
verüp "Safâ geldin Evliyâm" deyü vatan-ı aslîsi olan Hersek diyârı
ahvâllerin su’âl edüp... (6.310)
İstolni Belgrad (şimdi Szekesfehervár)
yakınında Evliya talih eseri iki Macar esir ele geçirir. Biri yüzbaşı, biri de
Semmartin kumandanının oğludur. Pazarlıkta yüzbaşıya bin thaler (dolar)
kumandanın oğluna beş bin guruş değer biçilir. Dostları “ucuza verme” diye
işaret etseler de, Evliya’nın ağzından beş bin rakamı bir kere çıktığı için utanır,
geri adım atamaz.
hamd-i Hudâ yüzbaşı kâfiri bin aded talar guruşa ve Semartin kapudanının
oğlunu beş bin guruşa kesişdiğimizde karşudan bir yârân kâ’il olma işâreti
etdi, ammâ ben de bildim on bin guruş eder kâfir idi. Lâkin mâ-beyninde Hacı
Paşa olduğundan hicâb edüp beş bin guruşa rızâ verdim ve keferelerin atların ve
silâhların ve sâ’ir mâl-ı ganâ’imlerin isteyüp atlar içün dahi cümle bin
Sivilye guruş verdiler ve yedi nefer gulâmlarıma da beş yüz guruş verdiler.
Cümle yedi bin yedi yüz guruşu alup esîrleri Hacı Mustafa Paşa'ya teslîm edüp...
(7.48)
Tataristan’da Kırım Hanı
“hakîre beş köle ve beş yorga at biri raht-ı tahtıyla ve bir semmûr ton-ı
çekman ve hüddâmlarıma da birer at ve onar altun ve birer çuka kumaş ihsân”
eyler. (7.214)
Çerkeslerdeki kaçgöç
yokluğu Evliya’yı hayrete düşürür. Özgür kızlara el uzatmak gerçi tehlikelidir,
ancak kız ve oğlan kölelerde sorun yoktur:
Evlâd-ı ehl ü iyâllerin senden sakınmayup yüzleri ve gözleri açık sana
hizmet ederler. Ve nûr-dîde kızları seni bitleyüp döşeğin bırağup hizmet
ederler, ammâ bir fi‘l-i şenî‘ edem diyen âdemi evden kovarlar yâhûd katl
ederler. Ammâ şılga nâm köle kızları ve oğulları anlara el uzadanlara bir nesne
demezler... (7.276)
Çerkes beğlerinden
Hatukay beği Kırım Hanını ağırlarken, Evliya da onun cömertliğinden nasibini
alır, nâ-resîde (ergenliğe varmamış) bir oğlan edinir:
hâna ziyâfetler ve mahbûb köleler ve mahbûbe kızlar hedâyâ verilüp gulâm-ı
nâ-resîdenin biri bu hakîre ihsân olundu. (7.279)
Trakya’daki Ferecik’te
Evliya’nın bir kölesi kaçar. Mel’un adam bir haftada zor bulunur. ‘Evliya
kırbacının kerametini’ görür.
Hikmet-i Hudâ bu kasabada bir kölem firâr edüp yer yarıldı yere geçdi.
Âhır-ı kâr hemân tarfetü'l-ayn içre cân başıma sıçrayup atlarıma süvâr olup
tekrâr Menzil-i Ferecik'e gelüp kadıdan mürâsele ve mahzarlar alup kâmil bir
hafta Ferecik kazâsı ve kurâsında şimâle ve cenuba ve şarka ve garba gezüp tâ
Sıçanlı dağların ve yolları ve bellerine varınca geşt [ü] güzâr edüp hamd-î
Hudâ mel’ûn köle destime girüp pây-beste ve dil-haste edüp yine tekrâr menzil-i
Ferecik'de oğlana bir eyi kırbaç-ı Evliyâ kerâmetin gösterüp... (8.34)
Gümülcine’de Evliya’nın
misafir olduğu evin Çingene oğlanı Evliya’nın kölesiyle birlikte ortadan
kaybolur. Bir miktar da altın çaldıkları anlaşılır. Kadı ve şehir emini
seferber edilir, dellallar çıkarılır. Köleyi bulana elli guruş ikramiye
vaadedilir. Sonuçta kaçaklar Kavala’da yakalanır. Evliya’nın gulamına 200
değnek vurulur. Çingene asılır. (8.49)
Vodina ile Siros bölgesinde
– Selanik yakınında şimdiki Edessa ve Serres – ekseriya köleler Cezayirli ve
Tunuslu tüccarların getirdiği “deve dudaklı kara Arablar”dır. Arap kölelere bu
yörede ‘çelebi’ denir. Köle işlerini bir zenci Arab beği yönetir.
“Ammâ bir âdem kölesini döğmeğe kâdir değildir. Hemân Arabın biri kabâhat
etse anların mâbeyninde hasîb [ü] nesîb bir zengî Arab beği vardır, ana varup
Arabından şikâyet edüp, "Benim çelebim şöyle kabâhat etdi" deyü
çelebi diyerek kovlarsın, beğ dahi bir çavuş gönderüp senin çelebi Arabını senin
gözün önünde yıkup beş yüz, altı yüz yâhûd cürmüne göre bin kırbaç ururken ricâ
edüp "Halâs etdim" desen ricân geçmeyüp "Elbette çelebiye bin
kırbacı uruculardandır. Ölürse sana bir Arab alıverir" [derler]” (8.83)
Evliya aynı öyküyü Peloponnes’teki
Modon ve Koron için de anlatır. Bu kentlerde “Kara Arab cevârîler ve Zengî Arab
köleler cihânı dutmuşdur.” (8.150) Bir kabahat işlediklerinde veya verilen işi
yapmadıklarında, çirkin yüzü abus görünümlü deve dudaklı Arap beğine
başvurulur:
zişt-rûy abûsu'l-vech şütür-leb bir kara Arab beğleri vardır. Ana varup,
"Bizim çelebi hidmet-i der-uhdesin edâ etmedi" deyü şikâyet
edersin... gelüp çelebi Arabını götürüp dîvân eder. Bir seni ve bir köleni
söyledüp eğer cürm kölende olup ac u zâc u uryân değilse, "Niçün edâ-yı
hidmet etmezsin?" deyü bin, iki bin, üç bin deyenek ve kırbaç ve fil sikin
götüne urup leş gibi bırağır. Eğer Arabın ölürse yerine bir gayri köle verir.
Peloponnes’in güneyindeki
Manya (Mani) yarımadası daha önce devlete boyun eğmemiş isyancı yatağı iken Osmanlı
askerince feth edilip yatıştırılmıştır. Evliya buranın vergi tahririni üstlenir,
usulü veçhile ödüllendirilir. Kurâ “köyler” demek.
Manya vilâyetinin yetmiş yedi pâre kurâların mâ-vaka‘ı üzre kefere başına
harâclar ve köylerinin cümle evlerin tahrîr etdiğim defterleri Alî Paşa'ya
verüp hakîre bir hil’at-i fâhire geydirip bir Manya kölesi ve iki aded Manya
kızları ve bir küheylân at ve üç yüz Frengî altun ve üç yüz guruş dahi,
hüddâmlarıma birer çuka ve birer kumâşlar ile ihsân u in'âmlar edüp...
Batı Yunanistan’daki
Vonitsa’da Evliya’nın adamları dört kaçak köle yakalar. Bunların sahiplerini
öldürüp kaçtıkları anlaşılır. İfadelerine göre adam her gece içip bunlara
tecavüz ettiği için canlarından bezmişlerdir. Şer’an yargılanıp layık oldukları
cezaya çarptırılırlar. (‘İf’âl babı sıygasına çekmek’ akademik bir espri, kısaca
“geçirmek” anlamında. Mest-i müdâm “sürekli sarhoş”. Axır-i kâr “en sonunda”.
Kasap Cömert köçekleri kimdir, bilemedim.)
Bunda kanlı köleleri mahkeme-i şer’-i Resûl-i mübîne götürüp, bunları cümle
birer birer söyledüp, dördünün dahi kelimâtları birbirlerine mutâbık olup,
"Ağamız dâ’imâ mest-i müdâm olup her gece bizi if’âl bâbı sîgasına çeküp
bed-mest olduğundan cânımızdan ve başımızdan geçüp âhır-ı kâr gece katl edüp,
firâr edüp, bu Evliyâ Ağa bizi dutup bu mahalle getirdi. Emr şer’in" deyüp,
izn-i şer’ ile hakîrin gulâmları Kassâb Cömerd köçekleri gibi bu kâtillerin dördün
dahi kılıç ile kıyma kıyma edüp katl etdiler. (8.279)
Arnavutluk’un Porgonat
nahiyesi “gayet sarp ve dağıstan ve çengelistan yerler” olup, elli köyden
oluşan yerel halk devlete asidir. Evliya ve ekibi buradan geçerken yollarına
çıkan “Porgonat haramilerinden” ikisinin kellesini almayı başarırlar.
Kellelerle birlikte Belgrad-ı Avlonya (Gjirokastër?) kalesine varışları coşkulu
gösterilere sebep olur. Hüddam demek “hizmetçiler”. Şahî çelenk nedir
bilmiyorum ama gösterişli bir şey olmalı.
...nâdîler nidâ edüp getirdiğimiz kelleler içün hakîrin başına bir çeleng-i
şâhî takup ve bir hil’at-i fâhire geydirüp fermân-ı serdâr getirdiğimiz içün
bir kîse guruş ve bir at ve bir köle ve hüddâmlarıma onar altun ve birer çuka
kumâş ihsân edüp konağımızda bir hafta safâlar edüp niçe sarâylarda dahi
zevkler etdik.
Makedonya’daki Strumica
kenti yakınında Dolyan Panayırı denilen yer köle pazarlarıyla meşhurdur. Beyaz
köle pazarıyla kara zenci köle pazarı ayrıdır. Bey’ u şirâ “alım satım” demek.
İbn-i Adem tabii “insanoğlu”.
Ve İbn-i âdem bâzârı olup niçe bin pençe-i âfitâb
mehtâb mahbûb ve mahbûbe kızlar ve oğlanlar bey’ u şirâ olunur. Ve Kara Zengî
Arablar bâzârı başka durup hemân kırk elli bin âdemler gelüp kara Arablar
alırlar, zîrâ bu diyârda karalar ve karılar gâyet makbûl kölelerdir. (8.337)
Sevan bey, artık hem az makale kaleme alıyorsunuz, hem de benim yorumlarımı ne zamandır yayınlamıyorsunuz. Kınamak istiyorum.
ReplyDeletePeki ya piri reis barbaros hayreddin pashaya ne olucak var ise heykelleri. Isin asli 15. , 16. 17. 18. Yuzyillarda gerek dogu gerek batida koleci olmayan yonetici ve cevresi yok. Bizde ise sanki hic olmamis gibi piskince oturup boburlenip konusurlar ya, iste o insani dellendiriyor.
ReplyDeleteOsmanlılar Ukraynalılara Rus, Ruslara Moskof derler. Moskof(bugünkü Rus) köleler fazla tercih edilmezler, çünkü çetin ve asi olurlarmış. Rus(bugünkü Ukraynalılar) köleler arzu edilirler, çünkü halim ve muti tabiatlı olurlarmış.
ReplyDeleteHocam kölelik allahın emri ve yasasında var. Batıda tanrı yasası diye bir sik kalmadı. Burada Evliyanın heykelinin kellesinin gitmesi için tanrı kelamı diye bir seyin Batıdaki gibi komik duruma düşmesi gerekir :))
ReplyDeleteSevan Hocam kabul edin sizde de bir kölecilik sempatisi var. Köle konusundaki fanteziniz Evliya çelebininkinden fazladır. Evliya çerkez dilbere basardı siz de frenk(özellikle alman) cariyelere basardınız
ReplyDeleteBelgrad-ı Avlonya, Berat şehri olmalı
ReplyDeleteHocam bi de bu celebi kelimesinin anlami nedir biraz acar misiniz? Mevlana soyundan gelenlere celebi denir, diye ogrenmistim. Ne kadar dogru? Baska anlamlari var midir? Varsa nelerdir?
ReplyDeleteEvliya Çelebi'ye gelmeden önce Ermeni yetimlerini cariye olarak haremine alan Devlet-i 'Aliye-i Cumhuriyye'nin ilk padişahını ve asırlarca Topkapı Sarayı haremini köleleştirilmiş ergen kızlarla dolduran diğer padişahlarımızın isimlerini, heykellerini, hatıralarını kazımamız gerekmiyor mu? Aksi takdirde namussuzca ve mide bulandırıcı ''Müslüman yapınca harika, gavur yapınca kötü'' klişesinden kurtulamayacağız.
ReplyDeleteHirsiz Celebi "çeleng-i şâhî" = Eglence (Kutlama) celengi ile, Hawayide her gelen yabancinin boynuna taktiklari gulden yapilma bagin, kisa olani ve basa takilanini kastediyor .
ReplyDeleteDengbej
Dünyanın en iyi adamı da olsa bu rsimdeki heykelin yok edilmesi lazım. Estetikten bu derece yoksun başka bir nesne düşünemiyorum.
ReplyDeleteBunlar geçmişin karanlık ve çirkin sayfaları; ancak insanlık tarihiyle eşdeğer bir müesseseyi sanki Osmanlı ihdas etmiş gibi düşünmek doğru değil. Adil de değil. Esasen, fütûhat devrinin sona erdiği Karlofça’dan sonra, Osmanlı’daki köle ticareti (ve sayısı) Batı’yla kıyaslandığında devede kulaktır. Hele bir de kendi öz halkını köleleştirenler var ki, sadece Rusya’daki serflik rejimi bile Evliya’nın maceralarına rahmet okutur.
ReplyDeleteÖte yandan -bana göre- bu hikâyenin en eğlenceli kısmını, korsanlık devrinin geçmekte olduğu 18.YY sonu-19.YY başında bizimkilerin Akdeniz ve Atlantik’te giriştikleri Don Kişot’vari akınlar oluşturur. Çünkü artık o devirde bu olacak iş değildir. Washington’tan Amsterdam’a kadar Yönetici sınıfın, ’-Nasıl olur da bizden fersah fersah aşağı, gayrımedenî barbarlar, insanlarımızı zincire vurup zenci köleler gibi çalıştırabilir?’ falan diye Meclis’lerinde ağlaşmaları ömre bedeldir. (Meclis tutanakları. A.Tinniswood’un Pirates of Barbary kitabında mevcut) Hülâsa, Kuzey Afrikalı bağlaşıklarımız (Ki orada üslenen reislerin %90’ı o zamanlar ’Yalı Boyları’ tâbir edilen Ege bölgesinden gitme Türklerdir) ötekilerin yaptıklarıyla kıyaslanamayacak kadar az olsa da, bu kibirli zibidilerin sırtlarında kırbaçlarını şaklatarak kısa bir süre için Kunta Kinte ve arkadaşlarının intikamını alırlar.
1. "İnsanlık tarihiyle eşdeğer bir müessese"yi karanlık ve çirkin saymak doğru mudur?
Delete2. Bu müesseseyi Osmanlı ihdas etmiş gibi düşünen kimdir?
3. 1699'dan sonra Osmanlı'da köle ticaretinin Batıya oranla devede kulak olduğu bilgisi neye dayanıyor? Kaldı ki burada anlatılan olaylar Karlofça'dan ortalama 50 yıl öncedir.
4. Betıda üst düzey devlet görevlilerinin ve ünlü yazarların köle ticaretiyle geçimlerini temin etmelerinin örneği var mıdır?
5. Neden savunmaya geçme ihtiyacı duydunuz?
İkinci paragraf daha eğlenceli. Teşekkürler.
5. Savunmaya geçme ihtiyacı duydum, çünkü Osmanlı’daki kölelik müessesesinin Batı’ya kıyasla hem nitelik, hem de nicelik bakımından -özellikle 18.YY’dan sonra- epey farklı bir mecrada olduğunu düşünüyorum.
Delete3. Spesifik bir veriye dayanmıyor ancak mantıken, Fütûhat devrinde köle sağlayan başlıca üç kaynak : Akdeniz, Kırım ve Macaristan’ın 18.YY’dan itibaren kuruduğunu göz önüne alırsak, Kafkasya ve Sudan’dan -%90’ı Saray’ın ihtiyaçları için- getirilen yılda bir kaç yüz kişinin, aynı tarihlerde Batı Afrika’dan gemilere doldurulan on milyon insanla aynı kefeye konamayacağı kanısındayım. Kaldı ki Osmanlı İmparatorluğu’nda -artık- ne köle emeği gerektirecek bir ekonomi kalmıştır, ne de bir avuç Saray adamı dışında Esirci Han’’ına adım atabilecek babayiğit
Evliya Çelebi devrinde evet, kötü muamele gören köleler olabilir, fakat şans ve yeteneğin yardımıyla Paşa’lığa kadar yükselip, karun kadar zengin ölen köleler de mebzûl miktardadır. Yani Batı’da asla söz konusu olamayacak türden, sınıflar arası tuhaf bir geçişkenlik söz konusu. Hele bir de askeri köle sınıfı var ki, maşallah, canlarını sıkan padişahı sille tokat tahttan indirip boğduktan sonra, yerine bir deliyi çıkarabiliyorlar. Ki yeryüzünde başka örneği var mıdır bilmem.
4. Evet vardır. Herkes eşittir diye Anayasa yazan ABD kurucu babalarının hepsi köle sahibi (ve dolayısıyla tüccarıydılar) Ya siz ? Hristiyan dünyasında, Kılıç Ali Paşa gibi, hayata forsa olarak başlayıp, onlarca odalı mâlikânelerde yüzlerce hizmetkârla veda eden, satın alındıktan sonra evlat edinilen, hatta Kösem gibi İmparatoriçe olan köleler gösterebilir misiniz ?
Sayin Bilen,
DeleteSiz hic kole oldunuz mu?
Kendini ustun goren insanlarin mantigi ile konusuyorsunuz.
"Ama biz koleye iyi davraniyorduk!!" diyorsunuz. Bu size diger bir insani kolelestirme hakki vermez ki???
Kaldiki hangi hakla ile siz o koleler adina konusuyorsunuz? O koleler sizi kendi sozculeri ilan etti mi?
Osmanlida koleler sadece Sarayda kullanilmoyordu, demeye getirmissiniz ama, 1830 da ilk yapilan nufus defterlerine bakin, orda da siradan halkin koleleri oldugunu goreceksiniz.
Kolelik sizce Osmanlida o kadar iyi idi ise, sizin icin su duayi yapiyorum: "Insallah siz ve yedi cibiliyetiniz bir baska halka kolu olursunuzu ve sizden kole olan her erkek o kole oldugu ulkede 'pasa' ve 'vezir' mertebesine ciksin ve kadinlarda o ulkenin yoneticlerine cariye olur ve onlara erkek cocuk dogurup 'bas kadin' olurlar".
Bu hosunuza gitti mi?
Öncelikle sayın Bilen adıyla konuşuyor ve anonimliğin arkasına saklanmıyor. Basit bir mukayeseden, -üstelik bir üstteki yorumumda söze ’Bunlar geçmişin karanlık ve çirkin sayfaları’ diye başladığım halde- ’kölelik iyi bir şeydir ve bu da üstün olan bana diğer insanları köleleştirme hakkı verir’ sonucunu çıkarmanız, gerçekten okuduğunu mükemmel anlayan biri olduğunuzun kanıtı olsa gerek (!) Ayrıca tarih işkembeye sığan bir şey değil ve 1830’da çoktan iflas etmiş Osmanlı’da ’sıradan halkın’ değil köle, ekmek alacak parası bile yoktu. Kölelik müessesesi Osmanlı icadı değil, ’o kadar iyi bir şey de değil’; sadece 18.yüzyıldan itibaren Batı’ya kıyasla çok daha küçük ölçekli, daha farklı ve insani bir pratiği var. O kadar. Kaldı ki kölelik, böyle ilkokul naifliğiyle fakire beddua ederek, veya ’Çok fecî bir şeydir, kahrolsun’ demekle kahroluyor mu? Yoksa, kaldırılmasının üzerinden bir asırdan fazla geçtiği halde, dünyanın her yerinde daha modern kisveler altında hâlâ devam mı ediyor? Bunun sorumlusu da mı Osmanlı İmparatorluğu?
DeleteMerhaba. Nişanyan sözlük aplikasyonu çalışmıyor. Güncelleme yapmıyor.. Abonelik sayfası mevcut değil uyarısı veriyor.
ReplyDelete