1.
Ayasofya’nın cami olması
2010’larda başlayan rota değişiminin doruk noktasıdır. Kubbenin kilit taşı diyelim.
Kilit taşı konuncaya dek kubbe kendini taşıyamaz; iskele sökülünce yıkılır. Kilit
taşı konduktan sonra mesele bitmiştir.
Türkiye artık bir İslam
cumhuriyetidir. (“Cumhuriyet” kavramını da tartışırız, ama şimdilik kalsın.)
İslamın yüceltilmesini ve fetih arzusunu, ulusal kimliğinin ana unsuru olarak
deklare etmiştir. Eğitim politikasını, kültürel simgelerini, dış politikasını
bu hedefler üzerine inşa etmiştir. Bu yönde güçlü bir ulusal konsensus
oluşturmuştur. CHP’nin tavrı konsensusun başarılı olduğunu gösteriyor. Belki
bir kısım Kürtler dışında, ortak ulusal iradeyi paylaşmayan kayda değer bir siyasi
aktör kalmamıştır.
Değişimin başlangıcı ve itici gücü Avrupa (Birliği) ile ilişkilerin bozulması idi. Sorumlusu elbette –
sadece – Türkiye değildir. Boşanmayı Avrupa zorladı. Türkiye’nin cevabı pekala
rasyonel bir dış politika kararı sayılabilir. Avrupa dünyanın egemeniyken, zorla da olsa onlarla birlikte olmak mantıklıydı. Seni istemeyen bir düşkünler evinde ne işin var?
Geriye iki soru kalıyor:
a) Avrupa ile köprüleri atan Türkiye’nin İslam dünyasında desteği var mıdır? Şu anda görünen şu ki, yön değişimi Avrupa’dan çok İslam dünyasında tepki ve düşmanlığa yol açmıştır. İslam ülkeleri yeni bir Osmanlı ağası arayışında değildir. Tarihi hatırlayın: 15. yy’da birleşik Avrupa güçlerini ezip geçen Osmanlı’nın, sonraki yüz yılda Orta Doğu savaşlarıyla bitkin düşmesi tesadüf müdür?
b) Çağdaş dünyada İslam derin bir kaygı ve düşmanlık konusudur. Avrupa’da öyle; Amerika’da, Rusya’da, Çin’de, Hindistan’da ve Afrika’nın büyük bir kısmında da öyle. Avrupa ve NATO çapasını kaybeden Türkiye’nin, İslami bir zeminde tek başına ayakta duracak – ekonomik, askeri, kültürel – gücü var mıdır?
Avrupa hızla
gerileyen ve belki kısa sürede marjinalleşecek bir güç diyelim. Peki, İslam buna alternatif
midir?
2.
İlan edilen İslam
cumhuriyeti, Atatürk Türkiye’sinin sonudur deniyor. Doğru fakat eksik. Gerçekte
iki yüz yıllık ‘Batılılaşma’ macerasının sonudur. Terk edilen şey sadece 1920-30’ların
cılız ve göstermelik reformları değil, asıl büyük rota değişikliği olan
Tanzimat'tır.
Tanzimat ile Osmanlı
devleti beş yüz yıllık varoluş felsefesini bir yana bırakan bir irade beyanında
bulundu:
a) Osmanlı bir Avrupa devleti olarak kabul edilecek.
b) Nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturan gayrimüslim tebaa eşit hak sahibi paydaşlar sayılacak. Yani: Ulusal kimlik yeniden tanımlanacak.
Kimsenin hatırlamak
istemediği bir detay var. Ayasofya’nın sıvanmış mozaiklerini gün yüzüne çıkaran
Atatürk’ün müzesi değil, 1850’lerde Sultan Abdülmecit’in izniyle Fossati
biraderlerdi. Benzerine dünya tarihinde ender rastlanan bir karardır. Devletin
egemenlik simgesi olan tapınağın içinde, diğer (rakip) dinin görkemli simgelerinin
sergilenmesine razı olundu. [Edit: Pardon bu bilgi yanlışmış. Fossati yapıyı güçlendirmiş; bir kısım mozaikleri keşfedip çizimlerini çıkarmış. Mozaikler Atatürk zamanında Amerikalıların Bizans Enstitüsü tarafından ortaya çıkarılmış. Düzelttiler, öğrendim.]
Atatürk cumhuriyeti bugünkü
sonuca giden yolun başıdır. Cumhuriyetin temel tasarrufu Türkiye’nin
gayrimüslim nüfustan arındırılmasıydı. Birtakım cılız ve gelip geçici reformlar dışında, Atatürk Türkiyesi’nin kalıcı olan, sosyolojik anlamda ‘çağ değiştirici’ olan başarısı
budur. Milyonlarca yurttaş Müslüman olmadığı gerekçesiyle sınırdışı edildi;
yerine dünyanın dört bucağından Müslüman nüfus ithal edildi. Bununla
yetinilmedi. Ülkenin tarihinden gayrimüslim izleri silindi. Binlerce kilise
devlet eliyle yıktırıldı; kalanlar askeriyeye atış talimgahı ve vatandaşın
davarına ahır yapıldı. Mezarlıklar yok edildi. Yer adları değiştirildi. Ülkenin
tarihi yeniden yazıldı; gasp ve fetih, akın ve talan yüceltildi. Binlerce
yıllık medeniyet ocağı olan bir ülkenin halkının, Orta Asya’dan at sırtında
gelen birtakım yağmacıların soyu olduğu fikri genç kuşaklara aşılandı.
Devlet eliyle 1930’larda,
40’larda ve o günden bu yana geçen her gün binlerce tarihi kilise yağmalanıp yok
edilirken Ayasofya’nın müze yapılması iğrenç bir iki yüzlülük örneğidir. Daha da
önemlisi, altta yatan bir çıkmazın dışa vurumudur. İslami bir simge
reddedilmiştir. Yerine konan şey sahte bir dekordur. Turistlerden para tahsil
etme dışında işlevi olmayan bir devlet işletmesidir. Manevi bir anlamı yoktur;
kimsenin gönlünde gerçek bir yer tutmaz.
Aradan bir süre geçtikten
sonra milletin neredeyse oy birliğiyle geriye – hem doksan yıl değil yüz doksan
yıl geriye – dönmek istemesi şaşırtıcı mı?
3.
Ulusal kimliğini İslam ve
fetih üzerinden tanımlayan bir ülkede gayrimüslimlere yaşam alanı kalmamıştır. Düne
kadar – kendilerini kandırma pahasına da olsa – kendilerini ulusun birtakım hak
ve özgürlüklere sahip bireyleri olarak görmeleri mümkündü. Artık değildir.
Bugün fiili bir saldırı olmasa da, yarın önemli veya önemsiz bir kavgada
haklarını savunabilecekleri bir zemin, başvurabilecekleri bir merci kalmamıştır.
Bir süre daha yaşarlar belki; onurla yaşayamazlar.
Önemsiz bir azınlıktır, ne
fark eder denebilir. Doğrudur. Lakin daha önemli başka azınlıklar da gelen
fırtınada ayakta kalma imkanlarını yitirmiştir.
a) Egemen dini konsensusu paylaşmayan Alevilerin yeni düzende insan ve vatandaş olmaktan ileri gelen haklarını koruyabileceğini düşünen hayal kurar. Düne dek ‘Atatürk’ simgesine sıkıca sarılarak kendilerinin de bu ülkede (ve devlette) paydaş olduklarını iddia edebilmekteydiler. O simge yıkıldığında, tutunabilecek başka dalları yoktur. Benimsedikleri parti bugün onları Ayasofya’da Sünnilerle beraber namaz kılmaya davet ediyor.
b) Türkiye’nin diplomalı sınıflarının büyük bir kesimi halk çoğunluğunun dini hassasiyetlerini paylaşmaz. Bugünkü ortamda bu kesimin kendini ortak ulusal kimliğe ‘ait’ hissetmesi neredeyse imkansız hale gelmiştir. O yüzden, yarın devlet onları – bireysel olarak veya topluca – ‘vatan haini’ veya ‘halk düşmanı’ ilan ettiğinde dayanabilecekleri bir zemin kalmamıştır. İtiraz bile edemezler, hak vermek zorunda kalırlar.
“Sayıları kaç ki” sorusu
gene sorulabilir elbette. Aleviler belki harcanabilir; bilmiyorum. Hele tek olası
direniş odağı olan Kürtlerle işbirliği yapmazlarsa daha kolay harcanacakları
kesin.
Ama uluslararası
sahalarda top koşturabilecek bir avuç kalifiye insanını kaybetmiş bir Türkiye, dünyaya
tek başına meydan okuma triplerini nereye kadar sürdürebilir, onu kestirmek zor
değil.
4.
“Dünyanın” Ayasofya’yı
dert ettiğini düşünmüyoruz, hayır. Ayasofya’nın tarihteki mana ve ehemmiyetini
hatırlayan kaç kişi kaldı? Türkiye’deki turistik bir binanın biletli müze
yerine çoraplı cami olması kaç kişiyi ırgalar? Nitekim sekizinci sıradan bir
habercik olarak kaydedildi ve geçti.
Fakat Türkiye’nin niyeti
gözden kaçmamıştır. Dünyaya meydan okuyan kof kabadayı tavırları not
edilmiştir. “Neye güveniyor bunlar, bütçeleri kaç para, kadroları neye yarar”
soruları sorulmuş ve cevaplanmıştır. “Yakında Viyana’yı da fethederler, neme lazım aman
dost olalım” diyenlerin sayısının çok fazla olduğunu sanmıyorum. Uluslararası medyada Türkiye’nin laf
arasında gitgide artan bir oranda “an Islamic dictatorship” diye tanımlanması hayra
alamet midir?
İnsanlar dünyasında genellikle
en çok meydan okuyan değil sağlam dostluklar kuran kazanır. Ülkeler
dünyasında farklı olduğu düşünür müsünüz?
5.
Ayasofya kararından canı
yanacak tek ülke, o yapıyı kendi geçmiş ulusal ihtişamının simgesi ve şaheseri
sayan Yunanistan’dır. Türkiye’yi yönetenler elbette bu gerçeğin farkındadır.
Kararı verirken doğrudan bu ülkenin tepkisini göz önüne almış olmaları kuvvetle
muhtemeldir.
Türkiye birkaç yıldan
beri Yunanistan’a karşı adım adım yükselttiği bir provokasyon politikası uyguluyor. Bu politikanın mantığı
var mıdır ve varsa nedir? Cevabı bilmiyorum. Düşünebildiğim tek mantıklı
senaryo var: Türkiye batı komşusunu Avrupa Birliği’nden koparmaya çalışıyor; bu
yüzden AB’nin Yunanistan üzerindeki güvenlik kalkanını test ediyor. Derinleşen
bir krizde Avrupalıların – artık norm haline gelen kısır çıkarcılıklarıyla –
Yunanistan’ı yalnız bırakabileceklerini hesaplıyor. Ya da belki Yunan
yöneticilerini bu ihtimale alıştırmaya çalışıyor. Almanlar Yunan'ı satar mı? Belki satar,
kim bilir.
İlk bakışta mantıklı
duran bir senaryodur, kabul edelim. Yalnız Türk dışişlerinin diplomatik zekasını
alkışlamadan önce gene aynı soruları sormayı ihmal etmeyelim. Kof kabadayılıkla
alınabilecek olan mesafe nedir? Haksız şantaj karşısında normal olarak insanlar
– ve ülkeler – siner mi, yoksa, Yunanistan’da son aylarda net olarak görüldüğü
gibi, kabarır mı? Tüm hesaplarını tehdit ve sindirme üzerine kuranlar, acaba
fazla Kurtlar Vadisi izlemiş olmanın akıl bükücü etkilerinden mi mustariptir?
6.
Türk milli politikalarını yönlendirenlerin akılsız olduğunu düşünmüyorum; hiçbir zaman da öyle bir düşünceye kapılmadım.
Yalnız, Türk Milli Eğitimi ile yetişenlerin insan ve toplum psikolojisi, ahlak felsefesi ve (gerçek) tarih gibi konularda yeterli donanıma sahip olabileceklerini sanmıyorum. Türkçü faşizmin ‘emir komuta’ fetişizmine gönül verenlerin, gerçek dünyanın karmaşık denklemleri karşısında yeterli zihinsel esnekliği gösterebileceklerine de pek ihtimal vermiyorum.
Kiliselerin kapatılması yanlış bir şey değildi. Yanlış olan, kiliselerle birlikte camilerin de kapatılmaması veya Ayasofya gibi müzeye çevrilmemesidir. Bütün bu ibadethanelerin müze yapılması en iyisi olurdu. Tıpkı piramitler veya Eski Mısır tapınakları gibi.
ReplyDeleteO dönemde böyle yapılamaması normaldi elbette. Fakat 2020'lerde Eski Mısır dinine inanıp firavun tapınaklarına ibadet için gitmek, kiliselere ve camilere veya türbelere aynı amaçla gitmekten daha saçma değildir.
"Yüzde 99" Müslüman TC'nin anti-tezi, yüzde X Müslüman + yüzde Y Hıristiyan + yüzde Z Yahudi = Osmanlı olamaz. Müslüman, Hıristiyan, Yahudi kimlikçiliği, etnikçiliği böyle ilelebet devam eder.
20. yy'da 99% Müslüman TC'nin antitezi, 18.yy Millet Sistemi Osmanlı'sı gibi olamazdı. Bu kesinlikle doğru. Bence de Sevan Nişanyan'ınkisi romantik bir nostalji. Çünkü din üzerinden Millet Sistemi, 1820-40 arası zaten iflas etmiş, Osmanlı Devleti, o sistemi idame ettiremeyecek durumdaydı. 1839 Tanzimat Fermanı, biraz da bu değişimin semptomudur.
DeleteFakat, Türkiye'de kiliseler gibi camilerin de ekserinin imha edilmesi ve bazılarının da müzeye çevrilmesi için Türkiye'nin Kemalizmle değil Sovyetler Birliği gibi Komünizmle idare edilmesi gerekirdi. O da muhtelif sebeplerden ötürü mümkün değildi.
Böyle birşeyi, I. Dünya Harbi'nden sonra Macarlar Bela Kun ile Sovyetler Birliği'ne müttefik bir Komünist Macaristan tesis ederek denediler ancak Britanya ve Fransa, Macaristan'ı derhal Romanya'ya işgal ettirerek Komünist rejimi henüz başında sonlandırdılar.
Diğeri de II. Dünya Harbi'nden sonra Arnavutluk'ta oldu. Arnavutlar Sovyet istilasına maruz kalan diğer doğu Avrupa ülkelerinin aksine, kendi iradeleriyle Enver Hoca liderliğinde Komünizmi benimsediler. Sovyetler Birliği ve diğer Varşova Paktı ülkelerinde bile olmayan, "Ülkenin resmi dini Ateizmdir" ifadesi Arnavutluk Anayasının maddesi haline geldi. Arnavutluk'ta Ateizm Müzeleri kuruldu.
.
Hocam sondan başlayacağım.
ReplyDelete1-Egitim sistemi yorumunuza yüzde yüz katılıyorum.Ahlaklı düşünen gerçek entellektüel zor çıkar bu sistemden.
2-Yunan devleti(halkı değil) Kurulduğundan beri batı avrupa politikalarının maşası olmaktan öteye gitmemiştir.Adı türkiye değil de ermenistan bizans persia ali velide olsaydı doğudaki güce karşı 19 yy da bir karakol dikerlerdi merak etmeyin.Dinin etkisi kısıtlıdır.Unutmayalım en vahşi kanlı savaşlar aynı dinden insanlar arasında olmuştur.
3 Ayasofyanın gerçek kültürel varisi Türkiye halkıdır.Çünkü Doğu Romanın gerçek varisi anadolu halkıdır.(Birazda geniş anlamıyla trakya halkları.)Doğu Roma esas itibarı ile anadoluludur.(romalılıga asimile olmuşsada sayısız Ermeni imparator komutan ve yöneticilerini hatırlayın hocam)
4 Avrupanın ne diyeceği kimin umurunda.Kısır siyasetler.çıkarcilik yabancı düşmanlığı.Avrupanin namuslu entellektüelleri hariç avrupanın dünyaya vadedecek pek fazla şeyi kalmadı.Bu arada islamic dictatorship lafına kanmayın.dogu akdenizden çekilinsin ayasofya umurlarında olmaz hatta üstüne gazeteleri türk lokumu diye manşet falan atar,aslında ne kadar modern olduğumuzdan falan bahsederler..(bu arada bakınız fransa libya olayları,pandemide yaşananlar)Bu dünyada sorunları büyüsede dünyaya birşey katıp birşeyler vaat edebilecek tek ülke ve uygarlık hala Abd dir.
5 Her ne kadar devlet katında gayri muslimler 2.sınıf olsada halk nezdinde 600 sene beraber yaşamış türk,rum,ermeni,kürt müslim gayrı müslim arasına düşmanlık sokan avrupa emperyalizmidir.(dikkat edin halk bazında söylüyorum,devlet nazarında değil.Sonuçta aydınlı türk köylüsü ile harputlu ermeni yada pontuslu rum köylüsü arasında üstlük altlık yoktu hepside ezilen taraftaydı.
Beşinci madde doğru değildir. ABD'yi hala bir umut olarak görmenizi de tebessümle karşılıyorum. Ama düşündürücü yorumunuz için teşekkürler.
DeleteHocam,toprağını terkedemeyen,tarlasının mülkiyetini alamayan müslim köylünün devletin karşısında gayri müslım "teba" dan ne üstünlügü vardır madden.Bir tek cizye geliyor aklıma.Yalnız unutmayalım tanzimata kadar gayri muslimler askere alınmaz.musluman koýlu ise gerektiginde ölsün diye yemenden macaristana keyfince gönderilirdi.Manevi açıdan üstünlükte Sadece sen müslümansın üstünsün onlar kafir cehennemlik ideolojik gazından başka bir şey değildir.
DeleteHocam sizin güzel bir tespitiniz vardir.Batı medeniyeti tek dişi kalmıs canavar denirde,son 250 yılda insanlıga cag atlatsn hayati kolaylaştirsn tüm icatlar teknoloji vs batıdan çıkmıştır diye.Ehh 1945 ten beri batınin en buyuk bayraktarı Abd dir.Jandarma tavırlari bazi iki yüzlülüklerine sinirde olsam hala gercek bu.Marsami gidilecek,koronaya çözümmü bulunacak vs tüm dünya hemen abd ye bakmazmı.Bir anlık abd nin olmadıği bir dünya düşünun bu ab,rusya,çin ortadogu vs ne hayal edebiliyorsunuz.Daha güzel bir dünyamı.
İslam dünyasında tepki ve düşmanlığa yol açtığıdır. İslam ülkeleri yeni bir Osmanlı ağası arayışında mı gerçekten? Tarihe bakalım: 15. yy’da birleşik Avrupa güçlerini ezip geçen Osmanlı’nın, sonraki yüz yılda Orta Doğu savaşlarıyla bitkin düşmesi tesadüf mü? Hocam osmanli orta dogu savaslariyla bitkin dusmemistir. Orta dogu savaslarinda osmanli gibi koleci ve somurgeci bir guc umdugunu bulamamistir. Sebebi haluhazirda musluman olan cografyalarda talan ve yagma osmanli askerlerinin, ekseriyette yenicerilerin, disinin kovugunu bile dolduramamistir. Fakat avrupaya yani musluman olmayan cografyaya olan saldirilarinda korkunc derecede acimasiz olmuslardir. Ceplerini para pul altin gumus t’animer ve de kadinlarla doldurmuslardir.
ReplyDeleteHocam 2 haftadir Yeni Safak gazetesinde Ayasofya haberleri altindaki yorumlari takip ediyorum. Karardan önce dua edenler, Cuma bulusmasi planlayanlar, karadan sonra mutluluktan uyuyamayanlar, Reis imamlik etsin, Reis Islam dünyasina günes gibi dogdu, Reis 5.büyük halifedir vs. Corona krizi ile gazetede tek bir haber yok, icinde issizlik, isten cikma, ayin sonunu getirememe ile ilgili tek bir yoruma müsaade yok (anonim yorum yaptim oradan biliyorum). Hicbiri onaylanmiyor.Onun disinda mesela Papa'yi tacizcilikle suclayanlara Ensar Vakfi hatirlatmasi serbest, Anadolu'da ahira cevrilen kiliseler, Balkanlar da pasanin evli kizlarla ilk gece kurali vs. gibi tartismalar mesela nasil oluyorsa serbest.
ReplyDeleteYayin yönetimi tamamen Corona krizi haberlerini bastirmaya calisiyor.
Bu nedenle Ayasofya hamlesinin tamamen gündemdeki agir issizlik ve bunalim havasini degistermeye yönelik fazla düsünülmemis bir karar oldugunu düsünüyorum. Ülkede ne zamandir herhangi bir uluslararasi müsabakada önemli bir galibiyet yok, günlük yasamda insani mutlu edecek en basitinden hic bir kamusal haber yok.
Ayasofya karari bu nedenle self-made Sampiyonlar Ligi Manchester United galibiyetinden baska bir sey degil diye düsünüyorum
Anadolu'daki Ermeni kiliselerinin kalıntıları 1930-40larda değil, 1951'de verilen kararla yıktırıldı. 4000 civarı metruk kilise binası tamamen imha edildi. Ahtamar o zamanlar gazeteci olan Yaşar Kemal'in şahsî gayretleriyle kurtulmuştur.
ReplyDeleteDoğru değildir. Erzurum'da, Kastamonu'da, Ankara'da koca katedraller 1934-36'da hükümet kararıyla dinamitlenerek imha edildi. Dedem Erzurum'da fazla dinamit yüzünden bütün mahallenin yıkılmasını gülerek anlatırdı.
Deletehttp://www.agos.com.tr/tr/yazi/10802/yasar-kemal-in-agzindan-akhtamarin-kurtulusu
DeleteDoğrudur veya değildir. İnternette sadece "Ermeni Kiliseleri 1951" şeklinde aratırsanız, karşınıza pek çok kaynak çıkar. Tarafgirlik yanlış.
Kilise yıkmak (belki Özal zamanında ve Erdoğan'ın birinci döneminde kısa birer aralık dışında) Türkiye Cumhuriyeti'nin değişmez politikası olmuştur. En azgın dönemleri 1930'lar, 1950'ler ve 1960'lardır. 2010'lar da onlara eklendi görünüyor.
DeleteSevan yanlış biliyon. Sadece ve sadece 1951'in üçüncü çeyreğinde yıkılmıştır kilise.
DeleteYa da ben mantık yürütmeyi bilmeyen bir sığır da olabilirim.
Emin olamadım şimdi.
Sevgili Nişanayan,
ReplyDeleteYazınızda şunu da belirtmek gerekmez mi? Bir maymun ısırığıyla aniden ölen Alexander'ın yerine geçen I. Konstantin Küçük Asya macerası ve Başbakan Elefterios Venizelos'un büyük Yunanistan hayalleri yüzünden mübadeleyi asıl isteyen taraf Yunanistan değil miydi? İki ülkenin nüfusları o zaman bu kadar farklı değildi. Yunanlar nüfuslarının artmasını istiyordu. Ayrıca Anadolu halkının mübadele yüzünden mağdur olduğunu sanatkar insanların çekip gitmesiyle arabalarını bile tamir edemediklerini okumuştum. Mübadeleden asıl zararlı çıkan ve aslında pek isteklisi de olmayan Türkiye değil miydi?
Dostlukla. (Adımı yazamadım: Avni AKSAY)
Avni Bey büyük Rum tehciri 1913 yazında Ege bölgesindeki Rumların terörize edilerek göçe zorlanmasıyla başlamıştır. 1916'dan itibaren Ege ve Güney Marmara Rumları, 1919 ilkbaharında Karadeniz Rumları tehcir edilmiştir. İzmir'in Yunanlılarca işgali, yurdundan sürülen milyona yakın mülteciye güvenli bir sığınak sağlama amacına yöneliktir.
Deleteİş işten geçtikten sonra 1923'te mübadeleden başka çare bulunamamıştır; Venizelos sonuçta Yuanistan'ın yıkımına yola açan bir göçü kabul etmek zorunda kalmıştır.
Ege'nin karşı tarafında da Müslüman köyleri terörize edilerek göçe zorlanmıştır.
DeleteAyrıca Venizelos 1922'de Milletler Cemiyetine kendi verdiği teklifi mi kabul etmek zorunda kaldı?
1913'te II. Balkan Harbi'nden sonra sulh yapılınca, Doğu Trakya'daki 50bin Bulgar, Bulgaristan'daki 50bin Müslümanla mübadele edildi. İttihatçılar o tarihte benzer bir teklifi Yunanistan'a da yaptılar ama Yunanistan reddetti. Fakat 1922'deki Mudanya Mütarekesi ile Yunanistan mübadeleyi kabul etti ve Lausanne Sulh Muahedesi ile de teyid edildi.
DeleteSon 2 asırda türk ve yunan toplumlarının ortak yararına gerçekleşmiş iki hadise varsa, biri mübadele ikincisi Nato üyeliğidir. İkinci dünya savaşına iki toplumda azınlıkları ile birlikte girseydi, 1915 Ege'nin iki yakasında da tekrar edebilirdi. Kim düşündüyse ilk iyi düşünmüş.
DeleteThis comment has been removed by the author.
ReplyDeleteYahu tebrik edilecek ne var, kendi toprağındaki bir yapının işlevinin değiştirilmesi niye tebrik edilsin ki? Kime karşı kazanılan bir zafer bu veya nasıl bir başarı?
DeleteBunun yerine, hep sözü edilen İslamofobiye karşı bir kilise, bir havra ziyareti yapılsa şık bir jest olmaz mıydı, bu jest Türkiye'nin dünyada itibarını artırmaz mıydı? Bir öz güven belirtisi olmaz mıydı?
Aynı şekilde bir cemevi ziyareti ile cemevlerine yasal statü verilmesi iktidarın gücüne güç katmaz mıydı?
Sevan bey'in 6. maddede belirttiği tam da bu işte. Adamlar zihinsel, kültürel olarak esnek değiller. Genleri buna müsaade etmiyor. Bu yüzden de köklü, güçlü bir kültür iktidar kuramadılar. Anadolu'nun sıradan bir yobazının zihinsel etkinlik seviyesini aşamadılar.
Internet gercekten acayip bir yer. Daha dun su cumlenin tersini okudum:
ReplyDelete"Ayasofya’nın sıvanmış mozaiklerini gün yüzüne çıkaran Atatürk’ün müzesi değil, 1850’lerde Sultan Abdülmecit’in izniyle Fossati biraderlerdi. Benzerine dünya tarihinde ender rastlanan bir karardır."
Benim okudugum kadariyla eski gravurlerde fresklerin acik oldugu ve hatta ibadetin dahi bu sekilde yapildigi, sivalarin ise Fossatilerin yaptigi restorasyon sirasinda dokulen mozaiklerin korunmasi amacli yapildigi idi. Bunun asli nedir? Ataturk mu actirdi, Abdulmecit mi?
-Mustarip değil Muzdarip olacaktı. TDK ya bakınız!
ReplyDelete-Ulkeler arasında dostluk yoktur menfaat ve çıkar ilişkileri vardır. Kimin ne dediği bu yuzden pek önemli değil. Biz menfaatimize bakacağız.
- Türkiye Muz Cumhuriyetinden Islam Cumhuriyetine geçmişse bu sevinilecek bir durumdur . Saygilsr
peki ne yapacagiz? cok iyi analiz evet. fakat eylemsizlik, eylemsizlik bizi yok eder.
ReplyDeleteThis comment has been removed by the author.
ReplyDeleteSevan hocam türklerin farslardan aldigi moselmanlik, hint mistisizmden aldigi tasavvuf ve kadim şaman adetleriyle oluşturulan bir din yani müslümanlık halkın dinini oluşturmaktadır. Bu malesef müslimlik değildir. Hele yönetim; asla islam degildir şirk ve küfür düzenidir. Yöneticilerin ve yasaların islamla savaşmasına rağmen Islam devleti demek Islam'a iftira olmaz mı?
ReplyDeleteOnunuzdeki pazar gunu youtube daki yayinda "Osmanli daki misyoner okullarini" irdeler misiniz? Yayinlarda birkac kez sordum, arada kaynadilar sanirim. Kimilerine gore nifak tohumu ekiyorlardi, tabi ki sistemin mevcut okullarindan cok daha iyi egitim veriyorlardi. Kucuk bir soru gibi benimkisi ama tanzimatla baslayan bir batililasma macerasinda sadece gayrimuslimlere yonelik faaliyetlerine izin verilen bu okullarin dogu hristiyanlarini devsirme agendasi oldugu da acik. Boston dan sevgi ve selamlar,
ReplyDeleteMadem siva altinda fresk ve ikonalar bu kadar uzun müddet yasayabiliyor, simdi tekrar sivanabilir. Belki perdeden ve siyah isiktan daha iyi bir cozum olur. Bence yine Fossati gibi isten anlayan bir güclendirici gelip kubbeyi ve sutunlari güclendirmeli, ikonalarin falan da artik özel bir sivasi bulunup sivanmali.
ReplyDeleteInsanlar bu fresk ve ikona isini epey dert etmeye basladilar, bugün camide resim olursa yarin putlar portreler geri gelir diyorlar. Camiye Tayyip resmi bir kere asilirsa isler karisir diye korkuyorlar.
(Bir senaryo) Turkiyenin 1944'deki yıkık ve kaybetmiş Almanya haline gelmesi bu sistemin temelini kökten değiştirebilir mi? Yoksa bu kabuğun değişmesi tanrının üfürmesiyle mi olur?
ReplyDelete44 değil 45 olmasın.Ve emin olun Almanya o sıvayla kapatılmıs fresklere benzer dostum.
DeleteŞunca gerçeğe cevap olarak rumlar şöyle yunanlar da bunu yaptı ermeniler lololo yazan amipler hala var mı ya???
ReplyDeleteYıllardır gidişat konusunda yapılan tüm uyarıları göz ardı ederek, ’Kemalizm ile mücadele’ ve ’Azınlıklara iyi davranma’ konusunda öve öve bitiremediğiniz şahsın son icraatı sizi üzmüş görünüyor. Eğer Dürrizade’nin Atatürk hakkındaki fetvası uygulansaydı, bu elim hadise hiç yaşanmaz, arkadaş da büyük ihtimalle şu anda Pontus Cumhuriyeti’nin azınlık tebası olarak Rize pazarında darı satıyor olurdu; ancak kader o yönde tecelli etmedi maalesef (!)
ReplyDeleteCumhuriyetin ‘Temel tasarrufu ülkeyi azınlıklardan arındırmak’ değildi gerçi, ama öyle bile olsa, bunda azınlıkların özellikle işgal yıllarında oynadığı meşum rolü yok saymak insafsızlık olur. Bugün azınlıklar için ağlıyorsunuz. Oysa Onlar Istanbul ve İzmir’in en karanlık günlerinde gülüyorlardı. Ülkeyi kuranlar bir sonraki savaş ve işgal girişiminde aynı senaryoların tekrarlanması riskini göze alabilir miydi sizce?
19 ve 20. Yüzyılda çıkmış üç savaşın üçünde de Yunanistan’ın saldırgan taraf olduğunu, üç savaşta da Türkiye’den daha fazla toprak koparmak için burada yaşayan Rumları bahane ettiğini inkâr mı ediyorsunuz? Bu bağlamda Yunanistan’ın 1919 işgalini ‘1913-1914’ tehcirlerine bağlamak gülünç kaçmıyor mu? Bu tehcirler olmasa, İzmir’e çıkmayacaklar mıydı? Ellerine geçirebildikleri bütün toprakları ilhak etmeyecekler miydi? Ve Batılılar başlarını çevirdiği anda orada yaşayan insanlara Mora’da yaptıklarını yapmayacaklar mıydı?
‘Yunanistan’a karşı adım adım yükseltilen provokasyon’ iddianız karşısında insan gülmekle ağlamak arasında kararsız kalıyor. Onların -Yeryüzünde kimsenin tanımadığı- hava sahalarının 6, değil 10 mil olduğu iddiası, kara sularını 12 mile yükseltmenin en doğal hakları olduğu iddiası provokasyon sayılmıyor; Türkiye dışındaki tüm bölge ülkeleriyle ilkokul çocukları gibi gizli gizli buluşup, Münhasır Ekonomik Bölge adı altında -8300 km kıyı şeridi bulunan bir ülkeye- s...tirik bir harita dayatmak provokasyon olmuyor, öyle mi?
Ayasofya’ya herkes gibi üzülüyorum tabii, fakat kusura bakmazsanız Yunanistan’ın canının yanmasına hiç üzülmüyorum. Yıkılan katedrallere gelince, Türkiye’de eser miktarda gayrımüslim mabedi vardır. Ya siz, Atina’da kaç cami olduğunu, beş yüz yıllık İslam beldeleri, Revan ve Selanik’te bugün kaç türbe ya da minare kaldığını söyleyebiliyor musunuz? Âlicenaplık dünyanın hiç bir yerinde tek taraflı değildir.
"Ya siz, Atina’da kaç cami olduğunu, beş yüz yıllık İslam beldeleri, Revan ve Selanik’te bugün kaç türbe ya da minare kaldığını söyleyebiliyor musunuz?"
DeleteAradaki fark şu: Türkler Yunanistan'da, Emeviler Iberya ve Oksitanya'da işgalci, sömürgeci güçdü ancak Yunanlar bu toprakların yerlisidir. Ayasofya'nin cami yapılması kültürel soykırımdır
İşte Sevan Nişanyan'ın karşı olduğu Kemalist zihniyet ve hamaset dolu milli tarih yalanları tam da budur:
Delete'Onlar yaptı biz de misilleme yaptık, onlar yapmasa biz de yapmazdık. Biz aslında sadece kendimizi savunduk'
Doğrusu bu kadar objektif ve insancıl bir mantık karşısında insanın hayranlıktan gözleri doluyor (!) Yani beş asır bir toprağı vatan haline getirmek için yeterli bir süre değil ve ‘işgalcilerden kalma’ yüz küsür minareyi traktörlerin arkasına halatlar bağlayarak indirmek, ne kadar türbe, hamam ve kervansaray varsa iş makineleriyle tahrip etmek medeniyet oluyor öyle mi? Atina’nın on kilometre dışına minaresiz, soğuk hava deposu gibi s…tirik bir bina yapıp, onu dahi açmaktan imtina etmek çok uygar bir davranış oluyor. Bu arada merak ettim, sadece İberya’da Araplar ve Balkanlar’da Türkler mi işgalci sayılıyor, yoksa İngiltere’de Keltlerin ‘işgalci Sakson ve Normanlardan kalan kale ve mâbetleri de yıkması gerekir mi? Fransa’da durum biraz daha karışık sanki; Yerli Galyalıların (!) kimi işgalci sayması lazım? Romalıları mı, yoksa Frankları mı?
DeleteYeterli olabilseydi 567 yıl sonra dünyaya kılıçla poz verilip "kılıç hakkı", "fetih ganimeti" gibi kavramlara sığınılır mıydı? 567 sene geçmiş kafa aynı kafa. Fethede ede bitiremeyen sensin, karşı tarafın da bu retoriği makul bir şekilde kabullenmesini bekliyorsun. Bu ne demek? İlk fırsatta tepenize gene bineceğim ulen demek. Bu kadar basit.
DeleteHocam osmanli orta dogu savaslariyla bitkin dusmemistir. Orta dogu savaslarinda osmanli gibi koleci ve somurgeci bir guc umdugunu bulamamistir. Sebebi haluhazirda musluman olan cografyalarda talan ve yagma osmanli askerlerinin, ekseriyette yenicerilerin, disinin kovugunu bile dolduramamistir. Fakat avrupaya yani musluman olmayan cografyaya olan saldirilarinda korkunc derecede acimasiz olmuslardir. Ceplerini para pul altin gumus ganimet ve de kadinlarla doldurmuslardir.
ReplyDeleteSevan bey, Aziz Nesin'in söylemiş olduğu "-Bir Müslüman, Atatürk'ü seviyorsa ya aptaldır ya sahtekar" lafını nasıl değerlendiriyorsunuz?
ReplyDelete"Müslüman" kavramıyla ilgili bir belirsizlik var burada.
DeleteBildiğiniz gibi Türklerin tamamına yakını Müslümandır. Aralarında 'Atatürk'ü sevenler' sayıca az değil.
"...ve bu insanlar(ın en azından bir kısmı) sahtekâr veya aptal değildir." diye devam etmediğiniz sürece soruya yanıt vermiş olmadığınızın farkındasınız, değil mi?
Delete@ derdo@ ben ne muslumanim, ne de ataturk tapicisiyim.
Delete@ Kurdo
DeleteAziz Nesin de aynı şekilde ne Müslümandı, ne de Kemalistti. Abdurrahman Dilipak ile konuştuğu yarım saatlik bir programda bu sözleri burada kendi ağzından dinleyebilirsin.
Açıkça şunu söylüyor:
" Hiçbir Müslüman Atatürk'ü sevmez. Niye sevsin ki? (Atatürk'ün) yaptığı hiçbir şey İslam'ın lehine değildir. Eğer bir kişi hem Atatürk'ü seviyor hem de Müslümansa, ya ahmaktır ya sahtekardır ya da cahildir. "
Şurada Aziz Nesin'in ağzından başka bir Kemalizm tenkidi var.
Ve bir de bu linkte benzer bir konuşmasına bakabilirsin.
Bir çift söz de 2.madde için: Atalarımızın bir avuç yağmacı soyundan olduğuna kim kimi inandırdı bilemiyorum; zira Bedevî misyonerleri fikir ve ruh dünyalarına tecavüz etmeden önce, Mevlânâ-Yunus çizgisinde gayet medeni, çelebi insanlarmış. At üstünde gelenlerin de yağma amacıyla değil, başka kavimlerin (hususiyetle Moğolların) baskısından kaçarak kendilerine yurt arayan kimseler olduğu anlaşılıyor
ReplyDeleteEsasen, hiç bir ilmî dayanağı olmayan ve daha ziyade kahvehane sohbetlerine yakışan bu ‘yağmacı Türkler’ veya ‘yağmacı Osmanlı’ söylemini had safhada sübjektif buluyorum. Kale muhasaralarından sonra askere üç gün yağma izni, genel geçer bir Ortaçağ âdetiydi ve tarih bugüne kadar, Haçlı sürülerinden daha gaddar ve açgözlü bir yağmacı güruhu kaydetmemiştir. Osmanlı’ya gelince, 14 ve 15. Yüzyıllarda iliği kemiği çoktan Bizans tarafından tüketilmiş, kıçı yamalı Balkan köylüsü (ve krallarının) nesi kalmıştı ki yağmalayacak? Boş laftır bunların hepsi. Kayda değer tek yağma 1520’de Mısır’da oldu, ki neticede oradan alınan ganimet de başkalarından yağmalanmıştır. Belki bir ikincisi Viyana’da olabilirdi; onu da beceremediler. Bunların hâricinde akıncıların heybelerine attığı -affedersiniz- bir kaç g...boklu şamdan ve ipekli kumaşın mesela İspanya’nın üç asırlık Güney Amerika yağmasıyla kıyaslanması komiktir. Hele sanayi ve aydınlanma (!) çağında ‘medeni’ İngiltere, Fransa, Belçika ve Hollanda’nın Asya ve Afrika’da gerçekleştirdikleri yağmanın yanında Osmanlı’dan bahsetmek sadece komik değil, ayıptır da.
Bazen Osmanlı İmparatorluğu ile geçmiş muhasebenizi Kaptan Ahab’ın Moby Dick’le olan mücadelesine benzetiyorum. Ve bildiğiniz üzere Moby Dick her defasında kazanır.
Bugünkü Kazakistan'daki Oğuz Yabguluğu topraklarından Maveraünnehir'den Anadolu'ya uzanan sahaya Oğuz/Türkmen göçünü esas tetikleyen 11. asır başındaki Para-Moğol Hitay yayılmasıdır. Hitay yayılması Avrasya stepinde doğudan batıya doğru zincirleme bir halklar göçünü tetiklemiştir, ama bu göç ekser Karadeniz'in kuzeyindeki Avrupa stepi yönünde olmuştur, bir istisna ile, Oğuzların Müslüman olanları ya da İslama ve İslam dünyasına meyledenleri pagan Oğuzlar gibi Avrupa stepi tarafına göçmek yerine Selçuk ailesi önderliğinde güneydeki İslam topraklarına girmeyi tercih etmiştir. Başta Müslüman liderlerle çatışmaktan kaçınılsa da zamanla Gazneli topraklarına gelen Oğuz/Türkmenlerin sayıları arttıkça bu durum Gaznelilerin tepkisi çekmiş ve sonunda Dandanakan Muharebesine yol açmıştır. Bu muharebeden elde ettikleri zaferle Selçuklu çok kısa bir sürede İslam dünyasının lideri haline gelmiş ve Oğuz/Türkmenleri kendi toprakları içinde dağıtmıştır. Ele geçirilen yerlerdeki halihazırda olan Müslüman ekseriyetli tebaa ile Oğuz/Türkmen göçebelerin çatışması Selçukluları Oğuz/Türkmenleri Bizans hududu ile Maveraünnehir hududuna yani kuzeybatı ve kuzeydoğu hudutlarına dağıtmaya itmiştir. Bizans hududundaki Oğuz/Türkmenlerin Bizans toprakları içlerine doğru yaptıkları yağma akınları İmparator Romanos Diogenes devrinde Bizans'ı bu duruma bir son vermek üzere Selçuklulara saldırmaya itmiş ve sonucunda Bizans Malazgirt hezimetine uğramıştır, sonrasında olanlar zaten birçok kişinin malumu.
Delete"medeni" kelimesinin tırnak içinde kullanılarak sahtelik ima edilmesine hiç alışamadım, öylesine eklemek istedim.
Deletesanıyorum bütün tarihi de okumuşsunuz. gotlar, amorium'u/selanik'i yağmalayan emevi orduları, moğollar, sasaniler yok oldu gitti tabi; geriye sadece haçlılar kaldı...
Delete@Adsız/unknown
DeleteHaçlılar da çoktan yok oldu gitti aslında da, Müslüman dünyasında modern çağ Batı kolonyalizm, emperyalizm ve kapitalizmi sıklıkla haçlı zihniyetiyle irtibatlandırıldığı için en azından zihniyet olarak hala varlar gibi bir intiba var, halbuki ikisi çok farklı şeyler. Bugünkü Batının Hristiyanlığı bile tartışmalı, onun yerini etnik milliyetçilik ve Avrupa ve beyaz milliyetçiliği gibi şeyler aldı, alıyor, ama topraklarında başka halkların onların yerine geçmesine (replacement) eski Hristiyan devirlerindeki kadar engel olamıyorlar, çünkü materyalist, bireyci, ben merkezci olmuşlar, bu durum değişecek gibi de görünmüyor.
''Binlerce yıllık medeniyet ocağı olan bir ülkenin halkının, Orta Asya’dan at sırtında gelen birtakım yağmacıların soyu olduğu fikri genç kuşaklara aşılandı.'' Yani size göre tarihin en önde gelen vandallarından olan İkonoklastlar, iktidar için aile üyelerini öldüren, on binlerce insanı yağma için ölüme sürükleyen Osmanlı padişahları, tahttan indirdiği amcasının, babasının, ağabeyinin gözlerine mil çektiren basileuslar medeni insanlardı, fakat İslam dünyasının büyük dehalarından Nâsırü'd-dîn Tûsî'yi himâye eden Orta Asyalı Hülâgu, ilk dünya tarihi olan Câmiu't-tevârih'i Reşîdü'd-dîn'e yazdırtan Orta Asyalı Olcaytu, Osmanlı entellektüel dünyasının belirleyici-kurucu otoriteleri olan Cürcânî ve Teftâzânî'yi himâye eden Orta Asyalı Timur, İslâm dünyasının en büyük astronomu olan Orta Asyalı Uluğ Beğ, İslâm dünyasının en büyük rasathânelerini inşâ eden Orta Asyalı İlhânlılar ''at sırtındaki bir takım yağmacılar'' idi. İlâveten, Anadolu'yu medeni bir yer hâline getiren kültürlerle bugünkü Anadolu insanının ne ilgisi var? Miletoslu Thales ve Anaksimandros, Efesli Herakleitos ve Smyrnalı Homeros ile bugünkü Anadolu köylüsünün en ufak bir ortak noktası var mı?
ReplyDeleteYanlış düşünüyorsunuz. Ahlaklı insanları kolay yönetemezsiniz. Türkiye herşeyi bir anda yapmaya çalışmasından ötürü kaybetmiştir. Anında yapılacak bir şey varsa o da eğitim reformudur. Eğitim kimsenin umrunda değildir. Az antik yunanların yaptığı gibi felsefik eğitim verelim. Ebeveynler çocuklarını okula göndermekten fazlasını yapmaz. Kolay yönetilen bir toplum ise zenginleşir. Her ülkenin ilk derdi para, türkiyenin ise sıcak para. Doğum oranı azalıyor, dolayısıyla acilen 2023 hedeflerimizi yerine getirelim! Daha sonra ahlak derdine düşeriz.
ReplyDelete