Monday, May 31, 2021

Söyle Sevan Hocam, memleket nasıl düzelir?

Yarın bunlar devrilse, ihtilali yapanlar “patron sen söyle biz yapalım” deyip kapıma dayansa neler derdim? Deneyelim bakalım.

1.      Devlete ve kamuya karşı suçlarda koşulsuz genel af çıkarmalı. (Kişiye ve mala karşı suçlar af kapsamı dışında kalmalıdır. Kanımca kamu malına ve güvenine karşı suçlar da – rüşvet, yolsuzluk, ihaleye fesat... – af kapsamına alınmalıdır. Her koşulda siyasi kan davası döngüsünden kaçınmak gerekir. Bunlar hemen her zaman siyasi amaçlı davalardır. RTE de, henüz hayattaysa, affedilmelidir. Öbür türlüsünün altından memleket sittin sene kalkamaz.)

       2.      31 Aralık 2013 tarihinden sonra AKP hükümetlerinde görev almış kişiler hayat boyu siyasi haklardan mahrum edilmeli. (17-25 Aralık soruşturmalarından sonra hükümetin yanında kalmakta ısrar edenlerin, kamu sorumluluğu taşımaları ahlaken sakıncalı kişiler olduğu varsayılmalıdır. Bundan öte cezalar tehlikeli sonuçlar doğurur; kaçınmalıdır.)

       3.      Cumhurbaşkanlığı sistemi güçlendirilerek korunmalı, ancak herhangi birinin 7-8 yılı aşkın süre görevde kalması kesinlikle önlenmeli. Kendisi ve aile mensupları sonraki hükümette herhangi bir unvanla görev alamamalı. Sonraki İKİ dönemde kendisi, aile mensupları ve müstahdemleri aday olamamalı. (Parlamenter sistemlerin çağı geçmiştir. Birkaç yüz tane işe yaramaz taşra avukatının devasalaşmış bürokrasileri kontrol etmesi fikri geçmiş yüzyılların hayalidir. Uygulamada siyasi partileri kemikleştirmekten ve devleti tümüyle bürokrasilere teslim etmekten başka sonuç doğurmaz.)

       4.      Kamu görevlileri ve kamu görevine aday kişilerin İslam dinine her türlü atıf ve övgüsü cürüm sayılmalı. Suçu mükerreren işleyen kişiler – belki sadece “yetkili” kişiler – her türlü kamu görevinden yasaklanmalı. (Örgütlü suç tanımlamaya, parti kapatma vb. tedbirlere gerek yoktur. Pratikte İslam dışında dinlerin övülmesini önlemeye de gerek yoktur. Kamu görevlisi veya görevli adayı olmayanlar, istedikleri dini istedikleri şekil ve ölçekte övebilirler.)

       5.      Kamuya ait imam hatip okulları kapatılmalı. (Özel okullar serbest olmalı, hatta teşvik edilmelidir.)

       6.      Hoparlörle ezan okuma ve diğer dini propaganda yasaklanmalı. (Doğal sesle okuma serbest olmalıdır).

       7.      Atatürk’ün şahsı ve “ilkelerine” her türlü atıf anayasadan ve yasalardan kaldırılmalı, kamu eğitimi müfredatından ayıklanmalı, devlet dairelerinde Atatürk ve diğer tartışmalı siyasi figürlerin resimlerinin asılması yasaklanmalı. (Devletin resmi dini olmadığı gibi resmi ideolojisi de olmamalıdır; Atatürk tapkısının doğal refleksle karşıtını ürettiği göz önüne alınmalıdır. Özel okullara belli serbestlikler tanınabilir.)

       8.      Türkçenin yanısıra herhangi bir dilde yaygın/örgün eğitim verme kararı yerel yönetimlere bırakılmalı. (Devlet her türlü yerel ve bölgesel dilde eğitim imkanlarının geliştirilmesi için gereken tedbirleri – araştırma, eğitim malzemesi, fakülte vb. – alır.)

       9.      Eğitimde İngilizce seferberliği başlatılmalı. (Zihinlerin ve kariyerlerin dünyaya açılması için şarttır). Ortalama her okula bir öğretmen düşecek şekilde yabancı öğretmen istihdamı sağlanmalı. (Yabancı öğretmen alımında Batılılar kadar Afrika, Asya ve Karayip ülkelerinden gelenler göz önüne alınmalıdır.)

       10.   Yargıda TC vatandaşı olmayan kişilerin uzun süreli sözleşme bazında görev alabilmesi sağlanmalı. (Mevcut sistem tamamen çürümüştür; başka türlü yargıya güvenin sağlanması imkansız görünüyor.)


36 comments:

  1. Replies
    1. A) Çünkü milletin yüzde ellesi suçsuz olduğuna inanıyor,

      B) Çünkü şimdi affetmeyenler, 10-20 yıl sonraki dalgada kendileri affedilmeyi umamazlar.

      Delete
    2. A) Alman milletinin 50%sinden çok daha fazlası Hitler'in suçsuz olduğuna inanıyorlardı,

      B)10-20 yıl sonra aynı film tekrarlayacaksa, Erdoğan diktatürası ebedi sürmeli.

      Delete
  2. Hocam valilik denen makamı ebediyen tarihin çöplüğüne gönderirdim. Dikkat edin Türkiyenin tüm valileri birbirine benziyor hiç istisnasız.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Doğru. Kaymakamları da unutmayalım.

      Delete
    2. Türkiye 20-25 bölgeye ayrılmış bir federasyon olsaydı, heryerin valisini kaymakamını halk kendi seçerdi.

      Delete
    3. Türkiye'de valilierin seçimle gelmesi ve yerel yetkileri olması yerine Ankara'dan atanmasının hikayesi de 1924'te Terakkiperver Fırka'nın güçlenmesini engellemek iktidarı tek elde toplamak.

      Delete
  3. Sevan Bey nacizane fikirlerimdir. Yayinlarsaniz sevinirim.

    1. Sevan bey burada once beni affedin demis ancak kamu mallarini somuren vergi kaciran 5 li ceteler vb hepsi bu kategoride. Kamu mali da bizim mulkiyetimizdir. Kaz daglarini s.kenleri niye affedelim?

    2. 31 Aralik 2013 oncesi AKP uyeleri ve destekcileri bu rejimin insasinin yolunu acmislardir. Cinayetten ayni derecede sucludurlar.

    3. Parlementer sistemin islevi cozum bulmak degil, bulunan cozumun maximum fayda saglamadir. Tikanan sistemlerde diktatorluk iyidir ama Caesar sonrasi Roma, tek adamligin yikilisa goturdugunun ispatidir. Istediginiz bu ulkedeki insanlarin mutlu yasamasi degil de ulkenin yikimiysa yeni sistemi tercih ediniz.

    4. Inonu donemine mi donelim yani? Almanya'da CDU varken bizde de IDU olur.

    5. Ozel okullarimiz birkac nadir ornegi disinda eskinin kamu okullarimiz yanindan gecemiyor. Nisantasi Universitesi diplomasi ne ifade eder allasen?

    6. Bu maddeye katiliyorum.

    7. Ideolojisi olmayan devlet olabilir mi? Mevcut ideoloji yerine koyacagimiz yeni ideoloji ne olmali?

    8. Yapalim da o yerel dillerde orgun egitime imkan verecek kadar bilimsel, tarihsel ve edebi kaynak var mi? Lazca hukuk fakultesi mi acalim?

    9. Bilgisayar basinda MMO oyun oynayan bir cocuk ingilizceyi okulda ogrenebileceginde kat be kat daha iyi ogreniyor. Hocalik sistemi bitiyor.

    10. O olmaz iste. Oyle bir sey ancak savasta dumduz edilmis Almanya gibi yerlerde olur.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Mülkünüzü güle güle kullanın. Birinci maddeden sonrasını okumadım.

      Delete
    2. Yüksek Şatodaki AdamJune 1, 2021 at 11:25 PM

      1. Yeni bir başlangıç lazım. 28 Şubat dönemindeki yolsuzluklar da korkunçtu. 2001 krizi ile sonuçlanan süreçte ülkenin 100 milyar dolar civarı parasının nereye gittiği belli değil. Üstelik o günlerde GDP 180 milyar dolar civarı idi. Bugünkü gibi ca 700 milyar değildi. Oranlarsak 28 Şubat hırsızları bugünküleri döver.

      2. Hayır bu rejimin temelleri 1913 askeri darbesi ile atıldı. Rejimin birazcık gevşetilebildiği 3 dönem var: 1)1950-1954 2) 1983-1989 3) 2002-2013. Her 3 dönemde de Türkiye hızla özgürleşti ve zenginleşti. Ama İttihatçı bürokrasi her seferinde geri gelmeyi becerdi.

      3. Parlamenter ya da başkanlık farketmez. Esas sorun merkezi devlet. İsviçre veya ABD tipi silsileli federatif bir sistem şart, merkezi dengelemek için. Valilik ve kaymakamlık ile il ve ilçe belediye başkanlıkları birleşmeli, seçimle göreve gelmeliler.

      4. Teorik tutarlılık gerekli. Laik bir devlette kamu görevlileri görevlerini yaparken herhangi bir dine referans verememeli. Özel hayatta istediklerini yapabilirler. Özel hayatlarından sorumlu tutulamazlar.

      5. Özel okulların kalitesi o okullara giden öğrencileri ve velileri ilgilendirir. Başkasını ilgilendirmez.

      6. Ben de

      7. Devletin ideolojisi olmaz tabii ki. Çünkü 3 kişiden daha büyük her insan toplumunun içinde değerleri ve çıkarları farklı olan kesimler oluşur ve bu kesimlerin çatıştıkları alanlar belirir. Psikolojinin ve sosyolojinin temel gerçeklerindendir bu. Bu yüzden farklı çıkar gruplarının kendi değerlerini yansıtan ideoloji-LER-i olur. Demokrasi zaten bu farklılıkları yönetmeye çalışırken belirmiş bir yönetim sistemi. Yok eğer " ortak hikaye ve değerler" ise derdimiz, Türkiye'nin hikayesi kemalizm olamaz. Olamadığı geçen 100 yılda görüldü. Bu konuda Nişanyan'ın Yanlış Cumhuriyet kitabında ayrıntılı bilgi var. Ortak Hikaye kendiliğinde tarihi süreç içinde belirir. Birisinin "Hikayeniz bu olacak! Olsun!" demesi ile olmaz. Denenmiş. Hiçbir yerde hiçbir zaman olmamış. Sonuç hep felaket.

      8. Bu, böyle bir hizmeti talep edenlerin ve yerel yönetimlerin sorunu. Başkasının düşünmesi gereken bir problem değil. Bence bütün K-12 eğitimi tamamen ilçe belediyelerine verilmeli. Herkes çocuğunun en iyi eğitimi almasını ister. İlçe belediyelerinin MEB'den çok daha iyi bir iş çıkaracağından eminim. Bugünkü sistem çökmüş durumda zaten.

      9. İngilizceyi, anadili İngilizce olan bir öğretmenden öğrenmek, online'dan öğrenmekten daha verimli. Daha interaktif. Sınıf ortamı konsantrasyonu da olumlu etkiliyor. Türkiye'ye Anglo-Sakson ülkelerden, Karaibler'den, Afrika'dan, Asya'dan anadili İngilizce olan 100.000 yeni mezun öğretmen getirsen aylık maliyeti 150 milyon dolar civarı olur. Yıllık maliyeti 2 milyar dolardan az. Türkiye için çerez parası. Karşılığında getirisi çok yüksek. Bütün bir internet dünyasının kapıları açılır. (Şu da var tabi: Meraklısı İngilizce kaynaklardan Türkiye'de anlatılan Kemalist ve İslamcı tarih yorumlarının çöp olduğunu hemen anlar. Kemalistler ve İslamcıların bu işe soğuk bakması biraz da bundan)

      10. Bal gibi olur. Devletin işi eğer halka hizmet etmek ise T.C. vatandaşı olmak niye bir önkoşul olsun? Hizmeti kim en iyi verecekse ona gidilir. Buna karşı çıkmak için hizmet alan değil, hizmet vermeye talip, bu hizmeti verirken de güç ve rant beklentisi olan biri olmak lazım gibi geliyor bana.

      Delete
    3. @YŞA

      2. Hayır bu rejimin temelleri 1913 askeri darbesi ile atıldı. Rejimin birazcık gevşetilebildiği 3 dönem var: 1)1950-1954 2) 1983-1989 3) 2002-2013. Her 3 dönemde de Türkiye hızla özgürleşti ve zenginleşti. Ama İttihatçı bürokrasi her seferinde geri gelmeyi becerdi.

      2002-2013 aralığının Kürt açılımına denk düşen kısmı sırasında zorunlu askerlik yaptım. Komutanlarım arasında Kürt açılımından dolayı açık açık hükumete sövenler vardı. Böyle askeriyenin olduğu ortamda hükumet ne kadar reform yapabilirdi diye sormadan edemiyorum.

      Delete
  4. Ben böyle memleketin anasını avradını sikiyim.Hakkı Kula denen vatandaşın 2 numaralı yorumuna bak hocam.Laik kesimin barışçıl olanlarından biri muhtemelen bu vatandaş.Ama bu kafayla barış falan olmaz.Döngü devam eder.

    ReplyDelete
  5. Birkaç ay önce küçük bir hesap yapmıştım, o hesaba göre:
    MEB'e bağlı yabancı dil öğretmenlerine 1 senede verilen paranın tamamını 8. sınıf(medyana yakın olduğundan bu sınıfı seçtim, sınıf küçüldükçe öğrenci sayısı artıyor) çocuklarına pay ettiğimizde kişi başı 600$'a yakın bir para oluyor. Dünyanın çeşitli yerlerinde İngilizce öğrenmeye gönderilebilirler hem de dünyayı görmüş olurlar.
    Anadili İngilizce olan biriyle 5 gün geçirmek bile bu çocukların çoğunun 12 senede öğrendiklerinden fazla İngilizce öğrenmelerini sağlar ki o parayla (ve o kadar öğrencini yaratacağı taleple) çok daha uzun süreli kurslara katılmaları sağlanabilir.
    Şuanki sistemde zaten çocuklar İngilizce öğrensin diye değil öğrenmesin diye uğraşılıyor.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Elinden geldiğince yurt dışına gönder, amenna, ama her yıl 20 milyon çocuğu gönderemezsin. Yurt dışını içeri taşımak daha pratik.

      Delete
    2. İlk 3ü zırva. Geri kalan 7si teoride güzel, pratikte muhal. Çünkü realist değil. Kapı gibi Türkiye ve Ortadoğu gerçeklerini gözardı etmek ciddi hayalperestlik.

      Delete
    3. @Ulungur

      Türkiye ve Orta Doğu şartlarını bahane etmek yaşadığımız çağı ve yeni nesli anlamamaktır. İnternet neslini eski yöntemlerle uyutmak mümkün değil, mazinin bayatlamış ideoloji ve anlatıları gençleri tatmin etmiyor artık. Gömlekte yama yapıla yapıla yama yapılacak yer kalmadı, değiştirme vakti geldiyse gömlek yenisiyle değiştirilir (basit bir iktidar değişikliğini kastettiğim anlaşılmasın, çok daha köklü değişikliklerden bahsediyorum, günlük siyaset muhabbetlerine takılacak değilim zaten).

      Delete
  6. “Patron sen söyle biz yapalım” pozisyonunun imkanlarını sonuna kadar kullanmamışsınız gibi geliyor bana. Eğer bu söylediklerinizle yetiniyorsanız, memleket ancak alçak sürünmekten diz üstü sürünmeye ‘yükselir’.

    Belini doğrultmak için başka maddelere de gerek var. Yapılabilirlik imkânı varsa, tarihi camileri belediyelerin bünyesine aktarır, Diyanet’i devlet bürokrasisinden tedricen de olsa çıkarırım.

    Güçlendirilmiş başkanlık diyorsunuz. Denetleme, hesap verebilirlik ve şeffaflık sağlanması konusunda ne yapacağız?


    Kürt dili orada hala sancılı bir şekilde duruyor.
    Sevan patron, yazınızın daha kapsamlı olmasını beklerdim. Yoksa ilk elde yapılabilir olanları yazmışsan, bunlarda az şeyler değil, eyvallah!

    ReplyDelete
    Replies
    1. Tarihi camileri belediyeye aktarmak felaket olur, peşinen yık daha iyi, acısı azalır.

      Diyanet kaldırılamaz, özelleştirilemez de. Zaman içinde (fazla tantanasını yapmadan) küçültülebilir. Eğitim düzeyini yükseltmeye yönelik tedbir alınabilir.

      "Denetleme, hesap verebilirlik, şeffaflık" 21. yüzyılda anlamı kalmamış boş laflar. Diktatörlük süresini kısaltarak kemikleşmeyi/kadrolaşmayı azaltmak tek makul çare. Bir Başkan yerine 600 tane kasabalı dalyarağa emanet edince daha mı denetlenebilir olacak?

      Kürt dili sancılı peki, eğitimi rahat bırakmaktan öte ne yapalım? Zaza dili ile Arap dili daha mı az sancılı?

      Delete
    2. Yüksek Şatodaki AdamJune 1, 2021 at 11:29 PM

      "Tarihi camileri belediyeye aktarmak felaket olur, peşinen yık daha iyi, acısı azalır."

      Niye? Merkezin yerelden daha hassas olduğunu, daha iyi bir iş çıkardığını gösteren ne gibi bir belirti var? Bence tam tersi olur. İnsanlar kendi ilçelerinin mimari değerlerine daha çok sahip çıkarlar. Çıkmazlarsa da kendileri bilir. Mimari eserler ilçenin değerini arttırır. Bunu ya yaşayarak ya da düşünerek keşfederler illa ki.

      Delete
  7. Herşey harika görünüyor tespitler müthiş te bir milleti birarada tutması gereken-öngörülen aidiyet duygusunu nasıl sağlayacağız Sevan dede bundan hiç bahsetmemişsin ?

    ReplyDelete
    Replies
    1. Milliyetçiliğe dair bir şey söylememişim, değil mi?

      Delete
    2. Yüksek Şatodaki AdamJune 1, 2021 at 11:37 PM

      Bu konuya da Yanlış Cumhuriyet'te ayrıntılı değinilmiş. Bu sorulara meraklı iseniz Yanlış Cumhuriyet'i mutlaka okumalısınız. Katılsanız da katılmasanız da.

      Bu soruyu cevaplamaya şunları düşünerek başlasak?

      ABD'yi birarada tutan şey nedir? İsviçre'yi? İspanya'yı?Nijerya'yı? Hindistan'ı? İran'ı? Mısır'ı? Niye Suriye ve Irak iki ayrı ülke? Niye Arjantin ve Şili iki ayrı ülke? Niye Avustralya ve Yeni Zelanda iki ayrı ülke? Yugoslavya niye birarada kalamadı?

      Delete
    3. This comment has been removed by the author.

      Delete
    4. Yugoslavya bir arada kalamadı, çünkü Almanya'nın kendisi ile rekabet edebilecek bir ağır sanayiye tahammülü yoktu, Fransa ve İtalya dangalak sosyalistleri sayesinde atıl durumdaydı, hâlâ öyle, ancak Yugoslavya dinamizm yakalama potansiyeli yüksek bir ülkeydi, Almanya yıllar içinde geliştirdiği (Ermeni, Yahudi, Çingene) katliam ve içsavaş pratiğini, nato ve abd'yi de yanına alarak rahatlıkla uyguladı.

      Delete
  8. Rüşveti alan da suçlu, veren de suçlu mantığından uzaklaşılmalı. Rüşveti alan veya verenden biri suçunu ispat ettiğinde ceza almayacağının garantisi verilmesi ilkesi benimsenirse kanımca yolsuzlukla mücadelede çok önemli bir aşama katedilebilir.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Rüşvet serbest olmalı. TC devletinde bir nebze olsun rasyonellik ve insancıllık kalmışsa rüşvet sayesindedir. Rüşvet alan memurlar, dogmatik salaklardan bin kata daha sevimli ve insani.

      Delete
    2. Görüyorum ve artırıyorum. Gasp ve haraç da serbest olmalı. Tecavüz zaten serbest olmalı. Bilhassa küçük çocuklara herkes tecavüz edebilmeli. Hatta ilaveten cinayet ve adam öldürme de serbest olmalı. Rasyonalite ve hümanizm bunu gerektirir. :)

      Aksi halde TC devleti, muttasılen içinde bulunduğu Faşizmden kurtulup selamete eremez.

      Delete
  9. Türkiye, Erdoğan'dan sonra her kim gelirse gelsin, (hatta Sevan Nişanyan bile sonsuz salahiyetle gelse) artık dikiş tutmaz, iflah olmaz. Erdoğan'ın bıraktığı muazzam enkazı kim kaldırmaya çalışsa yıpranır. Türkiye'nin önündeki 10 sene kayıptır. Ondan sonrası da belirsiz.

    Hele bir de büyük İstanbul depremi gelirse...

    ReplyDelete
  10. Ya ben dikkat ediyorum, Sevan Bey'in görüşleri jilet gibi keskin. Yorumlara bakıyorum da tüm ahmaklar buraya toplanmış, "Ay şöyle olsun, ay böyle olsun." deniyor. Bizim saf Türk halkını birtakım iyi niyetli erdemli düşüncelerle iyi uyutmuşlar.

    ReplyDelete
  11. Kepaze vergi sistemimize hiç değinmemişsiniz..Yok mu bir planınız?

    ReplyDelete
  12. Birinci madde hariç hepsine eyvallah ta şu 20 senede yapılan hırsızlığı sineye çekmek en zoru...gerçi hesap sormaya ve tahsilata kalksan zaten paralar da Türkiye'de değildir. Çok boktan bir durum. Tam hadi ona da eyvallah diyeceğim ama 17-25 Aralık aklıma geliyor, hasta garantili hastaneler, yolcu garantili havaalanları, geçiş garantili köprüler, zırt pırt faiz düşürülsün deyip zıplatılan kurlarla boka daha çok batışımız ve bence altın vuruş olarak düşünülen kanal istanbul aklıma geliyor ve sinirlerim tepeme zıplıyor. Yok aga birinci madde olmaz.

    ReplyDelete
  13. Ben de ’İhtilal Komitesi’nin ılımlı üyesi Danton olarak 2.,3.,4.,5.,8.,9.ve 10.maddelere muhalefet şerhsiz imzamı koyuyorum. (9.madde için gözümün önüne perukası özenle pudralanmış, eflâtun cüppeli, gıcık bir İngiliz hâkim geldi. Yüksek sesle güldüm. Lakin herif(ler)e Türkçe ve Türk Hukukunu öğretmek çok vakit alır) 1. Madde için af fikrine de katılıyorum; ancak çaldıkları paranın Türkiye’ye getirilmesi ve mâkul bir miktarın, hapislerde süründürülmüş sayısız mağdurun uğradığı zarar ve ziyanın tazmini için kullanılması şartıyla. 6. Madde uygulanamaz. Millet ’Yetişin Ümmet-i Muhammed, din elden gidiyor’ diye sokaklara dökülür. Diyanet’in zaten maksimum 80 Desibel genelgesi vardı. O sınır biraz daha aşağı çekilebilir. 7. Madde de uygulanamaz. Lüzumundan fazla Atatürk bombardımanının beraberinde allerji ve reaksiyon getirmesi memleketin acı bir gerçeğidir. Lakin burası da Danimarka değildir. Laikliğin -maalesef- Atatürk’ün hatırası ve mirasından daha kesin ve keskin bir koruyucusu yoktur. Umdeleri Kamusal hayatın (ve kanunların) dışına çıkarılacak olursa, sözde Siyasi İslamcıların, El Kaide moduna geçip hepimizi kıtır kıtır kesmeleri an meselesidir. Böyle bir şeye izin verilemeyeceğine göre, en doğrusu Gazi’nin -her zamanki gibi- yattığı yerden Türkiye’yi idare etmesi olacaktır.

    ReplyDelete
  14. Türkiye gibi Osmanlı'nın küçülmüş de olsa bir nevi devamı olan bir ülkede devletin resmi dini ve ideolojisi olmaması gerektiği gibi resmi etnik milliyetçiliği de olmamalı, çünkü resmi etnik milliyetçilik bütün Türkiye vatandaşlarını birlik içinde tutacağına ayrıştırıcı ve birbirine düşmanlaştırıcı bir rol oynuyor, tıpkı resmi ideoloji ve resmi din gibi. Devletin resmi dili milli düzeyde (milliyi nasyonal karşılığı kullanıyorum, etnik değil) Türkçe, bölgesel düzeyde Türkçenin yanında diğer yerel diller olabilir (ayriyeten Kürtçe Türkçenin yanında milli resmi dil yapılabilir). Yerel dillerin daha fazla temsili vatandaşları bölmez, tam aksine devlete olan bağlılık ve güvenlerini artırır. Cumhurbaşkanlığı sistemi çeşitli regülasyonlarla bence de korunmalı. Son olarak, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ve camilerin özelleşmesi ve birden fazla cemaatin veya özel kurumun kontrolünde olmaları devletin resmi dini olmaması ilkesiyle en uyumlu politika olacaktır kanımca.

    ReplyDelete
  15. Ingilizce bilenler bakabilir: https://journals.sagepub.com/doi/10.1177/1750698007083889

    ReplyDelete
  16. Hoca devlet üniversitelerini özellikle taşradakileri ne yapacaksın? Benim naçizane fikrim direkt rektörlerine hibe edilmeleridir.

    ReplyDelete
  17. hocam adlar sözlüğünüz müthiş. tebrik ederim. yalnız bir tane isim var bulamadım. tanıdığım bir kızın adı regiman. anlamını o da bilmiyor. ne olabilir?

    ReplyDelete