Monday, June 7, 2021

Varoşlar, oynak kimlikler

Yeni Rabat kilisesi
Rabat adıyla ilk 1986’da karşılaştım sanırım. Ardanuç’un Bulanık köyünde şimdi taşlarını söke söke kelek bir yığına çevirdikleri muazzam bir Ortaçağ kilisesi vardır, adı Yeni Rabat, bulunduğu köy yahut mahallenin adı da aynı. Yapı şüphesiz Gürcü işi, ama 1918 öncesinde Ermeni kilisesi olarak kullanılırmış; köylüler öyle diyor, Çarlık dönemine ait Rus kayıtları da teyit ediyor. Peki Rabat ne demek? Fas’ın başkenti olan Rabat esasen Arapça ribˁat yani “han, kervansaray” imiş, bu da öyle olmalı diye akıl yürüttüm. Kiliseyi han zannetmiş olabilirler mi? Pek mantıklı değil ama olsun diyelim. O zamanlar yazdığım Karadeniz kitabında da böyle yazdım maalesef.

Daha sonra yer adlarına çalışırken fark ettim ki Rabat tekil bir hadise değil, bayağı yaygın bir yer adı. Türkiye sınırları içinde on yedi tane sayabiliyorum, deminki dahil Artvin’de en az üç tane, Ardahan-Çıldır’da bir, Erzurum’da üç, Erzincan’da iki, Dersim’de iki, Diyarbakır-Kulp’ta bir, Batman-Kozluk’ta bir, Bitlis-Mutki’de bir, Mardin-Derik’te bir, Tokat-Erbaa’da bir, bir tane de Hatay-Dörtyol’da. Çoğu mütevazı, uyduruk yerler, hiç birinde kervansaraylık bir durum yok. Başka bir şey olmalı. (Tabii bu arada akla gelebilecek her türlü literatürü tarayıp boş çektiğimi söylemeye gerek yok. Bir iki online sitede “kervansaray” demişler. Ama kaynak ne? Nişanyan!)

Coğrafi dağılım net: bu dağılıma sahip bir yer adı ancak Ermenice – ya da Ermenilerle ilgili bir şey – olabilir. Şüphe etmeyin, Türkçe olsa dağılım bambaşka olur, Anadolu’da, Rumeli’de de (muhtemelen sayıca daha fazla) örnekleri olur. Kürtçe olsa Artvin’de, Çıldır’da, Eğin’de ne işi var. Hatay ilk bakışta saha dışı görünüyor, ama Dörtyol ilçesi büyük oranda Ermeni yerleşimidir, oranın Rabat’ı da ilçe merkezinin hemen dibi, Ermeni mahallesiymiş.

Ermenice eski ve yeni sözlüklerde, lehçeler sözlüğünde, yer adları sözlüğünde böyle bir kelime yok. Eğin’deki Rabat’ın (Şahinler’e bağlı Ekindere mahallesi) adı Ermenice Hrabat diye yazılıyor. Acaba Harabat, yani ören/viran olabilir mi? Malum, bu coğrafyaların en yaygın yer adı unsurlarından biridir. Ama yok, bu hipotezi de eliyoruz. Bir kere harabat daima khı ile yazılır, yumuşak h olmaz, bu ikisi ne Ermenicede ne (eski) Türkçede asla karışmaz. Öte yandan gerek Ermenicede, gerek Sivas-Erzincan Türkçesinde bir kelime asla r ile başlamaz, o baştaki h o halde bir dolgu sesi olmalı, Türkçedeki ıramazan, ırenk, ürüya gibi.

Bir şey dikkatimizi çekiyor. Şavşat-Meydancık’taki Dereiçi (Rabat) köyünü yıllar önce ziyaret etmiştim, tümü Gürcü-Müslüman olan bir bölgenin tek Ermeni köyüymüş, kalaycılık, sepetçilik filan yaparlarmış, yörenin bütün diğer köyleri tepedeyken bu dere yatağında, biraz sığıntı bir yer. Diğeri Şavşat’ın Köprülü (Okrobageti) köyü, daha doğrusu o köyün İspiroğlu (Rabat) adı verilen mahallesi. Burası da Ermenilerin ender olduğu bir coğrafyada münferit Ermeni mahallesi, Ruslar zamanında palazlanmış, hatta bir ara Şavşat’ın ilçe merkezi olmuş. Divriği’nin Adatepe (Pingân) köyünde de benzer bir öykü var. Pingân’ın dış mahallesi Rabat, eski Ermeni yerleşimiymiş, 1915’ten sonra eski Pingan terk edilip köy merkezi buraya taşınmış.

İşe yarar ilk ip ucunu Gürcü/Rus generali Giorgi Kazbegi’nin 1874 yılında Artvin bölgesine yaptığı gezinin notlarında buluyoruz (Türkçesi Bir Rus Generalinin Türkiye Günlükleri, Doruk Y. 2019). 108 numaralı dipnotta diyor ki “Şavşat’ın tüm Hıristiyan yerleşim yerleri ‘Rabat’ olarak adlandırılmaktadır.” Gerçi dipnotu yazarın mı, yoksa Rusçadan Gürcüceye çevirenin mi, ya da Gürcüceden Türkçeye çeviren Rıdvan Atan’ın mı, anlaşılmıyor. Ama konu aydınlanmaya başladı sayılır.

Çözüm hiç ummadığımız bir yerde birden yolumuza çıkıyor. Moskova’daki meşhur Arbat sokağını kurcalarken, neymiş? Ortaçağ’da Moskova surları dışında mevzi tutan yabancı tüccarların pazar yeriymiş, ismi Arapça yahut Arapça-Farsça-Türkçe “sur dışı mahallesi, varoş” anlamına gelirmiş. Hemen Arapça sözlüklere sarılıyoruz, buyurun, رَبَض rabaḍ, çoğulu arbaḍ, Lane’e göre aslen “the lodging place of sheep or goats”, yaygın kullanımda “environs of a city consisting of houses or dwellings”. Vankulu lugatinde rabaḍu’l-medīnet “şehrin çevresi”, ve dahi “bir nesnenin etrafı”.

Türkçeye varoş diye çevirsek uygundur sanırım. Osmanlı kullanımında varoş, aynı kavramın Macaristan ve Sırbistan coğrafyasına özgü biçimidir. Anafikir aynı: kale içinde ya da kasabada Müslümanlar oturur, biraz dışarıya gayrimüslimlerin oturması için yer tahsis edilir. 19. yy sonlarında kasaba çürür, ölür, rabat kalkınır. 20. yy’da rabatı kalkındıranları doğrayıp yerine çökerler. Sonra orası da çürür, ölür, vs..

*

Qazibek
Kazbegi’nin atası olan Qazibek, sanırım Gazi-beg olmalı, 18. yy ortalarında şanı Kafkas dağlarını tutan bir derebeyi, Kafkasya’nın en stratejik geçidi olan Daryal Kapısının hükümdarı. Haritadan bakın görürsünüz, Avrasya düzlükleri ve Rusya ile Yakındoğu arasındaki işe yarar iki kapıdan biridir, Gürcistan’ın kilididir, şimdi gümrük kapısında TIR’lar tam 130 kilometrelik kuyruk oluyor, abartmıyorum.

Tahminimce aslı Oset’tir, çünkü eskiden beri oraların hakimleri Osetlerdir. Adı üstünde Dar-i Âlân: “Al’lar kapısı” (Al, çoğulu Alan, Osetlerin eski adı). 1740’larda Gürcü kralı İrakli İran devletine meydan okuyup Hıristiyan Gürcistan’ı ihya etme davasına giriştiğinde Kazbegi’yi Daryal Kapısına muhafız tayin etmiş, yani özetle “arka kapıyı sen kolla, haracı sen topla, bana bir pay ver” demiş. İrakli’nin macerası hüsranla sonuçlanınca Gazi Beyin oğlu Gabriel, yahut Cebrail, istikbalin Ruslarda olduğunu görmüş, 1801’de Rusların Gürcistan’ı ele geçirmesinde baş rolü oynamış. Yukarıda adı geçen General Mihail Kazbegi (1840-1921) bu zatın torunu. 1874’te Osmanlı diyarındaki Şavşat, Ardanuç, Batum yörelerini üç ay gezip modern tarihte ilk kez bu ulaşılmaz yerlerin ayrıntılı raporunu çıkarmış. 1877-78 Osmanlı-Rus harbinde yararlıklar göstermiş, daha sonra yıllarca Varşova garnizon kumandanlığı yapmış, 1905 ihtilalinde isyancı halka ateş açmayı reddettiği için çar tarafından görevden alınmış.

Mihail’in amcaoğlu olan Aleksandr Kazbegi ise, kısmet, Gürcü milli ve devrimci edebiyatının büyük ismi. 1882’de yazdığı Baba Katili adlı romanı Gürcülerin Vatan Yahut Silistre’si sayılıyor. Dünya tarihinde de bir yeri var. Romanın baş kahramanı olan devrimci Koba, pek çok başka Gürcü genci gibi genç Yosef Cugaşvili’nin gönlünde ihtilal ateşini tutuşturmuş. Yosif yıllarca Koba adıyla devrimci eylemlere katılmış, sonunda polis Koba dosyasını çözünce isim değiştirip Stalin adını almış.

Kazbegi'lerin makamı olan Stepantsminda kasabasının ana meydanında şimdi Aleksander’in görkemli bir heykeli duruyor. Geçen ay dibinde resim çektirmiştim, şimdi bulamıyorum. Tam o meydandan görünen dağın adı da Kazbegi, Kafkasların en yüksek doruklarından biri.   

13 comments:

  1. R ile başlamama Türkçe için genel bir özellik midir Sivas Erzincan Türkçesine has bir özellik midir?
    Ve var ise gerekçesinin izahı, belirtirseniz sevinirim

    ReplyDelete
    Replies
    1. Genel olarak Türkçede r ile başlamaz, içdoğu Anadolu ağızlarında telaffuz bile edemezler.

      Ruspî > hruspî > orospu aynı hadisenin İstanbul ağzındaki bir örneği.

      Delete
  2. Pera (Galata) da benzer anlamda olmalı

    ReplyDelete
  3. Gerçekten de şu örnek ile tam oturdu çözümleme. Tortum Kalesinin hemen dibindeki köyün adı Rabat. Teşekkürler üstad aydınlandık.

    ReplyDelete
  4. Şimdi Osmanlıca lugate de göz attım. Rabız kelimesi için "Koyun ağılı" karşılığını vermiş.

    ReplyDelete
  5. "Rabad: Ve şehrin sûr ve bârûsuna ve şaranpoya denir; Esâs’ın beyânına göre varoşa ıtlâk olunur. Ve koyun ve keçi mandırasına ve ağılına denir" (Asım Efendi, Kamus Tercümesi)

    ReplyDelete
  6. Öte yandan gerek Ermenicede, gerek Sivas-Erzincan Türkçesinde bir kelime asla r ile başlamaz, o baştaki h o halde bir dolgu sesi olmalı, Türkçedeki ıramazan, ırenk, ürüya gibi.

    Hint-Avrupa dillerinin Anadolu koluyla, Hattice ve Hurro-Urartu dillerinde de kelimeler hemen hemen asla r ile başlamıyor, gördüğüm kadarıyla Frigcede de r ile başlayan kelimeler nadir. Anadolu-Ermeni Yaylası hattında Hint-Avrupa göçlerinden öncesinden gelen bir substratum etkisinden kaynaklı muhtemelen.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Antik Yunancada aynı özellik var, hem imlaya yansıyacak kadar temel bir kural. hRodos, hRoma, hrapsodía vs.

      Delete
    2. @Sevan Nişanyan

      Doğru, onu atlamışım. Yunancada kelime başlarındaki r'lerden önce gelen dolgu h'si zamanla ortadan kalkmış. Hangi lehçelerde ne zaman ortadan kalktığı tartışmalı bir konu, hangi tesirlerle ortadan kalktığı da.

      Delete
  7. hocam şavşatlılar ve ardanuçlular genelde yumuşak huylu insanlardır. ermeni karışımının etkisi olabilir mi? :) çünkü gürcüler tanıdığım kadarıyla harbe darbe yatkın halktır,lazların ve rize-trabzon havalisi halklarının hırçınlığı kadar olmasa da :)

    ReplyDelete
    Replies
    1. Yok, Şavşat ve Ardanuç'ta pek Ermeni karışımı yok. Ermeni yerleşimlerinin hepsi 19. yy'da koloni olarak kurulmuş, entegre edilmemiş, 1918-1920'de tertemiz etmişler.

      Sözünü ettiğiniz "yumuşak huyluluk" acaba 1878-1918'de Rus idaresinde yaşamış olmaktan kaynaklanmış olabilir mi?

      Delete
    2. Borçka ve Murgul gibi bölgeler de Rus idaresinde yaşadı ama adı geçen ilçelere göre bura halklarının çok daha savaşçı bir karakterleri var.

      Delete