Klasik devir Arapçasında nefret “kaçışma” demek, özellikle bir insan ya da hayvan grubunun ürküp çil yavrusu gibi dağılması.
16. yüzyılda Osmanlı’nın
klasik Arapça-Türkçe lugatini yazan Vankulu Mehmed Efendi’ye göre nefâr “kaçmak”,
nüfûr ve nefret “bir cemaat ürküp taşra çıkmak”, nifâr “kaçğunlık”,
nefr “dağılmak manasına gelür”, istinfâr “ürkmek manasına da gelür”.
Yevmün-nefr yahut leyletün-nefr “(hac esnasında) halkın Mina’dan
göçtüğü gün/gece” demektir.
Yunanca tam kelime
karşılığı phébomai fiil, phóbos isim. Homeros’taki asli anlamı “kaçışmak”,
özellikle savaşta ani korkuyla dağılmak. İliada’da dokuz veya on yerde bu
anlamda geçiyor, misal 15.396, ἀτὰρ Δαναῶν γένετο ἰαχή τε φόβος τε “while
the Danaans with loud cries turned in flight”, Azra Erhat çevirisinde “Danaoların
çığlıklarla kaçmaya başladığını”. Mitolojide şahıslaşmış haliyle Phobos, savaş
tanrısı Ares ile Afrodit’in evladıymış. Bence mükemmel bir imge, Afrodit çünkü
burada “aşk tanrıçası” değil, insan ruhunu esir alan tüm irrasyonel duyguların sahibidir.
Liddell & Scott
sözlüğü phobos’u “panic flight” olarak çevirmiş, “panic fear” anlamını ikincil
olarak vermiş. Chantraine’in etimolojik sözlüğünde phebomai “fuir,
spécialement en parlant d’une troupe saisie par la panique”. Phóbos
aslen “kaçış,” fakat Homeros’tan sonra yaygın anlamı “korku, özellikle panik
şeklinde korku”.
Batı dillerinde bundan
türetilen +phobe ve +phobia bileşeni en erken 16. yy’da tıp
dilinde hydrophobia (“su korkusu”, yani kuduz) sözcüğünde görülüyor. 19.
yy başlarında İngilizcede gallophobia (“Fransız nefreti”), Fransızcada androphobie
(“insanlardan nefret etme”) kayda geçmiş. Agoraphobia (“açık alan paniği”)
ve claustrophobia (“kapalı mekân paniği”) 1890’lardan. Ayrı sözcük
olarak phobia İngilizcede ilk kez 1786’da kaydedilmiş: “a fear of an
imaginary evil, or an undue fear of a real one”, mealen “hayali bir fenalıktan
korkma, ya da gerçek bir fenalıktan ölçüsüz korkma”. Islamophobia ilk
kez 1976’da, International Journal of Middle Eastern Studies dergisindeki bir
makalede boy göstermiş. Hemen her zaman kınama tınısı taşıyan bir kelime, tıpkı
antisemitizm gibi, “yes kardeşim, islamofobum, sebepleri şunlar” cevabına imkan
tanımayan bir etiket, duygu bulutu yüklü.
*
Nefretin Türkçe
kullanımdaki evrimi ilginç. 17. yy’da gerek Golius gerek Meninski Türkçe “örkmek,
kaçmak” karşılığını veriyorlar, misal “bundan nefret idüp kaçtiler”. Fakat bunun
yanısıra kullanımda aversio, abominatio, pavor (kaçınma, iğrenme, korkma)
anlamlarına geldiğini belirtiyorlar. Onlarla çağdaş olan Evliya Çelebi’de
nefret daima bugünkü anlamında: “cümle halk [şehzade Mustafa’yı katl ettiği
için] Süleyman Han'dan nefret idüp,” “cihet-i dünya içün bir şey ricasında olma
kim senden nefret idüp istiskāl etmeyeler”, “aklı perişan olup azizden nefret ider”,
vs.
Evet, kaçtiler. 1680’lerde
İstanbul telaffuzu öyle.
Sözcüğün orijinal
anlamındaki “dağılma, scattering” boyutu hiç ummadığınız bir yerde karşınıza
çıkıyor. Nefer, nefret ile aynı kökten, özgün anlamı “küçük insan
kalabalığı”, Kamus’a ve onu izleyen Vankulu’na göre “üç ila on kişiden oluşan
cemaat”. A scattering of men desek uyar sanki. Çelebi sözcüğü hemen her
zaman kale neferatı kalıbında kullanmış, “tertipli piyade düzeninde
olmayan asker kalabalığı” kastedilmiş olmalı. Sayı ile sayılabilen bir insan
grubundan söz ederken de aded yerine genellikle nefer tercih etmiş,
ister üç, ister üç bin kişi olsun: “mürd olan on bir nefer âdemler”, “yetmiş
nefer Kazak hetmanları” vs. Dikkat ederseniz nefer burada daima çoğul bir
kavram. ‘Bir nefer’ ifadesi 19. yy sonlarına dek oksimoron sayılmış, ancak daha sonra muhtemelen
ordu jargonunda “tekil piyade askeri” anlamında kullanılmaya başlamış.
Hocam yazı sonunu güncel bir meseleye bağlayarak bitirseydiniz ne güzel olurdu
ReplyDeleteKurtce "nifir" (beddua) kelimesi bu kelime ile ilintili olabilir mi?
ReplyDeleteArapça "nefret" muhtemelen Yunanca "phobia"nın çeviri-alıntısı olmalı, zira Araplar Yunanca eserlerden çeviriler yaptıkları dönemde gördüler ki karşılarına Arapçası olmayan binlerce kavram çıkıyor, bunların tümünü olduğu gibi dillerine aldıkları takdirde ortada Arapça diye bir dil kalmayacağını düşündüler ve tüm bu kavramları Arap kılığına sokarak dillerine örtülü olarak aldılar, "nefret" de onlardan biri gibi duruyor, daha nicesi var, "mantık" < "logos" çevirisi, "merkez" < "kentron" çevirisi vb. Aslında Arapçanın belki de %50'si (belki daha fazlası) örtülü Yunancadır.
ReplyDeleteBu arada, gerek Sevan Hvâce gerekse bu gibi konularla ilgilenenlere kendimce kimi konulara değindiğim blogumu önermek isterim
ReplyDelete=> https://okuma-odasy.blogspot.com
Daha önce kimsenin değindiğine tanık olmadığım konulara değiniyorum, yalnızca dil değil diğer konularda da yazılar olacak, ancak özellikle dil konusundaki teorilerime Sevan Hvâce ne der merak etmekteyim, saygılar...
Bu tür iddiaları YouTube'da kanalı olan "İlyas Özkan" adlı yayıncı da dillendiriyor, ancak tümü yakıştırma, yapılan şey etimoloji falan değil, sanırım siz de İlyas Özkan'ı izleyip, onun yayınlarından etkilenmişsiniz.
DeleteKendisinin "etimoloji" olduğunu iddia ettiği bir videosunun altına yaptığı şeyin etimoloji olmadığını belirten bir ileti yazmıştım, kendisi ve müritleri yazdığım yorum için, "Senin etimoloji anlayışın Türkçülük sınırlarına hapsolmuş" deyip topluca saldırıya geçtiler. Saldırıya geçenlerin arasında Kürtçü (her sözcüğü evirip çevirip aklınca Kürtçe ilan eden tipler) de vardı, işin ilginci İlyas Bey sağ kolunda "M. Atatürk" dövmesi olan biri, nedense hayli Kürtçü müridi var...
Yazdığım yorum şuydu, İlyas Bey videosunda Türkçe "sakla-" fiiliyle, Latince "secret"in aynı kökten geldiğini söylüyordu, biri "skl-" kökündenmiş, diğeri de "skr-" kökündenmiş, "r" ile "l" aynı sesmiş vb.
Videonun altına, "saklamak" fiilinin Proto Türkçedeki *sa- (düşünmek) kökünden geldiğini, buradan > "sak" (düşünceli; dikkatli; uyanık) sözünün türediğini, > sakla- (dikkatli olmak, korumak) fiilinin de buradan geldiğini yazdım ki "sakınmak" (düşünmek, endişe etmek) da aynı kökten gelir vb. yazdım. Neymiş? Bu yorumlarım "Türkçü" imiş, gerçekte "sakla-" ile "secret" aynı kökten gelirmiş...
@Bilig Bétig
Delete30'ların "Güneş Dil Teorisi" günümüzde çok deli saçması kaçtığından bir takım çevreler onu bilimsel ve objektif görünümlü bir sosla bir nevi yeniden diriltmeye çalışıyorlar, ama ortaya çıkan şey yine sözdebilim (pseudoscience) olmaktan öteye geçemiyor. Kısacası yine döküntü girer, döküntü çıkar (garbage in, garbage out).
'Çöp in, çöp out' diyoruz :)
Deleteİlyas Özkan'ı izliyorum evet, videolarından esinlendiğim doğru, buna yanlış bir şey olduğunu sanmıyorum. Sanki çok gizli bir gerçeği ifşa etmiş gibi yazmanıza gerek yok, İlyas Özkan bu konuda bana ilham veren biri.
Delete@Okuma Odası
ReplyDeleteTeorinizde dil uzmanı olmayanların bile hemen fark edebileceği bazı hatalar var. Örneğin bahsettiğiniz Avrasya dil ailelerinin en yakın ortak atası Mezolitik devirden çok önce konuşuluyordu hiç şüphesiz. Arapçadaki kelime alıntılarının Yunancadan olanlarından çok daha büyük bir kısmı Süryanice/Aramiceden oldu, hem de olduğu gibi olan alıntılar (ama tabii Arapça ses kurallarına adapte ederek), esas Süryanice/Aramiceden alınt0ılar Arapçanın üst kültür kelime dağarcığını oluşturuyor.
Söz ettiğim ortak ata dil olan Proto Afro-Avrasyatik dilin dönemi konusunda haklı olabilirsiniz, böyle bir dil varsa (ki bence var) çok daha eskiye de gidebilir elbet.
Deleteİleride zaman bulunca yeni yazılar yazacağım, özellikle ortak köklerle ilgili, şimdilik yalnızca bir örnek vereyim, söz gelimi bu ata dilde *kl- biçiminde bir kök vardı, "ağızdan ses çıkarmak 2. yüksek ses çıkarmak" gibi temel bir anlama geliyordu. Bu *kl- kökünü tüm varyantlarıyla birlikte düşünmelisiniz, örneğin kr-, xl-, hr-, yl- vb.
Bu bağlamda bakarsanız, "tesadüf" deyip geçemeyeceğiniz sonuçlara ulaşıyorsunuz, örneğin Arapçada "qara'a" yani bugünkü anlamıyla "okumak" fiili, aslen "çağırmak, seslenmek" demektir ve < qr- varyantıdır, aynı dilde birden çok varyant aynı anda bulunabiliyor, çünkü ortaya çıkışları, ayrılışları farklı zamanlarda, yine Arapçada ql- (qul, qaal) "konuşmak" demek, kl- varyantından gelen > klm "söylemek" demek vb. Tüm bunlar İngilizcedeki "call" (kl varyantı), "howl" (hl varyantı), "yell" (yl varyantı) ile kökteştir, Moğolca khel (dil), khele- (konuşmak), Eski Türkçe kele- (söylemek), keleçi (sözcü), Estonca "keel" (dil), Fince "kieli" (dil) ve daha nice örnek hep bu ana kökte gelirler. Örneğin Farsçada xr- (bağırmak) varyantında > xorus (bağıran, horoz) varken bir de gr- varyantından giryân (ağlamak) vardır, İngilizcesi cry (kr- varyantı). Örneğin çoğu dilde "kurt" (uluyan) demektir ve bu kökten gelir, Türkçe kurt (kr-), Kürtçe gûr (gr-), Farsça gurg (gr-), Ermenice gayl (gl-), İngilizce wolf (wl-) vb. Bu konuda bir yazı yazacağım, dilerseniz okursunuz.
Herkese esenlikler...
Onur Dinçer Bey'e yanıt olarak kısa bir ekleme daha yapayım. Bu anadilde söz gelimi başka bir kr-/kl- kökü daha vardır, yani kl-/kr- kökünden bir tane yoktur, birden çok benzer sesli kökler olabiliyor.
DeleteÖrneğin bir diğer kr- kökü "dönmek" anlamına gelir, İngilizcedeki wheel'den tutun, Türkçe kıvır-'a, Arapça kwr kökünden yine Türkçe kurı- (koru-, etrafını çevirmek, sarmak) < kur (kemer, bele sarılan şey), Yunanca hora, Fransızca court, İngilizce garden (etrafı çevrili yer, Türkçesi koru), Ermenice gert, Rusça gorod, grad vb. hatta Türkçe yurt dahi aynı ana köke dayanır.
Japoncada bile var bu kök, örneğin Japoncada "kuru kuru" derler, "fırıl fırıl" demektir, fırıldak gibi dönen şeylere "kuru kuru" derler, yine Japonca "kuruma" (tekerli) yani "araba" demektir vb.
İşte bunların tümü de bu kr- ana köküne dek gider ki daha nice sözcük var türlü dillerde, tüm bu konularda ileride zaman buldukça yazacağım.
Herkese esenlikler...
Off, bin kişinin girip çıkmaz olduğunu öğrendiği yollara girip yeni kıtalar keşfettiğini sanmak nasıl bir ergen hastalığıdır!
DeleteYazdığınız tam olarak doğru değil. Türkçede bugün kullandığımız "kurt" sözcüğü sonradan ortaya çıkmıştır, muhtemelen kurt'un Türkçedeki gerçek adı olan "börü" tabu bir ad olduğu için kullanılmamış, onun yerine asıl anlamı "worm" olan kurt denmiş.
DeleteTürkçede "kurt"un bir diğer adı da "kaşgar"dır, Kazakça ve diğer Türk dillerinde "qasqır" olarak kullanılıyor.
Sevan Nişanyan'dan alıntı
Delete"Off, bin kişinin girip çıkmaz olduğunu öğrendiği yollara girip yeni kıtalar keşfettiğini sanmak nasıl bir ergen hastalığıdır!"
Yazdıklarım arasında hangisi ergen hastalığı? Tam olarak anlayamadım. Verdiğim örnekler gayet tutarlı, tüm bu fiillerin aynı kökten geldikleri açık, "dil aileleri" teorisini yaşatabilmek için sanki saçma bir şeyden söz ediliyormuş gibi yapmışsınız sanırım.