Hapse girişimden bir iki ay sonra Ali Nesin’e bunu yazmışım. O
sırada Matematik Köyü’nde betonarme iskelet üzerine giydirilmiş büyükçe
bir han binası yapıyorduk. Fikir benimdi gerçi, ama sonradan yanlış
olduğuna hükmettim.
Betonarme sadece bir teknik değil. Estetik bir tercih.
Tasarımı belirliyor ve sınırlıyor. Betonarmeye rağmen orijinal bir
tasarım yapabilirim diye düşünüyorsun (Frank Llyod Wright sendromu). Ama
betonarme seni ister istemez uzman uygulayıcının uzmanlığına ve onun
alışkanlıklarına mahkûm ediyor. Sonunda Betoncu Mustafa’nın dediği
oluyor. İşin başında hayalperest ve inatçı biri olmayınca da, el mahkûm,
piyasa ortalamasını tutturuyorsun. Uzun vadede de ister istemez böyle
olacak. O yüzden, mea culpa deyip, kesin ve dogmatik bir karar almak
lazım. Bundan böyle Matematik Köyünde asla ve katiyen betonarme inşaat
yapılmayacak, betonarme kolon çıkılmayacak, betonarme tabliye (döşeme)
yapılmayacak, betonarme istinat duvarı inşa edilmeyecek. Nokta.
İstisnası olmaması lazım. Yoksa, Nasrettin Hoca’nın karpuzu misali, bir
istisna, iki istisna derken vasatın tercihleri yavaş yavaş egemen olur.
Bir tek istisnaya razı olurum: betonarme temele izin olsun. Bunu sadece güvenlik kaygıları açısından söylüyorum. Bir de, oranın zemini (Şirice’nin aksine) killi ve çürük olduğu için büyük yapılarda geleneksel tekniğin sonuçlarına güvenemediğim için. Temeller haricinde demirli beton yasak diyeceğiz, konu kapanacak. En kötü müteahhidi bile getirsen, yığma taş binada çok fazla yanlış yapamaz. Yanlış da olsa sevimli görünür.
No comments:
Post a Comment