Bunu geçenlerde Hikmet İncileri saçarken söylemiştim. Devam edeyim.
Çocuklarımın okulundan ve kişisel gözlemlerimden biliyorum. MEB lisanslı İngilizce öğretmenleri arasında İngilizce bilenin oranı yüzde üçü beşi bulmaz. Az biliyor, bozuk biliyor değil, hiç bilmiyor. Doğru iki cümleyi bir araya getirmekten aciz. Hayatında Mistır Bıravn dışında ilaç için İngilizce bir kitap okumamış. Olmayacak bir skandal, ama gerçek.
Ayrıca ders kitapları içler acısı. Cezaevinde birkaç defa onları kullanarak kurs vermeye kalktım, olmayan saçlarımı yolma aşamasına geldim. Belli ki kitapları hazırlayanlar ve öğretmenleri sınayanlar da İngilizce bilmiyorlar – ya da öğretilmesini istemiyorlar. Yani problem ciddi. Radikal ameliyat olmadan düzelmez.
Ameliyat ne olabilir? 2007 seçimlerinden hemen önceydi yanılmıyorsam, birkaç gün gazetelere çıktı, sonra gömüldü. Milli Eğitim Bakanlığı yurt dışından kırk bin İngilizce öğretmeni getirecek diye bir haber: ütopik, ama heyecan verici.
Düşün: Dünyada anadili ya da ikinci dil mertebesindeki kültür dili İngilizce olan ülkeler bir değil, iki değil. İrlanda’yı, Yeni Zelanda’yı, Trinidad’ı, Malta’yı, Hindistan’ı, Singapur’u da saysan kırka yakın. Yavrularımıza süt tozu verecekler, misyonerlik ve casusluk yapacaklar diye korkuyorsan çeşit yaparsın olur biter. İrlanda casusundan korkacak halimiz yok herhalde.
Dünyada üniversiteli işsiz problemi had safhada. Kırk bin genç öğretmenin maliyeti ne olacak ki? Bilemedin bir milyar dolar, pili bitmiş emeklilere ikramiye diye dağıttığın paranın küsuratı. İkili anlaşmalarla bunun bir kısmını muhatap ülkelerden tahsil etmek de imkansız olmasa gerek.
Sonuçları hayal et: Mesele sadece dil öğrenmek değil, dünyaya bir pencere açmak. Eşek ahırına hapsedilmiş milyonlara bir nefes borusu uzatmak. Sırf dil yoluyla da değil. Kafası iki Mustafalarla haşat edilmemiş kırk bin tane genç insanı memleketin her köyüne ve kasabasına serpiştiriyorsun.[1] Ülkenin çocuklarına bundan büyük bir hizmet, bundan değerli bir hediye olabilir mi? Ahırdan öte bir hayat var fikri genç beyinlere daha güzel ekilebilir mi?
Niye karşı çıkıyorlar? Tabii ki milletin eşek ahırından kaçmasından korktukları için. Solcu geçineni de öyledir, paşacı geçineni de, dinci geçineni de. Ya yavrumuz Onuncu Yıl marşını unutursa? Ya dedelerinin kokmuş hurafelerini sorgulamaya başlarsa? Ya buranın bıktırıcı dedikodularını bırakıp dünya çapında bir şeyler düşünmeye başlarsa? Nice olur halimiz?
Senin benim halimiz değil, muhafaza memurlarının hali.
*
Ya işsiz kalacak fedakar öğretmenlerimiz ne olacak? Tayin bekleyen pırıl pırıl gençlerimiz? Onların Devlet kapısına kapağı atıp ense semirtme hayalleri?
Pis cevap: Verirsin beşer dönüm tarla, iki tane de inek, bari topluma faydalı bir iş yaparlar.
Temiz cevaplar da vardır mutlaka. Mesela ikili anlaşma yaptığın ülkelerle konuşup oraya bir süre staja ya da çalışmaya gönderirsin, çifte açılım olur, bunların da ufku açılır.
Yahut Adalet Bakanlığına güruh güruh infaz koruma memuru alıyorlar, yatay geçiş yaptırırsın, meslek değiştirmiş sayılmazlar.
[1] Başka memleket insanının kafası başka şeylerle haşat edilmemiş demek değil bu. Ama onların hurafesi buraya yabancıdır, uyuşturmaz, uyarır. Maksat bariyerleri kırmak. Sonrası sonranın konusu.
Hocam selamlar,
ReplyDeleteSizden aldigimiz ilhamla tavsiye ettiginiz Ingilizce kitaplara basladim. Elimde su an Geert Mak - In Europe var. Kitap benim ilgi alanlarimla tamamen örtüsüyor, o nedenle bilmedigim kelime oldugunda cok önemsemeyerek, kelimenin anlamini tahmin ederek okumaya devam ediyorum. Ama böyle bir kac kelime arka arkaya geldiginde kendimi kitaptan kopmus buluyorum.
Ne siklikla sözlüge bakmali? Cok bakinca akicilik kopuyor ve sikiyor, sona saklayinca kelimeler unutuluyor.