Tuesday, January 28, 2020

İsim çalışmaları: Akşit

Akşit adını İngilizce talihsiz çağrışımlarından dolayı tanıyoruz. 1934-35’te sahaya sürülen Yeni Türk adlarından biri. Hem önad (84 erkek, 27 kadın), hem soyad olarak kullanılıyor. Baha Akşit Denizlili, vaktiyle Demokrat Parti milletvekili. Güldal Akşit Malatyalı, AKP milletvekili.
TDK sözlüğüne göre ‘Akşit Muhammed b. Tuğac’ adlı Türk komutan 935 senesinde Mısır’da İhşidî hanedanını kurmuş. Akşit ise “1. Kutlu, uğurlu. 2. Nur, aydınlık” anlamına geliyormuş. Ak hadi nurla aydınlıkla alakalı olsun, şit ne demek onu açıklamamışlar. Eski ve yeni hiçbir Türkçede bu sözcüğün izi yok. Beyaz bir şit nasıl şeydir, bilmiyoruz.
İslam Ansiklopedisi’ne başvuruyoruz. Bir kere babasının adı Tuğac değil Tuğc; en azından birinci elden bilgi veren Arap tarihçileri böyle yazmışlar. Hareke hatası mıdır, adamın adı Toğuş veya hatta Tunc muydu, bilmeye imkan yok. Adı değil ama unvanı ise Arapça yazıda daima İxşîd, yani إخشيد . Tek hareke farkıyla Axşid أخشيد okumak mümkün müdür acep? Sanmıyorum. Arap tarihçileri el-Makrizi, el-Halebi, İbn ül-Esir, İbn Hallikan, İbn Haldun, es-Suyuti ve onlara istinaden Wüstenfeld, konuya ilişkin klasik referans eseri Die Statthalter von Ägypten zur Zeit der Chalifen’de (1875), böyle aktarıyorlar. Mış.
Peki İxşîd neymiş? Semerkand ve Fergana’nın Türkleşmesinden önceki dönemde orada hüküm süren Soğd hükümdarlarının unvanı olan xşîd’in Arapçaya uydurulmuş haliymiş. Yakut el-Hamavi, klasik devir Arap coğrafyacılığının başeserlerinden olan Mu’cemül Buldan’da dünyadaki çeşitli ülke hükümdarlarının unvanlarını sayarken Fergana’da Soğd hükümdarı ixşid’i anıyor. 750’li yıllarda Fergana’nın ixşid’i Arap yayılmacılığına karşı Çinlileri yardıma çağırınca meşhur Talas savaşı oldu diye İbnül Esir anlatıyor. Talas’tan sonra oraları Türkleşmiş, ama anlaşılan ixşid unvanı saygınlığını korumuş. Tuğc oğlu Muhammed’in dedesi İltekin oğlu Cuff Fergana’lıymış; Bağdat’a Abbasi ordusunda profesyonel askerlik için gelmiş. Oğlu ve torunu İslam devletinde mühim mevkilere ulaşmışlar. Atalarının Fergana’da hakan soyu olduğunu söylemişler. Muhammed Mısır valisi iken 939 yılında makamı babadan oğula geçecek şekilde sülalesine mal edince ixşid unvanını benimsemiş. Kendisinden sonra Mısır'da hüküm süren iki oğlu ile torunu da aynı unvanı taşımışlar.
Sanırım burada ince bir ideolojik/hukuki problem var. 890’lardan sonra Abbasi devleti çözülmeye başlamıştır. Ancak teoride halife hala tek meşru hükümdardır. ‘Melik’ İslami teoride kötü şöhretlidir. ‘Sultan’ henüz tedavüle girmemiştir. ‘Padişah’ açıkça halifeye meydan okumak anlamına gelir. Buna karşılık ‘emîr’ ve ‘vali’ artık yetersiz gelmektedir. Egzotik bir terim olan ixşid, ne yana çeksen oraya gidecek bir ara çözüm olabilir: müstakil hükümdar desen değil, bağımlı vali desen o da değil. Tıpkı aynı şekilde, 19. yy’da Mehmet Ali Paşa sülalesi Mısır’da fiilen bağımsız hükümdar olduğunda, hala ‘vali’de ısrar eden Osmanlı protokolünü gocundurmamak için, hem vezir hem hükümdar anlamına gelen antika bir Farsça unvan olan xedîv (hıdiv) küflü sandıklardan çıkarılıp canlandırılacaktır. Patron değil, ama müdür de değil, CEO belki.
Bosworth’un Encyclopaedia of Islam’daki makalesi Soğdca sözcüğün ya Avesta dilinde xşaeta kökünden “ışık, aydınlık” (karş. Farsça xor-şîd “güneş”) ya da Eski Persçe xşāyathiya sözcüğünden “şah, hükümdar” anlamına geldiğini belirtiyor; tüm ikincil kaynaklarda bu iki olasılık tekrarlanmış. Bediüzzaman Gharib’in Soğdca-Farsça sözlüğü birinci teoriyi benimsemiş, ancak “chief, commander – reis, fermandeh” tanımını vermiş. Bana ikinci teori sanki daha makul geliyor. Eski Türklerde mesela Kür-şad adında geçen şâd (“bey, emir”) unvanı da besbelli aynı kökten. Eski Türklerdeki egemenlik unvanlarının birçoğunun İrani kökten geldiğine, başta Bailey ve Clauson olmak üzere, birçok yazar işaret etmiştir.
TDK sözlüğü “nurlu, aydınlık” tanımını belli ki İslam Ansiklopedisi’nden almış. Lakin bunun Türkçe değil başka bir dilde olduğunu ve sadece bir ihtimal olduğunu belirtmeye gerek görmemiş. “Kutlu, uğurlu”yu nereden bulmuşlar bilemedim.

7 comments:

  1. Peygamberlerden (Âdem’in oğlu) Hz.Şit Aleyhisselâm olmasın? İbranice Allah’ın hibe ettiği anlamına gelir.

    ReplyDelete
  2. Hocam tdk sözlüğünden hiç bir şey ögrenilemez.Atıp duruyorlar.Sizin çalışmanız büyük bir boşlugu kapattı. (2.sevortyan oldunuz.:))ayriyeten M.ölmez,T.Tekin E.Aydın çalışmalari çok faydalı Türkçenin köklerine inmek için.Kaşgarĺı lugatı ve Starostin'in websiteside bayağı degerli.Zamanında tarama ve derleme sözlügü gibi nispeten kaliteli eserler çıkarmış bir kurumun şu hanki hali içler acısı.

    ReplyDelete
  3. Maveraünnehir (Fergana dahil) 751 Talas Muharebesinden sonra Türkleşti diyemeyiz, nasıl ki aynı harpten sonra Türkler Müslümanlaştı diyemeyeceğimiz gibi. Bugün Kazakistan ve Kırgızistan sınırlarında kalan kuzeyindeki verimsiz ve seyrek nüfuslu kısımları hariç hemen tamamı İrani halkların hakim olduğu bir bölge oldu Maveraünnehir 1000'li yıllara kadar. 1000 yılı civarında bölgenin büyük çoğunluğunu idare eden Fars Samani devletinin bölge toprakları Karahanlıların eline geçtikten sonra Türkleşme için uygun bir zemin oluştu ancak. Daha sonraki Moğol istilasının yarattığı yıkım bu zemini daha da güçlendirdi. Ama bugün bile örneğin Semerkand ve Buhara gibi şehirlerde nüfusun çoğu Taciktir yani Tacikçe (Farsçanın doğu kolu) anadillidir.

    ReplyDelete
  4. Ben bu Akşit soyisminin hep Şit peygamberin* isminden geldiğini zannediyordum. Bir de Cevad Akşit hocanın soyismi olunca zihinde öyle bir çağrışım yapıyor.
    * hz Şit, hz Adem'in oğlu.

    ReplyDelete
  5. İyi de Kürşad ismini Atsız uydurmadı mı? Öyle bi unvan var mı ki başka yerde. Chie shih shuai değil miydi gerçek adı (yani çin telaffuzuyla)

    ReplyDelete
    Replies
    1. Kürşat adı Atsız'ın romanındaki karakterin adıdır, bu adı kendisi vermiştir evet, ancak karakter tümüyle hayal ürünü değildir, Çin kaynaklarında sizin Çincesini yazdığınız biçimde geçer.

      Şad ya da Şat eski Türklerde kullanılan bir ünvan, doğu İranî kökenli bir sözcük, Soğdca ya da Hotan Sakacasından gelme muhtemelen. Kür ise Türkçe bir sözcük, bugünkü biçimi "gür" sözcüğüdür "güçlü, kuvvetli" demektir, gür sakal, gür saç, gür akan su, Gürkan ("Güçlü, Kuvvetli Han" ya da belki "Güçlü Kan"??), zaten "gür" sözcüğü "güç" sözcüğü ile aynı ana kökten gelir.

      Çince kaynaklarda geçen yabancı kökenli sözcüklerin asıl biçimlerini kestirmek hayli güçtür, çünkü Çin yazı sistemi yabancı dilleri yansıtmakta hayli başarısızdır. Çin kaynaklarında geçen ve Hun dilinden geldiği belirtilen kimi sözcükler tanınmayacak haldedir mesela. Örneğin tao-pao-çen "yaya asker, piyâde" demektir, aslı "tabançı"dır (tabancı yayan), kao-pao-çen "kalelerin girişinde bekleyen asker, bekçi" sözcüğünün aslı ise "kapugçı"dır (kapıcı) vb. Örneğin sizin adınız olan Mete de bunlardan biri, Çin kaynaklarında mao-tun olarak geçiyor, Fransızlar bunu Mete ya da ona yakın bir biçimde çevirmişler. Kimi dilciler aslının "Bagatur" olduğunu iddia eder, bence de öyle ancak eksik açıklıyorlar, bagatur Çincede > bao-gei-tun falan olurdu, genelde hece sayısını tutturuyorlar çünkü. Bence mao-tun'un aslı "Matur" olsa gerek ki bugün Altaycada, Hakasçada hâlâ bu biçim kullanılır. Tabii "Matur"un da aslı "Batur", onun da aslı < "Bagatur" evet, ancak mao-tun doğrudan "Bagatur"u vermez, "Matur"u verir. Bagatur, aslında bir ünvandır, yine doğu İranî bir dilden gelme, bizdeki "Yıldırım" gibi bir anlamı var. Hızlı ata binen, yıldırım gibi savaşçı demektir. Zaten sözcük Bâg-atur "Tanrı-ateş(i)" demek, yani "Yıldırım".

      Delete
    2. Evet haklısınız şad/şat kelimesi emperyal bir unvan olarak kullanılmış. Hatta Ahmet Taşağıl'ın iddiasına göre Atsız kürşad kelimesini oluştururken kür kelimesini Kül Tigin'in Kül ünden şad kelimesi de Bilge Kağanın ilk ünvanı olan Şat kelimesinden almış.
      Ancak yine de Atsızın türettiği kelime tamamıyle hayal ürünüdür. Gerçi pek bir önemi de yoktur. Mete ismi de yazdığınız gibi bir yanlış anlaşılmanın neticesidir. Onun dışında yazdığınız diğer malumata zaten katılıyorum.

      Delete