Monday, March 16, 2020

Gerçek İslam bu değilse hangisi...

Gerardus Cremonensis
İtalya’nın Cremona kentinden Gerardus, Avrupa’da bilimlerin içinde bulunduğu içler acısı durumdan yakınarak, Arap kaynaklarını daha yakından incelemek umuduyla 1144 yılında İspanya'nın Toledo kentine gitti. Toledo bu tarihten kısa bir süre önce Araplardan Hıristiyanlara geçmişti. Kentte hala Arapça bilen büyük bir nüfus ve – 400.000 kitaplık kütüphanesiyle Avrupa’da bir numara olan Endülüs’teki Kurtuba kadar olmasa da – Araplardan kalma birçok değerli kitaplık vardı. Daha önemlisi, 1080’llerden 1110’lara dek Zaragoza hakimi iken Hıristiyanlara sığınan İbn el-Hud ailesinin mirasçıları 1141’de Toledo’ya yerleşmiş ve muhtemelen dede Yusuf el-Mutemin ibnü Hud’un kütüphanesinden kurtarabildiklerini de kente getirmişti. Zaragoza emiri iken el-Kâmil adlı bir geometri kitabı yazan Yusuf’un kütüphanesinde Euklid’in Elementler’inin, Perge’li Apollonios’un konik kesitler hakkındaki kitabının, Arşimet’in küreler ve dairelere dair risalesinin ve el-Hwarizmi’nin Zîc’ine dair bir eserin  bulunduğunu biliyoruz, yazılı kaydı var.
Toledo’da kilise yönetimi Gerardus’a çalışmaları için bir ev ve katedrale bitişik bir ofis tahsis etti. El-Hud’ların evi aynı mahallede ve muhtemelen aynı sokaktaydı. Gerardus, Galib adlı birinden Arapça dersi aldı. Galen çevirisinin önsözünden öğrendiğimize göre, “her konuda Arapça kitapların zenginliğinden ve Latinlerin bu konulardaki fakirliğinden keder duyarak”, kente yerleşmeye ve yaşamının geri kalanını Arapçadan çeviri yapmaya adadı. Yaklaşık otuz yılda Latinceye çevirdiği kitapların üçü mantık ve diyalektik, 17’si geometri, 12’si astronomi, 11’i felsefe, 24’ü ise tıp üzerineydi.
Aralarında en ünlüsü Ptolemaios’un Almagest çevirisidir.[1] 147/148 yılında İskenderiye’de yazılan eser, 1400 yıl boyunca astronomi biliminin temel referans kaynağı olacaktır. Yeryüzü-merkezli modeli daha sonra aşılacak olsa da, gezegenlerin yörüngesine ilişkin kurduğu matematiksel çerçeve sonraki tüm astronomi çalışmalarının hareket noktasıdır. Batı’da Ptolemaios’un eserinin 6. yüzyılda Boethius tarafından yapılmış kısa özeti bilinmekteydi. Tam metin ilk kez Gerardus tarafından, İshak b. Huneyn ve Sabit b. Kurra’nın 9. yy sonlarında Bağdat’ta yapmış olduğu Arapça çevirisinden çevirildi.[2]
Gerardus’un diğer önemli eseri, Toledo’lu Ebu İshak el-Zarkali’nin 1080 dolayında (henüz kent İslam egemenliğinde iken) hazırladığı Zîc, yani yıldız katalogunun çevirisidir. Bu tablo 1270’lerde yine Toledo’da Kastilya kralı X. Alfonso’nun himmetiyle yenilenecek ve yüzyıllarca Avrupa üniversitelerinde Tabulae Alphonsinae adıyla referans kitabı olarak okutulacaktır. Bu kaynak sayesinde Batı dillerinde 20. yy sonlarına dek hemen tüm yıldız isimleri Arapça olarak kullanılacaktır. Şu sayfada 200 küsur isimlik enfes bir liste bulabilirsiniz: https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_Arabic_star_names#A
Gerardus’un çevirdiği bir başka eser, Kazakistan kökenli Bağdatlı alim El-Farabi’nin Kitab-ı İhsa el-Ulûm’udur. Çağın tüm bilimlerinin özeti niteliğindeki yapıt De Scientiis (“bilimlere dair”) adıyla ünlenmiştir. En azından 13. yy sonlarına dek Paris Üniversitesinde temel ders kitabı olarak okutulduğunu biliyoruz.
Constantinus Africanus
Batı’da tıp eğitiminin piri sayılan Constantinus Tunusludur; muhtemelen Arap ve Müslümandır. Asıl adını bilmiyoruz. Sonradan yazılan biyografilerde Mısır’da eğitim gördüğü, Bağdat ve Hindistan’a seyahat ettiği yazar, ancak bu bilgiler güvenilir nitelikte değildir.
1060 yılı dolayında ticaret amacıyla gittiği Salerno’da hastalandı. Tedaviye gelen İtalyan doktorların bilgisizliği karşısında dehşete kapıldı. Yurduna dönüp üç yıl tıp eğitimi aldı; esaslı bir tıp kütüphanesi oluşturduktan sonra kitaplarıyla birlikte Salerno’ya döndü. Burada tıp konusunda bir eser sahibi olan Salerno Piskoposu Alfano’nun desteğiyle çeviri çalışmalarına başladı. Salerno kenti Normanlar tarafından zaptedilince Monte Cassino manastırına çekilerek keşiş oldu. Çevirilerini 1090’ların sonuna dek sürdürdü.
Başlıca eseri, İran kökenli Bağdatlı tabip Ali b. Abbas el-Mecusi’nin dev boyutlu bir tıp ansiklopedisi olan Kitab-ı Kâmil’inin kısaltılmış uyarlamasıdır. Batıda Liber Pantegni (“her şeyi kapsayan kitap”) adıyla tanınan eser, 16. yy’a dek Avrupa üniversitelerinde standart ders kitabı olarak okutuldu.[3]
Bunu Ebubekir El-Razi’nin, yine genel bir tıp ansiklopedisi niteliğinde olan Kitab-ı Havi’si (Liber Continens), Galenos’un yüzlerce ciltlik tıp derlemesinin Huneyn b. İshak tarafından yapılan Arapça çevirilerine giriş niteliğindeki Articella, Süleyman b. İshak’ın nabız ve idrar üzerine risaleleri, İshak b. İmran’ın melankoli (depresyon) üzerine eseri ve çeşitli Arap kaynaklarından derleme De Coitu (“Cinsel ilişkiye dair”) kitabı izledi.
Constantinus’un ölümünden sonra talebeleri Arapçadan çeviri çalışmalarını sürdürdüler. 12. yy’ın ilk çeyreğinde Constantinus ekolünün eserleri Salerno’da Articella başlığı altında gün geçtikçe kapsamı genişleyen bir tıp eğitimi müfredatına dönüştü. Yüzyıl sonlarına doğru beş yıllık tıp programı standart hale geldi. 13. yy başlarında beş yıllık tıptan önce üç yıllık mantık ve diyalektik eğitimi ve ardından bir yıl pratik staj zorunlu hale getirildi.
Universitas tabirinin ilk kez 1205 dolayında Bologna’da kullanıldığını biliyoruz. Ancak üniversite kurumunun Bologna’dan bir kuşak önce Salerno’da şekillendiğini, dolayısıyla Konstantin’in izinden yürüyen Salerno tıp mektebinin Avrupa’daki ilk “üniversite” olduğunu söyleyebiliriz.
*
İslam dinini bugün içinde bulunduğu entelektüel sefaletle ya da 7. yüzyılda yaşamış okuryazar olmayan bir Arap liderinin sözlerinden derleme kitapla değerlendirenler, bu bilgilerin ışığında belki konuya biraz daha geniş açıdan bakma imkanı bulabilirler.




[1] Eserin özgün adı Mathematikí Syntaksis’tir. İ Meghistí (“büyük sintaksis”) olarak anılan uzun versiyonu Arapçaya el-Mecistî olarak çevrilmiş, Arapçadan Batı dillerine Almagestus olarak aktarılmıştır. Kısa versiyonu günümüze gelmemiştir.
[2] Almagest’in bir başka Arapça kopyası Gerardus ile aynı yıllarda Henricus Aristippus tarafından Sicilya’dan Salerno’ya getirilmiş ve 1160 dolayında adsız biri tarafından Latinceye çevrilmişti. Ancak bu çeviri yaygınlık kazanamadı. Özgün Yunanca metnin Batı’da bilinen ilk kopyası 1390 dolayında şair Petrarca’nın gayretiyle İstanbul’dan İtalya’ya getirildi ve İstanbullu Manuel Chrysoloras’ın öğrencileri tarafından Latinceye çevirildi. Ancak bu çeviri de yaygınlaşmadığı için, 1462'de Trabzonlu Bessarion'un Avusturyalı Johannes Regiomontanus'a ısmarladığı özet çeviri (Epitome Almagesti) Avrupa'da standart haline geldi. Eserin ilk basımı 1496'da Venedik'te ünlü hümanist Aldus Manutius tarafından gerçekleştirildi.
[3] El-Mecusi’nin eserinin 1127’de Antakyalı Stephanus tarafından yapılan tam çevirisi daha sonra Constantinus’un çevirisinin yerini almıştır.

25 comments:

  1. Islam kulturunu turk devleti akli yok etmistir

    ReplyDelete
  2. Yazıdan yola çıkarak çeviri çalışmalarının fikirlerin yayılmasında bugün ne kadar önemi ve etkisi kaldığını sormak istiyorum. İngilizcenin kıyas kabul etmeyecek hacim ve hızdaki üretimi karşısında pek az bir kısmı nitelikli olan çeviri metinler bugün çok sınırlı bir okura ulaşıyor (en azından Türkiye özelinde). Herhangi bir alanda literatüre genel veya derinlemesine hakim olmak isteyenlere bu devirde kaliteli çeviriler sunmak yerine İngilizceyi çok iyi öğrenmelerini öğütlemek daha akıllıca görünüyor. O halde bugün bir astrofizik, sosyoloji veya felsefe kitabını çevirmeye kalkmanın faydası ne olabilir? Çünkü ne yaparsak yapalım hedef dilin söz konusu alandaki ifade dağarcığı hep yetersiz kalacak. (Hedef dilin sınırlarını zorlayarak gelişmesini sağlamak da bir fayda olarak gösterilebilir ama bu, o dilde hatırı sayılır büyüklükte ve ciddi bir okuyucu kitlesinin zaten var olması halinde görülecek bir fayda olabilir sanki.)

    ReplyDelete
    Replies
    1. Doğrudur, zaten çevrenizde ingilizce bilmeyenlerde ortak bir cehalet görürsünüz.

      Delete
    2. Türkiye'de, son birkaç yıl içinde, oluşmasa bile görünür hale gelmiş iyi düzeyde dil bilen ve dünyayla entegre bir kuşak mevcut ve şaşırtıcı, ancak açıklanabilir sebeplerden dolayı, ezici çoğunluğu liberal/liberteryen. Bu insanlar hem liberal düşünceyi ele alan kitapların kıtlığından, yokluğundan sıyrılmaya niyetlendiler hem de bu niyetleri sayesinde Batı kültürünü daha doğrudan biçimde öğrenme imkanı elde ettiler.

      Delete
  3. Gerçek İslam, tam olarak Suudilerin tatbik ettiği İslamdır, en gerçek hakiki İslam odur. İslam sadece fakr-ü zarurettir, sefalettir. eskiden de sefaletti, Müslümanlar farkında değildi(hala da değiller). Öyle iki üç çiçekle bahar gelmez, gelmedi de zaten.

    Ne yapalım yani, 2.5 milyonluk Katar 9 milyonluk BAE bir eli yağda bir eli balda müreffeh yaşıyor diye, geride kalan boğazına değin zilletin dibine batmış 1.5 milyarlık İslami coğrafyayı görmezlikten mi gelelim?!

    ReplyDelete
    Replies
    1. Derdo öyle diyorsun da biz islam dinini bugün içinde bulunduğu entelektüel sefaletle ya da 7. yüzyılda yaşamış okuryazar olmayan bir Arap liderinin sözlerinden derleme kitapla değerlendiriyormuşuz. Sevan hoca bize geniş olayı geniş açıdan göstermeye çalışmış. Hani ne bileyim, Samos'a giden ezanı mı özlüyor nedir?

      Delete
    2. Çok yaşa e mi Guguk; gece gece yaş geldi gözlerimden. Öte yandan ister Ateist olalım, ister Mecusî, yurt dışında özlenir. Şöyle kuyruğuna basılmış gibi bağırmadan Münir Nureddin ve Üsküdar tavrıyla okunanı özellikle...Öte yandan Hoca'ya katılmıyorum tabii. Oda dolusu eski Yunan yazması çevirmekle gerçek İslam mı olurmuş ?

      Delete
  4. Fransa Cluny manastırında 12. yy altın Arap Endülüs dinarları bulunmuş. Mühim bir arkeolojik bulgu.
    https://www.ancient-origins.net/news-history-archaeology/medieval-treasure-unearthed-abbey-cluny-009164

    ReplyDelete
  5. Gazali, islam uygarlığını bok çukuruna yuvarlamasaydı acaba günümüz nasıl şekillenirdi? ilginç bir "history-fiction" konusu olabilir.

    ReplyDelete
    Replies
    1. İslam kendiliğinden bok çukuruna yuvarlanırdı.

      Delete
    2. İslam medeniyetinin tarihsel süreç içindeki evrelerinden işinize gelen herhangi birini seçip işte islamın özü budur demek pek akkılıca bir yaklaşım değil. Yazıya, yorumlarda verilen cevplarda Sevan hocayı bunu yapmakla itham edenler, ne yazık ki asıl bunu yapanların kendisi olduklarının farkında değiller. Sevan hoca, bu yazısında islamın özü budur demiyor. Tarihte ne idi şimdi ne sorusuna ufuk açıcı tespitlerle yaklaşıyor. Ben de çok uzun süredir tam olarak onun gibi düşünüyorum. Türkiye'de seküler kesimin gönlündeki karşılığı AKP, IŞİD biraz da Suudi rejimi olan, tü kaka diyip islam veya islam medeniyeti diye vicdanlarını rahatlattığı şey değildir tarihteki islam medeniyeti. 18. yüzyılda ortaya çıkmış marjinal bir grubun ideolojisi olan Suudi rejimi için nasıl olur da islam hep böyleydi diye düşünür bir insan gerçekten hayret verici. 1,5 milyarlık İslam dünyasını 25 milyonluk Suudi Arabistan ile eşdeğer görmek gerçekten akıl ve mantık dışıdır. İslam medeniyetinin kalbi de entellektüel merkezi de hiç bir zaman Arap yarımadası olmamıştır. Tarihi süreç içerisinde, Mekke ve Medine'ye bakın sonra bir de Semerkant, Tebriz, Isfahan, Kahire, Bağdat ve Şam'a bakın. Bu şehirlerin yazılı edebi, ve mimari üretimi bunu açık bir şekilde gösteriyor. İslamın bu günkü haline bakıp hem de Türkiye örneğinden yola çıkarak hep böyleydi sonucuna varmak sağlıklı bir yaklaşım değil. Bu söylemleri, ah keşke bu gün de olsa şeklinde bir özlem yaklaşımı şeklinde algılayan varsa zaten tarih bilimine hiç bulaşmasın mutsuz olur dünyayı kendine zehir eder.

      Delete
  6. Gerçek islam bu mu yani? Bahsettiğin dönemde herkes antik yunan ve roma eserlerinden etkileniyordu. Aristo'ya ilk öğretmen dediklerini bilirsiniz. Adamlar yatıp kalkıp yunan eserleri okuyor sen bize islamın diğer yüzünü gösterdiğini zannediyorsun. Sanki kuran okuyarak alim oldular. Yunan eserlerine kavuşmadan kendi boklarıyla oynuyorlardı, ve ondan sonra da oynamaya devam ettiler. Gerçek islam kuranda yazanlardır. Onun da neye benzediğini bilirsin. İslamın diğer yüzüymüş, peh!

    ReplyDelete
  7. ohoo... kürt milliyetçisi gelmiş. kinini kusmuş...
    dine garezi olan gelmiş, o da kinini kusmuş...
    hanımlar beyler... burası mastürbasyon alanı değil...
    Sevan hocanın söylemeye çalıştığı, avrupa uygarlığı ortaçağdaki karanlıktan çıkarken islam uygarlığı ona yol gösterdi. İslam uygarlığı olmasaydı hala engizisyonla, cadı yakmayla falan uğraşıyor olurduk büyük ihtimal...
    höpürseniz de, köpürseniz de, olay budur.

    ReplyDelete
  8. İslam dininden değil, islam uygarlığından bahsedildiğini bile anlayamayan insanlar yorum yapmasalar daha mı iyi...

    ReplyDelete
  9. İslam peygamberi hakkındaki ifadeleriniz kabul edilebilir değil. Müslümanların peygamberlerine olan bağlılığına ve muhabbetine dokunmak adına yapıyorsanız bunu emin olun sadece kendinizi küçültürsünüz. Söz söylemenin pek çok yolu var. Yazılarınızı takip ederim ama bu üslup gereksiz ve faydasız. Ruhunuzdan belli belirsiz temayüz eden bu kini bırakın lütfen. Elbette taraf olur insan, fakat hakaret ederek değil.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Müseylime hakkındaki ifadeleriniz kabul edilebilir değil. Müseylime'ye inananların peygamberlerine olan bağlılığına ve muhabbetine dokunmak adına yapıyorsanız bunu emin olun sadece kendinizi küçültürsünüz. Söz söylemenin pek çok yolu var. Yazılarınızı takip ederim ama bu üslup gereksiz ve faydasız. Ruhunuzdan belli belirsiz temayüz eden bu kini bırakın lütfen. Elbette taraf olur insan, fakat hakaret ederek değil.

      Delete
    2. Makaleyi okuduğunuzdan emin misiniz? Zira makalede İslam peygamberi ve İslama geçtim hakareti, en ufak bir tenkit bile yok, hatta tam tersine İslamı tenkit edenlerin bir kısmını tenkit eden bir makale. Ne demiş Sevan Bey:

      "İslam dinini bugün içinde bulunduğu entelektüel sefaletle ya da 7. yüzyılda yaşamış okuryazar olmayan bir Arap liderinin sözlerinden derleme kitapla değerlendirenler, bu bilgilerin ışığında belki konuya biraz daha geniş açıdan bakma imkanı bulabilirler."

      İslam peygamberinin okuryazar olmadığından bazı erken devir (ilk üç hicri asır içinde) İslam kaynaklarında bahsedilir ve bugün de İslam alimlerinin bir kısmı (ekseriyet muhtemelen) okuryazar olmadığını kabul eder. "Arap liderinin sözlerinden derleme kitapla" ifadesinde o sözlerin vahye dayanıp dayanmadığı üzerine herhangi bir yorum yok.

      Makalede verilmek istenen esas mesaj İslamın Kuran ve hadisten veya günümüzdeki durumdan ibaret olmadığı ve bütün İslam tarihi dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiği. İslama negatif değil pozitif yaklaşan bir makale bu, o yüzden baştan okusanız iyi olur.

      Delete
    3. Onur Dinçer teşekkür ederim :)

      Delete
    4. Makalenin, islam kültür ve medeniyetinin teşeküllüne ilişkin müspet okuma şekli sunuduğu kabul edilebilir, lakin "peygamberlik ve Kur'an'la" ilgili olarak ifade edilen "7. yüzyılda yaşamış okuryazar olmayan bir Arap liderinin sözlerinden derleme kitap" ifadesi neresinden tutsanız tutun elinizde kalır. Taassup yapmıyorum. Sevan beyi önemserim. Farklı düşünmenin imkanlarını zorlayan, ufuk açan bir tarzı var. Fakat bu üslubu kendisinde bir tarz, bir dava veya dert olarak değil sadece yük olarak gördüğümü belirtmek isterim. Mustafa...

      Delete
    5. Sevan Bey'in sözlerini nasıl yorumlamak isterseniz öyle yorumlayın, ben sadece en düz haliyle okuyup yorumladım konteksti de dikkate alarak tabii.

      Delete
  10. Yani Arap lideri yıllarca devlet başkanlığı yapmış ama okuma yazma bilmiyor muymuş? Bu yanılgı Kuran'da geçen ümmi kelimesinin hadislerde yanlış yorumlanmasından kaynaklanıyor. Kuran'da peygamber için kullanılan ümmi daha önce kıtabı olan herhangi bir dinin mensubu olmamak anlamındadır.

    ReplyDelete
    Replies
    1. 1. "Devlet" fazla iddialı olur. Arap yarımadası çapında etkili olmuş bir yağma/haraç sistemi kurmuş demek daha gerçekçi. "Devlet" kavramına yaklaşan bir düzen ancak Muaviye zamanında.

      2. Muhammed çağında birtakım çok ilkel graffitiler dışında Arapçanın yazıldığına dair bir belirti yok. İlk Arapça idari metinler ve yazıtlar 680 dolayı, Kuran'ın yazıya zaptedilmesi de muhtemelen aynı tarihte. Yani Muhammed'in ölümünden yaklaşık 50 yıl sonra.

      3. Muhammed çağında okuryazar olduğu belirtilen birkaç sahabenin her birinin Süryani/Yahudi yazısı bildiği belirtiliyor. Yani o devirde okuryazar olmak, Hıristiyan/Yahudi yazısı bilmek demek. Muhammed'in bu yazıyı bilmediği, doğrudan veya dolaylı olarak hadis ve siyerde vurgulanan bir husus.

      Delete
    2. @ Sevan Nişanyan
      Suudi Arabistan Mekke yakınlarında tarihi bir sarnıç bulunuyor. Üzerinde Arapça bir kitabe kazınmış, kısaca "bu sarnıç Muaviye tarafindan yaptırılmıştır" gibisinden birşeyler yazıyor. Yazılar bayağı silinmiş gerçi, zor okunuyor. 660lı seneler yazılmış olması muhtemel. Bir de Ömer devrine ait Kuran sayfaları bulundu. Daha doğrusu derleme Kuran değil fakat bazı ayetlerin, bazı surelerin yazılı olduğu parşömenler. 630lar sonu 640lar başı olmalı.
      Ayrıca Topkapı müzesi kutsal emanetler kısmında Muhammed'in yazdırdığı mektup var mesela.

      Delete
    3. Peki o zaman tarihi kaynaklarda Kuran'ın yazılı olduğu söylenen "mushaf"lara veya "sahife"lere (o dönemde ne anlama geliyorsa artık) ne diyeceğiz?

      Mesela, halife Osman'ın Kuran okurken öldürüldüğü, kanının okuduğu "mushaf"a damladığı, bu kanlı "mushaf"ı Muaviye'nin Ali'ye karşı mücadelesinde taraftarlarını tahrik etmek için kullandığı gibi rivayetleri nasıl açıklarız?

      Ya da en bilinen örnek olan, Muaviye'nin askerlerinin mızraklarına geçirdiği söylenen "mushaf"lara?

      Bunlar Süryani yazısıyla mı yazılmıştı yani?

      Delete
  11. Lütfen kendimize gelelim. Nişanyan'ın kallavi Türk adliyesi külliyatından bir 'mahkeme kararinda' halkın bir kısmının inandığı...aşağılama... kin ve nefret uyandıran... vb ifadelerinin hemen yanında Hz Muhammed (SAV) ibaresi var. Tamam, TC çoktan laiklik iddiasını bıraktı lakin adliyeyi kadılarla doldurmadan önce bir kere daha düşünmekte yarar var.

    ReplyDelete