Kayseri’nin Akkışla
ilçesini sulayan ırmağın adı Kesdoğan
Çayı. Akkışla ilçe merkezinin 1 km kadar güneyinde Kesdoğan adı verilen yerde
Anadolu’nun çorak bağrından yeryüzüne çıkıyor, yemyeşil güzel bir vadi
oluşturuyor. Kaynağın olduğu yeri övmüşler, gürültüden uzak cennet gibi bir
yerdir demişler. Akkışla belediyesinin 2016’da buraya “mesire yeri” yaptığını
öğreniyoruz, içimiz kıyılıyor.
1925 tarihli askeri
haritada bu yeri كستووان Menbaı
olarak göstermişler. Te ile yazıldığına göre Kestüvan olmalı. 1584 tarihli tahrir defterinde tı ile Kestoğan veya Kestuğan veya Kesduğan
adlı bir köy kayıtlıymış. Bunu kendi gözümle görmedim, aktaranlar aktarmış.
Kuş uçuşu 170 km kuzey
doğuda, Divriği’nin karşı kıyısındaki kalenin adı da Kesdoğan Kalesi. Sarp kayaların tepesinde kartal yuvası gibi bir
yer. Halk arasında “Ermeniden kalma” diye anılıyor. Evliya Çelebi كستكان Kal’ası
demiş, Kestigân diye okunabilir. Ama
Evliya’nın özel isimleri deforme etme huyu malum.
Kale olunca konu
aydınlanıyor. Ortaçağ Ermenicesinde kastağon
կաստաղօն “küçük kale, hisar”. Bizans
Rumcasındaki kastéllion’dan alıntı,
nihai kaynağı Latince castellum, castrum’un küçültme hali, “küçük
müstahkem yer” anlamında. İngilizceden bildiğiniz castle. Rumcadan direkt alınsa Türkçesi kestel olurdu; nitekim Türkiye’nin batı yarısında en az yarım
düzine Kestel var. Ğ sesi Ermenice yoluyla alıntının delilidir, çünkü yabancı
dillerden alınan ince l sesi Ermenicede daima ğ verir. Elisabeth > Yeğsapet,
Leontius > Ğevont, Elias > Yeğya vs.
Ermenice sözcük eski
devir yazarlarında yok. En erken 1136 tarihli Urfalı Matteos Vekayinamesinde geçiyor. Buna
göre 1105 yılında vefat eden Maraşlı Markos adlı aziz kişi “ulaşılmaz Vahka
kalesi [= Adana Feke ilçesi] yakınındaki Kastağon
Manastırında” defnedilmiş. Aslen Süryani olup keramet sahibi bir evliya
imiş. Hiç ekmek yememiş, sadece otlarla beslenmiş. İki yerde dua gücüyle pınar
çıkarmış. Frenkler Kudüs’ü zaptettiğinde Perslerin [= Selçukilerin] yeniden
güçlenip dünyaya hakim olacağını, dinin zeval bulacağını, kiliselerin kapısına
kilit vurulup terk edileceğini, insanların İncil yolundan sapıp günah denizinde
boğulacağını haber vermiş.
1198 yılında Kilikya hükümdarı 1. Levon’a “Ermeniler
kralı” olarak biat eden ekabirin listesinde “Anazarb başpiskoposu ve Kastağon Manastırı önderi Kostantin
Hazretleri” adlı bir muhterem anılmış.[1]
Bu biraz şaşırtıcı, çünkü Anavarza (şimdi Kozan Dilekkaya) ile Feke Kalesi
arası yaklaşık 82 kilometre, bir insanın hem Anavarza başpiskoposu hem Feke
yakınındaki bir manastırın önderi olması fiilen imkansız. Nitekim listedeki
diğer ruhanilerin her birinin idari görevde olduğu kasaba ile ikamet ettiği
manastır arasında azami üç beş kilometre uzaklık var. Dolayısıyla YA Kastağon Manastırı
Vahka/Feke yakınında diyen Urfalı Matteos yanılmış YA DA iki ayrı Kastağon
Manastırı varmış diyeceğiz.
Yaygın bir isim olması
normal. Roma İmparatorluğunun uzandığı her diyarda benzerleri bulunuyor. Yunanistan’da
üstünkörü bir arayışta Kastellion
adında yarım düzine yer buldum; Kos = İstanköy adasında da bir Kastellion Manastırı var. İngiltere'de chester ve caster ile biten bütün yer adları akraba (Chester, Manchester, Winchester, Colchester, Lancaster, Cirencester...). İç-İspanya
ülkesinin adı olan Kastilya (“Kalecik-istan”)
da aynı aileden geliyor. Hatta Katalonya da aynı kökten gelir
diyenler var, ama netameli konudur, bulaşmayalım.
*
Şimdi Kesdoğan adının
yerel mitolojideki anlatımı. “Türkiye’nin Doğa ve Kültür Arşivi” adlı bir
sitede buldum. Belediyenin, kaymakamlığın, valiliğin, bakanlığın, kültür ve turizm
ofisinin, milli eğitim müdürlüğünün, lisenin, ortaokulun, fotoğrafçılar
derneğinin ve doğasevenler platformunun sitelerinde de aşağı yukarı aynı geyik öyküsünü
bulacağınızdan eminim.
“Divriği Kalesi’nin,
Mengücekoğullarından Şah’ı Şahin Şah’ın Ertuğrul isimli bir oğlu vardır.
Ertuğrul, günün birinde, geyik avına çıkar ve av izlerken, Çaltı Çayı’nın karşı
yakasına geçer. O sırada adamlarıyla birlikte oradan geçmekte olan Ermeni
Kralı’nın kızı Belkıs ile karşılaşır. Kız, öyle güzeldir ki, içine ateş düşer.
Belkıs da, bu yiğit delikanlıdan hoşlanır. Ertuğrul, atını sürer ve babasının
yanına gider. Belkıs ile evlenmek istediğini söyler. Kızın babası din ayırımı
gösterip kızını vermez, savaş açmasını ister. Şah Ermeni Kralı’na, adamları ile
durumu bildirir. Kral, Şahın elçilerini güler yüzle karşılar, ikramlarda
bulunur. Şah’ı reddetmeyi hemen göze alamadığından “Savaş da neymiş, hiç Şahlar
Şah’ı kızımı ister de, ben vermez miyim, yalnız, kızımla bir konuşayım, öyle
cevaplayayım” der. Belkıs çoktan razıdır. Ancak kral, kızımla konuştum, o da
istekli, ama kızım çok gururludur. Erkek çocuğum olmadığından onu bir erkek
gibi yetiştirdim, şimdi o da: “Ben şahın oğluna varmak isterim, dillerini de
dinlerini de kabul ederim, ancak, evleneceğim erkeğin de ne denli yiğit
olduğunu görmeliyim” dediğini
söyler. Elçiler bir ağızdan “Şahımızın
oğlu dilediğinizden de yiğit, dilediğinizden de merttir. Dileğiniz nedir”
derler. Ermeni Kral “Kalenin burcundan bir halat gerile, bu halat 3 gün 3 gece
iç yağıyla yağlana, Şahımızın oğlu huzurumuzda bu halata tutunarak boğazı geçip
bizim kalemize vara. Bunu başarırsa, kızımı veririm” der. Elçiler durumu, Şah’a
anlatırlar. Şah bunu kabul etmek istemez ve oğlunu vazgeçirmek için çok
yalvarır, ancak fayda etmez. Ertuğrul Bey, Belkıs’a kavuşmak için her şeyi
kabul eder. Hazırlıklar tamamlanır. Ertuğrul halata tutunarak, karşıya geçmeye
çalışır, Belkıs’ın yüreği ağzındadır. Ertuğrul Bey büyük bir gayretle karşıya
geçmeye çalışırken, tam kale burcuna tutunacağı sırada, Ermeni kral, yanındaki
pehlivana “Kes Doğan” diye seslenir. Pehlivan’ın halatı kesmesi ile uçuruma
düşen Ertuğrul Bey ölür, Kale’nin burçlarında kendini aşağı atan Belkıs’da ölür
ve aşıklar birbirine kavuşamaz. Bu olaydan sonra, kalenin adı Kesdoğan Kalesi olarak anılır.”
[1] 1274 yılında kesilen Smpat Sparabed Vekayinamesinde aktarılır. http://www.attalus.org/armenian/css14.htm, dokuzuncu paragrafta.
"Ben şahın oğluna varmak isterim, dillerini de dinlerini de kabul ederim" Bilinçaltının dışa vurumu herhalde, herkes biliyor aslında ne olduğunu.
ReplyDeleteSevan Hocam ülkenin güzel yerlerinden olan " Vermiş Köyü, Domalan Köy,Otuzbirler köyü,Döllük Köyü,Süksün Köyü,Sakaltutan Köyü,tantana Köy,Hadım köy gibi yerlerin kaymakamlık mitolojisini de paylaşırmısınız.Eminim Afrodit ile Aresin ya da Ertuğrul ile Belkıs'ın aşkından daha ateşli bir hikayesi vardır
ReplyDeleteSondaki apokrif hikayede, Ermeni kral "Siktir lan!" dese, kalenin adı Siktirlan kalesi mi olacaktı? Hem Ermeni kral niye Türkçe konuşuyormuş, Belkıs ismi Ermenilerde yaygın mı? Ayrıca Ertuğrul'un pederinin ismi Şahin Şah mı, yoksa Şehinşah(Şahlar Şahı, Şahanşah) mı? Hep karmaşık.
ReplyDeleteEfsanelerimiz en soylu millet mensubu dünya üzeri yegane erkek adam olan “Selam sana kahpe Bizans’ın yiğit güzeli!” diyerek Eleniye kur yapan kahramanlar ile başlar.Yıldırım aşkına tutulan Eleni de derhal ruhen, beynen, vücuden teslim eder. Bizans da erkek adam yoktur bildiğimiz, onlar ellerinde içki bardakları sersem sepelek Konstandiniye sokaklarında ayaş gezen pisliklerdir. Eleni veya Maria dillerden düşmeyen yosmalarımızdır. Bir başka standart isim aynı yumurta ürünü zorla Hristiyanlaştırılmış Antoniodur. Ve finally gönlünü Türk boylarından gelme bir Han'a ölesiye vermiş Ermeni Belkıslar.Bunlar Türk geyik mitolojisinin tuzu biberidir.Ermeni isimleri zor telaffuz edilir.Örnek verelim Arevaluys, Dzovinar,Isguhi, Hripsime,Luseres .... Belkıs deriz olur biter. Türkiye resmi tarihi okuyup araştırmayana “fantazya” sunar. Rapunzelin halat niyetine kullandığı saçları,Sinsirellanın kabaktan arabası daha mı inandırıcı ? Ama onlar masal kahramanı diyeceksiniz ...
DeleteEdat, fiilimsi gibi konuları öğrenmek gerekli mi? Evetse neden gerekli?
ReplyDeleteDilin her şeyini az çok bilmeliyiz ama lise öğrencisi olarak "Şey sözcüğü zamir miydi yoksa isim mi; "bazen" sözcüğü zaman zarfı mıydı, yoksa durum zarfı mı?" diye detaylara kafa yormaktan usandım. Bunların yerine etimoloji ve dil tarihi okutulsa daha faydalı değil mi?
Yazınız güzel olmuş.
"Kes Doğan" hikayesini Ufuk Uras'ın babası Hasip Uras yazmış galiba. Yazıda, '...TSK’nın açtığı yarışmada "Kes Doğan" öyküsüyle 1. oldu...' diyor. Linkini vereyim. http://www.hurriyet.com.tr/gundem/isemesinler-diye-yapildi-50-yillik-yatir-oldu-5705513
ReplyDelete