Ararat adı Yahudi Kutsal
Kitabında dört kez geçiyor. En ünlüsü Yaratılış (Genesis) kitabı 8:4 – Tufan’dan
sonra Nuh’un gemisi “yedinci ayın on yedinci günü Ararat dağlarına oturdu”. ‘Ararat dağı’ değil, gayet sarih ‘Ararat dağları’,
hare Ararat הָרֵי אֲרָרָט , çoğul.
2 Krallar 19:37 ve onu
aynen tekrarlayan Yeşaya 37:38’de Ararat’ın bir ülke olduğunu öğreniyoruz: Asur
kralı Sanherib Musul yakınındaki Ninive’de “bir gün ilahı
Nisrok'un tapınağında tapınırken, oğullarından Adrammelek'le Şareser, onu
kılıçla öldürüp Ararat ülkesine
kaçtılar.” Sanherib gerçek bir tarihi şahsiyet, ölümü MÖ 681.
Yeremya 51:27’de Yeremya
peygamberin tanrısı ulusları Babil’e karşı savaşa çağırırken “Ararat, Minni, Aşkenaz krallıklarını ona
karşı toplayın; ona karşı bir komutan atayın; çekirge sürüsü kadar at gönderin
üzerine” diyerek savaş kışkırtıcılığı yapıyor. Buradaki Aşkenaz genel olarak at
yetiştiriciliğiyle tanınan bir kuzey kavminin adı: belki İskitler, ya da MÖ 714
ile MÖ 619 yılları arasında Anadolu’yu talan ettikten sonra Kayseri ile Malatya
arasında bir yerlere yerleştikleri sanılan Kimmerler. Minni, Asurcası Mannai,
Batı İran’da Urmiye Gölü civarındaki bir krallık. Jewish Encyclopedia “Ermeni”
demiş ama açıklamaya gerek görmemiş. Ararat ise besbelli Asurluların Urartu
diye adlandırdığı krallığın İbranicesi. Merkezi Van, Asur’un baş düşmanı, MÖ 612’de
İran’daki Medlerle bir olup Asur devletine son vermiş, 27 yıl sonra bu kez Med’lere
yenik düşmüş. Yeremya peygamber MÖ 626 ile 587 yılları arasında aktif olduğuna
göre Allah’tan aldığı mesajlarda güncel dünya politikası da konuşulmuş
görünüyor.
Mezopotamya düzlüğünden
kuzeye doğru baktığımızda Ararat ülkesinin koca bir dağ kütlesi gibi görünmesi
normal. Mezopotamya’yı sular bastığında ilk karaya çıkacağımız yerin “Ararat
Dağları” – mesela o dağların en güneydeki uzantısı olan Cudi Dağı – olması da
mantıklı görünüyor, eğer bu işlerde mantık aranıyorsa.
*
Aziz Eugenios, ya da Süryanice
adıyla Mar Awgin, manastır geleneğini 4. yy başlarında Mısır’dan Mezopotamya’ya
getiren kişi olarak anılır. Türbesi Nusaybin ile Cizre arasındaki Girmeli’nin
sırtında kuş uçmaz kervan geçmez bir yerdedir. Yıl 2000’di galiba, Müjde ile
ziyaret edip, en az bin yıllık görünen bir kırık kiremidini almış, Şirince’deki
evimizin duvarına eklemiştik.
Aziz Eugenios/Awgin
menakıbnamesinden öğrendiğimize göre bu muhterem Qardû ilinin köylerini gezip putperest halkı iman yoluna getirirken,
Nuh’un gemisinin bulunduğu dağın yakınında Sargûgâ adlı köye uğramış. Bu köy,
Sanherib’in oğlu Şar-ussur’ın Ninive’den kaçıp geldiği yermiş. Burada
(öldürdüğü) babası adına bir tapınak (türbe?) yaptırmış; soyundan gelenler halâ,
yani yaklaşık bin yıl sonra, o tapınağı gözetmekte ve orada ibadet etmekteymiş.
(Paul Bedjan ed., Acta martyrum et
sanctorum, III.446, Paris 1896).
Sarguga’nın yeri belli
değil ancak Qardû ülkesi (Bêth
Qardû) belli: eskilerin Kurtoi veya Karduoi veya Gorduei diye adlandırdığı halkın diyarı, Ksenophon’da Karduxoi ülkesi, Strabon’da Gorduênê: bugünkü Şırnak merkez ile
Güçlükonak ve Eruh yöresi. “Nuh gemisinin bulunduğu dağ” derken, besbelli Şırnak’ın
karşısında dev bir gemi gibi yükselen Cudi Dağı kastedilmiş.
O eşleştirmenin
bildiğimiz en eski ifadesi, Yahudi Kutsal Kitabının halk dili olan Aramice meal
ve tefsirleri olan Targum’lardır. Yonathan
b. Uzziel Targum’u Milattan hemen önceki yıllara aittir. Yeşaya 37:38
tefsirinde Sanherib’in oğullarının kaçtığı ülkeyi “Qardu ülkesi” olarak tefsir
eder. (books.google.gr/books?id=_boCAAAAQAAJ,
sf 126). MS 1. yy’ın ikinci yarısında kaleme alındığı kabul edilen Onkelos
Targum’unda Tevrat’taki “Ararat Dağları” ifadesi Aramice “Qardu Dağı” olarak yorumlanır
(targum.info/onk/Gen6_11.htm).
Daha geç tarihe ait Targum Yeruşalmi’de dağın adı Qardon Dağı (tûre d’qardôn), ülkenin adı ise Qardania olarak geçer. (targum.info/pj/pjgen6-11.htm,
yazım hatalı, doğrusu Qardania).
Targum’larla aynı dönemin
eseri olan Pşitta, Yahudi Kutsal
Kitabının bir başka Arami lehçesi olan Urfa Süryanicesine çevirisidir. Orada da
Ararat sözcüğünün geçtiği dört pasajın her biri “Qardon dağları” ve “Qardon
ülkesi” olarak tercüme edilir (www.peshitta.org/.
Ör. Genesis 8:4, ilk satır İbranice hare
Ararat, ikinci
satır Aramice ture Qardon;
İngilizcesi mountains of Ararat).
MS 1. yy’da Yahudi inanç
ve törelerini Greko-Romen dünyasına tanıtmaya girişen tarihçi Josephus kafamızı biraz karıştırır. MS
95 tarihli Antiquitates Iudaicae’nin 1.
cilt 3. bölüm 5-6 paragraflarına göre Nuh’un gemisi “Ermeni ülkesinde” (κατὰ τὴν
Ἀρμενίαν) Korduene’liler Dağının (πρὸς τῷ ὄρει τῶν Κορδυαίων) zirvesine
konmuştur. (http://sacred-texts.com/jud/josephus/ant-1.htm)
Geminin kalıntıları hala mevcut olup insanlar bundan topladıkları zift
parçalarını muska olarak taşırlar. Ermeniler Nuh’un toprağa ilk ayak bastığı
yere İçevan (“iniş yeri, menzil”)
adını verir ve geminin kalıntılarını ziyaretçilere gösterirler.
“Ermenistan’daki Kürt
Dağı” ilk bakışta çelişki gibi görünse de yoruma müsaittir. Antik terminolojide
Armenia ülkesi Urartu krallığı ile eşdeğerdi; güney sınırı Şırnak ve Hakkari’yi
de içerirdi. Kordu ülkesi (sık sık isyan edip başına buyruk gitse de) bunun bir
vilayetiydi. Dolayısıyla “Armenia ülkesinde Korduenelilerin Dağı” pekala Şırnak’taki
Cudi Dağı olabilir.
Sıra Kutsal Kitap’ın 382-384
yıllarına yapılan standart Latince çevirisine gelince bir adım daha ileri gideriz.
Günümüze dek Katolik kilisesinin tanrı kelamı kabul ettiği bu metinde, Ararat
sözcüğü Armenia olarak çevrilmiştir. Buyurun: Genesis 8:4 “requievitque
arca mense septimo vicesima septima die mensis super montes Armeniae.” 2 Krallar 19:37 ve İsaiah
37:38 Sanherib’in oğulları “fugeruntque in terram Armeniorum.” Sadece Yeremya 51:27’de Ararat krallığı Ararat olarak
kalır.
Nuh’un gemisi tufandan
sonra kaldığı yerden kuzeye doğru adım adım yol almaktadır...
*
Küçük bir parantez
açalım. Kuran’ın Hûd suresi 25-46’da aktardığı Nuh tufanı versiyonuna göre
geminin karaya oturduğu yer el-cûdî’dir
(الجودى). Kuran
metni Targum’lardaki ve Pşitta’daki anlatıyı oldukça yakın bir şekilde (fakat
kısaltarak ve araya mutat tehdit ve hakaret cümlelerini ekleyerek) tekrarlar. Dolayısıyla
el-Cûdî adlı yerin bir şekilde Targum metinlerindeki Qardû veya Josephus’un Yunancasındaki Gordu- adıyla ilgili olduğunu düşünebiliriz. Aramice ve Yunanca /g/
sesinin, bu sesi tanımayan Arap dilinde daima /c/ şeklini aldığını, yine Arapçada
bulunmayan /o/ sesinin daima /u/ olarak telaffuz edildiğini biliyoruz. Demek ki
Arapça bir anlamı olmayan Cûdî, bu dillerdeki Godî sözcüğüne tekabül eder veya en azından edebilir.
Aradaki /r/ harfinin
kaybını açıklayamıyoruz. Kuran yazarı bizim
haberdar olmadığımız bilgi kaynaklarına mı sahiptir? Yoksa ismi yanlış duymuş
veya editör hatasına mı kurban gitmiştir? Bu soruları sormakla yetinelim.
*
Ağrı Dağının Ermenice öz
adı Ararat değildir, Masis’tir. Tamlayan
hali Maseats olur, yani “Masis Dağı”
değil Maseats Ler Մասեաց լեռ denir. Büyük
olasılıkla Eski Farsça “en büyük” anlamına gelen masişt- sözcüğünden uyarlanmıştır. Meis adasından tanıdığımız Yunanca
megisti, majestelerinden tanıdığımız Latince
maiestas ve eski Anglosaksonca maest-‘ten gelen
İngilizce most ile kökteştir.
Tabandan zirveye net yükseklik açısından Batı Asya’nın ve hatta sanırım bütün
Asya’nın en yüksek dağına yakışır bir isimdir.
Eski Ermeni vakanüvislerinden
Pavsdos Puzant (4. yy), Ğazar Parpetsi ve Movses Xorenatsi (5. yy veya sonra),
ve anonim Aşxarhatsuyts yazarı (7. yy) dağdan
sadece Masis adıyla söz ederler; dağda bulunan Akori veya Ağori kentini anarlar.
Fakat bu dağla ilgili olarak Nuh tufanı efsanesine değinmezler. 13. yy sonuna
dek diğer tarihçilerde herhangi bir bağlamda bu dağdan söz edene rastlamadım.
Buna karşılık Pavsdos’ta daha da ilginç bir detay buluruz. Bu tarihçinin
muhtemelen bir Süryani kaynağından aktardığı Nusaybin’li Aziz Yakup menkıbesine
göre, ol nurlu kişi Pers ülkesinde bulunan Nusaybin kentinden[1]
çıkıp “Ermeni ülkesinin sınırlarında, Korduk diyarındaki Sararat Dağına” gelir. Burada Allah’a dua ederek Nuh’un gemisinin
yerini kendisine göstermesi için yalvarır. Çok kurak olan dağda susuzluktan
ölmek üzereyken Allah’ın inayetiyle yerden bir pınar çıkar. Allahın meleği uykusunda
Yakup’a seslenerek aradığı yerin burası olduğunu, daha ileri gitmemesi
gerektiğini bildirir. Uyandığında orada insan eliyle kesilmiş birtakım tahtalar
bulur, geminin kalıntıları olduğunu anlar. Bu müthiş mucize üzerine yöre halkı
Yakup’un Allah tarafından seçilmiş biri olduğuna inanır, coşkuyla ona biat eder,
pınarın çıktığı yeri kutsal sayar, onun bulduğu tahtayı Allah’ın inayetinin
büyük bir simgesi sayarak saklar.
Aynı öyküyü hemen hemen
aynı kelimelerle 12. yy’da Urfalı Mateos Vekayinamesine zeyl yazan Rahip Grigor
tekrarlayacak, ancak Sararat yerine Ararat
adını kullanacaktır. Tahminimce Pavsdos’un eklediği S harfi bir müstensih
hatası olsa gerekir.
Öyle anlaşılıyor ki en
azından 12. yy’a dek Ermeni tarihçileri, Süryani komşularına uyarak, Tevrat’ta adı
geçen “Ararat” dağının Kürt diyarındaki Cudi dağı olduğu inancını korumuşlardır.
*
Ararat adı ve Nuh
efsanesi ilk ne zaman kesin olarak Ağrı Dağına taşındı?
Ortaçağ-sonrası Ermeni
tarihçilerini yeterince tanımadığım için bu soruya tatmin edici bir cevap
veremiyorum. O yüzden Batılı kaynaklarda standart olan bilgilerle yetineceğim.
Yaygın görüşe göre öykünün o versiyonunu ilk kez anlatan kişi 1253 yılında Fransa
kralı adına Moğol Hanına elçi giden Willem de Rubruquis’tir. Ancak Rubruquis
bilfiil Ağrı Dağı yöresine gitmemiş, İstanbul’daki Ermenilerden duyduklarını
aktarmıştır. Anlattığı öykü az önce gördüğümüz Nusaybinli Aziz Yakup öyküsüdür.
Dağın adı “Masis veya Ararat” olarak verilmiş, Aras nehrinin bu dağın
eteklerinden aktığı bildirilmiştir. Nuh’un adım attığı yerin adı bu kez İçevan
değil ‘Naksua’dır. Yani Nax-içevan: “ilk inişyeri, ilk menzil”. (archive.org/details/journeyofwilliam00ruys/
sf. 269-271.)
Sanırım Nahçivan’ın ilk
kez ne zaman bu isimle adlandırıldığını bulsak, Ararat dağının Ağrı’ya taşınma
tarihinin üst limitini de bulmuş oluruz.
[1] Ermenilerin Mtsbin adıyla
andığı Nsîbîn kenti 363 yılından İslam istilasına dek İran (Sasani)
imparatorluğunun batıdaki uç kentiydi. Düz ovada bulunan Nusaybin ve Cizre
kentleri İran’a ait olan Gzirta (Cizre) diyarında bulunurken, Şırnak’ın (387
veya 451 yılında Sasani devletince yutulacak olan) Ermenistan krallığına ait sayıldığı
anlaşılıyor. Dağın “kurak” olması, Ağrı Dağı’ndan söz edilmediğinin
belirtisidir.
Cudi Arapca Iyilik Guzellik Uzun Boyluluk Comertlik Susuzluk demek. Ayni kokenden Cevad-Cevdet-Ecved-Ceyda-Ecyad-Ciyadet-Tecvid-Cadi
ReplyDeleteBence İngilizce Judith'in kısaltmasıdır, Judy Garland onuruna adlandırılmış.
DeleteHocam Ağrı dağı çok büyük bir alanı kaplar. Batısı, güneyi ve güneyinin kuzeyi aşırı kuraktır. Ama batısı bambaşka bir yerdir. Zerdülşler zamanında adına Ava Ahura Mazda (Ahura Mazda Suyu) denilen su, dağdan bir nehir gibi akıp, Gavurköy'e akar. Eskiden Zerdüştler burara yıkanıp, günahlarından arındıklarına inanırlarmış. Hala da İrandan gelip bu suyun yerini soranlar var.
ReplyDeleteAyrıca Ermeniler küçük Ağrı dağına Sis, büyüğüne Masis derler. Kürtçede masis, üzerinde sis kaldı demektir.
Ayrıca eski Kürtçe kitaplarda dağa Agıridax denilir. Ama burdaki dax, Türkçedeki dağ değil. Dax'ın Türkçe anlamı; yakmak, dağlamak. Bazıları da Gridax der. Gri(ağlamak) dax (yakmak). Kürtçede ar ise, ateşin agır haricindeki başka bir ismidir. Ar(ateş)hat(geldi).
Şayet Axura köyünde kazı yapılıp 1800lü yıllardaki zelzeler sonucunda toprak altında kalan medeniyet çıkartılırsa, bir çok sorunun cevabı bulunacaktır.
Ayrıca yine Ağrı dağında, eski Iğdır'ın bulunduğu Korhan'da yer altı şehirleri vardır. Yöre halkı Nuh'un yer altındaki şehri diyor.
Verdiğiniz etimolojik bilgilerin hiçbiri doğru değil. Masis'in ne anlama geldiğini Sevan Bey zaten belirtmiş, eski Farsça "maşist" (en büyük), ayrıca "sis" Türkçe bir sözcüktür, yani Masis'i "Sis Kaldı" gibi muhayyel bir Kürtçe köke bağlama çabanız da beyhûde. Kürtçüler genelde yeradlarını evirip çevirip Kürtçe çıkarmak için olmayacak yeradları icât ediyorlar, "Sis Kaldı", "Yer Gördü", "Zorla Kurduk" (Zorava), "Biz Çabuk Aldık" (Malazgirt) vb. böyle yeradları olmaz.
DeleteAgıridax ve Gridax adlarındaki "dax" da basbayağı Türkçe "dağ"dan gelmedir, "Ağrıdağ" ve "Gridağ" anlamlarına geliyorlar, zorlamaya gerek yok.
Ağrı dağının adının Kürtçe Agırî (agır "ateş") kökünden geldiği iddiası da doğru değildir ayrıca, Ağrı adı Ermenice "agori"den gelir, "alan 2. açık alan 3. düzlük 4. ova" demektir, Yunanca eşdeğeri "agora"dır.
Kürtçü olacaksanız yine olun, ben de Türkçüyüm örneğin, ancak bilimi rehber edinin, uydurma masallarla kendinizi kandırmayın.
Dax'ı da Türkçe yaptın ya bay profesör. Peki Türkler buralı bir halk mı ki Agıridax'daki Dax Türkçe olsun?
DeleteBen Kürtçü değilim, Kürdüm ve biz bu toprakların öz evlatlarıyız. 600 yıl önceki Kürtçe kitabı da anlarım, bütün dağ, taş ve ovalarda dilimin izleri var. Sen 100 yıl önce yazılan hangi Türkçe kitabı anlıyorsun? Kaç tane dağ ve ovada senin dilinin izi var burada (devletin uyduruk dayatmaları hariç)? Çok Türkçüysen, git ata yurdun mongolistana.
Ayrıca dağ Farsçadır. Kürtçesi Çiya'dır. Kürçedeki Dax'ın Türkçe karşılığı ise yakmak demektir.
Senin gibilerin daha da zoruna gitsin, burası kardeş Ermeni ve Kürt halklarının toprağıdır. Siz bu toprakların sahibi değilsiniz. Siz sonradan gelensiniz.
Uyduruk olan ise; sizin tarihiniz, diliniz ve isminizdir. Dedenin dedesinin adı ne desem, ya Dimitris'tir yada Aşnag'tır. Birde Türkçülük yaparsın.
Birde bilim demiş. Google karşında, barbarian (barbar) yaz, bakalım karşına ilk kimler çıkacak. E ben bunlardan bilim mi bekleyecem? Ben Türk olsam, Türkçüyüm ü boşver, Türküm demeye utanırdım.
Hocam keşke parantez içine yazsaydın da, şu Türükçü arkadaş Qardu ülkesi'nin "Kürt ülkesi: Qardu dağının "Kürt dağı" olduğunu anlasaydı.
DeleteAdsız, Dağ'ın Farsça olduğundan emin misin? Çok uzaklara gitmeden nişanyansözlüğe bir göz attım: https://www.nisanyansozluk.com/?k=da%C4%9F">https://www.nisanyansozluk.com/?k=da%C4%9F
DeleteAyrıca "Agıridax" olarak geçiyor diye bahsettiğin şu Kürtçe eski kitapların tarihlendirmesi önemli değil mi bu noktada?
This comment has been removed by the author.
DeleteYukarıdaki zırvalamaları yazan Kurmancist arkadaşın seviyesine indiğim iletimi sildim. Burası benim şahsî blogum olmadığı için konudan fazla sapmamayı daha uygun buldum.
DeleteBu iletide yalnızca Kurmancist arkadaşın yanıldığı kısımlara yanıt yazacağım.
Dağ sözü Türkçedir, Farsçada "kûh" (dağ) demektir, "dağlık" anlamında da "kûhistan" denir. Eylem olarak kullanılan "dağlamak"taki "dağ" Farsçadır ve Türkçedeki dağ'dan ayrı bir sözdür, sanırım arkadaş sapla samanı karıştırmış. Benim "şahsî" kanaatim, "dağlamak"taki dağ'ın da Türkçe olabilme ihtimâli olduğudur, zirâ Türkçe olan "damga" sözü, aslen "koyun vb. hayvanlara, derilerini yakma sûretiyle vurulan kızgın demir" anlamındadır ve Proto-Turkic *ta- (yakmak) kökünden gelir, bu ana kökten > *tam- (dağlamak) > tamga (dağlama aracı) anlamına gelebilir, yine aynı ana kökten > *tag (dağ, dağlama) demek olabilir, bu hiç de uydurma ya da yabana atılacak bir görüş değildir. Her sözün kökenini ille de Hint-Avrupacaya dayandırma eğilimdeki Hint-Avrupacı görüştür asıl eleştirel bakılması gereken. Buradaki eleştirim Nişanyan'a değil, Avrupalı Hint-Avrupacılara...
Hint-Avrupacı görüş, Farsçadaki "dağ" sözünün Proto-Indo-European *dhegh- "yakmak" köküne dayandırıyor. Ben de dağ sözünün Proto-Turkic *ta- "yakmak" kökünden de gelebileceğini söylüyorum, iki tarafın da elinde yazılı bir dayanak yok, ikisi de eşit güvenilirliğe sahip fikirler. Ancak, yine bence, benim tezim daha sağlamca gibi, zirâ Proto-Turkic kök daha da geriye gidiyor, Hint-Avrupacadaki gibi 3 harfli değil, 2 harfli ana köke dayanıyor.
Buna benzer daha bir yığın ana kök var, Proto-Indo-European ile Proto-Turkic arasında ve hemen hemen hepsinde Proto-Turkic kökler daha eski olan 2 harfli köklere dek gidebilirken, Hint-Avrupaca hipotetik kökler en fazla 3 harfli köklerde kalıyorlar. Buna da yalnızca bir örnek verip geçeyim. Örneğin Proto-Indo-European'da varsayılan kök *ghel- "ışımak 2. parlamak", bu kökten İngilizce "gold", Farsça "zerd" gibi sözler geliyor ve gördüğünüz gibi bu ana kök 3 harfli "gh-e-l-".
DeleteOysa benim tezim bu ana kökün Proto-Turkic olduğu ve benim dayandırdığım kök daha eski < *ya- "ışımak, parlamak". Bu ana kökten:
edilgenlik eki -l- ile > yal- (parıl-damak, ışıl-damak), bu kökten türeyen kimi sözler: yalav "alav > alev", yalaz "alaz, ateş", yalabık "parlak", yaldız vb.
dönüşlülük eki -n- ile > yan- (parıldan-mak, ışın-mak) > yangın, yandırmak vb.
ettirgenlik eki -r- ile > yar- > yarın (gün ışığı 2. sabah), yaruk (Eski Türkçe "ışın, şuâ"), yarkın (parlaklık, nur) vb.
pekiştirme, etki arttırma eki ile > yak- > yakmak, yakıt vb.
yine Eski Türkçe yaşu- "ışımak, parıldamak" > günümüze gelirken geçirdiği evrimle > yışı- > ışı- vb.
Görüldüğü gibi, Proto-Turkic ana kök 2 harfli *ya-, yani daha eskiye gidiyor, oysa Hint-Avrupaca ana kök *ghel-, 3 harfli ve daha geriye gidemiyor. Bu da, Hint-Avrupaca *ghel- eyleminin Proto-Turkic *yal- eyleminden bir alıntı olabileceğini gösterebilir, bizdeki "edilgen biçimi" almış olabilirler. Bizdeki kök alıntı olamaz, çünkü ana kök *ya- ve bir sürü türemesi de var. Hatta belki de Proto-Turkic biçim *gya- gibi bir şeydi, sözbaşındaki "gy-" tek ses olup, zaman içinde > Türk dillerinde "y"ye evrilmiş de olabilir.
Hatta biraz daha ileri gidelim, Türkçedeki "altun" sözü bence daha da eski dönemlerde *yaltun idi (ya da *gyaltun) < geldiği kök < yal- (parıl-damak, ışıl-damak), bu köke pekiştirme eki -t- eklediğinizde > yalt- (güçlüce parıldamak) eylemi türer, eski Türkçe yaltırım (yıldırım), yaltuz (yıldız) vb. bu kökten gelir. Eylemlerden edilgen ad yapan "-n" ekiyle de > "yaltun" sözü türer, akın (sel), ekin vb. gibi. Bu söz birebir İngilizcedeki "golden"ın kökü gibi duruyor bence...
Kendine güvenen Hint-Avrupacıları tartışmaya beklerim. Bence, Hint-Avrupa dillerinin altkatmanında (substratum) açık bir Proto-Turkic taban var, her ne kadar Hint-Avrupacılarca saklanmak istense de.
"Bazıları da Gridax der. Gri(ağlamak) dax (yakmak). "
DeleteGrê dax Grî dax ağlamak değildir arkadaşım.Gır iri büyük anlamındadır.(grand kelimesine dikkatinizi çekerim) Bu yörede dağ tepe gibi yüksek yerlerin isimleri gır ile başlar.Gırberan(Koçtepe) Gırê zık diryayi (karnı yarık dağ) ....
Son buz çağında bittiği dönemde bugünkü İran Körfezinin bulunduğu yere Fırat ve Dicle nehirlerinin boşaldığı bir tatlı su gölünün etrafında yeni yeni yeşermeye başlayan bir medeniyet vardı buzların erimesiyle sular yükselip Hürmüz Boğazını aşınca sel bütün bir uygarlığı yutup yok etti. Bu felaket bütün insanlığın ortak hafızasına kazındı, benzer hikâyeyi Afrika'dan Çin'e kadar her yerde duyabilirsiniz.
ReplyDeleteDemek istediğim sel felaketi kesinlikle yaşandı ama Nuh’un gemisini bilemem, tek bildiğim şey Cudi Dağının İran Körfezine 1000 km uzakta olduğu.
(Son buz çağında deniz seviyesi bugünkünden 120 m daha alçaktaydı https://www.wikizero.com/en/Past_sea_level)
(Google Earth'ü olan herkes çek edebilir İran Körfezinin bugünkü ortalama derinliği 50 m en derin yeri ise 90 m’dir)
dipnottaki ağrı dağının kurak olmadığına dair yoruma bir itiraz. ağrı dağı , etrafındaki sulak vadilere rağmen kurak bir yerdir. eteklerine çıkılmaya başlandıktan itibaren sadece 2 noktada su bulunur biri kuzeybatı tarafta korgan yaylası diğeri büyük-küçük ağrı dağı arasındaki " serdar bulak" tır. herhangi bir akarsu kaynak yoktur . sebep muhtemelen volkanik kayalık sebebiyle üzerine konan her damla aşağılara derinlere iner. yazın sıcak günlerinde hızla eriyen karlar nedeniyle zaman zaman "flash flood" şeklinde seller olur , koca koca volkanik kayaları ırmak gibi akarken görmek dehşet ve hayranlık uyandırabilir.
ReplyDeleteben de bir atlantisi bir de bu nuh tufanının insanlık toplu bilincinde hangi jeolojik olaylara tekamul ettiğini çok merak ederim, bu buzul devrinin ne zaman en son bittiğine baktım (lasted until about 11,700 years ago.) cümlesiyle karşılaştım tam da göbeklitepenin kuruluş tarihi, ama buzul çağında bir gemi yapacak bir kümüle bilgi varmıydı( yukardaki tarihte kuzey halkı hala sırtında hayvan postuyla dolaşırdı) veya buzların su olup erimesi yavaş mıudı hızlı mıydı, yani buzullar kuzeye peyderpey geri mi çekildi, ve çekilirken tüm su ne oldu, öyleyse aras o zamanlar devasa bir amazon suretindeydi belki
ReplyDeletebuzullar çekilirken, ki hayal edin yavaş yavaş çekilen buzul kütleleri, ağır ağır yukarı çekilirken gürcistan veya rusyada öyle bir platoya gelmiş ki, o platoda eriyen buzulların suyu karadenizi.bile taşırmış, çok büyük miktarda su aşağıya doğru belki de Aras'a dolup taşmış, bir varsayım tabi ama yine de Aras nehrinin geniş alanda incelemesi (deniz kabukları vs) veyahut gerçekten rusya dolaylarında buzulları erimesi halinde suları doğrudan aşşağı akacak bir plato veya ova var mı (şunu demeye çalışıyorum buzullar yukarı çekilirken atıyorum dağlık bir bölgede erirken görece az su bırakırlar, rakımı düşük bir ovada erirken daha fazla su bırakırlar)
bir de arkadaşın kürtçe çeviri hayal gücünü tetikler, kürtçe çevirisi bende ağrı dağının zamanında r volkanik dağ olabileceği varsayımını uyandırdı yani belki nuhun yaptığı şey bir gemi değil büyük bir barınak ~ korunak veya bir hangar gibi bişeydi ve hayvanları volkanik patlama sonrası o uzun süren gaz bulutundan korumak için inşaa etti, çünkü gemi hiçbir zaman onca çeşit hayvanla bana mantkklı gelmemiştir, tufan diyor sonuçta doğal bir hadise tarihin elden ele nasıl şekil değiştirebildiğini bildiğim için bu olasılık da mümkün görünmekte bana, yani geçmişe gitme şansımız olsa ve bu olay bir volkanik patlamaysa inanın şaşırmam, zira her kitapta aynı bölge ısrarla veriliyor ve buralar dağlık yerler yani volkan in su out
ama 'as conclusion' insanlık toplu bilincini etkileyen bir hadise var ve ben atlantisle nuh olayının aynı tarihlerde 13.000 yıl dolaylarında olduğunu düşünüyorum
This comment has been removed by the author.
DeleteSayın Adsız
DeleteAtlantis efsanesi MÖ 1800 civarında giritteki Minos uygarlığını yok eden volkanik patlamanın Akdeniz Uygarlıkları tarafından sonradan mitleştirilmiş halidir.Gerçekte batık kıta falan yok.
Karadeniz'in suyla dolması MÖ 5500 civarında neolitik çağda gerçekleşmiştir.O dönemde Karadeniz bölgesi Balkan kıyıları hariç avcı toplayıcı halklarla çevriliydi.Sonradan Anadolu'dan gelen çiftçiler ve Hint Avrupa göçebelerinin bu avcıları yok etmesi-sindirmesi sonucu bu tufanın hikayeleri silinmiştir.
Nuh tufanın kökeni Erken bronz çağında Güney Mezopotamyayı vuran nehir selleri ve Muson baskınlarıdır ve bu olay defalarca kez vuku bulmuştur.
Iki sorum var 1. Urarat in basindaki ur sehir anlamina gelen ur mudur. 2. Sirnak in nak hecesinin nuhla bir baglantisi var midir?
ReplyDelete1. İlki pek mümkün görünmüyor. Ur hangi dilde "şehir" bilmiyorum. Daha ziyade Ararat adının Mardin şivesiyle yuvarlaklaştırılması gibi. 2) Nuhun Süryanice adı Nax. Şarê Nax Süryanice veya Kürtçe "Nuh Şehri" gibi duruyor, ama mitolojik uydurma da olabilir, Amma Uzun gibi.
DeleteUr körfeze yakın bir antik Sümer şehrinin adı. Tanıdık geldi biraz araştırayım dedim. Bir Tanrı adından türetildiği yazıyor. Kazılardan anlaşıldığı kadarıyla, çok kez su baskınlarına maruz kalmış. Bu durumu Büyük Tufan'la ilişkilendirenler var imiş.
DeleteUr ya da uru eski sumer dilinde koy sehir mahalle ve hatta tarim, surmek, destekleme anlamina geldigine dair birkac yazi okumustum. Erbil kentinin de arbela, urbilium dan geldigi soylenir
DeleteSöylentiler ve yarım yamalak haırlanmış ihtimal kırıntıları üzerinden tarih yapmak sağlıklı bir yol değil.
DeleteThis comment has been removed by the author.
ReplyDeleteThis comment has been removed by the author.
ReplyDeleteThis comment has been removed by the author.
ReplyDeleteThis comment has been removed by the author.
ReplyDeleteThis comment has been removed by the author.
ReplyDeleteThis comment has been removed by the author.
ReplyDeleteThis comment has been removed by the author.
ReplyDeleteThis comment has been removed by the author.
ReplyDeleteThis comment has been removed by the author.
ReplyDeleteThis comment has been removed by the author.
ReplyDeleteThis comment has been removed by the author.
ReplyDeleteThis comment has been removed by the author.
ReplyDeleteTürki bir hikaye ye dönüştürülen vede adına Ergenekon'dan çıkış denilen masal,
ReplyDeleteHint-Avrupa R1a lı Hint-İranilerin kuzey den dağları aşarak güneye son buzul çağı dönemlerinde inmesidir ve böylece sıcaklara karışan Arilerin Newroz u yeni gülü başlatmasıdır. Demirci Kawa'nında dağlar dan erittiği demirlerden kılıç yapması vede zafere giden yolu açmasıdır. Buyrun Sevan Hocam ! yaşanmışlıkların efsanelere dökülmesine dair bir vaka.
Hocam biz burda sizin değerli araştırmalarınızı ve fikirleriniz okumak istiyoruz. Kürt milliyetçi ırkçılarının yüzsüz ve ilkel zırvalıklarını değil. Herşeyde olduğu gibi buranın da içine etmeye kararlılar... türk milliyetçiliğinin uçuk fantezileri ve yarattığı ağır hasar yetmezmiş gibi şimdi de başımıza bu geç kalmış ezik kürt milliyetçi tayfa çıktı. Umarım buralara fazla uğramazlar
ReplyDeleteSaygılarımla...
Bir tarafın saçmasını gömmek için öbür tarafın saçması faydalı olabilir mi, düşünmek lazım.
DeleteUzun yorumları ben şahsen okumuyorum. Başkalarının da uzun boylu okuduğunu sanmıyorum. Boşuna emek, yazık.
ReplyDeleteThis comment has been removed by the author.
ReplyDeleteMeselenin özü nuhun gemisi ağrı dağına değil cudi dağına oturmuştur nuhun gemisi ağrı dağına oturdu demek haşa kuranı kerimi yalanlamak anlamına gelir ayetde ; Ey yer! Suyunu yut! Ey gök sen de açıl!” dendi. Sular çekildi, iş tamamlandı, gemi Cudi’nin üstüne oturdu ve şöyle dendi: “Yanlışlar içindeki o topluluk olmaz olsun.
ReplyDeleteHûd Suresi 44. Ayet
وَق۪يلَ يَٓا اَرْضُ ابْلَع۪ي مَٓاءَكِ وَيَا سَمَٓاءُ اَقْلِع۪ي وَغ۪يضَ الْمَٓاءُ وَقُضِيَ الْاَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ وَق۪يلَ بُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
Kartlis Tshovreba adlı Gürcü vekayinamesinin 11. asırda Leonti Mroveli tarafından kaleme alınmış kısmında şöyle bir pasaj geçiyor:
ReplyDelete“At that time, the Khazars gained strength and began to fight against the descendants of Leḳ and Ḳavḳasios ... after that the Khazars chose a king ... and passed through the sea-gate which is now called Daruband ... and they destroyed all cities of the Ararat and Masis and of the North, and (only) the fortified cities of Tuxarisi, Samšwlde and the fortress of Mṭueri, which is Xunani, Inner-Kartli and Egrisi persisted. And the Khazars usurped both these ways, viz. the sea-gate (of) Daruband and the Aragvi-gate, which is Dariala(n). ...”
https://www.academia.edu/20345312/The_Bun_-_Turks_in_Ancient_Georgia (academia.edu makalesinin 40. ve 41. sayfalarında ilgili alıntı; bu arada, makalenin adı kimseyi yanıltmasın, makale Bun Türkleri efsanesini çürütüyor)
11. asra ait bu Gürcü eserinde "Ararat ve Masis" tabirinin kullanılmasının yorumunu konunun uzmanlarına bırakıyorum.