Hintavrupa araştırmaları
konusunda, vatanmillet sosuna bulanmış bir kafa karışıklığının hüküm sürdüğünü
görüyorum. Konuya biraz açıklık getirmeye çalışayım.
1.
“Hintavrupalılar” denilen
kavim (eğer varsa) Avrupalı değildir. Yaygın görüşe göre Batı Avrasya’da, Karadeniz
kuzeyi ile Hazar Denizi arasındaki sahada yaşamıştır. Son zamanlarda ilgi gören
bir teze göre daha önceki bir devirde Anadolu kökenli olabilir.
2.
Yayılan şey kavim yahut
“ırk” değildir. Dildir. Bunlar ayrı ve alakasız iki nesnedir. Tarih boyunca diller
nadiren göç yoluyla, fakat hemen her zaman siyasi egemenlik yoluyla yayılmıştır.
Dil, öğrenilen bir şeydir. Toplumlar egemen olan ya da “üstün” sayılan topluluğun
dilini benimserler. Örneğin Peru ve Bolivya halkları yüzde doksanı aşan oranda
Amerika yerlisidir, ama İspanyolca konuşurlar. Haiti halkı yüzde yüze yakın
oranda Afrika kökenlidir, ama Fransızcadan türeyen bir dil konuşur. Türkiye
halkı yüzde altmış-veya yetmişleri bulan bir oranda yerli, yüzde yirmileri
bulan bir oranda Slav, Kafkas, Çingene ve Arap kökenlidir. Ama Türkçe konuşur.
Hintavrupa dilinin
çeşitli lehçeleri de egemenlik ve asimilasyon yoluyla yayılmıştır. Sinhali dili
konuşan Sri Lankalılar kara derilidir. Vaktiyle Toharca konuşan Orta Asyalılar
muhtemelen çekik gözlü idiler. Buna rağmen, İzlanda diliyle eş kökenli olduğu
şüphesiz olan diller konuştular ve konuşurlar.
3.
Hintavrupa dilinin
yayılışı iki önemli teknolojik gelişmeyle eş zamanlıdır; muhtemelen onların
sonucudur. İlki MÖ 7000’lerden itibaren Anadolu’dan dünyaya yayılan hububat
tarımı ve köy yaşamıdır. İkincisi MÖ 3000’lerden itibaren Batı Avrasya’dan
dünyaya yayılan at kültürüdür. Bunlar modern çağda Batı Avrupa’da yaşanan
sanayi devrimi kadar büyük devrimlerdir. Devrimi yapanlarla henüz yapmayanlar
arasında muazzam bir güç dengesizliğine yol açmışlardır. Tıpkı sanayi devrimi
gibi ufak çaplı birtakım nüfus hareketlerine sebebiyet vermiş olabilirler. Fakat
egemenlik dengesinde yarattıkları değişim çok daha büyüktür.
(Not 1: Köy ve aşiret düzeyini aşan bir askeri
güç projeksiyonu – ve dolayısıyla devlet – ancak at sayesinde mümkün oldu. Atı tanımayan imparatorluklara
ancak Amerika kıtasında rastlıyoruz. Onlar da Avrupalıların atlı birlikleri karşısında hiç
direnemeden dağıldılar.
Orta Asya kavimlerine
özgü büyük çaplı hayvancılığa dayalı konargöçer yaşam tarzı da at – veya deve
veya eşdeğer bir uzun mesafe yol aracı – olmadan mümkün değildi.)
(Not 2: Tarım ve köy
hayatı Anadolu ile Avrupa’nın kuzeybatı ucu arasındaki 3000 küsur kilometreyi
yaklaşık 4000 yılda katetmiş görünüyor. Bu her kuşakta yaklaşık 25 km yayılma demektir. Yavaştır. Öyle sürüler halinde büyük göç düşünmeyin. Her kuşakta bazı öncüler, at-öncesi köy yaşamının azami ufku kadar bir mesafeye yol almış olmalı. O süreçte yerli avcı ve toplayıcı kabilelerin kadınlarını çaldıklarını, belki bazı avcı-toplayıcı topluluklarına tarımsal
yaşamı ve köylü dilini öğrettiklerini, bu suretle ecdat dilinin bir türevini
İskoçya’nın uzak ucuna dek taşıdıklarını varsayabiliriz.)
4.
Dilbilimcilerin
Hintavrupa hayranlığı haklı nedenlere dayanır. Hintavrupa dilleri arasındaki
ses ve gramer eşdeğerliklerinin keşfi ve bunlardan hareketle beş bin yıl önce
ölmüş olan Anadilin kurgulanması, 19. yy başlarında Grimm kardeşler ve Franz Bopp’tan
başlayan muazzam bir kolektif çabanın ürünüdür. On binlerce insan iki yüzyıl
boyunca geceli gündüzlü emek vermiş, tartışmış, eleştirmiş ve eleştirilmiş,
hayret verici güzellikte eserler ortaya koymuştur. Aralarında bunu milli ve
vatani saiklerle yapanlar varsa da marjinaldir; onlardan kalıcı eser veren azdır.
Büyük çoğunluk, bilinmeyen bir kıtayı keşfetme heyecanı ve hedefe rakiplerinden
önce varma azmi dışında saik gözetmeden hareket etmiştir. Değerli insanlardır.
Hataları elbette vardır. Ama hataların acımasızca eleştirilmesine imkan veren kurumsal
mekanizmalar ve tartışma kültürü de vardır. Bunlar sayesinde bilgi başdöndürücü
bir hızla üreyebilmiş, iki yüz yıl önce hayal bile edilemeyecek ufuklara yelken
açabilmiştir.
Hintavrupacılarla
kıyaslanacak kalitede fakat çok daha küçük çapta çalışılan diğer alan Sami
dilleridir. Yahudiler ve Oryantalistlerin iki gettosu dışına çok çıkamadığı
için cılız kalmıştır. Ama o dar sahada iyi eserler vermiştir.
Uralist ve Altayistlerin
dilbilimdeki başarıları, bu ikisinin yanında, gerek hacim gerek kalite
açısından devede kulaktır. Bunun nedenleri kısmen konjonktürde, kısmen de objektif verilerde aramalıyız.
Bir kere, ciddi akademik geleneği olan ülkelerde Ural ve Altay araştırmalarına ayrılan
bütçe ve kadrolar Hintavrupa araştırmalarına ayrılanın taş çatlasa yüzde biridir.
Elde edilen ürün de ister istemez bununla orantılı olacaktır. Yanısıra, incelenecek malzemenin
niteliği ve hacmi de farklıdır. Bir yanda çok geniş coğrafi alana yayılmış, bir
sürü farklı dilde kökü 3000 yıl önceye giden zengin bir yazı mirası (ve
filoloji geleneği) vardır. Öbür yanda yazılı malzeme kısıtlı ve nispeten yakın
tarihlidir. Akraba diller sayıca azdır, olanların çoğu doğru dürüst belgelenmiş
değildir. Türkçe özelinde, akrabalığı tatmin edici bir şekilde kanıtlanmış ve
ayrıntılandırılmış başka dil yoktur. Bu koşullarda dünyanın en akıllı
dilcilerini de işe koşsan, milyarlar da döksen, elde edeceğin sonuç maalesef
sınırlı kalmak zorundadır.
Maalesef diyorum. Elbette
isterim yaşamımın büyük bölümünü adadığım dilin sırları aydınlansın, bilinmeyen
kıtaları keşfedilsin, Grimm ve Bopp yahut Schleicher, Brugmann, Verner, Saussure,
Benveniste, Pokorny, Dumézil, Watkins kalibresinde bilginleri çıksın, ufuk
açıcı, nefes kesici eserler ortaya koysunlar. Keşke! Ama yok. İstediğin kadar
hamaset parala, istediğin kadar elalemin önyargılarına lanet oku, fayda etmez.
Demagojiyle, palavrayla bilginin yokluğunu telafi edemezsin.
Bilgi, emekle ürer. Bunun
için, evet, bütçe ve kadro gerekir. Onun kadar önemlisi, a) ideolojik
angajmanlardan arınmış özgür araştırma ruhu, b) eleştiriye dayanıklı bünye, ve
c) emeği ve bilgiyi takdir etme edebi gerekir. Bunlar olmadan bilgi yolunda
arpa boyu yol alamazsın. Ya da Türkiye’de son yüz yılda aldığın kadar yol
alırsın, ki arpa boyundan azdır.
5.
Hintavrupa
araştırmalarının günümüzde tıkandığına ya da teorik altyapısının iflas ettiğine
ilişkin bir belirti görünmüyor. Aksine, her zamankinden daha canlı ve
üretkendir. Her yıl binlerce doktora tezi yazılıyor; enfes sözlükler ve
derlemeler yayınlanıyor; teorik altyapı derinleşip olgunlaşıyor; dil araştırmaları
arkeoloji ve genetik alanındaki muazzam gelişmelerle besleniyor.
En ciddi teorik itirazlar geleneksel soyağacı (şecere) modeline yöneliktir. Yeni bir şey değildir. Diller arası yatay etkileşimleri vurgulayan dalga modeli (Wellentheorie) 19. yy’dan beri vardı; son yıllarda gene canlılık kazandı. Yepyeni teorik açılımlara kapı açması mümkündür. Ama bundan “Hintavrupa teorisi zorda” sonucunu çıkaranların, “evrim teorisi yanlışlandı” ya da “atayistler bunu da açıklasın” türü cahilce safsataları pazarlayanlardan pek farkı yok korkarım.
En ciddi teorik itirazlar geleneksel soyağacı (şecere) modeline yöneliktir. Yeni bir şey değildir. Diller arası yatay etkileşimleri vurgulayan dalga modeli (Wellentheorie) 19. yy’dan beri vardı; son yıllarda gene canlılık kazandı. Yepyeni teorik açılımlara kapı açması mümkündür. Ama bundan “Hintavrupa teorisi zorda” sonucunu çıkaranların, “evrim teorisi yanlışlandı” ya da “atayistler bunu da açıklasın” türü cahilce safsataları pazarlayanlardan pek farkı yok korkarım.
6.
Proto-Hintavrupaca ile
erken Türkçe arasındaki irtibat, bir düzine sözcükteki ilgi çekici benzerliklerden
ibarettir. Bunları açıklayan derli toplu bir teorik model henüz ortaya
konamamıştır. Eğer alıntı varsa her iki yönde olabilir; bilinmeyen üçüncü
dillerden ortak etkilenme de olabilir. PHA ile Proto-Türkçe arasında bunlardan
öte bir akrabalık bulma çabaları şimdilik bulutlardan fal okuma düzeyinin
ötesine pek geçememiş görünüyor.
Ortak köken bir gün ortaya
çıkar mı? Çıkabilir elbette, imkansız diye bir şey yok. Fakat yirmi yıl boyunca
konuya zaman zaman vakit ayırmış biri olarak ben şahsen çıkacağına çok ihtimal
vermiyorum. Tüm dillerin tek kaynaktan türediğini – yani insanoğlunun dili
sadece bir kez keşfettiğini – varsayarsak, tüm dillerin bir düzeyde akraba
olduğunu kabul etmemiz gerekir. O zaman, birbirine nispeten yakın coğrafyaların
ürünü olan PHA ile Proto-Türkçenin ortak köklerini ısrarla aramak makuldür. Fakat varsayım
bence yanlıştır; farklı dil ailelerinin farklı zamanlarda birbirinden bağımsız
olarak doğmuş olması teorik olarak mümkündür. Dolayısıyla, doğru dürüst hiçbir sistematik benzerliği görünmeyen iki dil arasında zorla ortak köken aramak için geçerli sebep yoktur. Biri bulur ve inandırıcı kanıtlarla ortaya koyarsa şapka çıkarırız. Ama kırk yıl uğraştıktan sonra hala Sergei Starostin ekolünün faraziyelerinden öteye geçilememişse, hipotezlere aşık olmayı bırakıp daha verimli sahalara yönelmelerini salık veririz.
Yok Toharlar çekik gözlü değil, Caucasoid mişler. Sonradan Asyalı kavimlerin arasında eriyip gitmişler.
ReplyDeletehttps://en.wikipedia.org/wiki/Tocharians
https://en.wikipedia.org/wiki/Yuezhi
https://en.wikipedia.org/wiki/Wusun
Peki bir Oğuz boyu olan "Döğer"ler "Tohar"lardan mı geliyorlar?
DeleteSüvari kavimler karşısında dağılanlar arasında eski Mısırlılar da vardır. Antik Yunanların Hyxos dedikleri savaşkan bazı Sami halklarına mağlup olan Mısır ordusu, hanedanla beraber Yukarı(yani güney) Mısır'a ricat etti. Aşağı Mısır'da Hyxoslar hüküm sürmeye başladılar. Aslinda at, eski Mısırlılar tarafından elbette biliniyordu fakat bir çöl hayvanı olan eşeği kullanmayı daha ziyade tercih ediyorlardı.
ReplyDeleteSevan bey konu yazısı için teşekkürler.
ReplyDelete"Yayılan şey kavim yahut “ırk” değildir. Dildir. Bunlar ayrı ve alakasız iki nesnedir."
Evet kısmen öyledir, amma ,fakat, velakin, Hint,Avrupalılar dillerini yaydılar fakat günümüzde istisnalar hariç her H-A dili konuşulan topluluklarda veya bölgeler de, R1a ve R1b gibi, Paternal baba soyu olan Y-dna işaretçilerinin izlerini görüyoruz. Buda demek oluyor ki, bu işin bir de ırksal ve soy babın da bir gerçekliği de var.
Siz sanıyorsunuz ki ! "Örneğin; Kürtçe, Mezopotamya ya gökten indi, ve milyonlarca yerli kavruk Mezopotamyalı ilahi kudret ile Kuzeyli bir dil olan Kürtçeyi konuşuyor. elbette Hayır! R1a ve de R1b li Kırmançlar vb. Karduki'ler dediğimiz kuzeyden (olası pontic bozkır) gelen İrani kavimler ile geldi.Örneğin Afganistan ve Kuzey Hint örneklerine girmeye bile gerek yok veya balkanlara.
Hani bunun ilk sahibi ! denilen Kürtçeyi güneye getirenlerin modern kalıntıları buyrun işte. Irano-Nordoid-ler yani kuzeyli izleri olan H-A lar bakınız haplogruplara girmeye bile gerek yok.
(Linkler temizdir)
İşte Kürtçenin ilk bağıranı
https://pp.userapi.com/c844724/v844724781/218d6/88sCmZWq78M.jpg
Buda Peştuncayı Afganistana getirenlerin kalıntısı.
https://i.pinimg.com/originals/fc/9f/5f/fc9f5f948a966c4dd6423b0a59c9b766.jpg
buyrun farsçayı ilk konuşan perslerin torunu
http://www.eslam.de/begriffe/r/images/ramin_mohammad_ali5.JPG
ahan da Sanksiretçe'nin kalıntısı ve Kast düzeninin R1a lı en üstü
https://www.bizasialive.com/wp/wp-content/uploads/2017/03/Hrithik-Roshan-1-1900x.jpg
Kimsenin zoruna gitmesin Sevan üstadım, ne yapalım! Hint-Avupa kavimleri buna (Beyaz ırk ta denebilir) savaşçı ve zanaatkar topluluklardır. Gittikleri her yerde egemen sınıfı oluşturan güçlü insanlardır.
Ha bu ara da o çok karşı çıktığınız genetik araştımalar Y-dna, mtdna lar olmasa, ortamlar da kıpçağız,aryanız, rakıyız,şarabız,yörüğüz vb şeyler denilir. kim ne bilsin ki zaten 'Oh ne güzel hayat ! yaşasın Kirzioğlu oh!
Teşekkürler.
Sevan abi her şeyin en doğrusunu bildiği için seni bu yanlış bilgilerden kurtaracak.
Delete
DeleteAryan ırkçılığı yapman trajikomik. Biraz genetik biraz tarih öğrensen hayal kırıklığına uğrayacaksın
Önelikle Y kromozomunu kafanda fazla büyütme. X ler ile gen alışverişi yapamadığı için ( bir kısmı hariç) baba ile aynı ( babada mutasyon yoksa). Fakat diğer 45 kromozom değiş tokuş yapabiliyor. Yani babadan gelen Y kromozomu haricindekiler dedenden de ninenden de (doğal olarak başka bir baba ve anne soyundan gelebilir
Diğer taraftan Nişanyan doğru söylemiş ama eksik söylemiş, Hint-Avrupa dili ile senin aryan dediğin milletlerin genetik zinciri trajik derecede kopuk. Ayrıca halk ile aristokrasi ve yönetici sınıf ve hatta zanaatkar sınıfı farklı olabiliyor ve oluyor da.
Muhtemelen Aryan meselesini Avrupa ile aynı kefeye kendini koyabilmek için önemsediğinden Avrupa özelinde konuşuyorum
Avrupa'nın evet genetiği de ciddi oranda Mezopotamya'da tarımı bulanlardan kaynaklanıyor ama medeniyetin en yüksek olduğu kuzeylilerden İskandinavların tamamına yakını Ötzi'nin de atası olan Kafkasyalı bir adam (I haplogrubundan ve erken tarımcılar gelmeden kıta Avrupadan zaten silinmiş avcı toplayıcı bir millet(Şu devasa iri olabilen uzun boylu sarışın renkli gözlü savaşçı millet ve mezopotamya ile tarım ile hiç işleri olmamış fakat Hint-Ari dili konuşuyorlar) Finler Hint Ari değiller zaten.
Genetik değişse de dilin değişmemesi çok zor değil. Mesela Batı Avrupanın çoğunluğunun bulunduğu R1b haplogrubu çok geç bir zamanda Avrupaya giriyor. R1b haplogrubu Altaylı bir adamdan gelme. Avrupa'ya küçük bir grup geliyor fakat demir çağına senin aryan dediklerinden çok erken geçtikleri için Kuzey Avrupayı domine edebilmişler.
Muhtemelen sadece erkeklerden oluşan savaşçı bir grup zira bölgedeki genetik dağılımı kökten değiştirmişler ama ana soyları hiç değişmemiş. Dilin değişmemesi de doğal. Anne soyu normalde de daha süreklilik arzetmiş, mücadele öncelikle erkekler arasında olmuş.
Bu böyle uzar gider ..
Şimdi tarımcılar gittikleri yerlere medeniyet götürüp yönetici mi olmuştur yoksa çiftçi-zanaatkar sınıfına mı dönüşmüştür tartışmasını kendi kendine yapadur sana halk ile yöneticilerin aynı olmadığı birkaç trajik örnek vereyim
İngilterenin kraliyet ailesi Alman kökenli, aristokratları fransız
Roma imparatorluğunu kuran Etrüksler Hint-Ari dili konuşumuyorlardı ve genetikleri de Avrupa'lı değil Asyalı.Bizans dahil 1500 yıl yaşamış, Avrupa medeniyetinin açıkça kurucusu..
Hindistan'da kast sistemini kuranlar kuzeyden gelen sayıca çok az ve pek üretken olmayan başka bir topluluk ( ironi işte burda ki Aryan ismi burdan geliyor). Son birkaç yüzyıl boyunca yönetenler de göçebe Türk
Aynı şekilde dünyanın en köklü kültürlerinden Farslar 600 lü yıllardan 50 yıl öncesine kadar kendilerinin yöneticisi olamadı. Ya Samilerin ya Türklerin ya da Moğolların hükümranlığında yaşadılar
Ruslar daha tuhaf, halk çoğunlukla slav biraz türk biraz moğol biraz kuzeyden biraz güneyden, ama yöneticileri Vikingli prensler,Türkler sonra da sayıca yok denecek kadar az ama Moğollar
..
Liste uzadıkça uzuyr aklıma hititler ile hattiler geldi. Hatta kendimi kaptırdım şimdi Sümerler de kendisi üretmeyen ama savaşçı bir milllet miydi diye . Kimbilir. Vay sömürgenler demek tarihi yazanlar hep sömürenler
Şimdi sen bu yazdıkmalrımdanvay demek Türkler ARyanları hep sömürüyormuş diye anlam çıkarma. Örnekleri zıtlık belirgin olsun diye yerleşik Aryanlar(?) ile göçebe Altay milletlerinden veriyorum. Yoksa tek millet bildiğimiz milletler altına bakınca bi ton milletin astlı üstü karşımı. Ama işte zamanla kaynayıp gidiyorlar.
ulan biz de linklerden brad pitt, leonardo di caprio çıkacak zannettik. çıka çıka 3 - 4 at hırsızı keko çıktı.
Deleteİstisnalar hariç, Beyazlara olan nefret Siyah ırkları İslamiyet şemsiyesi altın da birleştirdi. Özellikle Anadolu da ki siyah Mezopotamyalı vede Natufian nüfus Türkçeyi ve İslamı kendine kalkan etti, Bizans'a ve eski egemenlerine ihanet etmeye üstüne bir de Beyazların kurduğu Costantinopoli talan vede işgal etmeye kadar vardı iş, evet bunlar ! Götü müze giren acı gerçekler.
Deleteİtiraz edeceğim bazı noktalar var. Bunları yazıdaki maddeleri kullanarak belirteceğim ve söyleyeceklerimi mümkün olduğunca kısa bir şekilde açıklamaya çalışacağım.
ReplyDelete1. Hint-Avrupalı denilen kavmin Avrupalı olmadığını söyleyerek ne demek istediniz? En azından geç PHA'nın Karadeniz ve Hazar Denizi arasındaki steplerde konuşulmuş olduğu artık neredeyse kesin. Erken Bronz Çağı’nda bu bölgede yaşamış olan PHA toplumları genetik olarak herhangi bir başka modern topluma olduklarından çok daha fazla Doğu ve Kuzey Avrupa halklarına yakınlar. Bu listeye belki Kuzey Kafkasya (özellikle Kuzeydoğu Kafkasya) halkları da eklenebilir.
PHA’nın daha eski bir dönemde Anadolu’da doğmuş olduğu fikri artık pek kabul görmüyor. Bununla birlikte hala ciddi bir tartışma konusu olan Güney Kafkasya teorisi var. Bu teorinin başlıca dayanağı ise Hint-Avrupa dili konuşan tüm halklarda farklı oranlarda da olsa step kültürü kanı (veya soyu) varken Bronz Çağı Anadolu örneklerinde herhangi bir step kanına rastlanmamış olması. Dolayısıyla şuna ihtimal veriliyor: Erken PHA Güney Kafkasya’da konuşuluyordu, Anadolu dilleri konuşan grup erkenden ayrılıp Anadolu’ya geldi, dolayısıyla onlarda step kanı yok. Diğer grupsa kuzeye gidip steplilerle karışarak geç PHA’yı oluşturdu. Bu nedenle diğer tüm Hint-Avrupalılar için step kanı belirleyici özellik taşıyor.
Elbette bu teorinin geleceği büyük ölçüde elimize geçecek olan Hitit örneklerine bağlı. Şu andaki örnekler Hatti veya Hurri vs. olabilir, emin değiliz.
2. Dil büyük ölçüde ırkla beraber yayılmıştır, bu nedenle Hint-Avrupa dili konuşan hemen her toplum farklı oranlarda da olsa step kanına sahiptir. Bazılarında (örneğin, Ermenilerde) otozomal olarak artık kayda değer bir step kalıtımından bahsedilemeyecek olsa da baba soyu yine ciddi oranlarda steplerden gelmektedir. Toplumların üstün sayılanların dilini benimsedikleri doğru, ben bu mekanizmayı inkar etmiyorum. Ama söz konusu Hint-Avrupalılar olduğunda göçlerin etkisi göz ardı edilemez. Geçenlerde bir başka paylaşımın altına yazmıştım: Hint-Avrupalıların göç dalgaları Batı Avrupa’nın genetik yapısını büyük ölçüde değiştirdi. Bazılarının iddia ettiği gibi olan yalnızca Hint-Avrupa öncesi halkların Hint-Avrupa dillerini benimsemesi değildi (belki ancak Sardinya gibi birkaç yer bu durumun istisnai örneklerindendir). Bugün Baltlarda %40-50, Yağnobilerde %30-40 oranında step kanı var.
3. Tarım ile HA yayılımı arasındaki ilişki artık kabul görmüyor. At ve at arabası ana etkenler olarak görülüyor. Yanlış hatırlamıyorsam şu anda bilinen en eski at arabası Maykop kültüründen. Bu Kafkasya teorisini güçlendiriyor gibi, ama şaibeli elbette. Genel kanının bu olmadığını belirtmekte fayda var. Leçaşen-Metsamor kültüründe de at arabaları var, ama yine, buradaki DNA örneklerinde kayda değer step kanı tespit edildi.
Bu arada merak edenler bazı Anadolu, Güney Kafkasya ve İran halklarının genetik yapısına aşağıdaki linkten göz atabilirler. Bu analizde geç PHA'ya en yakın örnek Srubnaya örneği. Eğer Güney Kafkasya teorisi doğruysa muhtemelen Kura-Aras'ta konuşulan dillerden biri de erken PHA idi. BMAC ise Proto-Hint-İranileri kültürel ve dinsel anlamda etkilemiş olan İran/Orta Asya yerel kültürü. Michael Witzel'e göre hem Avesta hem de Vedalar için bir substratum oluşturmuş. Türki etki için Khövsgöl oranını baz alın.
https://www.facebook.com/nezih.seven/media_set?set=a.10157126257994061&type=3&hc_location=ufi
Genel olarak ayakları yere sağlam basan bilimsel bir makale olmuş, tebrik ederim. Yalnız iki temel itirazım olacak makalenize.
ReplyDeleteBirinci itirazım daha çok terminoloji ile alakalı. Proto-Hint-Avrupalıların yaşadığı düşünülen Karadeniz ve Hazar’ın kuzeyindeki step bölgesi Avrupa topraklarında kalıyor. Sadece coğrafi bir mevzu olsa o kadar önemsemezdim bunu ama antik DNA testlerine göre Proto-Hint-Avrupalılar genetik olarak da günümüz halklarından en çok Avrupalılara ve Avrupalılar içinde de kuzey Avrupalılara yakındılar, Doğu Avrasya’dan da köken taşımıyorlardı yine çoğu modern Avrupa halkı gibi.
İkinci ve daha önemli olan itirazım daha çok genetikle alakalı. Evet, Proto-Hint-Avrupalıların güney Avrupa’dan Hazar’ın güneyi üzerinden Güney Asya’ya ulaşan sahadaki genetik tesiri nispeten kısıtlı oldu, ama kuzey Avrupa, başka bir deyişle Alpler’in kuzeyinde kalan Avrupa toprakları, ve Orta Asya’nın step bölgesi üzerinde çok ciddi genetik tesir yaptılar antik DNA testlerinin gösterdiği üzere (oraların geçmişte seyrek nüfuslu bölgeler olması sayesinde), ve bu genetik tesir Orta Asya’da doğudan Türki göçlerle zayıflamakla beraber kuzey Avrupa’da bugün dahi gücünü korumakta.
Anadolu'dan Avrupa'ya yayılmış tarımcılar sadece yaşam tarzlarını (ve belki dillerini) yaymamışlar, sayıca ve genetik olarak da Avrupa'nın avcı-toplayıcı halklarını azınlıkta bırakmışlar. Hayvanlarıyla beraber toplu olarak bir arada yaşayan köylülerin bulaşıcı hastalıklara karşı daha dirençi olmaları, tıpkı yakın tarihte Amerika kıtasında olduğu gibi, Avrupalı avcı-toplayıcıların sayılarını azaltmış olabilir. Ya da, yaşam tarzları gereği daha çok çocuk yapma eğilimine ve imkanına sahip bu insanlar binyıllar içerisinde, daha az çocuk yapan avcı-toplayıcıları sayısal olarak azınlıkta bırakmış olabilir.
ReplyDeleteToplumların üstün saydıkları dilleri benimseyebileceklerine şüphe yok ancak Amerika, siyasi egemenlikten gelen zorlamanın bir örneği olarak duruyor. Amerika yerlileri bir çok coğrafyada Avrupa'nın dil ve kültürüne karşı direnç göstermeye çalışmışlar.
Belki de, kültürel difüzyon olabilmesi için, üst sayılan kültürü kabul edecek toplumun, o üst kültürün üstünlüğünü takdir edebilecek kadar gelişmiş olması gerekiyordur. Kendi dilinde kitap yazmamış Bolivya yerlisi doğal olarak Cervantes'in değerini de anlayamaz.
Dolayısıyla, Hint-Avrupa dillerinin -özellikle Avrupa'ya- yayılımında, hem tarım hem de at kültürü dönemlerinde, gönüllü benimseme yerine yerli nüfusun hastalıklar ve savaşlarla azınlıkta bırakılmasının asıl sebep olduğunu tahmin ediyorum. Genetik bulgular da bunu doğrular nitelikte. Kuzey Amerika'da olduğu gibi, Avrupa'da da sadece dil değil, ırk da yayılmış olabilir.
“Hintavrupalılar” denilen kavim (eğer varsa) Avrupalı değildir. Yaygın görüşe göre Batı Avrasya’da, Karadeniz kuzeyi ile Hazar Denizi arasındaki sahada yaşamıştır.
ReplyDeleteŞevan hocam, bu tarif ettiğiniz yer kaba bir tarifle bugünkü Kafkasya. Batıda Beyaz ırk için resmi terminelojide "Caucasion" yani Kafkasyalı denmesinin kökeni de bu mudur?
Hocam bu konuyla ilgili önerdiğiniz kaynaklar nelerdir?
ReplyDeleteAnadolu hipotezi çok yavan kalıyor bir çok şeyi açıklayamıyor.
ReplyDeleteBir yanlışlık var gibi ! Tamam erken bir HA Anadolu grubu olan Hitit toplulukları Tarımcı toplumlardı. ve yahut bir çok 8000 yıllık höyüklerde bulunan R1b ler'den bahsedilir, bu höyükler daha bir erken Arkaik Hititler veya benzerleri olabilir.
Kuvvetle muhtemel kuzeyden gelenlerdi. Malum 10.bin yıl evvelinden Avrasyalı vede erken Hint-Avrupalı diyebileceğimiz sığır çobanları Kuzeyden güneye hat çizerekten, günümüz Afrika - biraz sahra üstü vede Kameruna kadar ulaştı. Kim bilir belkide R1b li bu göç uzantılarının parçalarını Göbeklitepe nin kurucuları olarakta bir gün bulabiliriz.
Anadolu ve Tarım tezi sanki ! Anadolu üzerinden Balkanlara ve Akdeniz şeritlerine göç eden, geç veya orta tarım dönemi Mezopotamya ve Natufian Tarımcıları'na bakılarak'tan hayal edilip atıfta bulunularak resmedilmiş ve bir çok şey askıda kalmış bu sebepten geri plana atılmış gibi !
Bu yazının çok kısmına katılıyorum. Daha evvelden Facebook sayfanızda bir yazı paylaşmıştınız. "Nişanyan'a neden minnet duyuyorum" diye idi. O yazının yazarının bu konuda yazdığı bazı yazılar geldi aklıma. Belki ilginizi çeker. Daha sonra kitap haline de geldi o yazılar (sanırım bir miktar değişiklik ve bazı eklemelerle). Kitabın esas yazarı ulu"sol"cu modelden. Ama benim bahsetiğim yazar genelde ona hep karşı çıkan bir çizgide. Yazılar biraz uzun ve uslup bence çok sıkıntılı. Ama incelenebilir. Linkleri veriyorum:
ReplyDeletehttp://www.insanbu.com/kimmeryali-conan-arif-yavuz-aksoy-Haberleri/141-gulelim-eglenelim-eglenirken-ogrenelim-ogrendikce-cosalim-
http://www.insanbu.com/kimmeryali-conan-arif-yavuz-aksoy-Haberleri/258-ufuktan-gunes-mi-dogacak-sayma-sayilari-ve-kok-dil-uzerine
http://www.insanbu.com/kimmeryali-conan-arif-yavuz-aksoy-Haberleri/333-kisa-maltepe
http://www.insanbu.com/kimmeryali-conan-arif-yavuz-aksoy-Haberleri/382-tulumdan-gaydaya
http://www.insanbu.com/kimmeryali-conan-arif-yavuz-aksoy-Haberleri/399-evrimin-etimolojiyle-ne-alakasi-var
Starostin ekolü niçin verimsiz hocam?
ReplyDeleteHint Avrupa kavimlerinin kaşiflik ve savaşçılık konusun da yer-yüzündeki en sağlam ve en güçlü topluluk olduğun da herkes hem fikir,
ReplyDeleteBu savaşçı ve güçlü özellikleri Örneğin Türk ve İbrani topluluklarının adeta kaderini belirlemiştir. HA erkeklerini evlerine damat eden Türki gruplar onlar sayesinde dillerini ve toplumsallıklarını hayatta tutup korumuşlardır.
Geç antik çağda Asyada HA. Hint-İran devlet ve toplulukları miadlarını doldurup ("özellikle ipek yolunun haracını yiyen ölü yiyenler lakaplı İrani saka-iskitler") birbir çekilince tarih sahnesinden,
Başta; Çinliler, Moğollar ve Türki kavimler güçlenip Tarih sahnesine çıktı ve bir nevi şımardılar, Oğuzların,İranın istilası ile başlayan süreç İslam ve Mezopotamyalı sosu ile Viyanaya kadar Türkçe nin ilerlemesine vede gelmesine yol açtı. Bakınız bu İnsanlık ve medeniyet adına bir dramdır.
Ayrıca aynı benzer bir hikaye de İbraniler için geçerlidir. Savaşçı olmayan vede Tüccar bir topluluk olan İbraniler, R1a ve R1b HA Slav, İrlandalı ve İspanyol erkeklerini kızları ile evlendirip Aşkenaz Yahudilerini yarattılar ve bu öyle bir hal aldıki Yahudilikte Anne soyu esas alındı.Ve bugün İsrail devletini kuran da yine bu Hint-Avrupa baba soylusu olan Aşkenaz topluluğudur.
Galaksi ve Dünya gezegeni başta olmak üzere Tarih ve İnsanlık, adeta Hint-Avrupalıların etrafında döndü.
Not mevzu övmek değil, "yiğidi öldür hakkını yeme" mevzusudur.
Ekleme; Aşkenazlar da oran olarak çok yüksek değil ama yinede HA var, vede etkileri çok fazla. Aşkenazlar da biraz dalgınlıkla uçumuşum özür dilerim. Bir de Kürt Yahudilerin de R1b soyu yüksek,belli ki Tigranın altın daki vassal bir Krallık olan Adiabene yi kuran Hint-Aryanların kalıntıları.
DeleteThis comment has been removed by the author.
DeleteBu sayfanın genetikçi pseudo-bilim için bir propaganda platformuna dönüştürülmesine karşıyım. Teorilerinizi yaymak için burayı değil kendi blogunuzu kullanmanızı tavsiye ederim. Toplam onlarca sayfa tutan yorumlarınızı yayınlamayacağım.
DeleteSevan Bey, yazınız güzel, faydalı. Türkiye halkı yüzde altmış-yetmiş oranda yerli derken bundan ermeni ve rumları anladım. Kürtler de bu yüzde altmış yetmişin içinde mi? Kürtleri ayrıca belirtmemişsiniz. oysa kürtlerin bugün türkiyedeki nüfusu % 20 civarında. bunu da katarsak o zaman bugünkü anadolu nüfusu nasıl görünür? Daha ayrıntılı ve her etnik grubun oranını veren bir değerlendirme yapıp ondan sonra yalnızca türk etnik grubuna gelip bundaki yerli (ermeni ve rum) oranını verseydiniz daha ayrıntılı sağlam bir istatistik olurdu.
ReplyDeleteElbette yerliler arasında düşündüm. Ama bugün %20 civarında olması geçmişte buna benzer oranda olduğunu göstermez. Kürt nüfusun 19. yy'dan itibaren artması, Ermeni ve Süryani nüfusun azalmasıyla doğru orantılıdır.
Delete