Monday, March 11, 2019

Türkçemiz çok zengin mirim

"Türkçemiz çok zengin, bak o dalganın tam otuz tane adı var" teorisini kendi keşfetti sanan yüz bin  milyonuncu kişiye yanıt.

. Başka bir dili tanımayan herkese kendi dili "çok zengin" gelir. Birtakım Türkçe deyimler ve incelikler saymakla bir şey kanıtlamış olmuyorsunuz. Başka dillerde benzer inceliklerin OLMADIĞINI inandırıcı bir şekilde gösterirseniz ne ala. Yoksa çocukça böbürlenme yeteneğinizden başka şey sergilemiş olmazsınız.
2. Yazı dilinden beslenmeyen konuşma dili tüm kültürlerde yaklaşık eşit kelime hazinesine sahiptir. Deyimler, çift anlamlılar, nüanslar, espriler ve argolar açısından -- böyle şeyler eğer ölçülebiliyorsa -- eşit ölçüde zengindir. İnsan ruhu ve aklı toplumdan topluma değişmiyor. Şiiri tanımayan toplum da yok.
3. Bir dil zengin derken kastedilen şey konuşma dili değil YAZI DİLİDİR. Ayrı bir mahluktur. Yazı dili, farklı toplumsal zümrelerde, farklı dönemlerde, farklı şehirlerde, farklı meslek ve sanat gruplarında, farklı iktidar düzeylerinde konuşulan dillerin bir potada toplanmasını sağlar. Bazı yazı dilleri konuşma dilinden bir santim ötedir. Bazı yazı dilleri ise yüzlerce yıldan beri çok zengin ve çeşitli kaynaklardan beslenmiştir.
4. Yazı dilinin zenginliği, o dilde üretilmiş olan yazı hacmiyle orantılıdır. Her yazı, farklı dil ve üslup özelliklerine, farklı kelime hazinelerine, farklı düşünce ve ifade düzlemlerine sahip aktörlerin toplumsal diyaloğa bir şeyler katmasını sağlar. Ne kadar yazı, o kadar dil malzemesi.
5. Kelime hazinesinin artması, o dilde ifade edilebilecek anlam nüanslarının da artmasını ve çeşitlenmesini sağlar. Çünkü dil, eş anlamlılara tahammül etmez. Eş anlamlı görünen sözcükler arasına dahi, kısa sürede mutlaka nüans ayrımları sokar. Ne kadar çok kelime, o kadar çok anlam.
6. İngilizce, dünya tarihinde en çok yazı üretmiş olan dildir. Kelime hazinesi de bununla orantılı olarak, çok yüksektir. Kesin bir sayım kolay olmasa da, eşit ölçütler uygulamak şartıyla, İngilizcenin AKTİF (yani son iki kuşakta yazı dilinde belli sıklıkta kullanılan) kelime hazinesi Türkçenin üç ila beş katıdır denebilir sanıyorum.

49 comments:

  1. Türkçe de Osmanlı'nın yükselme devrinden cumhuriyetin ilk birkaç on yılına kadar çok zengin ve rafine bir yazı dili idi. Ne zaman ki "dil devrimi" ile başlayan dil katliamı önü alınamayacak boyutlara çıktı, Türkçe zengin bir yazı dili olmaktan çıktı. Her zaman derim, Türkçenin en büyük düşmanı Türk Dil Kurumu'dur (bugünkünü kastetmiyorum, bugünkü zaten etkisiz).

    ReplyDelete
    Replies
    1. Hiç katılmıyorum. Dil Devrimi dediğiniz hepi topu 9 yıllık bir süreçtir, dile pek bir katkısı da zararı da olmamıştır. Sanırım siz de İslamcılar gibi, dilin zaman içindeki doğal değişimini dil devrimi nedeniyle oldu sanıyorsunuz. Açın 1950'lerin bir gazetesini okuyun, bol Arapçalı Farsçalı bir dil göreceksiniz, dil devrimi 1950'den sonra mı yapıldı? Peki o dil neden değişti? Çünkü her dil zaman içinde değişir, bu doğal bir süreçtir.

      Eski dilin zengin olduğu iddiasına da katılmıyorum, size ait olmayan şeylerle zengin olamazsınız. İngilizce de zengin bir dil değildir örneğin, İngilizce dediğiniz sözcüklerin tümü Latince ya da Yunanca kökenli, daha "sen" ile "siz" ayrımı bile olmayan bir dile zengin diyene kargalar bile güler. Osmanlıca da böyle bir dildi, Arapça, Farsça kırması bir dil.

      Tavlamak istediği kadına, "kendisinin" olduğunu söyleyerek komşusunun evini, arabasını, yatını, villasını gösteren bir üçkağıtçının zenginliği gibidir Osmanlıca ve İngilizcenin zenginliği :)

      Delete
    2. @künay

      Nasıl nitelendireyim bilemedim ama, çok "tuhaf" bir mantığınız var. Yazarken de mi farkına varmadınız bilmiyorum. Eski dilden "bize ait değil" diye bahsediyorken, acaba "bize ait" diyerek gösterebileceğiniz herhangi bir şey var mı? "Biz" kimiz? Kültür söz konusu olduğunda "aidiyet" nerede başlar, "sahip olmak" nedir?

      Yazdığınız cümlelerde pek çok Arapça kökenli kelime var. Bunların "size ait" olmadığının bilincinde değil misiniz? Fakat kullanmayı sürdürüyorsunuz. Buna hırsızlık mı demeli? Yüzsüzlük mü demeli? Kendini bilmezlik mi demeli? (Hakaret etmeyi amaçlamıyorum. Gerçekten "kendinizi" biliyor musunuz, onu merak ediyorum. "Siz" kimsiniz?)

      "Bize ait" olarak gösterebileceğiniz şeyler, tek heceli bir avuç fiil ile step ve göçebe hayatının ihtiyaçlarına göre biçilmiş birkaç kelimeden ibaret olacaktır sanıyorum. Belki bir de, önemli bir kısmı sandığınız gibi "Dil Devrimi" sırasında değil, özellikle 60'lardan itibaren türetilmiş (ki o yüzden izine 50'lerin gazetelerinde rastlayamazsınız, haliyle "Dil Devrimi" zihniyetinin dile katkısının bulunmadığına o gazeteleri pek şahit gösteremezsiniz) olan kelimeleri katmak istersiniz.

      Peki gerçekten 21. yüzyılda Türkçe konuşan bir insan olarak böylesi bir söz dağarcığının dışına hiç çıkmaksızın yaşayabileceğinize ihtimal veriyor musunuz? Veremiyorsanız, bu durumun "onlar"ın "biz"den daha üstün sayılması gerekeceği sonucuna vardığını görebiliyor musunuz? Belki şu halde "biz"li "onlar"lı söylemi, "aitlik" kabulünü bir kenara bırakmak gerek.

      Dahası, üstünde yaşadığımız topraklar ne kadar "bizim" sayılmalı? Anadolu'da yaşayan biri olarak buranın vatanım olduğunu söylemekle, komşumun eviyle başkalarına hava atan birine mi benzeyeceğim? Sadece hem "size ait olmayan" kelimelerle yazıp hem bunun fakirlik göstergesi olduğunu savunurken bilfiil içinde bulunduğunuz durum değil, verdiğiniz örnek bile bir tuhaf: Mülkiyeti bize ait olmayan, içinde kira vererek oturduğumuz evi bile evimiz, yuvamız sayarız; bir kadını misafir edecek olduğumuzda da mülkiyeti bizde değil diye utanmayız. Bu metaforda "ev" "sözcükler"e denk düşüyorsa, "mülkiyet" neye tekabül ediyor acaba?

      Delete
    3. Sevgili çakma white powerci adsız'a

      Fazla uzatmayacağım, sizler gibileri iyi tanırım, amacınız tartışmak, fikir alışverişi falan değil, neyse...

      Burada yazmakta olduğum dil, İstanbul ağzını baz alınan yaygın dil, bu nedenle yabancı kökenli sözcükleri de kullanıyorum tabii ki. Ayrıca dünyadaki bütün dillerde yabancı kökenli sözcükler vardır, benim savunduğum şey %100 öz sözcüklerden oluşan, sıfır yabancı sözcüklü bir dil değil ki, dünyada böyle bir dil yok...

      Proto Türkçeyi kast ederek, “Eski Türkler göçebeydi, ilkeldi, dilleri ne kadar zengin olabilir ki” minvalinde şeyer yazmışsınız, bu durum bütün proto diller ve bütün dil aileleri için geçerlidir. Proto Hint-Avrupalılar pontic steplerde göçebe olarak yaşarken atom fiziğiyle mi uğraşıyolardı? :) Proto Semitikler Arabistan çöllerinde uzay mekiği mi tasarlıyorlardı? Bütün dillerin ve kavimlerin başlangıcı göçebedir, bütün dillerin ana katmanı pastoral yaşam ile ilgili kavramlardır. Bu konuya derinlemesine girmeyeceğim, yani bir dil nasıl gelişir vb. Çünkü amacınız anlamak değil, bu nedenle hem blogda fazla yer işgal etmeyeceğim, hem de boşuna kendimi yormayacağım :)

      Delete
    4. @künay

      Ben Türkçe köklerden yeni kelimeler türetilmesine karşı değilim, dileyen türetir, zaman içinde kimisi tutar, kimisi tutmaz. Benim karşı çıktığım Türkçedeki Arapça ve Farsça kökenli kelimelerin devlet ve elitler eliyle yok edilmeye çalışılması. İngilizcedeki Fransızca ve Latince kökenli kelimelerin yok edilmeye çalışılmasını düşünebiliyor musunuz? Yapılan tam da budur. Bu kadar çok Arapça ve Farsça kökenli kelimenin girdiği bir dilden o kelimeleri atmaya çalışmak kelimenin tam anlamıyla dil katliamıdır.

      Bu katliam iddia ettiğiniz gibi doğal süreçlerle olmadı, halk kendi haline bırakılsa o kelimeleri atmazdı (bkz. cumhuriyet öncesi Türkçe, diğer Türki diller). O kelimeler devlet ve elitler eliyle yok edilmeye çalışıldığı için atılabildi, yani ortada aktif bir devlet politikası var. Bu politika Atatürk devrindeki dil devrimi ile kısıtlı değil, ondan sonra da onlarca yıl devam etti, 1980 darbesinden sonra gücünü yitirebildi anca.

      Delete
    5. Yukarıdaki Adsız güzel sorular sormuş. Benim de sormak istediklerim olacak.

      "Eski dil" neden "bize ait" değildir?

      "Padişah", "sultan", "saltanat", "vezir", "kadı", "kaza", "medrese", "müderris", "tasavvuf", "tarikat", "mevlid", "mesnevi", "sipahi", "sekban", "ayan", "mebus" gibi "yabancı" unsurlar içerdiği için mi?

      Yani "bugünkü dil"in içerdiği yabancı unsurlar gibi, mesela "cumhur", "millet", "ittifak", "vekil", "meclis", "belediye", "şehir", "polis", "emniyet", "jandarma", "sahil" gibi? (Devlet örgütlenmesinde iki ayrı birim olan "Sahil Güvenlik" ve "Kıyı Emniyeti" de "Kıyı Güvenlik" adı altında birleştirilmeli mi mesela?)

      Başka alanlardan örnekler verecek olursak, "sosyal medya", "facebook", "twitter", "instagram", "youtube" kullanmamız gibi. (Peki "sosyal medya" yerine "toplumsal basın" dersek "daha Türk" olur muyuz? Eski dil yanlısı muhafazakarlar, yani mevcut iktidar ve tabanı olan kitleler de "içtimai matbuat" yerine Batılılar gibi "sosyal medya" dedikleri için "Batıcı" bir zihniyete mi sahip oluyorlar?)

      Delete
    6. Eğer "biz" diye bir şey varsa, [Öz]Türk[çe] de, Osmanlı[ca] da bu "biz"in bir parçasıdır.

      Örneğin "beylerbeyi"de bizimdir, "mîr-i mîrân" da, "emîrü'l-ümerâ" da. Ve işin ilginç tarafı, [Öz]Türk[çe] olan Osmanlı "beylerbeyi"lerinin çoğu "devşirme", yani [Öz]Türk olmayanlar iken, Arap[ça] olan Abbasi "emîrü'l-ümerâ"larının çoğu [Öz]Türk'tür.

      Eski "elifba"mızı kullanarak yazdığımız "hüsn-i hatt" ve "hoş-nüvîs" de bizim kültürümüzün bir parçasıdır, bugünkü "alfabe"mizin "güzel yazı" ve "kaligrafi"leri de.

      "Yeniçeri" de bizim ordumuzdur, "Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye" de. Çünkü "çeri" de, "asker" de bizim dilimizdendir.

      "Nizam-ı Âlem" için "Kanunname" çıkaran padişahlar da, "Kamu Düzeni" için "Kanun Hükmünde Kararname" çıkaran cumhurbaşkanları da bizim topraklarımızın evlatlarıdır.

      Delete
    7. Aynen. Öz Türkçeciler de Osmanlıcacılar da şunu bilmiyorlar, dil denen şey zaman içinde değişir. Yani Ertuğrul Gazi'nin konuştuğu Türkçe ile Sultan Abdülhamid'in konuştuğu Türkçe ya da Osmanlıca aynı değildi, arada neredeyse 600 yıl var, bu süreçte dil doğal olarak değişmişti.

      Dil demek gramer, sentaks ve morfoloji demektir. Bir dildeki tüm sözler yabancı kökenli bile olsa, bu üç şey değişmedikçe o dil değişmemiş demektir.

      Örneğin, "Bir profesör olarak etüdanlarıma egzem yapacağım" cümlesi de, "Bir muallim olarak talebelerime imtihan yapacağım" cümlesi de, "Bir öğretmen olarak öğrencilerime sınav yapacağım" cümlesi de %100 Türkçedir, kullanılan sözlerin hangi kökenden geldiğinin bir önemi yoktur, yapı %100 Türkçedir.

      Delete
  2. This comment has been removed by the author.

    ReplyDelete
    Replies
    1. "İngilizce çoğ zengün dil"

      sen = "you"
      siz = "you"

      yaşlı = "old"
      eski = "old"

      vb.

      :) Latince ve Yunanca araklamalar olmadan İngilizce budur :)

      Delete
    2. Eklemeyi unutmuşum, "paradox" ve "contradiction" İngilizce değildir, İngilizce diyene "höst" denir.

      paradox < Yunanca "paradoxos" < "para" (karşı, zıt) + "doxa" (görüş)

      contradiction < Latince "contradictionem" < "contra" (karşı) + "dicere" (söylemek)

      Biri Yunanca "karşıgörüş", diğeri Latince "karşısöylem".

      Delete
    3. "sen = "you"
      siz = "you""

      She is my girl = "O benim kızım"
      She is my daughter = "O benim kızım"

      Daha "kız arkadaş" ile "kız evlat" ayrımı bile olmayan bir dilin hal-i pür-melali budur :)

      Şaka şaka!

      "Hal-i pür-melal"i de yok bu dilin "çünkü" :)

      Zengin - pardon Bay Nişanyan'ın geçmiş yazılarından birinde de değindiği üzere;

      ""Artık iş hayatından normal yaşamımıza da geçen kelime ve gruplarının önüne geçmek lazım ... Toplantı set etmek, save etmek, check etmek -en gereksizi-, ignore etmek, default... mide bulandırıcı hal aldı... TDK'nın güncel sözlüğünde 'hacker' kelimesinin okunduğu gibi değil yazıldığı gibi geçmesi çok çok vahim." demiş, memleket atmosferini kaplayan sis bulutunu "düşünce" zanneden normal, makul, sıradan vatandaşlarımızdan biri.

      Bundan sekizyüz yıl önce Arapçadan "hayat", "kelime" ve "lazım" sözcükleri Türkçeye sızdığında dil gericileri böyle ayılıp bayılmışlar mı bilmiyorum; ama eğer başarılı olsalardı Türkçe bugün ne kadar zavallı bir dil olurdu, düşünebiliyor musunuz? "Zavallı" bile diyemezdik herhalde, çünkü Arapça. "Herhalde" ile "çünkü"yü de unutun, Farsça. Hadi hayat yerine uydurmatik bir kelime olan "yaşam"ı kullandık diyelim, "iş hayatından normal yaşamımıza geçen" cümleciğindeki varyasyonu nasıl sağlayacağız? Uyduruk bir mailde bile, bak, üslup çeşitlemesi aramıyor musun?"

      Delete
    4. "Bence O bir O"

      Obi-Wan Kenobi: Do you see him?
      Anakin Skywalker: I think he is a she

      "Öz dilimiz"le çevirisi şöyle olmalıdır;

      - Onu görüyor musun?
      - Bence o bir o

      "He" bir "man" de olabilir, bir "boy" da. Bu nedenle ilk örnek cümleyi "Adamı görüyor musun?" diye çeviremeyiz. Keza "she kelimesinin içine woman da girer, girl de". Bkz;

      "Ben Türkçe öğretmeni değilim ama “kadın” ile “bayan” kelimeleri arasında fark vardır. “Bayan” kelimesinin içine kadın da girer, kız da. Oysa “Kadın” kelimesinin anlamı ise çok farklıdır."
      http://www.milliyet.com.tr/kadin-in-adi-var-/spor/haberdetayarsiv/17.09.2010/1237797/default.htm

      Dolayısıyla şu şekilde de çevirebiliriz;

      - Bayı görüyor musun?
      - Bence o bir bayan

      Delete
    5. İlk bölüme yanıt

      Türkçede “daughter”ın da “girl”ün de “kız” ile karşılanması, İngilizcede “sen” ile “siz”in “you” ile karşılanması kadar temel bir eksiklik değildir. Ayrıca çoğu dilde “kız çocuk” ile “kız” aynı sözcükle karşılanır, Türkçedeki gibi.

      Hâl-i pür melal mi? :) böyle Osmanlı yumurtlaması sözcüklere gerek yok. “Üzücü durum” demektir o yazdığın. Sen İngilizceyi bırak da kendi anadilinden örnekler ver, çakma white powerci adsızsın sen, bozuk yazı tarzından anladım :)

      Nişanyan'dan alıntıladıklarınızı okudum, Nişanyan yine bilerek çarpıtmada bulunmuş. 800 yıl önce Arapçıların “hayat”ı, “kelime”yi ve “lazım”ı dilimize sokmadan önceki Türkçeleri > “dirlik”, “söz” ile “gerekli” idi. “Zavallı”nın Türkçesi “düşkün” (ayrıca -lı'sı da Türkçe), “herhalde” için halk ağızlarında “yalım” denir, yaygın dilde “sanırım” da kullanılıyor, “çünkü” için de “öyle”, “böyle” ile “şöyle” kullanılır yerine göre.

      Yaşam da uydurma bir söz değildir, hemen kuzeyimizde yaşamakta olan Karaçayca, Balkarca, Nogayca ve Kumukçada “yaşav” (yaşam, hayat) demektir, sondaki -v eki bizdeki -m ekiyle aynı işlevi/işlemi yapar.

      Delete
    6. İkinci bölüme yanıt

      He, she ile ilgili verdiğiniz örnek de saçma olmuş. İngilizcede kadın için ayrı, erkek için ayrı birer “o” olması İngilizcenin gelişkin değil ne denli ilkel bir dil olduğunu gösterir, Proto-Cermenler cinsiyetçi ilkellermiş, buradan yalnızca bunu anlarız.

      Kadınları insandan saymama konusunda Semitikler sizin İndo-Aryanlardan biraz daha ileri oldukları için Arapçada kadın için kullanılan “sen” dahi ayrıdır, zenginlik mi şimdi bu sizce? :) Arapçada cümleler bile kadın isen ayrı, erkek isen ayrı kurulur. Bu, kökleri son derece derinlere giden ayrımcılık tüm Semitik kültüre, inançlarına vb. yansımıştır.

      Birkaç yıl önce, Kanadalı bir aktivistin bir youtube videosuna denk gelmiştim. Videodaki kişi görünüm olarak bir erkekti, ancak kendisini “cinsiyetsiz” olarak tanımlıyordu, “Ben kendimi he ya da she olarak tanımlamak istemiyorum, ancak İngilizce ilkel ve ayrımcı bir dil, bu nedenle nötr bir zamir yok, keşke Fince, Macarca, Türkçe, Moğolca gibi ayrımcılığı olmayan, düzgün bir dilimiz olsaydı” demişti adam, şaşkınlıkla izlemiştim, “Vay be, elin Kanadalısı bile Türkçe hakkında bizim Arapçılar ve Batıcılardan daha bilgili ve tarafsız” demiştim. Bu tür kişiler İngilizcenin değiştirilmesi gerektiğini, bu dile nötr bir “ze” zamirinin eklenmesi gerektiğini savunuyorlardı, “him”, “her”, “his” gibi tüm ayrımcı sözlerin de birer nötrünün dile sokulması gerektiğini düşünüyorlardı... Dilbilimle ilgilenen biri olarak, dil konusunda bir araştırma yaparken rastlamıştım bu videoya...

      Yani sizin “zenginlik” diye verdiğiniz bu örnek, anadili İngilizce olan bir Kanadalı için “ilkellik” ve “ayrımcılık” olabiliyor...

      Delete
    7. Aferin sana İngilizcenin zengin bir dil olmadığını ispatladin.ama İngilizlerin haberi yok bir zahmet bir de İngilizce yazsan onlarda farkına varsın cahil kalmasinlar.o dille maazallah bilim yaparlar.

      Delete
    8. Amacım İngilizcenin zengin bir dil olmadığını kanıtlamak değil, amacım, sizin gibilerin "Türkçe zengin bir dil değildir ve asla olamaz da" şeklindeki ırkçı tezinize itiraz etmek. Ben dilbilimle ilgilenen biri olarak temelde tüm dillerin "eşit" olduğunu bilen biriyim, ancak kimileyin sizin gibi rasistlerle anlayacakları dilden konuşmak gerekebiliyor.

      Delete
  3. Kendi akıl edip çıkardığım bir örnek değil ama bu her konusu açıldığında gündeme getiririm:

    Doruk ve zirveye karşılık gelen ingilizce kelimeler;

    summit(lat), peak, climax(gr), apex(lat), pinnacle(lat), heyday, culmination(lat), acme(gr), apogee(gr), zenith(ar), meridian(lat)

    Şahika da varmış ama kimse kusura bakmasın cahil bir genç olarak şahika denince benim aklıma sadece Avrupa yakası geliyor.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Apotheosis var bir de ingilizce, daha sembolik manada kullanılan.

      Delete
    2. Summit < Fransızca “somete” (tepe) [küçültülme ekli] < Latince “sum” (tepe)

      peak < Eski İngilizce “piic” (kazma) < Galikçe “pic” (kazma) = İrlandaca “pice” (dirgen)

      climax < Yunanca “klimax” (basamak, merdiven)

      apex < Latince “apex” (burun, çıkıntı)

      pinnacle < Latince “pinnaculum” (uççuk) [küçültme ekli] < “pinna” (uç)

      heyday < İngilizce “high-day” (yüksek gün)

      culmination < Latince “culmination” (çatılanma) < “culmen” (çatı)

      acme < Yunanca “akme” (uç)

      apogee < Yunanca “apogaion” (yerden) “apo” (-den, -dan, yukarı) + “geo” (yer)

      zenith < Arapça “samt'ar ras” (başucu)

      meridian < Latince “meridianus” (öğlen)

      apotheosis < Yunanca “apotheosis” (Tanrılaştırma) < “apo” (-den, -dan, yukarı) + “theos” (Tanrı)

      Sözcüklerin hiçbiri İngilizce değil, tümü yabancı kökenli ve geldikleri dillerdeki öz anlamları da pek matah değil :) kazma, kürek, uç, tepe vb.

      Delete
    3. İngilizce'yi anadili olarak konuşan herhangi kimsenin peak'i veya summit'i bilmediğini sanmıyorum, kusura bakmayın ama "Bu kelimeler İngilizce değil" demenin aptal bir inattan başka açıklaması yok. Bugün Türkçe'de "حَقّ"tan türetilen 1000 küsür leksikon var, bunların hepsini ilk bakışta anlayacağınızdan eminim, bir çoğu da gayet Türkçe gramerine uygun şekilde kurulmuş. TDK bunları çıkarıp yerine kıytırık 1000 yeni kavram ürettiğinde Türkçe daha mı ileri gider yoksa felce mi uğrar? Sonuç bence tartışılmayacak kadar açık.

      Buradaki bakışta tarihi açıdan da bir sorun var, Osmanlı yönetimi süresince Türkçe basbayağı "emperyalist" bir siyasi yapılanmanın ve bu devlette görev alan herkesin ortak dili. Tahsil defterleri, kayıtlar, mektuplar, şecereler vs hep Türkçe dürülmüş. Türkçeyi "emperyalistlerin dilleri" ile kıyaslamayı kabul etmeyip siyasi hakimiyet kurmaya imkan bulamamış Lazca veya Zazaca'yı karşısına almak açıkça aşağılık psikolojisinin sonucu ve ucuz bir ajitasyon örneği.

      Öztürkçecilerin kaçırdığı en önemli nokta dilin en temelinde bir iletişim aracı olması. Dili geliştirmenin tek yolu (gayet normal olarak) türetmek değil. Yerli malı fiziğimiz yok, "keman gavur malı" diye müzik ilerlemiyor, her ülkenin resmi bilgisayar dili yok, dilde de böyle bir şey olmamış. Her medeniyet gelişimini komşu medeniyetin kavramları üzerinden ilerletmiş. Bir kere sürekli uydurmanın avantajı yok; orijinal veya sofistike kavramlarda kök kelimelere ihtiyacın olduğunda yahut gramerdeki araçların yetersiz kaldığı durumlarda başka dilin yaygın kelimesini anlam ilişkisine sokup yeni kavramlar üretmek en mantıklı seçenek. Kelime şeffaflaştıkça daha çirkinleşiyor, niş ayrıntılarını kaybediyor. "Convolution mu evrişim mi" deseler ilk kelimede kafamda canlanan tüm kavramlar bir anda sönüyor.

      Bu nedenle kaynak dilden geçen kelimelerin anlamının kötüden iyiye evrimi gayet doğal; Arapça'nın "S*kiş"i olan nikâh Türkçe'de "Evlilik" olmuş, Türkler böyle anladıysa İngilizlerin kazmayı tepe anlamasına çok şaşmamak lazım.

      Öztürkçecilerin zamanında at üstünde et pişirmekten başka orijinal fikir çıkaramamış bir toplumun düşünce haznesini örnek alma akımının Türkçeye vereceği zararın farkında olması dileğiyle.

      Delete
    4. LordOfTheDailamites'e yanıt

      Tipik bir Türk düşmanı ırkçısınız, size ne yanıt yazılırsa yazılsın gözü dönmüş Türk ve Türkçe düşmanlığınız ve aklınızca Türkçeyi aşağılama isteğiniz geçmez, bundan eminim, ancak diğer ziyaretçiler ve okuyucular için birkaç şey yazacağım.

      Osmanlı'nın kullandığı dili Türkçe sayan yok, önceki iletilerimi okumamışsınız belli ki, Osmanlıca da İngilizce de bence “sefil” ve “emperyalist” dillerdir, köksüz, araklamacı dillerdir, güçleri yoktur. Osmanlıca dediğin Arapça, Farsça, İngilizce dediğin Latince, Yunancadır.

      Osmanlı, yazışmalarda gerçek Türkçe sözcükler kullansaydı ve yeni sözcük türeteceği zaman Türkçe köklerden türetseydi ve bu Türkçeyi üstün bir dil olarak görüp, diğerlerine dayatsaydı, o zaman Türkçeyi emperyalist bir dil olarak görebilirdik, oysa tam tersi. Türkçe tastamam Zazaca gibi, Lazca gibi hor görülmüş bir dildir, siz de o hor gören ırkçılardan birisiniz işte, daha ne örnek göstereyim rasist kafanızın algılayabilmesi için, aynaya bakın yeter. Türkçe hâlâ hor görülen bir dil...

      Bu arada nikah'ın aslı “nigah”tır ve Farsçadır “bakış” demektir, Arapça değil... O konuda da yanılıyorsunuz yani...

      At üstünde et pişirme örneğini de Heredot adlı bilgisizden okumuşsunuz anlaşılan :) Heredot, eski göçebe kavimlerin (İskitler, Türkler vb.) atların eyerlerinin altına et koyma nedenlerini bilmediği için kendince saçma sapan bir yorum yapmış. Bu yorumda da sizinki gibi bir ırkçılık vardır ayrıca...

      Atlı göçebe kültürden gelen kavimler, neredeyse tüm gün at sırtında gezerdi, bu nedenle atın sırtında yağrı denen yaralar oluşmasın diye atların sırtı etle kaplanır, eyer bu etin üzerine serilen bir örtünün üstüne yerleştirilirdi. Eyerin altıda kalan bu et iyice yassılır ve bir tabaka oluştururdu, günün sonunda binici attan iner, eyeri ve serdiği öltüyü kaldırır, tabakalaşmış yassı eti de atın sırtından sıyırırdı, böylece atın sırtında hiç yara oluşmazdı. O tabakalaşmış eti de kimse yemezdi, çoban köpeklerine vb. verilerdi, bu tür köpek yiyeceklerine de yal denirdi. Bugün bile şişen bir göze et konur örneğin, ancak Heredot ve sizin gibi ırkçı bilgisizler bunlardan habersizdir. Yunan külüründe at yoktur, atla ilgili bir bilgileri de yok doğal olarak, bu nedenle Heredot da siz de kendinizce gülünç ve ırkçı yorumlar yapıyorsunuz :)

      Delete
    5. @künay

      Yunan kültüründe at olmadığını iddia etmeniz konu hakkındaki cehaletinizi gösteriyor. Miken arkeolojisinden de mi haberiniz yok? Homeros destanlarını da mı okumadınız? Hepsini geçtim, Yunanca bir Hint-Avrupa dilidir ve bütün Hint-Avrupa dilleri gibi Avrasya stepinin en eski atlı göçebe halklarından biri olan Proto-Hint-Avrupalılara dayanır.

      Delete
    6. Ahaha, bana her paragrafta ırkçı demenize de pek bi güldüm vallahi. Yarı ciddi yaptığım medeniyet kıyasında da iki paragraf azar işiteceğimi düşünemezdim ama neyse.

      Irkçılık Öztürkçeciliktir, bir dilin ve o dili kullanan toplumun bin beş yüz yıllık evrimini ve ilişkisini reddedip ilkel çağlarını kutsamak, manevi kaynağını ve GERÇEK tarihini kurutmayı kendince dili saflaştırmak ve özüne dönmek saymaktır. Türkçe konuşan herkesin anladığı kelimelere zorla, ısrarla bu Türkçe değil diye bağırıp anlamsız arkaik kelimeleri tedavüle sokmakta ısrar etmektir, hatta ırkçılıktan öte yalancılıktır, kimlik inşasıdır. Kusura bakmayın, benim ve birçok aklı başında insanın bu birikimden geri adım atmaya niyeti yok.

      Hala Türkçe hor görülen bir dil demişsiniz, el insaf. Osmanlı 600 yıl edebiyatını ve idaresini Türkçe ile yürüttü. Türkiye cumhuriyeti dilini ve ismini Osmanlı'dan almadıysa diye nereden aldı diye sormak lazım. Daha önemlisi özellikle son 100 yılda bu topraklarda insanların rahat dörtte birinin konuştuğu tüm azınlık dillerine (özellikle Kürtçe ve Zazaca'ya), bu dilleri kullanan kimliklere ve insanlara yapılan ahlaksızlığı ve haksızlığı kim Türkçe'ye uyguladı? Kime neyin mağduriyetini satıyorsunuz siz Allah aşkına?

      Kelimelerin bir çoğu Türkçe'nin kurallarıyla dil türememiş diye yakınıyorsunuz, hiçbir dil böyle bir takıntıya girmemiş ki? Almanca aynı, Arapça aynı, İngilizce, Latince, Çince vs. hepsi aynı. Daha da önemlisi NEDEN YAPSIN? Neden her şeye kendi kelime haznesinden kurallar icat etme ihtiyacı olsun? Nedir bu köken takıntısı? Geriye giderek nasıl dilin ilerleyeceğine inanıyorsunuz? Meydana yeni kimlik satma arayışının kimse farkında değil mi zannediyorsunuz?

      Lütfen neyi ne için savunduğunuzun ilk önce siz farkına varın. Ondan sonra göçebe kültürlerin ( veyemek pişirme tekniklerinin) ilkelliğine vurgu yapmak mı, milletin kafasına uyduruktan kelimeler sokmaya uğraşıp "özünüze dönün" diye bağırmak mı ırkçılık daha net anlaşılır.

      Bu arada, Arapça "نكح" kökünün kaynağı Farsça Nigâh, evet. Fakat Türkçe'ye geçiş yolu Arapça'da hangi anlamda kullandığını isterseniz sözlüğe bakarak görebilirsiniz;

      https://en.bab.la/dictionary/arabic-english/%D9%86%D9%83%D8%AD

      Arapça'da ikincil anlamı "Gerdek". Türkçe'de bu anlamı daha ağır basmış, zamanla direkt törenin ismine dönüşmüş.

      Delete
    7. Öz Türkçe kullanma takıntısına gerek yok bence, çünkü bizler gerçekten de orta asyadan gelen Türkiler değiliz ki. Biz ne kadar Türküz de dilimiz öz Türkçe olacak?

      Bizler büyük çoğunlukla Anadolu yerlisiyiz, Çatalhöyükteki iskeletlerden alınan dna örnekleri bugün en yakın olarak Türklere ya da gerçek adımızla Anadolululara yakın.

      Bence belki şöyle bir çözüm üretilebilir. Mesela Azerbaycanlılar, kendilerine Azeri, dillerine de Azerice demezler, bunları bizim bilgisiz Anadolulular kullanıyorlar. Toraptan gelen, teritoryal adlar kullanıyorlar, kendilerine "Azerbaycanlı", dillerine de "Azerbaycanca" diyorlar.

      Yine bir diğer benzeri örnek, Maltalılar. Maltalılar Semitik bir dil konuşuyorlar, temel ögeleri Arapça ile aynı ancak dilin kelime hazinesinin büyük çoğunluğu İtalyanca alıntılar. Tunusçaya yakın bir dil, hatta kimi Tunuslular da dillerine Tunusça derler, Arapçadan biraz farklılaşmış özellikleri var. Maltalılar da teritoryal adlar kullanıyorlar, kendilerine "Maltalı", dillerine de "Maltaca" diyorlar.

      Biz de kendimize "Anadolulu", dilimize "Anadoluca" diyebiliriz pekala. Varsın dilimizin kökeni ve omurgası Türki olsun, Maltacanın da kökeni ve omurgası Semitik, ancak hiçbir Maltalı kendini Arap saymaz, Araplara yakın da görmez, "Atalarımız Arap yarımadasından geldi" falan da demez.

      Bu blogda bir arkadaş vardı "İtalyan" der gibi "Anatolyan" diyelim kendimize diyordu, ben de ondan esinlenerek bu rumuzu aldım. O da olabilir, kendimize "Anatolyan", dilimize de "İtalyanca" der gibi "Anatolyanca" denebilir.

      Delete
    8. Sayın Anatolyan

      Ne yazık ki savlarınız tümden hatalı. Türkler doğrudan Neolitik Anadolulu değildir, hatta toplam direk neolitik Anadolu katkısı yarıya ulaşamaz.

      Ayrıca doğu Karadeniz ve yerli kıbrıslılar hariç Azerilerde dahil her türk belirgin oranda doğu asya bileşeni taşır.

      Yabancı forumlarda Türklerin Oğuz kökeni tartışılmaz ve artık direk ne kadar Oğuz katkısı var kimlerle ne kadar karışmışlar bunu bile hesaplıyoralr.

      Size linkler bırakıyorum.

      https://www.haplogruplar.com/the-genetic-structure-of-anatolia-from-the-neolithic-to-the-oghuz-migrations/

      https://turkishdna.blogspot.com/2018/06/neolitik-cagdan-orta-caga-avrasyann.html?m=1

      https://turkishdna.blogspot.com/2018/09/eurogenes-k13-otozomal-il-ortalamalar.html?m=1

      https://turkishdna.blogspot.com/2018/05/balkan-turklerinin-otozomal-ve-y-dna.html?m=1

      https://www.eupedia.com/forum/threads/28883-Turks-with-10-25-Mongoloid-admixture-(-Turkish-people-autosomal-DNA-)

      Bu da ortalama bir Türk'ün Gedmatch sonucu.Göreceğiniz gibi Yakın Doğu halklarına daha yakın olsa da Türkmen,Özbek,yazara gibi Orta Asya halklarıyla da yakından ilişkili.

      Kullanılan Gedmatch Eurogenes K13

      Admix Results (sorted):

      # Population Percent
      1 West_Asian 30.57
      2 East_Med 28.65
      3 West_Med 11.57
      4 Baltic 5.57
      5 North_Atlantic 5.11
      6 South_Asian 5.08
      7 East_Asian 4.94
      8 Siberian 4.37
      9 Red_Sea 2.97
      10 Amerindian 1.10


      Finished reading population data. 204 populations found.
      13 components mode.

      --------------------------------

      Least-squares method.

      Using 1 population approximation:
      1 Turkish @ 4.603683
      2 Azeri @ 7.824716
      3 Kurdish @ 13.448679
      4 Armenian @ 13.592272
      5 Georgian_Jewish @ 13.844559
      6 Iranian @ 14.514457
      7 Assyrian @ 14.612630
      8 Turkmen @ 15.735754
      9 Iranian_Jewish @ 17.651434
      10 Kumyk @ 17.817406
      11 Lebanese_Muslim @ 17.852468
      12 Kurdish_Jewish @ 17.944235
      13 Syrian @ 19.075865
      14 Cyprian @ 20.635935
      15 Balkar @ 21.646519
      16 Adygei @ 22.282255
      17 Kabardin @ 23.259333
      18 Central_Greek @ 23.583786
      19 Georgian @ 23.696487
      20 Jordanian @ 23.907942

      Using 2 populations approximation:
      1 50% Turkish +50% Turkish @ 4.603683


      Using 3 populations approximation:
      1 50% Armenian +25% Cyprian +25% Uzbeki @ 3.461984


      Using 4 populations approximation:
      ++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++ ++++++++++++++
      1 Afghan_Tadjik + Balkar + Cyprian + Lebanese_Druze @ 3.240081
      2 Abhkasian + Aghan_Hazara + Cyprian + Cyprian @ 3.265660
      3 Abhkasian + Assyrian + Italian_Jewish + Uzbeki @ 3.382329
      4 Armenian + Azeri + Cyprian + Nogay @ 3.426505
      5 Armenian + Armenian + Cyprian + Uzbeki @ 3.461984
      6 Algerian_Jewish + Assyrian + Balkar + Turkmen @ 3.467360
      7 Assyrian + Cyprian + Georgian + Uzbeki @ 3.508285
      8 Armenian + Armenian + Cyprian + Uygur @ 3.517153
      9 Aghan_Hazara + Armenian + Armenian + Cyprian @ 3.536476
      10 Afghan_Tadjik + Balkar + Cyprian + Lebanese_Christian @ 3.549143
      11 Abhkasian + Aghan_Hazara + Cyprian + Lebanese_Druze @ 3.586227
      12 Assyrian + Cyprian + Nogay + Turkmen @ 3.587851
      13 Armenian + Cyprian + Kurdish + Uzbeki @ 3.591157
      14 Abhkasian + Algerian_Jewish + Assyrian + Uzbeki @ 3.599790
      15 Assyrian + Cyprian + Georgian + Uygur @ 3.600952
      16 Armenian + Cyprian + Nogay + Turkmen @ 3.641927
      17 Abhkasian + Aghan_Hazara + Assyrian + Italian_Jewish @ 3.648038
      18 Aghan_Hazara + Cyprian + Cyprian + Georgian @ 3.662439
      19 Assyrian + Balkar + Cyprian + Turkmen @ 3.663676
      20 Armenian + Cyprian + Kurdish + Uygur @ 3.664901


      Delete
    9. Sadece birazcık konu dışı ama paylaşmak istedim.
      Örneğin; Anadolu'daki çekik göz Asyalı değil Afrikalıdır,Natufian kökenden kaynaklıdır.
      Üstelik çekik göz yani eğilimli göz sadece Sarı soy Mongoloidlerde bulunmaz,Afrikada ve Ortadoğu halklarında da mevcuttur hatta kısmen Beyaz ırkta da vardır küçük gözlü diye adlandırılır.
      Nelson Mandela E- ydna Natufian ve çekik gözlü bir Afrikalıdır. Kaddafi bunun en güzel örneklerindendir.
      Evet anadolu daki E- haplogrubu takip edersek özellikle ege ve akdeniz de hatta Marmara da eğilimli göze sahip, esmer tenli Natufianları buluruz, Evet yıllarca kendilerini yörük diye tanıtıp milleti keklediler ve vatan millet orta asya edebiyatı ile mala çökme cana girişme vede anamızı bellemeye kadar geldiler. vay çekik göz sen ne imişsin !!

      https://ronaldwederfoort.wordpress.com/2016/04/22/slanted-eye-trait-originated-from-africans/

      Delete
    10. @Mem

      Anatolyan hangi Çatalhöyük çalışmasından bahsetmiş bilmiyorum ama onun dışında yazdıkları çok büyük ölçüde doğru. Anatolyan bugünkü Anadolulularda hiç Orta Asya kökeni yok dememiş dikkat edersen. Bugünkü Anadolululara Türk yerine Anadolulu ya da Rumlu dense bugünkü Orta Asya kökeni vurgusu olur muydu? Hiç sanmıyorum, Azerbaycanlı örneği ortada.

      Delete
    11. @27 Mart 2019 07:33‘te yazan adsız

      Natufianları Afrika’nın güneyinde yaşayan Bushmanlarla ilişkilendirmeniz çok zorlama olmuş. Natufianlarda geçtim güney Afrikalılığı, Sahra altı Afrikalılık ne kadar var ki? Ayrıca, Anadolu’daki çekik gözlülüğü diğer çevre halklarla kıyaslamalısınız, Türki köken taşımayan Anadolu ve çevre bölge halklarında çekik gözlüler görülmüyor. Ama zaten Türki köken taşıyan Anadolulularda çekik gözlüler azınlıkta bugün, yerli halklarla karışa karışa Anadolu’ya Orta Asya’dan gelen fiziki özelliklerini epey bir eritmişler.

      Delete
    12. Sırf muhalefet olmak,sırf tartışma açmak adına, olmaz şeyler yazıp akılla dalga geçer gibi yaptığınız yorumlarınız bıktırdı sayın Onur. Velakin her defasında böylesiniz. Burada Natufianlığı E y- dna üzerinden tanımlıyoruz çünkü kültürel bir Natufianlık tanımı ve olgusu elimizde yok. Eğilimli göze sahip Natufian kalıntılarını ve Orta doğuluları bilmemeniz sizlerin ayıbı ve bu coğrafyayı tanımamanız ve bilimsellikten öte ideolojik ve sloganvari zihniyetiniz den kaynaklı.Çekik ve eğilimli gözden sadece Mongoloidliği anlamanızda bunu belli ediyor. Yapmayın azizim böylede olmaz ki !! Kusura bakmayın fakat Nişanyan- blog da sizinle tartışmaktan insanların kaçtığını görüyorsunuzdur vede farkındasınızdır umarım. Lütfen düşünerek ve katkı sunarak yazılanları eleştirin .

      Delete
    13. This comment has been removed by the author.

      Delete
    14. @Anatolyan

      Benzer düşünüyoruz. Şöyle bir mantık yürütüyorum ben de:

      1) Tarihte ne kadar geriye gidersen genetik atalar o kadar bulanıklaşıyor. Yeterince geriye gittiğinde herkes herkesin atası (Onur'un itirazı var) Dolayısı ile biz şunların torunlarıyız demek zor. Ağırlıklı olarak şunların torunlarıyız denebilir.

      2) Genetikçiler 70.000 kadar önce Homo Sapiens nüfusunun 1.500-10.000 kadar bireye indiğini söylüyor. Yok olmanın eşiğinden dönmüşüz. Bunun bize etkisi şu: Sapiens türünün bireyleri arasındaki farklar çok düşük. Pigme, Aborijin, Yakut ve İzlandalı bize çok farklı görünebilir, ama -mesala- kurtlar, yunuslar, çekirgeler ve ahtapotların bireyleri arasındaki farklar çok daha büyük. Diğer bir deyişle hepimiz aynı insanın, aynı blueprintin hafif varyasyonlarıyız. Bu sadece biyolojik değil psikolojik de bir durum. Evrim psikolojide de işler. İnsanın temel içgüdüleri ve temel değerleri her toplumda aynıdır. Kültür farklı ifade biçimleri ortaya çıkarmıştır ama derine indiğinde hepimiz aynı insanız.

      3) Buna rağmen gruplaşmaya ve ötekileştirmeye meyilliyiz. Çünkü bu da temel bir içgüdü. Avcı toplayıcı iken eğer bir kabilenin üyesi değilsen ölürsün. Günümüzde de "bir ekibin parçası" değilsen hayat zordur. Survivor seyrettim annem sayesinde bir tam sezon. 22 kişi bölünüp bölünüp durdular. İşte, ailede, okulda, mahallede de öyle değil mi? Sevan demedi mi Esperanto tutmaz çünkü insançocuğu bölünmeye, kompartmantalize olmaya meyillidir. Sırf Londra'da onlarca farklı İngilizce aksan var. Aralarına duvar örsen 3-5 nesilde ayrı dillere evrilirler.

      4) Eh, eğer -temelde aynı olan- insanlar içgüdüleri uyarınca ne yaparsan yap komparmantalize olacaksa bunu gerçeklerle uyumlu olacak şekilde yapmak belki de faydayı maksimize edecek yoldur.

      5) Önce "Biz"e karar vermeliyiz. Biz, Ataları Hazar'ın doğusunda yaşamış olanlar mıdır? Türkçe konuşanlar mıdır? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları mıdır? Ben tercihimi T.C. vatandaşlığından yana koyuyorum. İlki ilkel bir atacı/kabileciliğin mirası, günümüzün gerçeği ile uzaktan yakından alakası olmayan bir durum. İkincisi pratik değil, faydası yok - eğer Anatolyanları, Ortaasyalılar ile akraba olduklarına inandırıp, esir Türkler geyiği ile Ruslar'a karşı kışkırtmak isteyen bir CIA görevlisi değilseniz. Üçüncüsü ise, verili koşullarda, mantıklı.

      6) Şimdi sıra T.C. vatandaşlığına bir hikaye bulmaya geldi. Başka türlü "öteki"ni ve "biz"i tanımlayamayız. Burada da diyorum ki coğrafya; dil/din/soydan daha gerçekçi ve kabul edilebilir bir hikaye sunar. Biz'i ancak kültür üzerinden tarif edebiliriz. Kültür de coğrafyadan çıkar. Dil ve din etkilidir ama kök coğrafyadır. Bugün kımız içmiyoruz, ayran,çay ve rakı içiyoruz. Pastırmayı severiz ama çipurayı da, köfteyi de, enginarı da. Hiç birimiz çocukken ata binmeyi öğrenmiyoruz, kısrak da sağmıyoruz. Ama çelik çomak oynadık. Saklambaç ve sek sek oynadık. Çadırımız yok ama çardak altında çay hoşumuza gider. Deri pantolon giyenimiz pek kalmadı. Zenginliğin göstergesi de kısrak sayısı değil, Bodrum'da yazlık. Halk danslarımız Yunanlar ve Araplar ve Farslar ile aynı/benzer. Gırtlak türküsü söyleyen yok. Kahirelinin İslam'ı yaşaması ile Rizelinin İslam'ı yaşaması arasında fark var. Erdoğan ateistlere de yer var dediğinde Kahire'de, dinleyenler dumur olmuştu. Türkçe ve İslam birer boyut sağlıyor olabilir ama buraya özgü kendimize ait bir kültür var. Bu kültürde Türkçe ve İslam kadar eski Anadolu da rol oynuyor. "Toprak ana" Kibele'nin devamı değil mi mesala? Hitit kabartmalarına bakın Anadolu kırsal kıyafetlerini görün. vb...

      7) Neden Anadolu değil de Anatolya? Ya da Hatti değil de Anatolya? Cevap: Yerleşmiş. Söylemesi daha kolay. Anadolu yeni ve telaffuzu zor, yüzyıllarca Anatolya denmiş. İlk Suriye/Filistin için kullanılmış olması, Yunanca olması bana önemsiz geliyor. Sonuçta yerleşmiş, bilinir ve telaffuzu kolay. Anatolyan dediğinde herkes kimi kasdettiğini anlar.

      Delete
    15. @29 Mart 2019 18:10'da yazan adsız

      Sırf muhalefet olmak,sırf tartışma açmak adına, olmaz şeyler yazıp akılla dalga geçer gibi yaptığınız yorumlarınız bıktırdı sayın Onur. Velakin her defasında böylesiniz. Burada Natufianlığı E y- dna üzerinden tanımlıyoruz çünkü kültürel bir Natufianlık tanımı ve olgusu elimizde yok. Eğilimli göze sahip Natufian kalıntılarını ve Orta doğuluları bilmemeniz sizlerin ayıbı ve bu coğrafyayı tanımamanız ve bilimsellikten öte ideolojik ve sloganvari zihniyetiniz den kaynaklı.Çekik ve eğilimli gözden sadece Mongoloidliği anlamanızda bunu belli ediyor. Yapmayın azizim böylede olmaz ki !! Kusura bakmayın fakat Nişanyan- blog da sizinle tartışmaktan insanların kaçtığını görüyorsunuzdur vede farkındasınızdır umarım. Lütfen düşünerek ve katkı sunarak yazılanları eleştirin .

      Sizden böyle bir cevabı tetiklediğime göre doğru yoldayım demektir. Türkiye'de özellikle genetik ve fiziki antropoji konularında müthiş bir cehalet hakim, o yüzden mesela Sevan Bey'in genetiğe kuşku ile bakmasını anlıyorum, sizin yazdıklarınız Sevan Bey ve beni haklı çıkarmaktan başka bir şey yapmamış.

      Delete
  4. Peki Sevan Bey lütfen cevap veirir misiniz? Dil devriminden önceki Türkçeyi zengin bulur musunuz? Ayrıca, Almanca, Fransızca, İspanyolcayı falan ingilizce ile kıyaslar mısınız? Yani sizin zengin dil sıralamanız nedir? Lütfen cevap verir misiniz? Gerçekten merak ediyorum

    ReplyDelete
    Replies
    1. Oturup saymadım, niyetim de yok.

      Üç büyük Batı dilinden Türkçeye ya da Türkçeden o üç dile çeviri yapan herkesin bildiği gerçek, uzmanlık gerektiren alanlarda (doğa bilimleri, felsefe, tıp, hukuk, teknoloji, müzik eleştirmenliği, gümrük mevzuatı) Türkçe yazı dilinin son derecede yetersiz kaldığıdır. Yabancı dile başvurmadan üst düzey uzmanlık gerektiren herhangi bir alanda Türkçe yazmak veya Türkçe düşünmek mümkün değil. Yabancı terminolojiye karşılık birtakım yeni kelimeler uydurmak bunu değiştirmez. Sonuçta o kelimeler de ithaller kadar yabancıdır; zaman geçip dile yerleşmedikçe "Türkçe" yazı dilinin unsuru sayılamazlar.

      Yazı dilinin zenginliği sanırım a) süre ve b) kültürel egemenlikle ilgili bir şey. Ne kadar eski o kadar zengin. O sürenin ne kadar kısmında kültürde, bilimde, edebiyatta öncü olmuşlar o kadar zengin.

      Fransızca ve Almanca muhteşem zengin diller. Ama sanırım son yüz yılda İngilizcenin gösterdiği özgüven, cesaret ve esnekliğe yaklaşamadılar bile. İngilizce aldı başını gitti. Yalnız teknoloji filan değil, moda, gazetecilik, film, restoran kültürü, mobilyacılık, tarım, felsefe, hapishane bürokrasisi ... jargon gerektiren HER sahada İngilizce çılgın bir süratle yeni kavram ve deyimler üretiyor. Bu da normal, çünkü dünyada üretilen yazının neredeyse üçte biri İngilizce. Öbür diller nal topluyor.

      Osmanlıca çok zengin bir dildi. Yalnızca kendi 600 yıllık tarihi olduğu için değil, biri 1000 diğeri 1400+ yıllık iki zengin edebi gelenekten serbestçe beslenebildiği için zengindi. Ama konu dağarcığı dar ve köhne bir alana sıkışmıştı. Modern dünyanın konular yelpazesiyle başa çıkamadı. Çıkmaya vakit ve fırsat bulamadı.

      Hegel'i Osmanlıcaya çevirmek Yeni Türkçeye çevirmekten çok daha kolay ve tatminkârdır (biliyorum, denedim). Ama füzyon mutfağını ve biyokimya makalesini zor çevirirsiniz.

      Delete
    2. Aslında Almanya 1. Dünya Savaşı'nda mağlup olmasa, bugün dünyanın başlıca teknik ve teknoloji dili Almanca olacaktı, İngilizce değil. Hele kimyanın dili 100% almanca olacaktı. 19. yy sonları, 20. yy başlarında Almanya, teknoloji ve sanayide inanılmaz mesafeler katetti ve sayısız icatlar yaptı, aşırı bilim üretti.

      Delete
    3. İngilizce ve diğer batı dillerinde gönüllerince sözcük uydurmak (türetme dışında, resmen uydurmak) da serbest olduğu için tabii ki çılgınca sözcük üretiyor adamlar.

      Örneğin biz Türkçede "çomak" sözcüğünü bilimsel bir terim olarak kullanabilir miyiz? Kullanmayı bırak önereni linç ederler. Oysa batılılarda serbest, "bakteri" bildiğiniz "çomak" demektir :) amigdala "badem", kanser "yengeç", atom "bölünmez", iyon "giden" demektir, aman da ne matah sözcükler :)

      Türkçede düzgün türetim yapsan bile kullanan olmaz, bir de dalga geçilir, ancak aynı üstünzekâlar bu gibi pek matah sözcükleri ayıla bayıla kullanırlar.

      Bu eşitliksiz rekabet ortamında elbette Türkçe bu dillerle yarışamaz. Türkçe zaten yaklaşık 600 yıl hiç kullanılmadı, Osmanlı sürekli Arapçadan, Farsçadan sözcük aldı, yeni sözcük türeteceği zaman da gitti yine bu dillerden türetti.

      Almanlar 1800'lerden beri sürekli sözcük türetirler, üstelik kimileyin 3, 4 hatta 5 sözcüğü birleştirir 30 küsür harfli sözcükler de ortaya çıkarırlar bazen, "gastrit" için türettikleri > "Magenschleimhautentzündung" gibi :) bizde olsa böyle bir sözcük türeteni çarmıha gererler...

      Selinergul52'nin sorduğu sorular çok kafaya takılacak sorular değil. İngilizce, İspanyolca, Fransızca, Almanca vb. bunlar haksız rekabete sahip diller, emperyalistlerin dilleri. Arapça, Hintçe, Çince, Farsça da bir dönemin haksız rekabet dilleri, kutsallık zırhına bürünmüş, bu nedenle gereksiz pohpohlanmış diller, hepsi belli bir dinin dili...

      Türkçe delikanlı bir dildir :) tarihi boyunca ne kutsallık zırhına bürünmüş, ne emperyalizmle yayılıp üstünlük kazanmış, aksine sürekli hor görülmüş, geliştirilmesi yönünde hiçbir adım atılmamış bir dil.

      Türkçeyi kıyaslayacaksanız, kendi kategorisindeki delikanlı dillerle kıyaslayacaksınız :) Gürcüce olur, Kürtçe olur, Lazca olur, Zazaca olur, Fince olur. Yüzünde bir ton makyaj bulunan kadın gibi olan dillerle değil, makyajsız kadın gibi olan dillerle...

      Delete
    4. "Aslında Almanya 1. Dünya Savaşı'nda mağlup olmasa, bugün dünyanın başlıca teknik ve teknoloji dili Almanca olacaktı, İngilizce değil."

      Sayın Derdo
      Hayır sebep sadece 1.hatta 2.Harp bile değil, Almanların genetiklerine vede dillerine sadık olması yani milliyetçilikleri.kültürel manada Kolonizasyon'u sevmez Almanlar. Ne kadar benzetirsen o kadar benzeşme yaşarsın gerçekliğinin farkındadırlar, İspanyolların ve İngilizlerin yaptığı hataya düşmez Almanlar.

      Delete
    5. Olayın püf noktasını kaçırdığınızı düşünüyorum.

      Türkçede son 200 yılda başka bir dilden TERCÜME olmayan kaç tane yeni kavram üretildi sizce? Otuz mu? Elli mi? Dikkat buyurun, HİÇ BİRİ "Öztürkçe" adını verdikleri siktirikten bürokratik kasım dilinde değildir. Haşema. Köpoğlu salatası. Kasmak. Kanka, panpa. Çintar. Sallamasyon. Beton filizi. Çomar. Akbil. Küt böreği. Cukka. Kardelen. Alinazik. Maklube. Atarlı. Cemevi. Kalekol. Heval - ha pardon o Kürtçe. Dıdısının dıdısı. Kezban. Tiye almak. TOMA. Yalapşap. Takıntı. Entel dantel. Haybeye. Çıtır (genç). Fiskos (masa). Mankurt. Vs. GERÇEK bir kavram üretiminin olduğu yerde Türkçe pekala yolunu buluyor, gayet güzel, cuk oturan lafları hiç kasmadan üretebiliyor. Ve asla ve katiyen, Öztürkçe yobazlarının "Türkçe" zannettiği usullere riayet etmiyor.

      "Öztürkçe" dediğiniz şey, bütünüyle çeviri üzerine kurulmuş bir kültürün aşağılık kompleksini örten incir yaprağıdır. Rekürsif demeyelim döngübiliksel diyelim. Ay ne güzzel, "Türkçe" oldu.

      Delete
    6. Benim dediğimi diyorsunuz, farklı bir şey yazmamışsınız ki. Türkçe son 200 yıldır değil son 600 yıldır hiçbir şey üretmedi, önceki iletimde de belirttim, hatta belki 600 yıldan da fazladır. Önceleri sürekli Arapçadan ve Farsçadan alıntılar yapıldı, yeni sözcük türetileceği zaman da yine bu dillerden türetildi, Türkçeden değil.

      Çeviri-türetim kötü bir şey değil, Arapçanın çok büyük bir bölümü, eski Yunanca kaynakları çevirmeye başladıkları dönemlerde ortaya çıkardıkları, eski Yunanca sözcüklere Arapça çevirilerdir, "logike" > "mantiq", "kentron" > "markaz", "phneuma" > "rûh", "gramma" > "harf" ve daha binlercesi...

      Yukarıdaki iletimde de yazdım, Türkçeyi bu dillerle kıyaslamak haksızlık olur, sizin Ermenicenin durumu daha mı farklı? Gürcücenin, Kürtçenin, Lazcanın? Türkçe de bu gibi itilip kakılmış, hor görülmüş dillerden biridir, Türkçeyi kalkıp da kutsallık iddiasıyla pohpohlanmış Arapçayla ya da sürekli geliştirilmiş ve türetim yapılmış bir dil olan Latinceyle kıyaslayamazsınız.

      Ermenicedeki "herakhos" /հեռախոս/ da çeviri-türetim değil mi? "Telefon" > "uzakses"... Ermenice bunlar gibi daha nice türetimle dolu.

      Rekürsif "gerikoşumsal" için "döngübiliksel" diyelim diyen mi var? :) Ermenicede ne diyor sizinkiler "gerikoşumsal" için örneğin?

      Ben, Türkçeye yapılan haksızlığa itiraz ediyorum, siz kalkmış İngilizce, Latince, Arapça, Farsça cephesinde durarak bu yana taarruz ediyorsunuz. Ne yapalım peki? Rekürsif mi diyelim? Hadi rekürsif dedik, bu kez de "Bu Türkçe değil, yabancı kökenli, Türkçe türetim yapamıyor, dandik bir dil " diyeceksiniz :) Telefonu siz mi buldunuz da adına "herakhos" dediniz? Araplar mı buldu "hatif" diyorlar? Finliler "puhelin", Moğollar "utas" diyor, telefon için...

      Türkçenin geliştirilmesi ve kendi kaynaklarından beslenmesi hâlâ engelleniyor, siz de bunun canlı bir örneğisiniz. Bu koşullar altında Türkçe nasıl gelişsin ki? Bir dili geliştirmenin tek yolu, kendi kaynaklarından besleyerek türetim yapmaktır.

      Tabii ki en güzeli sıfırdan kavram türetmektir, ancak son çare de çeviri türetimdir. Çoğu dil bu yöntemi uygular, örneğin Almanca "überraschung" düpedüz "sürpriz"in bodoslama çevirisidir, daha bunun gibi nice sözcük var Almancada.

      Delete
  5. " Ayrı bir mahluktur " tabiri, ingilizcedeki " a different animal " dan tercüme gibi. İngilizcede " party animal, political animal " tarzı tabirler var. Türkçedeki " para canlısı " demek gibi mesela. Bu yüzden " mahluk " değil de belki " canlı " demek lazim.

    ReplyDelete
  6. Hiç Saksonya'da 1500 sene önce kullandığımız dilimizi kaybettik, Fransızca ve İskandinavca dilimizi bitirdi diye dövünen akıl hastası İngiliz var mıdır acaba :)

    ReplyDelete
  7. Öz dilimize sahip çıkmak için şehir ve kent yerine balık demeliyiz

    Başbalık

    Büyükbalık Belediyesi

    Balık Tiyatroları

    Balıklararası Otobüs Terminali

    Çarpık Balıklaşma

    gibi

    "Akşehirli Nasreddin Hoca" ve "Sadrazam Nevşehirli Damad İbrahim Paşa"nın torunları olarak onları da öz adlarımız ile anmalıyız

    "Akbalıklı Dinyardımcısı Koca" ve "Enbüyükgöğüs Yenibalıklı Güvey Bağışlayıcıbaba Paşa" demeliyiz yani

    ReplyDelete
    Replies
    1. This comment has been removed by the author.

      Delete
    2. Peki İspanyol[ca konuşan]lar New York'a "Nueva York​" diyebiliyorlarsa neden biz de "Yeni York" demeyelim?

      Dahası, Medine'ye "Şehir", Cezayir'e "Adalar" (gerçi bizde de var böyle bir yer), Bahreyn'e "İkideniz", Meşhed'e "Şehitlik", Bender Abbas'a "Abbas Limanı" ve Port Said'e "Said Limanı" da diyebiliriz.

      Zamanında Kırklareli'ne, yani "Saranta Ekklisies"e "Kırkkilise" dememişiz mi?

      Bu arada "Alabalık"ı da unutmamalı. Bununla neyin kastedildiği, yani Manisa'nın bir ilçesi mi yoksa bir su canlısı türü mü olduğu ancak kullanıldığı cümleden anlaşılabilir.

      Bir de bu açıdan bakınca iyi ki yeni "şehir" eski "balık"ın yerini almış diyebiliriz herhalde.

      Delete
  8. This comment has been removed by the author.

    ReplyDelete
  9. "..."Islâh-ı lisân" mes'elesini ortaya atanlar bir türlü bu noktayı anlamak istemiyorlar ve indî kâidelerle lisânı olduğundan ve olacağından başka bir şekle sokmak imkânına samîmî sûrette inanıyorlardı. Misâl olmak üzere "Tasfiyeciler"i alalım. Bunların başlıca maksadları Arabî ve Fârisî kelimeleri lisândan çıkarmak, yerlerine bugün ruhlarımızda uzak ve gizli bir yâdı bile kalmayan bir mazide yaşamış, hayat devrelerini itmâm etmiş kelimeleri ikâme etmekti. Demek ki bütün millet ağız birliği edecek, Meclis-i Meb'ûsân yerine kurultay, ateş yerine od, Allah yerine çalab diyecek ve bu sûretle koca memleket böyle kelime-bekelime yeniden lisân öğrenecekti! Tarihte böyle bir hadisenin kaç misâli vardı? Lisân gibi şekil ve hayâtını ihtiyâr ve tasarrufumuz hâricinde bî-nihâye müessirlerden alan mürekkeb uzviyetlerde "ibtidâî safvete dönmek" ne demekti? Sonra şuûna tasarruf mümkün bile olsa, ölmüş kelimeleri tekrâr tedâvüle çıkarmakla ne fâide, ne güzellik te'mîn edilecekti? Nihâyet dünyâda hangi lisân vardı ki içine ecnebî kelime girmemiş olsun?
    Böyle hayât ve tarihin en basît kanunlarından tegâfül edilerek bu kadar sâdedilâne bir şekilde ortaya atılan bir da'vâdan tabîî müsbet bir netice beklenemezdi. Nitekim de öyle oldu ve "tasfiye" meselesi bir zaman ortada çalkalandıktan sonra gülünç bir hâtıradan başka bir iz bırakmadan söndü, gitti..."
    Reşâd Nurî
    Edebiyat-ı Milliye Mes'elesi - 2 - Lisân
    Edebiyât-ı Umûmiye Mecmûası c. 1, nr. 9, 17 Kânûn-ı Evvel 1332 / 5 Rebîü'l-Evvel 1335, s. 169 - 172

    ReplyDelete
  10. Ben buradakiler gibi uzun uzun anlatmayacağım ama günümüz Türkçesinin İngilizcenin eline su bile dökemeyeceği bir gerçektir. Milliyetçiyseniz gözlerinizi kapatın.

    İngilizcesi olmayana bu devirde sadece acımak gerekir, acımayanın kendisi de acınacak haldedir çünkü öğrenemeyeceklerinin farkında değildir. Dünyada Türkçe bilmeyenlerin ise kaybettiği hiçbir şey yoktur. Wikipedia'yı şuanki haliyle dondursanız bile ona rakip bir Türkçe ansiklopedi çıkarmanız 50 yıldan fazla sürer, o da Flynn Effect yavaşlamaz ya da durmazsa. Dilin gelişimi Sevan Nişanyan'ın dediği gibi sadece yazı dili hacmine bağlı değil, dili kullananların zekasına da bağlıdır. Türkçe de her yerde aynı Türkçe değil, zeki birinin kaleminde ancak idare eden bu dil ortalama zekaya sahip birine hiç de iyi fırsatlar sunmamaktadır. Türkiye'deki memurların IQ ortalaması 83'tür (Türkiye Zeka Vakfı, 2018) Türkiye'nin genel ortalaması ise 87'dir. Türkiye dünyanın en büyük 17. (artık 18.) ekonomisi olmakla övünürken zekada dünya 68'incisi (veya 54'üncüsü) olduğunu yayınlayacak cesur bir gazetecisi yoktur.

    Siz aptallara "herşeyçokgüzelolacak" deyin, ilk onlar inanır.

    Nişanyan şunları yazmış:
    "Uzmanlık gerektiren alanlarda (doğa bilimleri, felsefe, tıp, hukuk, teknoloji, müzik eleştirmenliği, gümrük mevzuatı)..."

    "İngilizce aldı başını gitti. Yalnız teknoloji filan değil, moda, gazetecilik, film, restoran kültürü, mobilyacılık, tarım, felsefe, hapishane bürokrasisi ... "

    Sevan Bey haklısınız ama bu konulardan geriye ne kaldı? Lakırdı mı? Türkçe'de çok iyi lakırdı yapılır, tabi ya!

    ReplyDelete
    Replies
    1. Günümüz Türkçesi İngilizcenin eline su dökebilir mi, gusül mü aldırır bilemem de, nedense hep Türkçe ile İngilizce kıyaslanıyor. Lazca, Kürtçe, Zazaca, Ermenice gibi diller de İngilizcenin eline su dökemez ona bakarsanız, neden hep yalnızca Türkçeye garez ediyorsunuz anlamak güç...

      Bırakın bu gibi dilleri, bir zamanların anlı şanlı dilleri olan Arapça, Farsça, Fransızca bile İngilizce ile kıyaslanamaz bugün.

      Delete