Yunan damarımız
Üstelik üç tane, beş tane
değil. Yüzlercesi çöl kumunda eriyip gittikten sonra sırf Mısır’da geriye kalan
250 tane devasa boyutlu tapınak...
Sanatla iktidar
arasındaki bağlantıyı başka yerde bu kadar net kavrramış mıydım bilmiyorum. Olağanüstü
girift, törensel bir anlatı – mit – dünyasına adım atıyorsun. Atmaca kafalı
tanrılar, timsah kafalı tanrılar; sonsuz saflar halinde dizili koç kafalı
muktedirler, sol ayağını öne atmış, huşu içinde ufku gözleyen 15 metre boyunda padişahlar;
ufak detay farklarıyla yüzlerce kez tekrarlanan tören sahneleri. Her tapınak
öykü anlatır, o açıdan kiliselerden ya da camilerden farkı yok belki. Anlatıyı
yeterince tanımadığımdan mıdır, bilmiyorum, ama buradaki sanki farklı bir
seviyede gibi geldi bana. Hayat boyu ilmini okursan belki anlatının sırlarına
erebilirsin diyor, şimdilik ürper ve boyun eğ. Zira biz, yüce firavun ve hayat
boyu bu işin ilmini yapmış olan rahipleri, senin tahayyül bile edemeyeceğin
masal varlıklarıyla burada günün her saati, yılın her günü haşır neşiriz.
Tarihin ilk devletini kurmuşlar,
Nil boyunca tüm ülkenin artı değerini bir elde toplamayı başarmışlar. En büyük
tapınakların yapıldığı çağda ülkede tarımsal toprağın yüzde doksanı, Nil
nehrindeki kayıkların tamamı tapınak mülküymüş. Tüyler ürpertici bir
güzellikler aleminde, özetle, bunun öyküsünü anlatmışlar.
Yunandan farkı da orada
belki. Mısır sistemi mükemmelliğe eriştikten az sonra, MÖ 1000 dolayında
batmış. Ülke fakirleşmiş. Onun yerine önce Fenikeliler, sonra Elenler, başka
bir sistem üzerinde yükselmişler. Devlet kurmamışlar. Her biri deniz kıyısına
demir atmış yüzlerce ufak kentle Akdeniz ticaretine girmişler. Haraçla değil ticari
kârla zenginleşmişler. Sonuçta tapınakları Mısır’ınkiler yanında cılız. Fakat Yunan
sanatının konusu başka. Tanrılardan güç alan Devlet’i değil, kişisel
erdemleriyle tanrılaşan İnsan’ı anlatmışlar. Sol adımını öne atıp ufka bakan
heykelleri tören kıyafeti içinde değil, çıplak. Fikir dünyaları da birtakım
yüksek sırları hissettirmeye değil, çarşı meydanında rakiplerini sözle ve
akılla alt etmeye odaklanmış.
Ki yabana atılır şeyler
değil.
Üçler, dokuzlar, yirmi
yediler
Mısır tanrılarının
kimliği yüksek bir ilim. Doğal olarak o yüksek ilmin yüksek alimlerince tefsir
edilmiş. Her tanrının çeşitli enkarnasyonları, her enkarnasyona ait farklı simgeleri
ve farklı törenleri var. Zaman zaman birleşip başka bir tanrının kimliğini
üstlenmişler, onun adıyla anılmışlar. Her birinin bir eşi ve çocuğu var, ve üçü
bir arada ayrı bir tanrısal sıfatı temsil edebiliyorlar. Bazen üç üçlü bir
araya gelip bir ennead (dokuzlu) oluşturabiliyor.
Bu denli zengin bir
teolojiyle tanışan Yunanlıların kendi tanrılarını aynı mantıkla sistematize
etmeye çalışmış olmaları normal değil mi? Hıristiyan teslis düşüncesinin büyük
ölçüde İskenderiye’de oluşmuş olması da tesadüf değildir herhalde.
Yaratan Tanrının dokuz
emanasyonundan söz eden İskenderiyeli yeni-Platoncu ilahiyatçılar ile İbni
Arabi’nin 27 basamağa böldüğü ilahi hikmet arasındaki bağı irdeleyen bir
doktora tezi görsek şimdi fena mı olur?
Ahiret
Ölenleri akıllara durgunluk
veren hazinelerle gömmüşler, geri geldiğinde gariplik çekmesin diye. Kral
mezarlarında kilometrelerce yeraltı tüneli kazmışlar, rahmetlinin hayat boyu
yaptığı her şeyi, yazdığı mektupları, ifa ettiği törenleri en ince ayrıntısına
kadar taşa yazıp resimlemişler. Sıradan insanların bile en güzel yaşındaki
portresini usta ressamlara yaptırıp mumyasına eklemişler. Eski dinlerinden
vazgeçip önce Hıristiyanlığa sonra İslama intisap ettikten sonra dahi ölüleri
için şahane mezar kentleri inşa etmekten vazgeçmemişler. Kendi evlerinden
esirgedikleri özeni ölü evine harcamışlar.
Gerçekten ölülerin geri
geleceğine inanacak kadar saf mıymışlar? Yoksa öyküyü mü sevmişler. Ölümün
karanlığını yarattıkları güzellikler alemine mi hapsetmişler?
Hitit Anadolu'sunda da devasa yapılar inşa edilmiş, Yunan yapıları onların yanında da sönük kalıyor ebatlar söz konusu olduğunda.
ReplyDeleteSanırım antik Yunan mimarisinin doğasında var minimalizm, Yunan şehir devletlerinin ve genel Yunan coğrafyasının darlığı ile yapılarının minimalizmi iyi örtüşüyor. Doğunun imparatorlukları ise öyle değil, onlar büyük seviyor, tıpkı toprakları gibi. Büyük İskender’in fetihleri ile beraber Yunanlar mı doğuyu fethetti, yoksa doğu mu Yunanları tartışılır, bana ikincisi daha doğruymuş gibi geliyor.
Kaleminize beyninize sağlık
ReplyDeleteYönetmen Abbas Kiyarüstem'in 2017 yapımı "24 frames" adlı filmini izlediniz mi ? Sevan Bey
ReplyDeleteYalan kötü bir şey ise bizi ölmeyeceğimize inandıran ilk yalancı iyi birimidir kötü biri mi?
ReplyDeleteölmeyeceğini zannedip, tapınağında afyonlu düşler mi kurmak istersin, öleceğini her an kemiklerine kadar hissedip bir uzunteknenin içinde 40 köylünle manş'ı aşıp briton'u yağmalamak mı? gerçek iyidir.. yakar ama iyidir.
Deletehttp://photosegypte.com/
ReplyDeleteSalt cesameti ölçü alsak Baalbek ( Beqaa vadisininBaal’i, ) dudak uçuklatır. Juppiter tapınağının temelleri üö koca taş her biri 800 ton, Giza’nın blokları 200 ton. Tapınaklardan biraz ötede taş ocağında binlerce yıldır duran 1200 tonluk bir blok ( altı tane lokomotiv) 5-6 yıl önce bulunan yeni bir blok 1650 tonluk blok, yeryüzündeki en büyük insan elinden çıkma taş blok, Aswan’ın taş ocağındaki ham dikili taş ondan küçük . Roma çağı vilayeti ama oralılar yapmış sözde Roma tanrıları ile tanrıçalarına , zaten son Tunç çağı ortasından itibaren Suriye’ye kadar Mısır hegemonyasındaydı, Piramitlerden bin yıl sonra kozalarından çıkıp oraya uzanmışlar, bundan ötürü Kadeş savaşı da oralarda. Ugarit’den çıkma Baal kabartmasına bakın, ne kadar Mısır ama tam da değil. Öte yandan daha kuzeyde geç dönem Hitit beyliklerinden Suriye TR sınırında artık sular altındaki Ain Dara’daki tapınağa bakın, Hz. Kral Süleyman zamanında Tevrat’da nasıl yapılacağının yönergesinin verildiği ilk tapınağa en yakını by Ain Dara’daki olabilir deyor arkeologlar. Bu artı Anadolu megaronu, çevresine de Mısırlılar gibi sütun diktik mi Yunan tapınağı belirir. https://www.hittitemonuments.com/aindara/
Bence oluler geri gelmesin diye adamlarin her ihtiyacini, istegini hazirlayip yatirmislar.
ReplyDeleteCeyizleriyle olume yollamislar
Antik Helenler aslında medeniyeti kısmen Minoalılardan almışlar. Gelgelelim, Minoalıların da medeniyeti Mısırlılardan öğrendikleri kesin.
ReplyDelete@Derdo
DeleteMiken Yunanları için bu dediğin doğru, ama sonrasında Bronz Devir çöküşüyle beraber o medeniyet yitirildi ve karanlık bir devre girildi. Yunanlar o karanlık devirden Fenike ve Mısırlılar başta olmak üzere doğu halklarından aldıkları medeniyetle çıktılar ki alfabeleri, mitolojileri, sanatları, mimarileri vs. hep bu doğu etkisini yansıtır ki antik Yunanların kendileri de bu etkileri kabul ediyorlardı.