Monday, February 22, 2021

Mısır notları 5


Yunan damarımız

Erken dönem Yunan sanatının Mısır’ın kopyası olduğu hep söylenir de gözünle görmedikçe tam kavrayamıyorsun. Karnak tapınağına girince çarpıyor. Sütunsa al sana sütun, heykelse al sana heykel: boyutlar tüyler ürpertici, süsleme göz kamaştırıcı. Daha öte bir şey var ki nasıl tanımlayacağımı bilemedim: Mekâna tam manasıyla – oranlarıyla, detaylarıyla, anlatının zenginliğiyle – hakim olduklarını hissettirmişler, ki sanırım mimari dehanın özü budur. Yunanlı, kısıtlı bütçeyle, elinden geldiğince taklit etmiş. İster istemez Parthenon’la kıyasladık. Yunan damarımız incindi.

Üstelik üç tane, beş tane değil. Yüzlercesi çöl kumunda eriyip gittikten sonra sırf Mısır’da geriye kalan 250 tane devasa boyutlu tapınak...

Sanatla iktidar arasındaki bağlantıyı başka yerde bu kadar net kavrramış mıydım bilmiyorum. Olağanüstü girift, törensel bir anlatı – mit – dünyasına adım atıyorsun. Atmaca kafalı tanrılar, timsah kafalı tanrılar; sonsuz saflar halinde dizili koç kafalı muktedirler, sol ayağını öne atmış, huşu içinde ufku gözleyen 15 metre boyunda padişahlar; ufak detay farklarıyla yüzlerce kez tekrarlanan tören sahneleri. Her tapınak öykü anlatır, o açıdan kiliselerden ya da camilerden farkı yok belki. Anlatıyı yeterince tanımadığımdan mıdır, bilmiyorum, ama buradaki sanki farklı bir seviyede gibi geldi bana. Hayat boyu ilmini okursan belki anlatının sırlarına erebilirsin diyor, şimdilik ürper ve boyun eğ. Zira biz, yüce firavun ve hayat boyu bu işin ilmini yapmış olan rahipleri, senin tahayyül bile edemeyeceğin masal varlıklarıyla burada günün her saati, yılın her günü haşır neşiriz.

Tarihin ilk devletini kurmuşlar, Nil boyunca tüm ülkenin artı değerini bir elde toplamayı başarmışlar. En büyük tapınakların yapıldığı çağda ülkede tarımsal toprağın yüzde doksanı, Nil nehrindeki kayıkların tamamı tapınak mülküymüş. Tüyler ürpertici bir güzellikler aleminde, özetle, bunun öyküsünü anlatmışlar.

Yunandan farkı da orada belki. Mısır sistemi mükemmelliğe eriştikten az sonra, MÖ 1000 dolayında batmış. Ülke fakirleşmiş. Onun yerine önce Fenikeliler, sonra Elenler, başka bir sistem üzerinde yükselmişler. Devlet kurmamışlar. Her biri deniz kıyısına demir atmış yüzlerce ufak kentle Akdeniz ticaretine girmişler. Haraçla değil ticari kârla zenginleşmişler. Sonuçta tapınakları Mısır’ınkiler yanında cılız. Fakat Yunan sanatının konusu başka. Tanrılardan güç alan Devlet’i değil, kişisel erdemleriyle tanrılaşan İnsan’ı anlatmışlar. Sol adımını öne atıp ufka bakan heykelleri tören kıyafeti içinde değil, çıplak. Fikir dünyaları da birtakım yüksek sırları hissettirmeye değil, çarşı meydanında rakiplerini sözle ve akılla alt etmeye odaklanmış.

Ki yabana atılır şeyler değil.

Üçler, dokuzlar, yirmi yediler

Sanırım tanrıları sistemleştirme çabaları da kısmen Mısır’a özenti. En eski zamanda Yunan töresi her aşiretin, her kentin, her pınarın ve her dağ doruğunun kendi piri, evliyası, koruyucu ruhu üzerine kurulu görünüyor. Mesela bizim Samos’un Hera’sıyla Argos’unki kesinlikle ayrı kişilikler: öyküleri ayrı, tasvirleri ayrı, hatta özgün isimleri bile muhtemelen aynı değil. Bunları birleştirip, ayrı kimliklerini de korumak şartıyla sentez oluşturma usulünü Mısır’dan öğrenmiş olmalılar.

Mısır tanrılarının kimliği yüksek bir ilim. Doğal olarak o yüksek ilmin yüksek alimlerince tefsir edilmiş. Her tanrının çeşitli enkarnasyonları, her enkarnasyona ait farklı simgeleri ve farklı törenleri var. Zaman zaman birleşip başka bir tanrının kimliğini üstlenmişler, onun adıyla anılmışlar. Her birinin bir eşi ve çocuğu var, ve üçü bir arada ayrı bir tanrısal sıfatı temsil edebiliyorlar. Bazen üç üçlü bir araya gelip bir ennead (dokuzlu) oluşturabiliyor.

Bu denli zengin bir teolojiyle tanışan Yunanlıların kendi tanrılarını aynı mantıkla sistematize etmeye çalışmış olmaları normal değil mi? Hıristiyan teslis düşüncesinin büyük ölçüde İskenderiye’de oluşmuş olması da tesadüf değildir herhalde.

Yaratan Tanrının dokuz emanasyonundan söz eden İskenderiyeli yeni-Platoncu ilahiyatçılar ile İbni Arabi’nin 27 basamağa böldüğü ilahi hikmet arasındaki bağı irdeleyen bir doktora tezi görsek şimdi fena mı olur?

Ahiret

Ölenleri akıllara durgunluk veren hazinelerle gömmüşler, geri geldiğinde gariplik çekmesin diye. Kral mezarlarında kilometrelerce yeraltı tüneli kazmışlar, rahmetlinin hayat boyu yaptığı her şeyi, yazdığı mektupları, ifa ettiği törenleri en ince ayrıntısına kadar taşa yazıp resimlemişler. Sıradan insanların bile en güzel yaşındaki portresini usta ressamlara yaptırıp mumyasına eklemişler. Eski dinlerinden vazgeçip önce Hıristiyanlığa sonra İslama intisap ettikten sonra dahi ölüleri için şahane mezar kentleri inşa etmekten vazgeçmemişler. Kendi evlerinden esirgedikleri özeni ölü evine harcamışlar.

Gerçekten ölülerin geri geleceğine inanacak kadar saf mıymışlar? Yoksa öyküyü mü sevmişler. Ölümün karanlığını yarattıkları güzellikler alemine mi hapsetmişler?

9 comments:

  1. Hitit Anadolu'sunda da devasa yapılar inşa edilmiş, Yunan yapıları onların yanında da sönük kalıyor ebatlar söz konusu olduğunda.

    Sanırım antik Yunan mimarisinin doğasında var minimalizm, Yunan şehir devletlerinin ve genel Yunan coğrafyasının darlığı ile yapılarının minimalizmi iyi örtüşüyor. Doğunun imparatorlukları ise öyle değil, onlar büyük seviyor, tıpkı toprakları gibi. Büyük İskender’in fetihleri ile beraber Yunanlar mı doğuyu fethetti, yoksa doğu mu Yunanları tartışılır, bana ikincisi daha doğruymuş gibi geliyor.

    ReplyDelete
  2. Yönetmen Abbas Kiyarüstem'in 2017 yapımı "24 frames" adlı filmini izlediniz mi ? Sevan Bey

    ReplyDelete
  3. Yalan kötü bir şey ise bizi ölmeyeceğimize inandıran ilk yalancı iyi birimidir kötü biri mi?

    ReplyDelete
    Replies
    1. ölmeyeceğini zannedip, tapınağında afyonlu düşler mi kurmak istersin, öleceğini her an kemiklerine kadar hissedip bir uzunteknenin içinde 40 köylünle manş'ı aşıp briton'u yağmalamak mı? gerçek iyidir.. yakar ama iyidir.

      Delete
  4. http://photosegypte.com/

    Salt cesameti ölçü alsak Baalbek ( Beqaa vadisininBaal’i, ) dudak uçuklatır. Juppiter tapınağının temelleri üö koca taş her biri 800 ton, Giza’nın blokları 200 ton. Tapınaklardan biraz ötede taş ocağında binlerce yıldır duran 1200 tonluk bir blok ( altı tane lokomotiv) 5-6 yıl önce bulunan yeni bir blok 1650 tonluk blok, yeryüzündeki en büyük insan elinden çıkma taş blok, Aswan’ın taş ocağındaki ham dikili taş ondan küçük . Roma çağı vilayeti ama oralılar yapmış sözde Roma tanrıları ile tanrıçalarına , zaten son Tunç çağı ortasından itibaren Suriye’ye kadar Mısır hegemonyasındaydı, Piramitlerden bin yıl sonra kozalarından çıkıp oraya uzanmışlar, bundan ötürü Kadeş savaşı da oralarda. Ugarit’den çıkma Baal kabartmasına bakın, ne kadar Mısır ama tam da değil. Öte yandan daha kuzeyde geç dönem Hitit beyliklerinden Suriye TR sınırında artık sular altındaki Ain Dara’daki tapınağa bakın, Hz. Kral Süleyman zamanında Tevrat’da nasıl yapılacağının yönergesinin verildiği ilk tapınağa en yakını by Ain Dara’daki olabilir deyor arkeologlar. Bu artı Anadolu megaronu, çevresine de Mısırlılar gibi sütun diktik mi Yunan tapınağı belirir. https://www.hittitemonuments.com/aindara/

    ReplyDelete
  5. Bence oluler geri gelmesin diye adamlarin her ihtiyacini, istegini hazirlayip yatirmislar.

    Ceyizleriyle olume yollamislar

    ReplyDelete
  6. Antik Helenler aslında medeniyeti kısmen Minoalılardan almışlar. Gelgelelim, Minoalıların da medeniyeti Mısırlılardan öğrendikleri kesin.

    ReplyDelete
    Replies
    1. @Derdo

      Miken Yunanları için bu dediğin doğru, ama sonrasında Bronz Devir çöküşüyle beraber o medeniyet yitirildi ve karanlık bir devre girildi. Yunanlar o karanlık devirden Fenike ve Mısırlılar başta olmak üzere doğu halklarından aldıkları medeniyetle çıktılar ki alfabeleri, mitolojileri, sanatları, mimarileri vs. hep bu doğu etkisini yansıtır ki antik Yunanların kendileri de bu etkileri kabul ediyorlardı.

      Delete